Return to Video

Başkalarına yardım etmek bizi mutlu ediyor ama nasıl yaptığımız da önemli

  • 0:01 - 0:07
    İnsanları neyin mutlu ettiğini
    araştırdığım oldukça keyifli bir işim var.
  • 0:08 - 0:12
    O kadar keyifli ki,
    lüzumsuz gibi bile görünebilir.
  • 0:12 - 0:17
    Hele de canımızı sıkan
    bir sürü haberin olduğu zamanlarda.
  • 0:18 - 0:22
    Ama meğerse mutluluğu araştırmak,
    karşı karşıya olduğumuz
  • 0:22 - 0:26
    en güç problemleri çözmemize
    yardımcı olabilirmiş.
  • 0:27 - 0:31
    Bunun farkına varmam
    neredeyse 10 yılımı aldı.
  • 0:32 - 0:35
    Daha kariyerimin başındayken
    iş arkadaşlarımla Science dergisinde,
  • 0:35 - 0:40
    ''Başkaları için Para Harcamak Mutluluk
    Veriyor'' başlıklı bir yazı yayımladık.
  • 0:40 - 0:43
    Bu kanıya çok güveniyordum
  • 0:43 - 0:45
    ama şöyle bir şey vardı ki
  • 0:45 - 0:49
    sanki benim için geçerli değildi.
  • 0:49 - 0:50
    (Gülme sesleri)
  • 0:50 - 0:52
    Pek bağış yapan biri değildim,
  • 0:52 - 0:56
    yaptığımda da beklediğim
    o içimi ısıtan duyguyu hissetmiyordum.
  • 0:57 - 1:03
    O yüzden araştırmamda bir sorun mu
    var diye merak etmeye başladım
  • 1:03 - 1:06
    ya da bende.
  • 1:07 - 1:13
    Paylaşmaya karşı gösterdiğim duygusal
    tepkisizlik özellikle kafa karıştırıcıydı
  • 1:13 - 1:15
    çünkü sonraki araştırmalarım,
  • 1:15 - 1:20
    bebeklerin bile paylaşmaktan
    zevk aldıklarını gösteriyordu.
  • 1:21 - 1:25
    Bir deney için ben ve meslektaşlarım
    Kiley Hamlin ile Lara Aknin
  • 1:25 - 1:28
    laboratuvara iki yaşından
    biraz küçük çocuklar getirdik.
  • 1:28 - 1:30
    Tahmin edebileceğiniz gibi
  • 1:30 - 1:33
    bebeklerin ilgilendiği bir şeyden
    yararlanmamız gerekiyordu.
  • 1:34 - 1:40
    Bu yüzden bebekler için altın
    değerindeki balık krakerleri kullandık.
  • 1:40 - 1:41
    (Gülme sesleri)
  • 1:41 - 1:45
    Bebeklere bir yığın balık kraker verdik
  • 1:45 - 1:50
    ve bir de krakerlerini Monkey isimli
    kuklayla paylaşmaları için bir şans.
  • 1:50 - 1:54
    (Video) Araştırmacı: Daha fazla
    kraker buldum ve hepsini sana vereceğim.
  • 1:55 - 1:57
    Çocuk: Teşekkürler.
  • 1:59 - 2:03
    Araştırmacı: Ama başka kalmamış,
    bir tane Monkey'ye verir misin?
  • 2:04 - 2:05
    Çocuk: Evet.
  • 2:05 - 2:06
    Araştırmacı: Evet mi?
  • 2:07 - 2:08
    Çocuk: Evet.
  • 2:14 - 2:17
    Araştırmacı: Çok leziz. Mmmm.
  • 2:19 - 2:20
    Çocuk: Hepsi bitti. Hepsini yedi.
  • 2:22 - 2:26
    Elizabeth Dunn: Araştırma
    asistanlarımızdan bu videoları izleyip
  • 2:26 - 2:28
    çocukların tepkilerini
    kodlamalarını istedik.
  • 2:28 - 2:31
    Tabii ki onlara hipotezimizi söylemedik.
