Steven Pinker: İnsan Beynini Anlamaya Açılan Bir Pencere Olarak Dilbilimi
-
0:12 - 0:17Benim adın Steven Pinker ve ben Harvard Üniversitesi'nde Psikoloji Profesörü'yüm.
-
0:17 - 0:23Bugün size dilden bahsediyor olacağım. Aslında ben bir dil bilimci değilim,
-
0:23 - 0:28bilişsel bilimciyim. Benim dil konusuna olan ilgim, dilin
-
0:28 - 0:32insan beynine açılan bir pencere olmasıyla, sınırlı. Dil konusu,
-
0:32 - 0:38insan bilimlerinin ana konularından biri. Dil kullanma becerisi, insanları
-
0:38 - 0:45diğer türlerden çarpıcı şekilde ayıran bir özellik. Dil, insanların iş birliği yapabilmeleri için elzem; kelimeleri kullanarak,
-
0:45 - 0:52bilgilerimizi paylaşıyor ve eylemlerimizi koordine hale getiriyoruz ve böylece harika işler başarabiliyoruz.
-
0:52 - 0:59Tabii dil konusu, içinde bir çok bilimsel sır da barındırıyor: Dil, nasıl insan türü için evrim geçirdi? Beyin, dili nasıl işliyor?
-
0:59 - 1:06Ayrıca dilin insan hayatında ne kadar merkezi bir yeri olduğu düşünüldüğünde, dilin bir çok pratik kullanımı olması
-
1:06 - 1:11şaşırtıcı değil. Dil bizim için o kadar doğal bir şey ki,
-
1:11 - 1:16onun ne kadar ilginç ve mucizevi bir şey olduğunu unutuyoruz. Şimdi,
-
1:16 - 1:21bir sonraki saat boyunca ne yapıyor olacağınızı düşünün. Bir adamın, nefes alıp
-
1:21 - 1:26bazı sesler çıkarmasını, sabırla dinliyor olacaksınız. Neden böyle bir şey yapasınız?
-
1:26 - 1:32Ben çıkaracağım seslerin çok hoş olduğunu iddia edemem, ama çıkaracağım "ss" ve "hmm" ve "vaak" ve "pap" seslerinin
-
1:32 - 1:38arasına, bazı bilgileri kodladığımı söyleyebilirim.
-
1:38 - 1:45İşte, sizlerin bu ses akıntısı içindenden bilgiyi çıkartma beceriniz var; bu da bizim
-
1:45 - 1:50fikirlerimizi paylaşmamızı sağlıyor. İşte bugün paylaşacağımız fikirler
-
1:50 - 1:55bu yeteneğimizle, dil yeteneğimizle ilgili. Ancak farklı bir biçimde "hs" ve "vaak" sesleri çıkararak,
-
1:55 - 2:01sizin, en sevdiğiniz realite şovunda olan bitenden, evrenin oluşuma ait olan teorilere kadar,
-
2:01 - 2:07bir çok farklı konuda düşünmenizi sağlayabilirim.
-
2:07 - 2:14İşte ben dilin mucizesi olarak bunu görüyorum; onun geniş ifade gücünü.
-
2:14 - 2:1935 senedir dil konusu üzerine çalışıyor olmama rağmen beni hala merakla dolduran bir konu.
-
2:19 - 2:32Ve işte, dil biliminin açıklamaya çalıştığı ana fenomen de bu.
-
2:32 - 2:35Dilin, insan hayatının merkezinde olması şaşırtıcı değil. İncil'deki Babil Kulesi hikayesi,
-
2:35 - 2:40insanların bilgilerini ve niyetlerini, dili kullanarak paylaştıklarını ve
-
2:40 - 2:46bu sayede harika işler başardıklarını anlatmaktadır. Dil ayrıca
-
2:46 - 2:53belirli bir kültüre özgü değildir; antropologlar tarafından incelenen her kültürde mevcuttur.
-
2:53 - 2:59Dünyada bugün konuşulan 6.000 dil var.
-
2:59 - 3:05Bu dillerin hepsi komplekstir; kimse kompleks dile sahip olmayan bir insan toplumu keşfetmemiştir.
-
3:05 - 3:11İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı, Charles Darwin demiştir ki: " İnsanoğlunun doğasında konuşma iç gdüsü vardır;
-
3:11 - 3:17bunu küçük çocukların agulamalarında görebilirsiniz, oysa hiçbir çocuğun içgüdüleri onu
-
3:17 - 3:21yemek yapmaya, alkol mayalamaya ya da yazı yazmaya yöneltmez."
-
3:21 - 3:25Dil, çetrefilli bir beceridir ve dil biliminin de karmaşık bir bilim dalı olması
-
3:25 - 3:30şaşırtıcı değildir. Bu dal, dilin kendisinin incelenmesini içerir:
-
3:30 - 3:38dilbilgisi, kelimelerin, kelime öbeklerinin ve cümlelerin sıralanması; fonoloji, yani seslerin incelenmesi,
-
3:38 - 3:45anlambilim, yani anlamın incelenmesi ve edimbilgisi, yani dilin konuşma esnasında nasıl kullandığını,
-
3:45 - 3:49inceler. Dil konusunu inceleyen bilim kişileri ayrıca
-
3:49 - 3:55dilin gerçek zamanlı olarak nasıl işlendiğini, çocuklar tarafından nasıl algılandığını ve dil öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini
-
3:55 - 4:00inceler; bu alana, psikolinguistik denir. Ayrıca bazıları da beyin tarafından dilin
-
4:00 - 4:02nasıl işlendiğini inceler; bu alana da nörolinguistik denir.
-
4:02 - 4:12Şimdi başlamada önce, dilin, dille yakından ilişkisi olan üç diğer şeyle karşılaştırılmaması
-
4:12 - 4:18çok önemlidir. Bunların ilki yazı dilidir. Tarih boyunca varolan tüm insan kültürlerinde bulunan,
-
4:18 - 4:24konuşma dilinin aksine, yazı, insan tarihinin yalnızca
-
4:24 - 4:30ufak bir kısmı boyunca var olmuştur; yazı 5000 sene önce icat edilmiştir.
-
4:30 - 4:35Sayfadaki her bir işaretin bir sesli ya da sessiz harfi temsil ettiği alfabetik yazı, bir sefer mahsus olmak üzere,
-
4:35 - 4:40yaklaşık 3.700 sene önce, Kenan Ülkesi'nde yaşayanlar tarafından icat edilmiştir.
-
4:40 - 4:48Darwin'in de söylediği gibi, çocukların içgüdüsel olarak yazı yazma eğilimleri yoktur
-
4:48 - 4:52ancak bunu eğilim okul sırasında inşa edilir.
-
4:52 - 4:58Dille karıştırılmaması gereken bir diğer şey de, düzgün dilbilgisidir. Dilbilimciler,
-
4:58 - 5:05betimlemeli dilbilgisiyle, yani insanların nasıl konuşması gerektiğini açıklayan kurallar ile, kuralcı dilbilgisini, yani
-
5:05 - 5:11insanların dikkatlice düzyazı yazdıklarında uymaları gerekenleri tanımlayan kurallar, arasında bir fark yaratmışlardır.
-
5:11 - 5:16Size dilbilimine ilişkin bir sır vermemi isterseniz, o da, bu iki grup kuralın,
-
5:16 - 5:22aynı olmadığı ve dilin kuralcı dilbilgisi kurallarının, aslında çok da mantık üzerine kurulu olmadığıdır.
-
5:22 - 5:28Mesela bu kurallardan en meşhuruna bakalım: mastarlıkları ikiye bölmeme kuralı.
-
5:28 - 5:32Bu kurala göre, Kaptan Kirk, Enterprise gemisinin
-
5:32 - 5:37görevinin " başka kimsenin gitmediği yere, gitmek cesurca" dediğinde, çok büyük bir dilbilgisi
-
5:37 - 5:42hatası yapmış bulunmaktadır. Editörlere göre, onun aslen
-
5:42 - 5:49"Başka kimsenin gitmediği yere, cesurca gitmek" demesi gerekmekteydi.
-
5:49 - 5:55Ancak, bu İngilizce dilinin ritmiyle ve vurgusuyla çatışmaktadır. Aslında, bu kuralcı kural,
-
5:55 - 6:01Latince'de, mastarın ayrılamaması kuralı temel alınarak yapılmıştır;
-
6:01 - 6:06çünkü mastar orada, tek kelimedir: "Facare", yani "yapmak." Julius Sezar, istese de
-
6:06 - 6:13mastarı ikiye ayıramazmış. Bu kural, İngilizce'ye tamamen taşınmış
-
6:13 - 6:17ancak aslında taşınmaması gerekirmiş. Bir diğer kuralcı dilbilgisi kuralı da,
-
6:17 - 6:23aynı cümle içinde iki negatifin kullanılmamasıdır. Mick Jagger'in " Hiçbir tatmin alamıyorum" dememesi gerekirmiş.
