Herhangi bir dil öğrenmek için basit bir metot | Scott Young & Vat Jaiswal | TEDxEastsidePrepI

Bu konuşma, TED Konferanslarından bağımsız olarak üretilen yerel bir TEDx etkinliğinde verildi.
Çok azımız, yılda dört yabancı dil öğrenmenin iddialı zorluğunu üstlenirken, çoğumuz başka bir dilde daha fazla yetkin olmaya özlem duyuyoruz. Başarının sırrı sandığınızdan daha basittir.

Scot Young: Size bir soru sorarak
başlamak istiyoruz.

Başka bir dil öğrenmeye zaman
ve çaba sarf edenler

elini kaldırabilir mi?

Belki lisede İspanyolca dersi
almışsınızdır

ya da Rosetta Stone programından
öğrenmişsinizdir,

ama şimdi o dili kendinize güvenerek
konuşamıyorsunuzdur.

Vat Jaiswal: Tamam. Çoğunuz öyle.

Bazılarınız her iki elini de kaldırdı.

Biz bir kaç dili kendi kendimize
öğrenmeyi denedik,

birazdan bundan bahsedeceğiz.

Ancak önce problemin
ne olduğunu konuşalım.

Herkesi dil öğrenmekten geri çeken

ana mesele ne?

Yanlış bir çalışma programı kullanıyor
olabilir misiniz?

Eğer mükemmel bir program
kullanıyor olsaydınız,

o zaman dili öğrenebilmiş olmaz mıydınız?

SY: Burada geçmiş performans
çok iyi değil.

Genel Sosyal Anketi yanıtlayan
1.000 Amerikalıdan

sadece 7'si bir başka dili çok iyi
konuşabildiğini söyledi.

Ve onu da okulda öğrenmişlerdi.

Rosetta Stone veya Pimsleur gibi kendi
kendine çalışma programı düşünürseniz,

bazen işe yarayabilir, ama onların da
başka bir sorunu var:

bırakma oranları çok yüksek.

[NFLC], Maryland Üniversitesinde

hevesli bir grup gönüllüyle
bir çalışma yaptı ve

bu programlara sadece yüzde 6'sının
100 saatten fazla zaman harcadığını buldu.

Ki bu, bir dilde akıcı olmak için,
bu tarz programlarda

gerekenden çok daha az bir süre.

VJ: Tamam, belki o zaman problem,

bu dilin kullanıldığı ülkede
yaşamamanızdır

ve belki oraya taşınacak olsaydınız
öğrenebilecektiniz.

SY: Seninle aynı fikirde olmak
zorundayım, Vat.

Dilin konuşulduğu ülkede yaşamak
kesinlikle yardımcı oluyor.

Daha iyi öğrenmek için bir fırsat ve
motivasyon veriyor.

Ancak problemlerinizin
tamamının cevabı bu değil.

O ülkeye gittiğiniz halde
halen dili konuşamıyorsanız,

ne yapacaksınız?

İdare etmek için, İngilizce konuşan
yöre halkına ve gurbetçilere mi

bel bağlayacaksınız?

Bu bir İngilizce baloncuğu yaratacak,

kendinizi bu işe daldırmanıza
engel olacak.

Uç bir örnek verelim.

Kore'ye giden Amerikalı bir
iş adamı tanıyoruz,

kendisi bir Koreli ile evli ve
Kore'de çocukları oldu,

20 yıl Kore'de yaşadı

ama halen Kore dilinde düzgün
bir sohbet yapamıyor.

Evet, o ülkede yaşamak yardımcı olur
ama sorunlarınıza tek başına cevap verecek

sihirli bir değnek değildir.

VJ: Son olarak, belki de sorun
çok yaşlı olmanızdır

ve çocukken öğrenmeyi
denemeniz gerekiyordu,

çünkü çocuklar
daha hızlı öğrenir, değil mi?

SY: Bu aslında çok yaygın bir efsanedir.

Einstein Üniversitesinden Steven Brown

ve Qiushi Üniversitesinden
Jennifer Larson-Hall

literatürü taradılar ve

yetişkinlerin kısa vadede dili çocuklardan
daha hızlı öğrendiklerini buldular.