  • 2:31 - 2:37
    Aldığımız veri, kraker verildiğinde
    bebeklerin oldukça mutlu olduklarını
  • 2:37 - 2:41
    ama krakerleri kuklamıza verdiklerinde
    daha da mutlu olduklarını gösterdi.
  • 2:42 - 2:47
    Vermenin oluşturduğu sıcak duygu
    yetişkinlikte de devam ediyor.
  • 2:47 - 2:52
    Dünya çapında 200.000'den fazla
    yetişkinin katıldığı anket sonuçları
  • 2:53 - 2:56
    dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin
  • 2:56 - 2:59
    geçtiğimiz ay en azından bir miktar
    para bağışladığını gösterdi.
  • 3:01 - 3:04
    Dikkat çekicidir ki
    dünyanın önemli bölgelerinde
  • 3:04 - 3:09
    bağış yapanlar
    bağış yapmayanlardan daha mutlu,
  • 3:09 - 3:13
    hatta kendi kişisel maddi durumlarını
    hesaba kattıktan sonra bile
  • 3:14 - 3:16
    ve aradaki bu ilişki önemsiz değil.
  • 3:17 - 3:24
    Bağış yapmanın mutluluğa etkisi,
    iki kat fazla gelir ile aynı gibi.
  • 3:26 - 3:28
    Bir araştırmacı olarak dünya genelinde
  • 3:28 - 3:34
    çocuk ve yetişkinlerde tekrarlanan
    bir etkiye rastlayacak kadar şanslıysanız
  • 3:35 - 3:39
    Bu insan doğasının bir parçası olabilir mi
    diye merak etmeye başlarsınız.
  • 3:40 - 3:45
    Şunu biliyoruz ki zevk
    uyarlanabilir davranışları pekiştirir,
  • 3:45 - 3:49
    yemek yemek ve seks gibi
    türümüzün devamını sağlayan davranışlar.
  • 3:49 - 3:54
    Ve bana göre paylaşmak da
    bu davranışlardan olabilir.
  • 3:55 - 3:57
    Bu fikirler beni çok heyecanlandırmıştı
  • 3:57 - 4:00
    ve New York Times'ta
    onlar hakkında yazdım.
  • 4:00 - 4:04
    Yazımı okuyanlar arasında
    muhasebecim de vardı.
  • 4:05 - 4:08
    (Gülüşmeler)
  • 4:08 - 4:12
    Vergi zamanında muhasebecimin
    karşısında oturmuş
  • 4:12 - 4:16
    kalemini, iyi saklanamamış bir kınamayla,
  • 4:16 - 4:23
    vergi beyannamemin bağış satırına
    yavaşça vurmasını izliyordum.
  • 4:25 - 4:30
    Kariyerimi, bağış yapmanın ne kadar iyi
    hissettirdiği üzerine yapmama rağmen
  • 4:30 - 4:33
    kendim pek bağış yapmıyordum.
  • 4:33 - 4:36
    Bu yüzden daha sık bağış
    yapmaya karar verdim.
  • 4:37 - 4:44
    O dönemde her yerde Suriyeli mülteci
    kriziyle ilgili kahredici hikâyeler vardı.
  • 4:45 - 4:49
    Gerçekten yardım etmek istedim
    ve kredi kartımı çıkardım.
  • 4:49 - 4:54
    Bağışlarımın muhtemelen bir yerlerde
    birileri için fark yaratacağını biliyordum
  • 4:54 - 5:02
    ama etkili bir bağış sitesine girip kart
    numaramı yazmak yine de yeterli değildi.
  • 5:03 - 5:07
    İşte o zaman Beşli Grup'u öğrendim.
  • 5:08 - 5:14
    Kanada hükûmeti, beş Kanadalıya bir
    mülteci aileye destek olma izni veriyor.
  • 5:15 - 5:18
    Aileye, Kanada'daki ilk yıllarında
    destek olabilmek için
  • 5:18 - 5:20
    yeterli miktarda para
    biriktirmeniz gerekiyor
  • 5:20 - 5:24
    ve ardından uçağa binip
    şehrinize geliyorlar.