-
6:23 - 6:28Bunun yerine, "Herhangi bir tatmin alamıyorum" demesi gerekirmiş.
-
6:28 - 6:35Şimdi, bu kuralın genellikle mantığa uyduğu söylenir, ancak düşünürseniz " -mıyorum" ve "herhangi" kelimeleri de,
-
6:35 - 6:40" -mıyorum" ve "hiç" ikilisi gibi, aslında çifte negatif içermektedir.
-
6:40 - 6:45Bizim " Herhangi bir tatmin alamıyorum"u, "Hiçbir tatmin alamıyorum"a tercih etmemizin tek sebebi,
-
6:45 - 6:5017. yüzyılda Güney İngiltere'de konuşulan lehçenin,
-
6:50 - 6:54" -mıyorum" ve "herhangi" ikilisini, ikilisine tercih etmesi yüzündendir.
-
6:54 - 6:57Eğer İngiltere'nin başkenti, ülkenin güneyinde değil de kuzeyinde
-
6:57 - 7:01olsaydı, "-mıyorum" ve "hiçbir" doğru,
-
7:01 - 7:03" -mıyorum" ve "herhangi" ikilisine yanlış olacaktı.
-
7:03 - 7:08Bir dilde, standart olarak seçilen ağzın herhangi bir özelliği yoktur.
-
7:08 - 7:15Aslında, biz lehçe adı verilen farklı dil versiyonlarını karşılaştırırsak,
-
7:15 - 7:21hepsinin farklı şekillerde kompleks olduğunu görürüz. Mesela, Afro-Amerikan konuşma dilini, yani
-
7:21 - 7:28Siyani İngilizce'yi ya da Zenci sokak dilini ele alalım. Afro-Amerikan dilinde,
-
7:28 - 7:33" He be workin" [O var çalışma] dediğinizde, bu aslında Standart İngilizce'nin katledilmesi anlamına gelmez,
-
7:33 - 7:39ama "He workin" [O çalışıyor] dan farklı bir anlam taşıyan, başka bir cümle kurulduğu anlamına gelir.
-
7:39 - 7:46İlki, o insanın bir işe sahip olduğunu belirtir,
-
7:46 - 7:51ikincisi ise, o kişinin, bizim şu anda bu konuşmayı yaptığımız esnada, çalışıyor olduğunu belirtir.
-
7:51 - 7:53Şimdi, Afro-Amerikan dilinde yapılan ancak Standart İngilizce'de var olmayan
-
7:53 - 7:59bu fark, farklı lehçelerin, standart dille aynı karmaşıklıkta ve aynı ölçüde kompleks
-
7:59 - 8:06bir dizi kurala sahip olabileceğinin göstergesidir.
-
8:06 - 8:11Şimdi üçüncü bir şey de, dili, düşünce ile karıştırmamak gerektiğidir.
-
8:11 - 8:17Bir çok insan, düşünürken dil kullandığını söyler ama, bilişsel
-
8:17 - 8:23psikologlar, bir çok düşüncenin, cümle biçiminde gerçekleşmediğini
-
8:23 - 8:24göstermiştir.
-
8:24 - 8:26[(1.) Bebekler (ve diğer memeliler) konuşmadan iletişim kurarlar.]
-
8:26 - 8:32Örneğin, bebeklerin konuşmadan önceki halleri ya da diğer
-
8:32 - 8:39hayvanlar üzerinde yapılan bazı harika deneyler göstermiştir ki, bu varlıkların biliş düzeyleri üst seviyededir;
-
8:39 - 8:45sebep sonuç ilişkisi kurabilir ve insanların amaçlarını ve niyetlerini okuyabilirler ve bütün bunları konuşma becerieri
-
8:45 - 8:48olmadan yapabilmektedirler. [(2.) Bazı düşünce türleri dil olmadan da sürer-- görsel düşünme]
-
8:48 - 8:50Biz ayrıca, dili kullanan varlıkların, yani yetişkin insanların
-
8:50 - 8:57dilin dışındaki biçimlerle de düşünmeye devam ettiğini biliyoruz,
-
8:57 - 9:03örneğin, görsel imgelemeyle. Eğer sizden yukarıda gördüğünüz üç boyutlu figürlere bakmanızı
-
9:03 - 9:09ve onları aynı mı, farklı mı olduğunu söylemenizi istesem? İnsanlar,
-
9:09 - 9:15bu problemi çözerken, küp dizilerini tarif etmek yerine,
-
9:15 - 9:22görüntülerin birini alıp, diğerini de, ilkiyle aynı yöne çevirirler. İşte bu, dil harici düşünceye örnektir.
-
9:22 - 9:22[(3.) Bizler, dili anlamak için üstü örtülü bilgi kullanırız ve sonra, olaylara özünü hatırlarız.]
-
9:22 - 9:25İşte bu yüzden, dili anlasanız da,
-
9:25 - 9:31sonra aklınızda kalan duyduğunuz dilin kendisi değildir.
-
9:31 - 9:38Bilişsel psikolojinin önemli bulgularından biri de, sözel içerikleri uzun vadeli hafızaya atarken,
-
9:38 - 9:45insanların kelimeleri birebir kopyalamak yerine, içeriğin özünü ya da anlamını saklıyor olmalarıdır.
-
9:45 - 9:48Mesela, sizin son 10 dakika içinde söylediklerimin bir kısmını
-
9:48 - 9:54hafızanıza aldığınızı varsayıyorum. Ama sanırım eğer
-
9:54 - 10:00ağzımdan çıkan bir tek cümleyi bile aynen söylemenizi istesem, bunu yapamazsınız.
-
10:00 - 10:07Hafızamıza kaydolan, cümlelerin aslından çok daha soyut bir şeydir.
-
10:07 - 10:12İşte biz buna anlam, içerik ya da semantik diyoruz.
-
10:12 - 10:18Aslında, bir cümleyi anlamaya çalıştığımızda, kelimelerin anlamı
-
10:18 - 10:25aslında devasa bir buz dağının görünen kısmı gibidir. Anlam verme, dilin kendisine
-
10:25 - 10:30anlam vermek için gerekli olan, hızlı, dile ait olmayan, bilinçaltı bir işlem gerektirir. Şimdi şampuan şişesinde, şiir gibi yazan bir
-
10:30 - 10:37kaç kelimeyi okuyacağım. "Saçı ıslatın, köpürtün, durulayın, tekrarlayın."
-
10:37 - 10:40Şimdi dilin bu kadar küçük bir kısmını anlarken bile,
-
10:40 - 10:45bazı şeyleri biliyor olmanız lazım: mesela işlemi ikinciye tekrar ettiğinizde,
-
10:45 - 10:49saçınızı tekrar ıslatmanıza gerek yok, çünkü zaten ıslak. Ve işlem bittiğinde,
-
10:49 - 10:54ve "tekrar edin" kelimesini gördüğünüzde, işlemi sonsuza dek tekrar etmenize gerek yok.
-
10:54 - 11:00Burada, "tekrar edin" , "yalnızca bir kere tekrar edin" demek. Bu örtük bilgiyi yazanlar,
-
11:00 - 11:06bu yazıyı anlamak için dil bilmek gerektiğini, ancak yazdıkları şeyin "dil" olmadığını, biliyorlardı.
-
11:06 - 11:08[(4.) Eğer dil düşünce ise, o halde nereden geldi?)
-
11:08 - 11:11Şimdi, eğer dil, düşünce ise,
-
11:11 - 11:15ve dil, dil olmadan düşünemiyorsa, o halde "dil nereden gelmiştir?"
-
11:15 - 11:21sorusu karşımıza çıkar.Sonuçta, İngilizce dili dünyaya gelen
-
11:21 - 11:27bir Marslı komitesi tarafından icat edilip, bize bahşedilmemiştir.
-
11:27 - 11:33Dil, aslında halkın yarattığı doğal bir olaydır. Yüzlerce, binlerce insanın
-
11:33 - 11:40katkıda bulunabileceği, yeni kelime yapıları, jargon ve argo kelimeler ekleyebileceği bir ansiklopedi gibidir.
-
11:40 - 11:46Ve işte bu eklemeler, insanlar fikirlerini ifade etmeye çalışırken yeni yollar aradıkça, dile eklenir ve
-
11:46 - 11:51dil en başta böyle oluşur.