Çocuklar ancak,

telaffuz ve dil bilgisinde
yerli seviyesine erişmede

bir yetişkini geçebilir.

Eğer sadece insanlarla iletişim kurmak,

sohbet etmek istiyorsanız,

ikinci bir dili her yaşta öğrenememeniz
için bir sebep yok.

VJ: Eğer bunlar ana meseleler değilse,
ana mesele nedir?

Bizim tamamen farklı bir tezimiz var

ve bu düşüncemizi açıklamak için

bu okyanus görüntüsüne
bakmanızı istiyoruz.

Eğer suya bakarsanız,
iki belirgin bölge göreceksiniz:

altta, dalgaların kırıldığı yerdeki bölge

ve üstte nispeten suyun sakin
olduğu bölge.

Şimdi, kendinizi sahilde duruyor halde
düşünmenizi istiyorum

ve okyanusa doğru yüzmek istiyorsunuz.

Okyanusa doğru yüzmeye başladığınızda

dalgaların kırıldığı
ilk bölgede olacaksınız.

Ve bu bölgede yüzmek son derece zor,

bu inanılmaz direnci hissedeceksiniz,

dalgalar sizi ezecek

ve sizi sürekli kıyıya itmeye çalışacak.

Ancak, eğer bu bölgeyi geçebilirseniz
ve ikinci bölgeye gelebilirseniz,

aniden, yüzmek çok daha kolay olacak

ve daha da önemlisi,
dalgalar sizi geri itmeyecek,

bu inanılmaz direnci
artık hissetmeyeceksiniz.

Bu yüzden, biz dil öğrenmenin de
buna çok benzer olduğuna inanıyoruz.

Bir dil öğrenmeye başladığınızda,

önce ilk bölgede olacaksınız,

ki biz bu bölgeye "korku bölgesi"
ya da "yılgınlık bölgesi" diyoruz,

çünkü burada dili kullanmaya
korkuyorsunuz,

burada hata yapmaya korkuyorsunuz,

burada kendinizi utandırmaya
korkuyorsunuz.

Ve bu bölgede dil öğrenmek çok zor:

dalgalar bu negatif geri bildirimi
temsil ediyor

ve bu sizi sürekli olarak sahile
geri itiyor.

Ancak, eğer bu bölgeyi aşabilirseniz

ve suyun daha sakin olduğu
ikinci bölgeye gelebilirseniz,

aniden dil öğrenmek çok daha kolay
ve daha eğlenceli olacak.

Unutmayın, ikinci bölgeye ulaştığınızda

mükemmel olduğunuzu söylemiyorum,

belki bir kaç kelime biliyorsunuz ama
güvenli bir şekilde kullanabiliyorsunuz,

belki de onlarla basit konuşmalar
yapabiliyorsunuz.

Ve dil, daima sinir bozucu olmaktan

çoğu zaman ödüllendirilmeye gider.

Bu nedenle, biz inanıyoruz ki,
pek çok insanın asıl meselesi

insanların bu korku ve yılgınlık
bölgesinde gerektiğinden daha uzun

ve bazılarının da ebediyyen

sıkışıp kalması.

Ve tek gördüğünüz
olumsuz geri bildirim ise,

fazlasını öğrenmek için kendinizi motive
etmeniz ve kendinizi geliştirmeniz

ve gerçekten öğrenmek istediğiniz dili
öğrenmeniz çok zor.

Tercihen, farklı bir metot kullanırdınız,

ve bu metot, bölgeyi çok çabuk ve
etkin bir şekilde geçmenizi sağlayacak

bir metot olurdu.

Böylece, dil öğrenmenin eğlenceli
ve kolay olduğu kısma

mümkün olduğunca çabuk geçebilirsiniz.

SY: Biz, dalgaları aşan ve
sizi dil öğrenmenin

daha kolay kısmına mümkün olduğunca
çabuk ve etkin olarak götüren

bir metoda sahip olduğumuza inanıyoruz.

Çok basit.

Ana dilinizi konuşmayın.

Çok açık ve basit gibi gelebilir

ama aslında gerçekten güçlü.