  • 5:24 - 5:28
    Bu programın güzel olduğunu
    düşündüğüm yönlerinden biri de
  • 5:28 - 5:31
    kimsenin tek başına
    katılmasına izin verilmemesi.
  • 5:31 - 5:33
    Ve biz beş kişilik bir grup olmak yerine
  • 5:33 - 5:38
    bir topluluk organizasyonuyla anlaştık
    ve yirmi beş kişilik bir grup oluşturduk.
  • 5:40 - 5:43
    Neredeyse iki yıl süren evrak işleri
    ve beklemeden sonra,
  • 5:43 - 5:46
    destek olacağımız ailenin altı
    haftadan daha kısa bir sürede
  • 5:46 - 5:48
    Vancouver'a geleceğini öğrendik.
  • 5:49 - 5:51
    Dört oğulları ve bir kızları vardı.
  • 5:51 - 5:54
    Biz de onlara yaşayacakları
    bir yer bulmaya çalıştık.
  • 5:55 - 5:57
    Onlara bir ev bulabildiğimiz
    için şanslıydık
  • 5:57 - 5:59
    ama biraz tadilata ihtiyacı vardı.
  • 5:59 - 6:02
    Bu yüzden arkadaşlarım
    akşamları ve hafta sonları gelip
  • 6:02 - 6:05
    evi boyadılar, temizlediler
    ve mobilyaları yerleştirdiler.
  • 6:06 - 6:11
    Büyük gün geldiğinde buzdolabını süt
    ve taze meyvelerle doldurduk
  • 6:11 - 6:14
    ve aileyle buluşmak için
    havaalanına gittik.
  • 6:14 - 6:18
    Bu herkes için çok büyük bir şeydi,
  • 6:18 - 6:20
    özellikle de dört yaşındaki
    çocukları için.
  • 6:21 - 6:26
    Annesi, aynı programla daha önceden
    Kanada'ya gelen kardeşiyle buluştu.
  • 6:27 - 6:31
    Birbirlerini on beş yıldır görmemişlerdi.
  • 6:32 - 6:38
    5 milyon 600 binden fazla mültecinin
    Suriye'den kaçtığını duyduğunuzda
  • 6:38 - 6:41
    insan beyninin idrak edecek
    kadar gelişmiş olmadığı
  • 6:41 - 6:45
    bir trajediyle karşı karşıya kalıyorsunuz.
  • 6:45 - 6:47
    Bu çok soyut bir şey.
  • 6:49 - 6:52
    Daha önce, mültecilere yardım etmek için
  • 6:52 - 6:55
    bizden ayda on beş saat bağış
    yapmamız istenseydi
  • 6:55 - 6:57
    muhtemelen hayır derdik.
  • 6:58 - 7:01
    Ama ailemizi Vancouver'daki yeni
    evlerine götürür götürmez
  • 7:01 - 7:03
    hepimiz aynı şeyin farkına vardık:
  • 7:03 - 7:07
    Onların mutlu olmaları için gereken
    her şeyi yapacaktık.
  • 7:08 - 7:13
    Bu tecrübe, çalışmam hakkında biraz
    daha derin düşünmemi sağladı.
  • 7:14 - 7:18
    İnsanların, yardım ettikleri kişilerle
    gerçek bir bağ hissettiklerinde
  • 7:18 - 7:22
    ve onların hayatlarında
    yaptıkları değişikleri
  • 7:22 - 7:24
    zihinlerinde kolayca
    canlandırabildiklerinde
  • 7:24 - 7:27
    bağışlamanın yararlarının
    arttığını gördük.
  • 7:27 - 7:30
    Örneğin bir çalışmada katılımcılara
  • 7:30 - 7:35
    UNICEF veya Spread the Net'e bir miktar
    para bağışlamaları için olanak verdik.
  • 7:35 - 7:39
    Bilerek bu hayır kurumlarını seçtik
    çünkü ikisi de ortaktı
  • 7:39 - 7:42
    ve son derece önemli bir
    hedefleri vardı: çocuk sağlığı.