-
11:51 - 11:59Şimdi, bu durum, dilin düşünceyi etkileyebileceğini inkar ettiğimiz anlamına gelmez. Dilbilimciler uzun süre boyunca,
-
11:59 - 12:06dilbilimsel görecelik teorisine ya da bu teoriyi ortaya attıkları için, Sapir-Whorf teorisi olarak
-
12:06 - 12:10bilinen teoriye ilgi duydular. Bu teoriye göre, dil, düşünceyi
-
12:10 - 12:15etkileyebilir. Dilbilimsel görecelik teorisine ilişkin olarak tartışmalar sürmektedir, ancak
-
12:15 - 12:21kimse dilin, düşünceyle aynı şey olduğuna veya
-
12:21 - 12:27bizim zihnimizin sürekli cümleler kurarak çalıştığına inanmamaktadır.
-
12:27 - 12:33Şimdi, dilin ne olmadığını bir kenara bırakırsak, dilin nasıl işlediği
-
12:33 - 12:39konusunu ele alabiliriz. Özetle, dili üç ana başlık altına toplayabiliriz.
-
12:39 - 12:46Öncelikle, zihinsel sözlük olarak adlandırdığımız uzun süreli hafızamızda bulunan
-
12:46 - 12:50kelimeler var; yani cümlelerin temel yapı taşları.
-
12:50 - 12:57Dil parçalarını, daha uzun soluklu karmaşık dil parçaları haline getirmemizi sağlayan kurallar,
-
12:57 - 13:05tarifler ve algoritmalar var. Örneğin, bizim kelimeleri öbeklere ya da cümlelere çevirmemizi düzenleyen söz dizimi kuralları;
-
13:05 - 13:11ön takıları ve son takıları kelimelere ekleyerek onları kompleks kelimelere
-
13:11 - 13:17çevirmemizi düzenleyen biçim bilimi kuralları;
-
13:17 - 13:24Sesli ve sessiz harfleri küçük kelimelere çevirmemizi düzenleyen, sesbilimi kuralları;
-
13:24 - 13:31Ve işte bütün dile ilişkin bilginin, arayüzler aracılığıyla dünyayla bağ kurması
-
13:31 - 13:36ve bize diğer insanların ürettiği dili anlamamıza yardım etmesi ve bizim diğer insanların da bizim ürettiğimiz
-
13:36 - 13:39dili anlamalarına yardım etmesi gerekiyor. Bunlara dil arayüzü deniyor.
-
13:39 - 13:45Şimdi kelimelerle başlayalım. Kelimelere ait temel ilke,
-
13:45 - 13:52İsviçreli dilbilimci, Ferdinand de Saussure, bundan 100 sene önce,
-
13:52 - 13:58işaretin rastlantısallığına dikkati çektiğinde tanımlanmış oldu. Örneğin, " ördek" kelimesine kelimesine bakalım.
-
13:58 - 14:03"Ördek" kelimesi ne bir ördeğe benziyor, ne de ördek gibi yürüyebiliyor ya da "vak"layabiliyor ama
-
14:03 - 14:07işte bizim, hayatımızın bir kısmında kelimenin çıkardığı sesle, kelimenin anlamını ilişkilendirmemizi sağlayan o
-
14:07 - 14:15kuvvet sayesinde, ben bu kelimeyi söyleyerek, sizin aklınıza bir ördek getirebilirim.
-
14:15 - 14:20Demek ki, bu bilgi hafızada belirli bir formatta ve çok basitleştirilmiş olarak saklanıyor ve
-
14:20 - 14:24zihinsel sözlüğümüze girişi işte böyle olabilir. Kelimenin kendisi için bir sembol var,
-
14:24 - 14:32kelimenin okunuşuna ait bir tanımlama var ve bir de, anlamına ait
-
14:32 - 14:37bir tanımlama var. Zihinsel sözlüğümüzün en hayranlık uyandıran özelliklerinden biri,
-
14:37 - 14:44onun ne kadar büyük olduğudur. Mesela, sözlüğün her 20 sayfasında bir, en üst sol kelimeyi alındığı sözlük
-
14:44 - 14:49örnekleme yöntemlerini kullanırsak, ve sonra bu kelimeleri insanlara çoktan seçmeli bir sınav içinde sorarsak,
-
14:49 - 14:55işte doğru cevapları, sözlüğün büyüklüğüyle çarpabilir ve
-
14:55 - 15:00lise mezunu bir insanın yaklaşık 60.000 kelimelik bir dağarcığı olduğunu bulabilirsiniz.
-
15:00 - 15:07Bu da, bir insanın bir yaşından itibaren, her iki saatte bir yeni bir
-
15:07 - 15:13kelime öğrenmiş olması demek. Sonra, bu kelimelerin, herhangi bir tarihte var olmuş bir telefon numarası kadar
-
15:13 - 15:19rastantısal olduğunu düşündüğünüzde, insanların uzun süreli hafızalarının, kelimelerin anlamlarını ve seslerini
-
15:19 - 15:24hafızaya alma kapasitesine şaşırırsınız.
-
15:24 - 15:32Tabii, biz yalnızca tek başına kelimeleri, ağzımızdan öylesine çıkarmayız. Onları, sözcük grupları veya cümle olarak kullanırız.
-
15:32 - 15:39Bu da, bizi dilin ikinci ana bileşenine getiriyor, yani dilbilgisine.
-
15:39 - 15:46Dilbilgisinin modern etüdü, meşhur bilim adamı, Noam Chomsky'nin katkılarından bağımsız olarak incelenemez.
-
15:46 - 15:52Kendisi, son 60 senedir dilbiliminin amaçlarını belirlemiş durumdadır.
-
15:52 - 15:57Chomsky, her şeyden önce, bizim ilk dili anlamaya çalışırken, açıklamamız gereken ilk bulmacanın,
-
15:57 - 16:03yaratıcılığın, da doğrusu dilbilimcilerin genellikle 'üretkenlik' olarak adlandırdığı şey olduğunu söylemiştir.
-
16:03 - 16:09Yani, yeni cümleleri üretmek ve anlamak.
-
16:09 - 16:16Klişe bir kaç formül haricinde, ürettiğiniz ya da anladığınız her cümle,
-
16:16 - 16:23belki de hayatınızda ilk defa karşınıza çıkan ya da türlerin tarihinde ilk defa oluşturulmuş bir kombinasyondan oluşmaktadır.
-
16:23 - 16:29Bizim, insanların bunu nasıl becerdiklerini açıklamamız gerekmektedir.
-
16:29 - 16:35Bu durumu bizim, bir dili öğrendiğimizde, uzunca bir cümle listesini ezberlemek yerine,
-
16:35 - 16:43bileşenleri yeni gruplara oluşturmak için kullanılan dilbilgisini, ya da algoritmayı ya da tarifi içselleştirdiğimiz, anlamına gelir.
-
16:43 - 16:49İşte bu yüzden, Chomsky, bu yüzden dilbiliminin
-
16:49 - 16:56psikolojiye ait bir dal olduğunu ve insan beynine açılan bir pencere olduğunu, söylemiştir.
-
16:56 - 17:02Bir ikincisi de, dillerin, kelimelerin anlamından bağımsız bir söz dizimi bulunmaktadır.
-
17:02 - 17:07Şimdi, benim bildiğim kadarıyla bir dilbilimci tarafından söylenen ve 'Bartlett'in Meşhur Alıntılar Kitabı' nda yer aldığını bildiğim
-
17:07 - 17:13tek alıntı, 1956 yılında, Chomsky tarafından söylemştir:
-
17:13 - 17:20" Renksiz, yeşil fikirler kızgınca uyumaktadır." Bu cümle ne anlama gelmektedir?
-
17:20 - 17:25İşte, kanıtlamaya çalışılan şey, cümlenin neredeyse anlamsız olduğudur. Ancak, İngilizce konuşan herhangi biri,
-
17:25 - 17:31bu cümlenin İngilizce diline ait söz dizilimine uygun olarak hazırlandığını, fark edecektir. Mesela bu cümleyi,
-
17:31 - 17:38" kızgınca uyku fikirler rüya renksiz" olarak yazsak, yine anlamsız olur ve karşımıza bir
-
17:38 - 17:44laf salatası çıkar. Üçüncüsü, söz diziminin
-
17:44 - 17:51psikolojideki uyarıcı tepkisinde olduğu gibi, kelime çağrışımlarından bir araya gelmemiş olmasıdır.
-
17:51 - 17:56Yani, bir kelime üretildiğinde, biz o kelimeyi bir uyarıcı olarak görüp, bir sonraki kelimeyi üretmek için kullanmayız.
-
17:56 - 18:02Yine, "renksiz yeşil fikirler uyurlar kızgınca" cümlesini, bu noktayı
-
18:02 - 18:08açıklamak için kullanabiliriz. Çünkü bu kelimelerin ardarda
-
18:08 - 18:14sıralanma olasılığını incelerseniz, "renksiz" ve "yeşil" kelimelerin
-
18:14 - 18:21bir arada kullanıldığını pek görrmeyiz. Muhtemelen hatta hiç görmemişizdir. Sonra, "yeşil" ve "fikir" kelimeleri de
-
18:21 - 18:28yan yana görmeye alıştığımız kelimeler değil. Aynı şekilde, "uyurlar" ve "kızgınca" da.