Kendinizi öğrenmeye çalıştığınız dili
konuşmaya zorlarsanız

ve gerekli kelime ve cümleleri
öğrenirseniz,

-ders kitabındaki sırayla değil-

bunun anlamı, otomatik olarak
en sık kullanılan kelimeleri ve

durumunuz için en önemli kelimeleri
öğreniyorsunuz demektir.

Sonra, çok kelime ve
ifade bilmediğiniz için,

bildiklerinizi fazlasıyla kullanacaksınız.

Bu, psikologların aşırı öğrenme
dedikleri etkilerle sonuçlanır,

ki bu da sizi otomatik olarak
o bilgiye iletir.

Temel kelime ve ifadeleri kullanırken

dilinizi kasmanıza ya da tereddüt etmenize
gerek yok.

Ve sonuçta, ana dilinizi konuşmanıza
izin verilmediği için,

seviyenizi aşan durumlarla
başa çıkmada,

konuşmayla ilgili geçici
çözümler geliştireceksiniz.

Nispeten ilk zamanlarda,

"Bunun anlamı ne?" ve
"Bunu nasıl söylersiniz?"

gibi ifadeler öğrenmekten,

yeni kelime ve ifadeleri konuşmalarınıza
dahil edebilmek için

Google Çeviri ve sözlük gibi şeyleri
etkili biçimde kullanabilmeye

geçiş yapacaksınız.

VJ: Bu metodun işe yaradığını
nasıl mı biliyoruz?

Biliyoruz, çünkü kendimize denedik.

Geçen yıl, Scott ve ben bir deney yaptık.

Fakat biz dört farklı dil
öğrenmeye çalıştık

ve bu dilleri bir yılda öğrenmek için

dört farklı ülkeye gittik.

Ve dilleri öğrenmek için
aynı ana-dil-yok kuralını kullandık.

Önce, İspanyolcayı 3 ayda öğrenmek
için İspanya'ya gittik,

sonra Portekizceyi 3 ayda
öğrenmek için Brezilya'ya gittik,

sonra da Mandarin dilini 3 ayda
öğrenmek için Çin topraklarına gittik

ve en sonunda Koreceyi 3 ayda
öğrenmek için Kore'ye gittik.

Ve anladık ki bu ana-dil-yok kuralı
inanılmaz bir şekilde işe yarıyor.

Aslında, her ülkede kaldığımız
sürenin sonuna doğru,

o dilin yerlileriyle herhangi bir konuda
güvenli bir şekilde

sohbet edebiliyorduk

ve öğrenmeye çalıştığımız dili kullanarak

günlük hayatımızı geçirebiliyorduk.

Size, her bir ülkede 3 ay kalarak
ana-dil-yok kuralını kullanıp

kaydettiğimiz ilerlemeyi gösteren

kısa bir video göstermek istiyoruz.

Lütfen bir bakın.

(Video)

SY: Biraz uç gibi görünebilir.

Neticede, yeni dili öğrenirken biraz
ana dilinizi konuşmak,

ana-dil-yok kuralı kadar hızlı olmasa bile

daha kolay olmaz mıydı?

Biz bunun yanlış kanı olduğuna inanıyoruz.

Ve neden yanlış kanı derseniz,

yaşadığım bir deneyime atıfta
bulunacağım.

Bu zorlu işe girişmeden yıllar önce,

ikinci bir dili öğrenmek için
farklı bir fırsatım vardı.

Üniversitedeydim ve Fransa'da bir yıl

yurt dışı eğitimi alma şansım oldu.

Ve aynı bu seyahatim gibi, yerel dili
öğrenmeye çok istekliydim.

Kitaplar aldım, podcast'ler yükledim,

gerçekten Fransızcayı
akıcı olarak konuşmak istiyordum.

Tek fark, ana dili konuşmaya karşı

belli bir kuralım yoktu.

"Oraya gideceğim ve ihtiyacım olduğu
kadar İngilizce konuşacağım

ve imkanım oldukça Fransızca
konuşmayı deneyeceğim" diye düşündüm.

Ve Fransa'da bir yıl yaşadıktan sonra

ve kendimi her gün çalışmak
için zorladıktan sonra,

sohbet edebilecek noktaya geldim,

ama asla kolay değildi, daima zordu,

kendimi hep rahatsız hissettim.