  • 7:44 - 7:48
    Ama UNICEF o kadar büyük
    ve geniş bir hayır kurumu ki
  • 7:48 - 7:50
    sizin az miktardaki bağışınızın
  • 7:50 - 7:54
    nasıl bir fark yaratacağını zihinde
    canlandırmak biraz zor olabilir.
  • 7:54 - 7:59
    Buna karşın Spread the Net,
    bağış yapanlara somut bir söz veriyor:
  • 7:59 - 8:01
    Bağışlanan her on dolar başına,
  • 8:01 - 8:05
    bir çocuğu sıtmadan korumak için
    bir cibinlik temin ediyorlar.
  • 8:05 - 8:09
    Katılımcılar, Spread the Net'e
    ne kadar çok bağış yaparsa
  • 8:09 - 8:12
    o kadar çok mutlu
    hissettiklerini bildirdiler.
  • 8:13 - 8:17
    Buna karşın UNICEF'e bağış yapıldığında
  • 8:17 - 8:21
    bağışlamanın bu duygusal getirisi
    tamamen ortadan kalkmıştı.
  • 8:22 - 8:23
    Bu, şunu ortaya koyuyor:
  • 8:23 - 8:28
    Sadece değerli bir hayır kurumuna
    bağış yapmak her zaman yeterli değildir.
  • 8:28 - 8:31
    Bağışınızın tam olarak nasıl
    bir fark yaratacağını da
  • 8:31 - 8:34
    zihninizde canlandırabilmeniz gerekiyor.
  • 8:35 - 8:39
    Tabii Beşli Grup bu fikri
    bir üst seviyeye taşıyor.
  • 8:40 - 8:45
    Projeye yeni başladığımızda mültecilerin
    ne zaman geleceğini konuşurduk.
  • 8:45 - 8:48
    Şimdiyse onlara ailemiz diyoruz.
  • 8:49 - 8:51
    Kısa süre önce çocuklarla
    buz patenine gittik
  • 8:51 - 8:55
    ve günün devamında
    altı yaşındaki oğlum Oliver,
  • 8:55 - 8:58
    bana ailemizdeki en büyük çocuğun
    kim olduğunu sordu.
  • 8:59 - 9:02
    Bir sürü kuzeninden birini
    kastettiğini düşündüm
  • 9:02 - 9:04
    ve onları kastediyordu
  • 9:04 - 9:07
    ama aynı zamanda
    bizim Suriyeli ailemizi de kastediyordu.
  • 9:08 - 9:14
    Ailemiz geldiğinden beri
    birçok kişi ve kurum yardım teklif etti.
  • 9:14 - 9:19
    Ücretsiz diş dolgusundan yaz kamplarına
    kadar her şeyi karşıladılar.
  • 9:20 - 9:24
    Bu, toplumumuzda var olan
    cömertliği görmemi sağladı.
  • 9:25 - 9:29
    Bir bağış sayesinde çocuklar
    bisiklet kampına gitti
  • 9:29 - 9:32
    ve haftanın her günü
    grubumuzdan bazı kişiler,
  • 9:32 - 9:34
    çocukları neşelendirmek için
    orada bulunmaya çalıştılar.
  • 9:35 - 9:38
    Yan denge tekerleri çıkacağı gün
    ben de oradaydım
  • 9:38 - 9:42
    ve şunu söyleyeyim, dört yaşındaki çocuk
    bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordu.
  • 9:43 - 9:46
    Ben de yanına gidip onunla konuştum
  • 9:46 - 9:49
    ve ona yan tekerler olmadan sürmenin
    ileriye dönük yararlarını anlattım.
  • 9:49 - 9:52
    (Gülüşmeler)
  • 9:52 - 9:56
    Sonra onun sadece dört yaşında olduğunu
    ve çok az İngilizce bildiğini hatırladım.
  • 9:56 - 10:00
    Bu yüzden, konuşmamı onun kesinlikle
    bildiği bir kelimeye düşürdüm:
  • 10:00 - 10:01
    dondurma.