-
18:28 - 18:34Bu kelimelerin ardarda yer alma ihtimalleri sıfıra yakın, ancak buna rağmen, cümle kulağa düzgünce
-
18:34 - 18:39oluşturulmuş bir İngilizce cümle olarak geliyor. Bir de, dil genellikle, uzun vadeli bağlardan oluşur.
-
18:39 - 18:45Bir cümlenin belirli bir pozisyonda yer alması, cümlenin ilerleyen yerlerinde, hangi diğer kelimeleri kullanacağımızı
-
18:45 - 18:51belirler. Mesela biz cümleye "Ne..." diye başlarsak, cümlenin
-
18:51 - 18:56ilereyen kısımlarında, " ne de" dememiz gerekir. Eğer cümleye "eğer" ile başlarsak,
-
18:56 - 19:00cümlenin ilerleyen kısımlarında, " o zaman" kelimelerini bekleriz. Babasına, "Babacığım, neden
-
19:00 - 19:05bana okunmasını sevmediğim kitabı getirdin buraya?"
-
19:05 - 19:12İşte bu cümlede, birbirine bağlı kısımlar, anlaşılmayı güçleştirmektedir.
-
19:12 - 19:16Gerçekten de, düz yazıya ilişkin dil bilimi uygulamalarından biri de,
-
19:16 - 19:25düz yazıda, birbirine bağlı çok kısım olursa,
-
19:25 - 19:30cümlenin anlaşılmasının zor olacağına ve insanların kısa süreli
-
19:30 - 19:36hafızalarını yoracağına, ilişkindir.
-
19:36 - 19:41Kelimeleri çağrışımlarına göre gruplandırmak yerine, cümleler,
-
19:41 - 19:46aslında ters bir ağaca benzeyen bir hiyerarşik yapıdadırlar. Şimdi, İngilizce dilinden
-
19:46 - 19:51size bir örnek vereyim. İngilizce'nin en temel kurallarından biri, cümlenin
-
19:51 - 19:57isim tamlamasından, yani özneden ve eylem öbeğinden oluşuyor olmasıdır, yani yüklemden.
-
19:57 - 20:04İkinci kural, bu eylem öbeğini genişletir. Eylem öbeği, isim
-
20:04 - 20:10tamlamasından, yani özneden ve onu takip eden cümleden, yani tümleçten oluşur. Örneğin, " Ben ona, söyledim ki,
-
20:10 - 20:12dışarı hava güneşli."
-
20:12 - 20:26Şimdi gelelim dilbilimcilerin neden dilin, öbek yapısı kurallarından oluşuyor olması konusunda neden ısrarcı olduklarına.
-
20:26 - 20:27(1) Kurallar, ucu açık yaratıcılığa izin verir.
-
20:27 - 20:32Bu, bizim açıklamaya çalıştığımız ana fenomenin açıklanmasına yardım eder,
-
20:32 - 20:35yani dilin ucu açık şekilde yaratılıyor olmasına.
-
20:35 - 20:36(2.) Kurallar, anlamı bilinmeyen şeylerin ifade edilmesini sağlar.
-
20:36 - 20:42Bizim, anlamını bilmediğimiz şeylerin ifade edilmesini sağlar. Gazetecilikte bir klişe vardır,
-
20:42 - 20:47bir köpek bir adamı ısırdığında, bu haber niteliğinde değildir ama bir adam köpeği ısırırsa, işte bundan haber olur.
-
20:47 - 20:55Dilbilgisinin güzelliği, tanıdık kelimeleri farklı kombinasyonlarda kullanarak, haberleri ifade etmemizi sağlar.
-
20:55 - 21:02Ayrıca, öbek yapısının işleyişi, onlar çok sayıda
-
21:02 - 21:05kombinasyon üretirler.
-
21:05 - 21:06(3.) Kurallar, bizim büyük sayıda kombinasyon üretmemize izin verir.
-
21:06 - 21:10Ayrıca, dilbilgisinin kombinasyon üretme gücü sayesinde ifade edebileceğimiz düşüncelerimiz
-
21:10 - 21:15yalnızca çok büyük olmazla kalmaz, teknik olarak, sonsuzdu da.
-
21:15 - 21:20Şimdi, kimse sonsuza dek yaşayamadığından,
-
21:20 - 21:25bir insanın sonsuz sayıdaki cümleyi anlama ihtimali yoktur ancak,
-
21:25 - 21:31aynı şeyi bir matematikçinin, aritmetik kurallarını anlayan birinin,
-
21:31 - 21:35rakamların sonsuz olduğunu bildiğini, söylemesine, benzetebiliriz. Tabii, eğer biri en uzun rakamı bulduğunu
-
21:35 - 21:40iddia ederse, siz o rakama bir ekleyerek, daha büyüğünü elde edebilirsiniz.
-
21:40 - 21:45İşte, dilde de aynı şey geçerli.
-
21:45 - 21:50Şu şekilde göstereyim. Aslına bakarsanız, dünyanın
-
21:50 - 21:53en uzun cümlesini yarattığını iddia eden biri oldu.
-
21:53 - 21:57Bu iddiayı kim yapabilir? Kim olacak? Tabii ki Guinness Rekorlar Kitabı. Bunu, araştırabilirsiniz.
-
21:57 - 22:03Kitapta, dünyanın en uzun cümlesi var. Bu cümle 1300 kelimeden
-
22:03 - 22:08oluşuyor. William Faulkner'ın yazdığı bir romandan alınmış. Şimdi
-
22:08 - 22:12size bütün cümleyi okumayacağım ama başlangıcını söyleyeceğim.
-
22:12 - 22:17" İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..." ve işte bu cümle
-
22:17 - 22:20böyle devam ediyor. Ancak ben size, bu cümlenin
-
22:20 - 22:25dünyanın en uzun cümlesi olmadığını söyleyeceğim. Ben de Guiness'e şu cümleyi vererek, rekor kırmak ve
-
22:25 - 22:30adımı ölümsüzleştirmek istedim : "Faulkner demiştir ki, 'İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..'
-
22:30 - 22:36Ancak benim bunu yapmam bana ölümsüzlük kazandırmaz, yalnızca
-
22:36 - 22:4315 dakikalık bir şöhret kazandırır. Çünkü siz biliyorsunuz ki,
-
22:43 - 22:48siz de rekoru kırmak için şöyle bir cümle yazabilirsiniz: " Guinness
-
22:48 - 22:54Faulkner'ın aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiştir" ya da " Pinker, Guiness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirttiğini söylemiştir" ya da
-
22:54 - 23:09" Pinker'ın Guinness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiş olması kimin umrundadır." gibi.
-
23:09 - 23:14Şimdi, televizyon rehberinde yer almış olan, şu kafa karıştırıcı cümleye bir bakın:
-
23:14 - 23:19" Bu akşamki programda, Conan Dr. Ruth'la seksi tartışacak."
-
23:19 - 23:24Şimdi bu cümleyi masumca okuduğumuzda, "tartışma" fiili, iki şeyi etkiliyor,
-
23:24 - 23:30birincisi, tartışılan konu, yani "seks" diğeri de tartışılan kişi,
-
23:30 - 23:36o da "Dr Ruth". Ancak eğer siz, cümleyi farklı bir şekilde yapılandırırsanız,
-
23:36 - 23:40ve " Dr. Ruth'la seks"i, cümlenin konusu haline getirrseniz ve
-
23:40 - 23:47tartışılan şeyin bu olduğunu söylerseniz, cümle daha yaramaz bir hal alır.
-
23:47 - 23:51Öbek yapısı, bizim bir çok cümle üretmemizin yanı sıra,
-
23:51 - 23:57cümlelerin ne anlama geldiğini anlamız için de gereklidir. Bir öbekteki dalların geometrisi,
-
23:57 - 24:03kimin, kime ne yaptığını anlamamız için şarttır.
-
24:03 - 24:08Chomsky'nin dil bilimine yaptığı önemli katkılardan bir diğeri de,
-
24:08 - 24:18çocukların dili nasıl öğrendiklerine yoğunlaşmasıdır. Çocuklar cümleleri ezberlemezler çünkü dilin bilinmesi demek,
-
24:18 - 24:23bir çok cümlenin ezberlenmiş olması demek değildir. Çocukların küçükken, anne babalarının
-
24:23 - 24:31ağzından çıkanlar arasından bazı kuralları ayırt etmeleri ya da
-
24:31 - 24:36özümsemeleri gerekmektedir. Ve kuralları kullanarak, kombinasyonlar
-
24:36 - 24:43oluşturma becerisi, çocuklar konuşmaya başladıktan itibaren kendini gösterir.