İspanya'daki en son deneyimimin tersine.

Bir kez daha, motivasyonumuz
ve fırsatımız vardı,

ancak bu kez, ana-dil-yok kuralımız vardı.

İspanya'ya geldiğimiz ilk günden itibaren,

sadece İspanyolca konuşmaya karar verdik.

Ve tahmin edebileceğiniz gibi,

çok az İspanyolca bilgisiyle
başlangıçta çok zor oldu.

İlk bir kaç gün, birbirimizle neredeyse

tamamen sözlüklerle konuşmak
zorunda kaldık.

Ancak iki hafta sonra bir şeyler değişti,

her şey kolaylaşmaya başladı.

Bir ay sonra daha da kolaylaştı.

Ve İspanya'daki üçüncü ayımızda,
her şey kolaylaştı,

hayatımızı tamamen İspanyolca
yaşamak otomatikleşti.

Ders çalışmayı ya da pratik yapmayı
düşünmek zorunda değildik.

Hayatımızda tamamen görünmez olmuştu.

Ve dahası, İspanya'da
sadece 3 aydan sonra,

her ikimizin İspanyolcası da, benim
Fransa'da bir yıl yaşayarak ve okuyarak

edindiğim Fransızcamdan çok daha iyiydi.

Ve böylece, bir metodun zorluğunu
değerlendirirken,

özellikle de dil öğrenmede,

zorluğun başlangıç çıtasına
bakmak doğru değil,

çünkü sonunda bu dili öğrenebilmek için,

ona sadece başlangıçta değil,

gün gün, ay ay,

ne kadar çaba sarf edeceğinize
bakmalısınız.

Ve bulduğumuz şey, sadece ana-dil-yok
kuralının daha hızlı olduğu değil,

ayrıca geleceği dikkate aldığınızda,

bir dil öğrenmek için denediğimiz
diğer metotlardan

daha kolay olduğu.

VJ: Pek çok insandaki bir başka
yanlış kanı üzerine

konuşmak istiyorum.

İlk defa bir dil öğrenmeye başladığınızda,
tamamen hata yapmaktan

bir şekilde uzak durabileceğiniz kanısı.

Ve bu, tek kelimeyle doğru değil.

Aslında, hata yapmak çok iyi, çünkü
bunun anlamı, dili kullandığınız

ve zamanla bu sizin,
dili konuşmanız için gereken

kendine güveni kazanmanıza yardım edecek.

Scott ve ben bu zorlu görevi yaparken,

her gün hata yaptık,
özellikle de başlangıçta

söylediğimiz her şey yanlıştı,
ancak bu bir sorun değil.

Ve Çin ve Kore'de de,

Çince ve Korece, öğrenmeye
çalıştığımız Avrupa dillerinden

çok daha zor olduğu için,

yanıldık ve ana-dil-yok kuralını

bir kaç kez bozduk, ancak önemi yoktu,

çünkü mesele hata yapmak,

kaç adet hata yaptığın değil,

her yaptığın hatayı
tekrar denemenle ilgili.

Bu sürecin ve metodun tüm hedefinin

bu hayal kırıklığı ve
korku alanını itip ilerlemek,

böylece, dil öğrenmenin eğlenceli

ve kolay olduğu bölgeye gelebilmek.

İdeal olarak, bunu yapmak için

bu dilin konuşulduğu ülkeye taşınmak

ve ilk günden meseleye %100 dalmak

ve ana-dil-yok kuralını uygulamalısınız.

Ama açıkçası, bu birazcık uç nokta

ve buradaki çoğunuzun
bu fırsatı olmayabilir.

Ancak, ana-dil-yok kuralının güzelliğinin
herkesle her zaman

%100 ana-dilde konuşmamak demek
olmadığını belirtmek isterim.

Kısıtlı bir bağlamda da işe yarayabilir.

Size bir örnek vereyim.

Eğer İspanyolca öğrenmeye
çalışıyorsanız

ve İspanyolca konuşan
bir iş arkadaşınız varsa,

bu kişiyi her gördüğünüzde ana-dil-yok
kuralını uygulayacaksınız.