  • 10:02 - 10:05
    Yan tekerler olmadan sürmeyi
    denersen sana dondurma alırım.
  • 10:05 - 10:07
    Devamında olan şey şuydu:
  • 10:08 - 10:10
    (Video) Elizabeth Dunn: Evet, evet!
  • 10:10 - 10:11
    Çocuk: Deneyeceğim.
  • 10:12 - 10:13
    Elizabeth Dunn: Aman Tanrım!
    Kendine bir bak!
  • 10:13 - 10:16
    Nasıl gittiğine bak!
    Kendi kendine sürüyorsun!
  • 10:18 - 10:20
    Aferin sana!
  • 10:20 - 10:22
    (Gülme sesleri)
  • 10:22 - 10:26
    (Alkışlar)
  • 10:26 - 10:32
    Elizabeth Dunn: İşte insanların
    zevk aldıkları yardımlar bu tür yardımlar
  • 10:32 - 10:34
    ama 40 yıl boyunca
  • 10:34 - 10:40
    Kanada, vatandaşların mültecilere
    destek olmasını sağlayan tek ülkeydi.
  • 10:41 - 10:43
    Şimdi -- Kanada!
  • 10:43 - 10:45
    (Alkışlar)
  • 10:45 - 10:46
    Oldukça güzel bir şey.
  • 10:47 - 10:51
    Şimdi Avustralya ve Birleşik Krallık da
    buna benzer programlar başlatıyor.
  • 10:52 - 10:54
    Başka ülkeler de bunu mümkün kılsa
  • 10:54 - 10:58
    mülteci krizinin ne kadar farklı
    olabileceğini bir tahmin edin.
  • 10:59 - 11:02
    Kişiler arasında
    böyle anlamlı bağlar oluşturmak,
  • 11:03 - 11:08
    baş edilemeyecek gibi görünen
    zorlukları aşmamıza olanak sağlıyor.
  • 11:08 - 11:13
    Bu zorluklardan biri de şu anda bulunduğum
    noktadan birkaç blok uzakta,
  • 11:13 - 11:16
    yani Vancouver'ın
    Downtown Eastside bölgesinde.
  • 11:16 - 11:20
    Bazı ölçümlere göre burası,
    Kanada'nın en fakir kentsel bölgesi.
  • 11:21 - 11:24
    Yaşadığımız yerde yardıma
    ihtiyacı olan o kadar çok kişi var ki
  • 11:24 - 11:28
    onlar varken mülteci bir aileye
    destek olup olmamayı çok düşündük.
  • 11:28 - 11:35
    Arkadaşım Evan, küçüklüğünde ailesiyle bu
    muhitten geçerken arka koltuğa siniyormuş.
  • 11:36 - 11:40
    Ama ebeveynleri, büyüdüğü zaman,
    o bölgedeki bir lokantanın kapılarını açıp
  • 11:40 - 11:45
    bu kişiler üç çeşit akşam yemeğinin
    tadını çıkarsınlar diye
  • 11:45 - 11:48
    onları davet edeceğini
    tahmin bile edemezlerdi.
  • 11:48 - 11:52
    Evan'ın da kurulmasına yardım ettiği
    bu programın ismi "Plenty of Plates"
  • 11:52 - 11:54
    ve hedef sadece ücretsiz
    yemek dağıtmak değil
  • 11:54 - 11:58
    bu program olmasa göz göze bile
    gelmeyecek insanlar arasında
  • 11:58 - 12:00
    dostluk anıları oluşturabilmek.
  • 12:00 - 12:03
    Her akşam, bölgedeki bir iş kurumu
    akşam yemeğine sponsor oluyor
  • 12:03 - 12:07
    ve yemeği hazırlaması ve sunması için
    gönüllülerden oluşan bir grup gönderiyor.
  • 12:08 - 12:13
    Yemeğin ardından, arta kalanlar
    sokakta yatanlara ulaştırılıyor
  • 12:13 - 12:15
    ve devamındaki günlerde bu insanlara
  • 12:15 - 12:19
    ücretsiz yüzlerce öğün
    sağlayabilecek kadar para kalıyor.