-
24:43 - 24:48Çocuklar ebeveynlerinden daha önce duymadıkları cümleler yaratırlar.
-
24:48 - 24:53Genellikle 18 aylık ya da daha büyük çocukların içinde bulunduğu iki-kelime aşamasında,
-
24:53 - 24:59çocuklar cümle olarak sayılabilecek ve yalnızca iki kelimeden oluşan, mümkün olan en kısa cümleleri üretirler.
-
24:59 - 25:03Ancak bu aşamada bile, bu cümleleri oluştururken, akıllarındaki kuralları kullandıkları açıktır.
-
25:03 - 25:10Örneğin, bir çocuk " çok dışarı" diyebilir ve bu cümleyle, " onları dışarı çıkaralım" ya da
-
25:10 - 25:15" onlar dışarıda kalsınlar" diyor olabilir. Yetişkinler, " çok dışarı" diye bir cümle kurmazlar.
-
25:15 - 25:21Yani bu cümle, çocuğun ezberden söylediği bir cümle değildir ve
-
25:21 - 25:26çocukların, yeni kombinasyonlar oluşturmak için bu kuralları kullandıklarını gösterir.
-
25:26 - 25:33Bir diğer örnek de, bir çocuğun parmaklarını reçele bulayıp, annesine " yapışkan oldu" demesidir.
-
25:33 - 25:40Yine bu cümle, ebeveynden öğrenilerek kopyalanmış bir cümle değildir
-
25:40 - 25:43ve çocuğun yeni kombinasyonlar ürettiğinin göstergesidir.
-
25:43 - 25:51Geçmiş zaman kuralı: Çocukların, konuşmaya başladıklarından itibaren, dilbilgisi kurallarını
-
25:51 - 25:57bilinçaltlarında özümsediklerini göstermenin kolay bir yolu,
-
25:57 - 26:01geçmiş zaman kullanmaktır. Örneğin İngilizce konuşan çocuklar uzun bir süre, şöyle hatalar yaparlar:"
-
26:01 - 26:06"We holded the baby rabbits" ["held" yerine] ya da "He teared the paper
-
26:06 - 26:12and then he sticked it" ["tore" ve "stuck" yerine]. Bu örneklerde,
-
26:12 - 26:17çocuklar, "hold", "stick" ve "tear" gibi kuraldışı fiillere, İngilizce'de geçmiş zaman yaparken kullanılan "ed" takısı getirmişlerdir.
-
26:17 - 26:21Ve bunu göstermek çok kolaydır. Wug Testi adlı bir laboratuvar testiyle,
-
26:21 - 26:28çocukların kuralları nasıl da üretken bir şekilde uyguladıklarını sergilemek mümkündür. Başta çocuklar laboratuvara getirilir.
-
26:28 - 26:34Sonra, onlara küçük bir kuş resmi gösterilir ve " Bu, wug" denir.
-
26:34 - 26:37Sonra onlara bir resim daha gösterilir ve "Şimdiyse, onlardan iki tane var" denir. İki kuş resmi olduğunda,
-
26:37 - 26:42çocuklar hemen "wuglar" derler. Çocuklar bu biçimi ezberlemiş olamazlar
-
26:42 - 26:48çünkü bu kelime deney için yaratılmıştır. Gördüğümüz şey, onların
-
26:48 - 26:53çoğul kuralını iyi biliyorlar olmalarıdır.
-
26:53 - 26:58Chomsky, çocukların dil öğrenme sorununu,
-
26:58 - 27:05doğuştan, evrensel bir dilbilgisi biçiminde kendini gösteren bir dil tasarımına sahip olarak çözdüklerini söyler.
-
27:05 - 27:10Herhangi bir dilin kurallarının ne olabileceğine ilişkin
-
27:10 - 27:15bir veri sayfası.
-
27:15 - 27:19Çocukların evrensel bir dilbilgisiyle doğduklarına ilişkin kanıt nedir?
-
27:19 - 27:25Chomsky, şaşırtıcı olarak, bu savını yaparken laboratuvarda ya da kendi evinde çocukları incelememiştir,
-
27:25 - 27:30savını, daha soyut bir argüman olan " Girdi fakirliği" argümanına dayandırmıştır.
-
27:30 - 27:37Yani, bir çocuğun kulağına giren şeylerle, yetişkin olduklarında sahip oldukları becerilere bakarsanız,
-
27:37 - 27:44bu ikisi arasındaki büyük fark, çocuğun dil becerilerine ait
-
27:44 - 27:48bir çok bilgi sahip olmasıyla açıklanabilir.
-
27:48 - 27:52Bu argüman şu şekilde gösterilebilir. Bir çocuk,
-
27:52 - 27:56İngilizce öğrenirken, en başta öğrendiklerinden biri, soru sormaktır.
-
27:56 - 28:03Çocuklar, ebeveynlerinin konuşmalarından, soru cümlesi yaratmaya ilişkin kuralın ne olduğunu öğrenir.
-
28:03 - 28:09Mesela İngilizce'deki "The man is here" cümlesinin soru hali, "Is the man here?" dır.
-
28:09 - 28:14Mantıklı olarak düşündüğümüzde, bu tür bir veri, iki ayrı kuralın
-
28:14 - 28:19varlığını gösteriyor olabilir. İlk kural,
-
28:19 - 28:25kelime sırası kuralıdır. Bu kurala göre, cümledeki ilk "is" bulunur ve
-
28:25 - 28:30cümlenin başına taşınır. Yani "The man is here", " Is the man here?" a çevrilir.
-
28:30 - 28:36Diğer daha karmaşık kural, yani yapıya dayalı kural ise, cümlenin öbek yapısı ağacının
-
28:36 - 28:41geometrisine bakar. Bu durumda, özneyi oluşturan isim tamlamasından
-
28:41 - 28:47sonraki "is" bulunur ve cümlenin başına taşınır.
-
28:47 - 28:48Bunu bir diyagramla gösterecek olursak, bu kurala göre aradığınız "is",
-
28:48 - 28:49özneyi oluşturan isim tamlamasından sonraki "is" dir ve işte o "is"
-
28:49 - 28:51cümlenin başına taşınır. Peki basit kelime-kelime kuralıyla,
-
28:51 - 28:56karmaşık, yapıya dayalı kural arasındaki fark nedir? Bu fark,
-
28:56 - 29:02daha kompleks bir cümle oluşturduğumuzda daha belirgin olur.
-
29:02 - 29:27Örneğin " The man who is tall in the room" cümlesinde. Peki çocuk bunu nasıl öğrenir?
-
29:27 - 29:33Bizler, nasıl oldu da, basit kelime-kelime kuralı yerine,
-
29:33 - 29:37doğru olan yapıya dayalı kuralı öğrendik?
-
29:37 - 29:42Chomsky'ye göre, şu tür bir cümle duyduğumuz çok nadirdir:
-
29:42 - 29:47"Is the man who is tall in the room?"
-
29:47 - 29:54Yani aldığınız veriler, size mantıken, kelime kelime kuralının yanlış olduğunu ve
-
29:54 - 30:00yapıya dayalı kuralın doğru olduğunu, göstermektedir.
-
30:00 - 30:06Bizler büyüdüğümüzde, farkında olmadan yapıya dayalı kuralını, kelime kelime kuralını tercih eden yetişkinler haline geliyoruz.
-
30:06 - 30:13Ayrıca çocuklar kompleks sorular oluşturmaya başladıkları andan itibaren,
-
30:13 - 30:19"Is the man who tall is in the room" [Uzun boyludur adam odada mı?] gibi hatalar yapmazlar.
-
30:19 - 30:26Ve işte, Chomsky'ye göre, "bunlar, yapıya dayalı kuralların, çocukların doğuştan sahip oldukları
-
30:26 - 30:32evrensel dilbilgisinin bir parçası olduğunun göstergesidir."
-
30:32 - 30:41Chomsky her ne kadar dilbiliminde çok yönlendirici olmuş olsa da,
-
30:41 - 30:45bu diğer tüm dilbilimcilerin onunla aynı fikirde olduğu anlamına gelmemektedir. Ve yıllar içinde, onun fikirlerine eleştiriler
-
30:45 - 30:51üremiştir. Birincisi, Chomsky'nin, bahsettiği evrensel dilbilgisi ilkelerinin dile özgü ilkeler
-
30:51 - 30:58olduğunu göstermediği ve benzer ilkelerin insan zihninin normal işleyişinin
-
30:58 - 31:06bir parçası olduğunu ve dilin yanı sıra,
-
31:06 - 31:12görme, hareket kontrolü ve hafıza gibi diğer becerileri de yönettiğini , söylemişlerdir. Yani, bu eleştiriye göre,
-
31:12 - 31:15evrensel dilbilgisinin, yalnızca dile özgü bir özellik olup olmadığını bilmiyoruz.