Bu nedenle, onu her gördüğünüzde, sadece
İspanyolca konuşmak isteyeceksiniz.

Onunla su sebilinde karşılaştığınızda,

kısa bir konuşma yapmak istediğinizde,

işte çok yoğun olduğunuzu söylemek
istediğinizde,

"Of, bugün çok yoğunum," demek
istediğinizde

sözlüğünüzü çıkarıp tüm cümleyi
tercüme etmenizde bir sorun yok.

Bunu söylemek için hazır
hissetmek zorunda değilsiniz,

hedef sadece denemek ve teşebbüs etmek.

Bu gerçekten önemli

iki şeyi yapmanıza yardımcı oluyor.

İlki:

hangi dili kullanacağınız ile ilgili
ikilemden kurtulmanıza yardım eder

çünkü bu iş arkadaşınız diyelim
İspanyolca konuşsun

ve siz de İngilizce konuşuyorsunuz,
çok daha kolay olduğu için,

İngilizceyi konuşmaya mağlup olacaksınız.

Ama ana-dil-yok kuralına
uyararak dersiniz ki:

"Bu kişiyi her gördüğümde,
biliyorum ki, pratik zamanı,

hiç şüphem yok ki şimdi
İspanyolca konuşmalıyım,

sözlüğümü kullanmam gerekse bile."

Ve size yardım edecek ikinci şey,

dili konuşma alışkanlığı getirecek olması,

en alt düzeyde olsa bile.

Bu da sizin, bu dili daha yüksek düzeyde
konuşmaya başladığınızda

ihtiyacınız olacak kendine güveni

inşa etmenize yardım edecek.

SY: Zorlu görevimizi duydunuz.

Şimdi size birini açıklamak istiyoruz.

Ve hayır, sizden her şeyinizi satıp

uzak bir ülkede yaşamaya
gitmenizi istemiyoruz.

Sizden çok daha basit bir şey
yapmanızı isteyeceğiz,

ancak sonunu getirirseniz,
hâlâ çok etkili olacak,

eğer hayatınızı boyunca öğrenmeye
çalıştığınız o dilde

sohbet etmeye başlamak istiyorsanız.

Sadece 3 adım.

Adım 1: Bir kişi bulun.

Bu dilin doğal konuşanı olabilir

ya da başka bir dil öğrenen biri,

hazlihazırda tanıdığınız biri,

bir arkadaş, meslektaş, eş,

ya da internetten bulduğunuz biri.

İnternette konuşma partneri
bulabileceğiniz

italki.com ve livemocha gibi hizmetler var.

Bu kişiyi yakınınızda hemen bulamazsanız,

bulmanız için internette
kolay araçlar var.

Adım 2: Bu kişiyle ana-dil-yok
kuralına bağlı kalın.

Onu her gördüğünüzde,
öğrenmeye çalıştığınız dilde

konuşun.

Onlara, henüz dilde çok iyi olmadığınızı,

başlangıçta çok fazla
Google Çeviri ve sözlük

kullanmak zorunda olduğunuzu
söyleyin, sorun değil.

Adım 3: Konuşmaya başlayın.

Yine söylüyorum, bu, mükemmel
olmanız gereken bir şey değil.

Hata yapabilir ve "ana-dil-yok" kuralını
bozabilirsiniz, sadece tekrar deneyin.

Telefonunuza Google Çeviri
uygulamasını yükleyin,

oraya dili konuşmakta henüz
rahat olmadığınız

tüm cümleleri yazabilirsiniz.

Hedef, sizi konuşmaya,

kelime bilgisi inşa etmeye

ve o temel ifadelerle
pratik yapmaya başlatmak.

Ümit ettiğimiz şey, size bu
metodu göstererek

bir şeylere başlayabilmeye
sizi teşvik etmek,

mükemmel olmak için değil
ve belki bugün bile

bir kişi bulup bu kuralı
başlatmanız

ve sonunda o dili konuşmaya başlamanız.

Çinlilerin bir ifadesi var:

(Çince konuşuyor),

anlamı: "İyi bir başlangıç,
başarmanın yarısıdır."

(Alkışlar)