  • 12:19 - 12:23
    Ama bu programın iyi yönleri
    sadece yemekten daha fazla.
  • 12:24 - 12:28
    Program, gönüllülere başkalarıyla
    iletişime geçme imkânı sağlıyor,
  • 12:28 - 12:31
    oturup onların hikâyelerini
    dinleme olanakları oluyor.
  • 12:32 - 12:36
    Bu deneyimden sonra, bir gönüllü
    işe gidiş geliş yolunu değiştirdi
  • 12:36 - 12:40
    böylece bu muhitten kaçınmak
    yerine onun içinden yürüyor
  • 12:40 - 12:44
    ve yoldaki tanıdık simalara gülümsüyor
    veya onlarla göz teması kuruyor.
  • 12:45 - 12:49
    Hepimiz yardım etmeyi
    zevk alarak yapabiliriz.
  • 12:50 - 12:53
    Ama bunun otomatik olarak
    gerçekleşmesini beklememeliyiz.
  • 12:53 - 12:58
    Para bağışlamak ve başkalarına
    yardım etmek ille de mutluluk getirmez.
  • 12:58 - 13:01
    Bunun yerine
    bunu nasıl yaptığımız önemli.
  • 13:01 - 13:04
    Eğer insanların daha fazla
    hayır yapmasını istiyorsak
  • 13:04 - 13:08
    şimdiki hayırseverlikle ilgili
    düşüncemizi yıkmamız gerekiyor.
  • 13:08 - 13:11
    Paylaştığımız insanlığın değerinin
    artmasını sağlayacak
  • 13:11 - 13:14
    bağışlar yapma imkânları oluşturmalıyız.
  • 13:15 - 13:17
    Eğer aranızda hayır kurumlarında
    çalışanlar varsa
  • 13:17 - 13:21
    bağışçılarınızı kalem
    veya takvimlerle ödüllendirmeyin.
  • 13:22 - 13:26
    (Alkışlar)
  • 13:26 - 13:32
    Fedakârlıklarının spesifik etkilerini
    görmelerine ve yardım ettikleri bireylerle
  • 13:32 - 13:37
    ya da topluluklarla bağ kurmalarına
    imkân sağlayarak onları ödüllendirin.
  • 13:38 - 13:42
    Yardım etmeyi, yapmamız gereken
    bir şey olarak görmeye alışığız.
  • 13:42 - 13:44
    Ve öyle olmalı da.
  • 13:45 - 13:47
    Ama böyle düşünerek
  • 13:47 - 13:52
    insan olmanın en iyi
    yönlerinden birini kaçırıyoruz:
  • 13:52 - 13:57
    Biz başkalarına yardım etmekten
    zevk duyabilecek şekilde geliştik.
  • 13:57 - 14:02
    Yardımı, bir ahlaki zorunluluk
    olarak düşünmeyi bırakıp
  • 14:02 - 14:06
    onu bir zevk kaynağı olarak
    görmeye başlayalım.
  • 14:07 - 14:08
    Teşekkürler.
  • 14:08 - 14:15
    (Alkışlar)
Title:
Başkalarına yardım etmek bizi mutlu ediyor ama nasıl yaptığımız da önemli
Speaker:
Elizabeth Dunn
Description:

Araştırmalar, başkalarına yardım etmenin bizi daha mutlu ettiğini gösteriyor. Ancak cömertlik ve neşe konusunda ezber bozan çalışmasında, sosyal psikolog Elizabeth Dunn, bir püf noktası buldu: Yardımımızı nasıl yaptığımız da önemli. Başkalarına yardım etme şeklimizde kilit bir değişiklik yaparak nasıl daha büyük bir etki yaratabileceğimizi ve bunu yaparken kendi mutluluğumuzu nasıl arttırabileceğimizi öğrenin. Dunn, "Yardımı, bir ahlaki zorunluluk olarak düşünmeyi bırakıp onu bir zevk kaynağı olarak görmeye başlayalım" diyor.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
14:29

Turkish subtitles

Revisions