-
31:15 - 31:20ikincisi, Chomsky ve onunla birlikte çalışan dilbilimciler dünya dillerinin tüm 6.000'ini de inceleyip,
-
31:20 - 31:28ve evrensel dilbilgisi ilkesinin tüm 6.000'inde de gözlemlendiğini bulmuş değillerdir.
-
31:28 - 31:34Onlar, küçük bir grup dil üzerindeki çalışmaları ve girdi fakirliği mantığı üzerine bu ilkeyi savunmuşlar
-
31:34 - 31:39ancak evrensel dilbilgisinin, gerçekten evrensel olduğunu kanıtlayacak türden bir
-
31:39 - 31:44veriye sahip olmamışlardır. Son olarak, eleştirmenler, Chomsky'nin
-
31:44 - 31:53sinir ağı modelleri gibi, genel amaçlı öğrenme modellerinin,
-
31:53 - 31:57çocukların öğrendikleri bir çok diğer şeye ek olarak, dil öğrenme becerisine sahip olmadığını göstermediğini, yani
-
31:57 - 32:03çocukların dilbilgisini öğrenmeleri için, özel bir bilgiye sahip olmaları
-
32:03 - 32:05gerektiğini gösterebilmiş olmadığını, söylemektedirler.
-
32:05 - 32:14Dilin diğer bir bileşeni de, dilin ses yapısıyla ilgilidir. Yani sesli ve
-
32:14 - 32:21sessiz harflerin, kelimelere dönüşebilmeleri için, ufak birimler oluşturmalarının yönetimidir. Dilbilimcilerin "fonetik"
-
32:21 - 32:28olarak adlandırdıkları bu branş, bir dilin seslendirilişine uygun olarak,
-
32:28 - 32:34hangi kelimeleri mümkün olabileceğini belirleyen kurallardan oluşur. Örnek olarak,
-
32:34 - 32:40"bluk" diye bir kelime, İngilizce dilinde mevcut değildir, ama İngilizce'ye yakın bir kelimedir ve birinin
-
32:40 - 32:43yeni bir terim olarak, "bluk" olarak seslendirilen bu kelimeyi İngilizce'ye katabileceğini hayal edebilirsiniz.
-
32:43 - 32:50Ancak, mesela birisi "kğhrezts" dese, bu kelimenin hemen İngilizce olmadığını anlarsınız
-
32:50 - 32:55ve bu kelimenin İngilizce olamayacağını da anlarsınız. Kğhrezts kelimesi, Eski İbranice'de,
-
32:55 - 33:02iç çekmek anlamına gelir. "Ayh".[İç çeker] İşte, bu
-
33:02 - 33:06Kğhrezts demektir. Bizim bu kelimenin İngilizce olmadığını anlamamızın sebebi,
-
33:06 - 33:12içinde "kğh" ve "zts" gibi kelime dizilişlerine sahip olmasıdır, çünkü
-
33:12 - 33:18bu tür biçimler, İngilizce fonetiğine ait değildir. Ancak, bir dildeki
-
33:18 - 33:23kelimeleri belirleyen kurallarının yanı sıra, fonetik kuralları ayrıca
-
33:23 - 33:30bazı seslerin, beraberinde yer aldığı diğer kelimelere uygun olarak, nasıl seslendirileceğini de belirler.
-
33:30 - 33:35Bir çoğumuz, İngilizce'de geçmiş zaman eki olarak kullanılan "ed" takısının,
-
33:35 - 33:42üç farklı şekilde seslendirildiğini fark etmez. Örneğin "He walked" dediğimizde, "ed" takısını,
-
33:42 - 33:48"t" harfi şeklinde seslendiririz. "Jogged" dediğimizde, "d" harfini kullanırız.
-
33:48 - 33:55" Patted" dediğimizde ise, sesli harfi de beraberinde okuruz "ed" deriz. Yani aynı ekin,
-
33:55 - 34:01"ed" ekinin telaffuzunu, İngiliz fonetiği kurallarına göre değiştiririz.
-
34:01 - 34:05İnsanlar, İngilizce'yi ya da herhangi başka bir dili
-
34:05 - 34:11öğrenmeye çalışırken, kendi anadillerindeki fonetik kurallarını
-
34:11 - 34:15bu ikinci dile de taşırlar, ve bunun bir adı da vardır:
-
34:15 - 34:21"aksan". Bir dil kullanıcısı, bilerek, fonetik kurallarıyla oynarsa,
-
34:21 - 34:26yani yalnızca söylecekleri şeyin içeriğini iletmekten ziyade,
-
34:26 - 34:38kullandıkları fonetik yapılara da önem verirlerse, biz buna şiir ya da sözbilimi, deriz.
-
34:38 - 34:38Dil Arayüzleri
-
34:38 - 34:43Şimdiye kadar, dille ilgili bilgilerden bahsediyordum, yani dilin düzeninin nasıl tanımlanabileceğinden.
-
34:43 - 34:49Dil düzeni, konuşmaların anlaşılması sırasında beyni girmekte
-
34:49 - 34:53ve konuşma üretimi sırasında dışarı çıkmaktadır. İşte bu da bizi,
-
34:53 - 34:56dilin arayüzleri konusuna getirmektedir.
-
34:56 - 35:02Şimdi üretimle başlayalım.
-
35:02 - 35:10Burada görülen diyagram, bir insan kadavrasının ikiye kesilmiş görüntüsüdür. Yani,
-
35:10 - 35:17bir anatomi uzmanı eline testereyi alıp, insanların ses yolunu yandan görülmesini sağlamıştır.
-
35:17 - 35:23Ve işte bu diyagram, dile ilişkin bilgilerimizi, dünyada nasıl bir dizi ses olarak dışarı çıktığını göstermektedir.
-
35:23 - 35:27Şimdi, hepimizin nefes borusunun ya da trakesinin üstünde,
-
35:27 - 35:34larenks ya da gırtlak olarak bildiğimiz, karmaşık bir yapısı vardır. Adem elmasının tam arkasında.
-
35:34 - 35:42Ve akciğerlerimizden gelen hava, zengin, vızlayan bir ses kaynağı olan, müziksel tonlar sağlayan,
-
35:42 - 35:50titreyen, kıkırdak yapısılı iki kanattan geçer. Bu titreşimli ses
-
35:50 - 35:56dünyaya çıkmadan önce, ses yolundaki odacıklardan, yani eldivenciklerden geçer.
-
35:56 - 36:04Dilin arkasındaki boğaz, dilimizin üstündeki boşluk, dudaklarımızın
-
36:04 - 36:10arasındaki boşluk ve ağzımızın hava akımını bloke etmesi durumunda,
-
36:10 - 36:14burundan çıkabilir. İşte bütün bu boşlukların bir şekli vardır
-
36:14 - 36:19ve fizik kanunları sayesinde, bu boşuklar bu vızlayan ses kaynağındaki bazı müziksel tonları
-
36:19 - 36:26ön plana çıkarak, bazılarınıysa susturacaktır. Biz, dilimizi hareket ettirerek,
-
36:26 - 36:31bu boşlukların şeklini değiştirebiliriz. Örneğin dilimizi ileri geri hareket ettirerek,
-
36:31 - 36:38"i", "e, "i", "e", sesleri çıkarabiliriz. Dilimizin arkasındaki boşluğu değiştirerek,
-
36:38 - 36:44ön plana çıkartılan ya da susturulan frekansları değiştirebilir, böylece dinleyicinin iki ayrı sesli harf
-
36:44 - 36:49duymasını sağlayabiliriz. Yine, dilimizi yukarı ya da aşağı hareket ettirdiğimizde,
-
36:49 - 36:55dilini üzerinde tınlayan boşluğun şeklini değiştirerek, "i", "a", "i", "a"
-
36:55 - 37:02seslerini çıkarabiliriz. Yine, müziksel tonların karışımındaki fark,
-
37:02 - 37:09ortaya çıkan sesli harfin doğasını değiştirir. Hava akımını durdurup, sonra serbest bıraktığımızda,
-
37:09 - 37:16"t", "k" veya "b" gibi sesler çıkardığımızda, sesli yerine sessiz bir harf duyarız.
-
37:16 - 37:23Yine hava akımını kısıtladığımızda, "f" ya da "ss" gibi, katotik, gürültülü bir ses üretiriz.
-
37:23 - 37:31Bu seslerin hepsi farklı eklemleyiciler tarafından şekillendirilir ve
-
37:31 - 37:35beyin tarafından farklı nitelikteki sesli veya sessiz harfler olarak algılanır.
-
37:35 - 37:42İnsanların ses yollarının ilginç bir özelliği, bu yolun nefes alma ve yutkunma gibi
-
37:42 - 37:48farklı amaçlar için evrim geçirmiş olan yapıları bir arada barındırması ve onların işleyişini düzenlemesidir.
-
37:48 - 37:53Darwin, evrim sırasında, gırtlağın boğazın aşağıya doğru kaydığını
-
37:53 - 37:59ve insanların yedikleri tüm yiyecek parçalarının,
-
37:59 - 38:05ağızdan yemek borusuna ve oradan da mideye geçerken, önce gırtlaktaki boşluktan geçerek,
-
38:05 - 38:11gırtlağa kaçma ve boğulma riski yarattığını keşfetmiştir.
-
38:11 - 38:17Heimlich Manevrası keşfedilene kadar, senede binlerce kişi
-
38:17 - 38:24insanların ses yollarının bu uyumsuz evrimi yüzünden, boğularak hayatını kaybetmiştir.
-
38:24 - 38:29O halde, neden bizi boğulmaya karşı savunmasız hale getiren bir ağız ve boğaz geliştirmiş olabiliriz?
-
38:29 - 38:34Akla yatkın savlardan biri, bunun, evrim sırasında, bizim konuşmamızı sağlayan
-
38:34 - 38:41bir taviz olduğudur. Tınlayan boşlukların değiştirilmesine izin veren sağlayan çeşitli olanaklar sağlayarak ve
-
38:41 - 38:48dili ileri geri ve yukarı aşağı hareket etmesini sağlayarak,
-
38:48 - 38:54çıkarabileceğimiz seslerin çeşitliliğini arttırırken bir yandan da boğulma
-
38:54 - 39:00ihtimalimizi artırarak, taviz vermiş olduk; ancak bu sırada,
-
39:00 - 39:06dil becerisine sahip olmanın, boğulma riskinin oluşmasına rağmen, hayatta kalmamız için yarar sağladığını göstermiş olduk.
-
39:06 - 39:11Peki ya, bilginin diğer türlü hareket etmesi, yani dünyadan
-
39:11 - 39:17beyne doğru iletilerek, konuşmanın anlaşılması işlemi nasıl gerçekleşiyor?
-
39:17 - 39:24Konuşmanın anlaşılması, ne zaman telefonumuzdaki bir sesli mesaj menüsüyle karşılaşsak ya da
-
39:24 - 39:32bilgisayarlarımızda dikte edici kullandığımızda tekrar farkına vardığımız, kompleks ve hesaba dayalı bir işlemdir.
-
39:32 - 39:39Örneğin, teknolojinin son harikası bir, konuşmayı metne dönüştürücü sistem kullanan bir yazar,
-
39:39 - 39:47bilgisayarına aşağıdaki kelimeleri dikte eder: " book tour" [kitap turu],
-
39:47 - 39:52ancak bu kelimeler ekrana " back to work" [işe geri dön] olarak yansıdı. O " I truly couldn't see" [Gerçekten göremedim] dediğinde
-
39:52 - 39:58bu cümleler "a cruelly good MC" [gerçekten acımasızca iyi bir sunucu] olarak yansıdır.
-
39:58 - 40:04Daha da beteri, ebeveynlerine yazdığı bir mektubun başlangıcı olarak, "Dear Mom and Dad" [Sevgili Anne ve Baba'cığım]
-
40:04 - 40:08yazdığında, ekrandaki yazı "The man is dead", [Adam öldü] diyordu.
-
40:08 - 40:13Dikte edici sistemler gittikçe iyileştirildi ama bir katibin
-
40:13 - 40:17yerini dolduracak hale gelmelerine daha çok zaman var.
-
40:17 - 40:22Peki, konuşmanın anlaşılmasının, insanlar için böyle kolay olup da,
-
40:22 - 40:28bilgisayara için böyle zor olmasının sebebi nedir? Bunu sağlayan iki etmen vardır. Birincisi,
-
40:28 - 40:35her sesli ve sessiz harfin, o harften bir önceki ya da sonraki hecelere göre, farklı bir şekilde telaffuz edilmesidir.
-
40:35 - 40:39İşte bu duruma, bazen eşsöyleyiş denmektedir.
-
40:39 - 40:46Size bir örnek vereyim. Cape Cod denilen yer isminde, iki ayrı "c" harfi, yani "k" sesi vardır.
-
40:46 - 40:52Her ikisi de İngilizce'de "c" harfiyle gösterilir ve "k" olarak okunurlar. Ancak siz bu kelimeleri nasıl telaffuz
-
40:52 - 40:56ettiğinize dikkat edecek olursanız, bu kelimeleri, ağzınızın farklı
-
40:56 - 41:02yerlerini kullanarak telaffuz ettiğinizi fark edersiniz. Deneyin. Cape Cod, Cape Cod. "k, "k".
-
41:02 - 41:09Bir tanesindeki "k", ağzın arka kısımlarında bir yerlerde söylenmekte, diğeri ise,
-
41:09 - 41:14çok daha önlerde söylenmektedir. Biz bu sesi, sesin
-
41:14 - 41:20"ey" ya da "ah" seslerinden önce gelmiş olmasına göre, farklı şekilde seslendiririz. Ve bu fark,
-
41:20 - 41:25ağzımızın içindeki tını boşluklarında farklı şekiller oluşturarak, birbirinden farklı
-
41:25 - 41:32dalga biçimleri ortaya çıkarır. Eğer bir bilgisayar, bu farklılıkları
-
41:32 - 41:38gözetleyecek şekilde özellikle programlanmadıysa, bu iki sesi objektif bir şekilde,
-
41:38 - 41:45"key" "ko" olarak duyacaktır. Evet bunlar gerçekten de farklı seslerdir ancak bizim beynimiz, bunları hemen birleştirir.
-
41:45 - 41:49Konuşmanın anlaşılmasının böylesine zorlu bir problem olmasının diğer sebebi de,
-
41:49 - 41:55bölümlemenin eksik olmasıdır. Biz, bir konuşmayı dinlerken,
-
41:55 - 42:02kelimeleri oluşturan bir dizi ses duyduğumuzu düşünürsek, aslından bir ilüzyondan bahsediyor oluruz.
-
42:02 - 42:07Eğer bir cümlenin dalga biçimini, osiloskop altında inceleyecek olursanız,
-
42:07 - 42:11kelimeler arasında, yazılı dilde gördüğümüz gibi beyaz boşluklara benzeyen
-
42:11 - 42:17ve sessizliği gösteren boşluklar olmayacaktır, bunun yerine bir kelimenin bitip,
-
42:17 - 42:21diğerinin hemen başladığı bir kesintisiz şerit olacaktır.
-
42:21 - 42:23Aslında biz bilmediğimiz bir yabancı dil dinlerken ve ne zaman
-
42:23 - 42:28bir kelimenin bitip, diğerinin başladığını fark etmediğimizde, işte bu durumun farkına varırız.
-
42:28 - 42:33Anadilimizdeki kelimelerin nereden başladıklarını ve ne zaman bittiklerini bilmemizin sebebi,
-
42:33 - 42:39bu kelimelerin bizim zihinsel sözlüğümüzde yer alıyor olmaları ve aklımızda kelimenin seslendirilişinin mevcut olmasıdır.
-
42:39 - 42:44Ancak, bu bilgiyi, yalnızca dalga biçimine bakarak elde edemezsiniz.
-
42:44 - 42:49Aslında, kelime sınırlarının fiziksel olarak, konuşma dalgasına yansımamasından yararlanan
-
42:49 - 42:56ve kelime oyunları türleri vardır. Mesela komedi şarkılarından birinde şöyle denmektedir: Mairzy doats
-
42:56 - 43:01and dozy doats and liddle lamzy divey A kiddley divey too, wooden shoe?
-
43:01 - 43:07Şimdi, bu cümlenin aslında İngilizce'de, dilbilgisi kurallarına uygun bir cümle olduğunu söylesem, şaşırtıcı olabilir.
-
43:07 - 43:16Mares eat oats and does eat oats and little lambs eat ivy, a kid'll eat ivy too, wouldn’t you? [Kısraklar yulaf yer, evet yer, küçük kuzular sarmaşık yer, çocuklar da sarmaşık yiyebilir, peki siz?]
-
43:16 - 43:24Bu normalde okunduğunda veya şarkı olarak söylendiğinde, kelimeler arasındaki boşluklar atlanır ve aynı ses dizisi,
-
43:24 - 43:30laf salatası olarak duyulabilir ya da cümlenin iletmek istediği anlamı taşıyan anlamı biliyorsanız, normal bir cümle
-
43:30 - 43:35olarak algılanabilir. Çocukların yakından tanıdığı bir cümleyi kullanarak, bir örnek daha vereyim:
-
43:35 - 43:41Fuzzy Wuzzy was a bear, Fuzzy Wuzzy had no hair. Fuzzy Wuzzy wasn’t very fuzzy, was he? [Fuzzy Wuzzy bir ayıydı, Fuzzy Wuzzy'nin saçı yoktu. Fuzzy Wuzzy, çok da tüylü değildi, değil mi?]
-
43:41 - 43:49Sonra bir de meşhur tekerleme var: I scream, you scream, we all scream for ice cream. [Ben bağırırım, sen bağırırsın, beraber dondurma için bağırırız.]
-
43:49 - 43:56Biz genellikle, dilin ne kadar açık anlamlı olduğunun farkına varmayız. Bir şey, kendi bağlamında açıklandığında, biz
-
43:56 - 44:02kolaylıkla ve bilinçdışı olarak, cümlede anlatılmak isteneni anlarız ancak insanların sahip olduğu tüm sağduyudan
-
44:02 - 44:09ve diğer insani becerilerden yoksun, zavallı bir bilgisayar,
-
44:09 - 44:14tüm farklı olasılıklar içinde, şaşkına dönmüş durumdadır. Örneğin,
-
44:14 - 44:20"Mary küçük bir koyun aldı" cümlesine bakın. Tamamen, şaşırtmacadan uzak, basit bir cümle.
-
44:20 - 44:25Şimdi bu cümleye, "nane soslu" kelimelerini eklerseniz, "aldı"kelimesinin
-
44:25 - 44:30aslında çok kafa karıştırıcı bir kelime olabileceğini görürsünüz. Bu yüzden, bilgisayarın yaptığı çeviriler,
-
44:30 - 44:35komik denecek derecede hatalı sonuçlar verebilmektedir.
-
44:35 - 44:40Efsaneye göre, İngilizce'den Rusça'ya çevirmek üzere tasarlanmış olan
-
44:40 - 44:45ilk bilgisayar sistemlerinden birine şu cümle yazılmış: " The spirit is willing but the flesh is weak" [ Ruh isteklidir, ancak vücut zayıftır]
-
44:45 - 44:51Sistem, bu cümleyi "The vodka is agreeable but the meat is rotten" [Vodka onaylamaktadır ancak
-
44:51 - 45:00et bozulmuştur] olarak çevirmiştir.O halde, insanlar dili neden
-
45:00 - 45:05bilgisayarlardan daha iyi anlamaktadırlar? Bizim sahip olduğumuz bilgilerden hangisini makinelere programlamakta
-
45:05 - 45:11bu kadar güçlük çekiyoruz? İşte, dilin ve zihnin geri kalanının arasında bir üçüncü arayüz daha vardır ve
-
45:11 - 45:18bu da, dilbilimi konusunun bir başka branşını oluşturur: Edimbilim.
-
45:18 - 45:25Yani insanların, dünyaya ilişkin bilgilerini kullanarak, dili o ortama göre ve
-
45:25 - 45:29diğer konuşmacıların nasıl iletişim kuracaklarına dair beklentilerine göre yorumlamasıdır.
-
45:29 - 45:34Edimbilimdeki en önemli ilke, "işbirliği ilkesidir". Yani, sizin konuşma içinde bulunduğunuz eşinizin,
-
45:34 - 45:40sizin ona söylemek istediklerinizi doğru ve net olarak söylemenize yardım ediyor olmasıdır.
-
45:40 - 45:46Bizim edimbilime ait bilgimiz, sözdizimi, fonetik ve benzer kurallara ait bilgiler gibi,
-
45:46 - 45:54biz çaba sarf etmeden devreye girmektedir ancak aslında bir çok detaylı hesaplama gerektirmektedir.
-
45:54 - 45:59Örneğin, ben size, "Eğer bana guacamoleyi uzatırsan, bu harika olur" dersem,
-
45:59 - 46:05Sizden kibarlıkla bir ricada bulunduğumu anlarsınız ve guacomoleyi uzatırsınız.
-
46:05 - 46:13Siz bunu oturup uzadı uzadıya düşünmezsiniz. Yalnızca birinin
-
46:13 - 46:18sizden bir şey istediğini ve bunu isterken bir dizi kelime kullanarak, bunu kibarlıkla ifade ettiğini anlarsınız.
-
46:18 - 46:24Komedilerde, robotların kelimeleri durumun gerektirdiği şekilde yorumlayamamaları genellikle
-
46:24 - 46:30espri konusu olur. Örneğin eskilerden, "Get Smart" isimli komedi dizisinde,
-
46:30 - 46:36Hymie isimli bir robot vardır ve Maxwell Smart, ondan her yardım
-
46:36 - 46:42istediğinde, " Hymie, şuna bir el atar mısın?" der. O zaman Hymie
-
46:42 - 46:48[kolunu sökme sesi] elini çıkarır ve Maxwell Smart'a verir ve
-
46:48 - 46:54"el atmak" deyiminin bu bağlamda, 'yardım etmek' anlamına geldiğini anlamaz.
-
46:54 - 46:56Şimdi Edimbilimin, pratik hayattaki kullanımına, şu diyalogla bakalım.
-
46:56 - 47:01Örneğin Martha "Seni terk ediyorum" dese, John da " Kim o?" diyebilir.
-
47:01 - 47:08Şimdi dili anlamak demek, zamirin önceden geçtiği durumu saptamayı gerektirir.
-
47:08 - 47:15Yani bu durumda, "o" kişisinden bahsediliyordur ve İngilizce'yi yetkin olarak konuşan herkes, bu "o" kişisinin
-
47:15 - 47:21her ne kadar diyalog içinde kendisinden daha önce bahsedilmiş olmasa da,
-
47:21 - 47:28John'un rakibi olacak adam olduğunu anlayacaktır. Bu örnek, bizim dili kullanırken, içine
-
47:28 - 47:36insan davranışlarına, etkileşimlerine ve ilişkilerine dair bir çok bilgi sığdırdığımızı, gösterir.
-
47:36 - 47:44İşte biz bu tür hikayesel bilgileri, orada "o" zamiriyle anlatılan
-
47:44 - 47:50kişinin kim olduğunu bulma gibi mekanik problemlerin çözümünde kullanırız.
-
47:50 - 47:58Bilgisayara dili programlarken, işte bu tür bilgileri programlamak çok zordur.
-
47:58 - 48:03Dil, doğal dünyanın bir mucizesidir çünkü bize, kısıtlı sayıdaki
-
48:03 - 48:12zihinsel aleti kullanarak, sonsuz sayıda fikir paylaşmamızı sağlar.
-
48:12 - 48:20Bu zihinsel aletler, ezberlenmiş büyük bir kelime dağarcığı ve bunları birleştirebilen güçlü bir zihinsel dilbilgisinden oluşur.
-
48:20 - 48:26Bu şekilde tanımlanan dil, kendine özgü betimsel ve biçimsel kurallara sahip olan yazı diliyle
-
48:26 - 48:32ya da düşünce ile karıştırılmamalıdır.
-
48:32 - 48:37Modern dilbilimi, dilbilimci Noam Chomsky'nin sorduğu, ancak hepsini kendisinin de cevaplayamadığı bir çok soru ile
-
48:37 - 48:43yönlendirilmiştir. Bu sorular arasında, Dilin sonsuzca yaratılması nasıl mümkündür?
-
48:43 - 48:51Kelimelerin insanlar arasında iletilmesini sağlayan soyut zihinsel yapılar nelerdir? Çocuklar bu yapıları nasıl edinirler?
-
48:51 - 48:55Diller arasındaki ortak özellikler nedir?
-
48:55 - 49:04Ve bu ortak özellikler, insan zihni hakkında bize nasıl bir ipucu sağlar? Dil konusun incelenmesi,
- Title:
- Steven Pinker: İnsan Beynini Anlamaya Açılan Bir Pencere Olarak Dilbilimi
- Description:
-
Steven Pinker - Psychologist, Cognitive Scientist, and Linguist at Harvard University
How did humans acquire language? In this lecture, best-selling author Steven Pinker introduces you to linguistics, the evolution of spoken language, and the debate over the existence of an innate universal grammar. He also explores why language is such a fundamental part of social relationships, human biology, and human evolution. Finally, Pinker touches on the wide variety of applications for linguistics, from improving how we teach reading and writing to how we interpret law, politics, and literature.
The Floating University
Originally released September, 2011.Additional Lectures:
Michio Kaku: The Universe in a Nutshell http://www.youtube.com/watch?v=0NbBjNiw4tkJoel Cohen: Joel Cohen: An Introduction to Demography (Malthus Miffed: Are People the Problem?) http://www.youtube.com/watch?v=2vr44C_G0-o
- Video Language:
- English
- Team:
- Captions Requested
- Duration:
- 50:01
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain | ||
adeptgunes edited Turkish subtitles for Steven Pinker: Linguistics as a Window to Understanding the Brain |