-
Daha önce böyle bir şey denedin mi?
-
Evet...
-
Güzel... gizlilik ve temizlik
bizim prensibimiz.
-
Bu konuda anlaşalım lütfen.
-
Eşim kasket ve gözlük takmak istiyor.
Umarım rahatsız olmazsın...
-
Ok. Beni bozmaz.
-
Tek şartım alta geçmem... ok?
-
Dediğim gibi onun dışında
her şeye varım.
-
Bir aleme indim yalnız
-
Yerde toprak gökte yıldız
-
Bir yan susuz bir yan deniz
-
iki el bir baş verdiler
-
Bir çift göz ağla dediler
-
Dört bir yanda benim gibiler
-
Doğru söz içinmiş diller
-
işte kalbin sev dediler
-
Bana yalan söylediler
-
Bana yalan söylediler
-
Kaderden bahsetmediler
-
Bana yalan söylediler
-
Bana yalan söylediler
-
Kaderden bahsetmediler
-
Varsın böyle geçsin ömrüm
-
Neşeyle dolsun bari her günüm
-
Hani benim sevdiklerim
-
Hani gönül verdiklerim
-
Hasret gider ben giderim
-
Hani benim sevdiklerim
-
Hani gönül verdiklerim
-
Hasret gider ben giderim.
-
Şenol adamı tanıdığını belli eden
en ufak bir şey yapma.
-
Masaya alırken adıyla hitap etmedin ya?
- Hayır.
-
Güzel.
-
Zaten gazetedeki resmine
benzemiyor.
-
Köşesi de ufacık bir şey.
-
Buraya gelen herhangi biri senin için.
Ama kral muamelesi yap.
-
O adam burdan memnun ayrılmazsa...
-
En ufak bıçakla beni doğrarsın.
-
Güzel... dur orada...
-
- Alo.
- Ne yapıyorsun?
-
- iyiyim canım sen ne yapıyorsun?
- Uygun musun?
-
ışler kesat galiba gene?
-
E hafta içi tabii değil mi?
-
Yaşlanıyor musun yoksa sen?
-
Öff. Geliyor musun, gelmiyor musun?
-
iyi tamam geliriz.
Ay iki laf da edilmiyor.
-
- Yarım saat...
- Süpermendi bu, uçacaktı hemen.
-
45 dakika, uykum var.
-
Oldu, görürsem söylerim.
Ay tamam haydi kapat...
-
Tamam çıkıyorum öfff...
-
- Ya çekme saçımı, acıyor.
- Ya sus, siktirtme şimdi saçını.
-
Bir orası kaldı zaten hayvan...
-
- Kimim lan ben?
- Ay erkeğimsin...
-
Hayvanımsın. Paşamsın.
Ay kocamsın.
-
Ay her şeyimsin işte.
-
Yasemin...
-
Canını çok yakmadım, değil mi?
Beni bilirsin hani.
-
Aman biliyoruz, tamam.
-
Bir içki bir şey koyayım mı sana?
Bir votka falan...
-
Bana bak,
sen hakkatten yaşlanıyorsun ha.
-
Eskiden iş bitince ben,
iki muhabbet açalım...
-
...bir şey içelim diye
kıçımı yırtardım.
-
Sen gideyim diye gözümün
içine bakardın.
-
Ne bu haller şimdi böyle...
-
Bir şey çalayım mı?
-
Çal.
-
Çal da, kendine çal.
Ben kaçıyorum.
-
Sehpanın köşesine koyma şunları
temizlikçi parası gibi.
-
Bir bayana nazik olmak istiyorsan
bunları bana çaktırmadan...
-
...çantamın içine koy. Bir zarafet
bir bir şey olsun, ha.
-
Tamam...
-
Tamam. Arayı da soğutma.
-
Darılırım. Bir gün de
liseli yapacağım sana...
-
Alper bey. Kirlini ayırmamışın.
-
Makineyi çalıştıracaktım da.
-
Tamam atarım şimdi
ben onları Gülten Hanım.
-
Tomestos bitmiş.
Bulaşık teterjanı da.
-
Tamam, ararım bakkalı getirir.
-
Altı gibi çıkın siz...
-
Camları silecektim.
Bitmez o vakte.
-
Tamam, yedi olsun...
-
iyi madem.
-
Aaaa!
-
E gelmiş.
-
Nerden buldunuz bunu? O kadar da
söyledim ayırın bunu diye.
-
Satılsaydı sizi hiç affetmezdim,
Figen Hanım.
-
Onu oraya bizim kız koymuş,
pardon yani kız koymuş.
-
Kusura bakmayın...
-
Pardon.
-
Ya sinirim bozuldu da benim,
özür dilerim.
-
Çılgın Kalabalıktan Uzak,
şomas Hardy var mı?
-
Yok.
-
Tertemiz.
-
Pardon?
-
iyi günler...
-
Bu kaça Figen Hanım?
-
Ee, ne desem ona?
-
Ee, ona 150 diyeceğim.
O da sana.
-
Çok zor onu bulmak malum.
O da sana 150.
-
Alper, Alper. Poşet poşet...
-
Gerçi içerde güldünüz ama...
-
...bu plak, 1984 yılında sadece
ve sadece 2222 adet basılmış olup...
-
...bugünlerde bulunabilen
kopya sayısı 200 civarında.
-
Ve de sonradan plak şirketi
kapatılmış olduğundan dolayı...
-
...Cd kopyası da basılmamış olduğu
için...
-
...şu anda gerçek bir
hazine tutuyorum elimde...
-
Ben gerçekte bu albümünü
bilmiyordum.
-
Ahir ömrümde bir şey daha
öğrenmiş oldum.
-
Araya noktalar koysanız.
-
Uzun bir cümeyle etkileyici bir...
-
...konuşma yapmış olmuyor...
-
...sadece düşük bir cümle
kurmuş oluyorsunuz...
-
Merhaba.
-
şey var mı sizde...
-
şeyden uzakta... Eee, Kitap...
Ee, Öfkeli ınsanlardan Uzakta...
-
Bir şey yazarı...
-
Hayat memat meselesi...
-
Kitabın adı o değil,
unut sen onu şimdi.
-
Harvey, yazarın adı.
-
Haydi abicim ne olur yardım et bana,
gözünü seveyim.
-
şomas Hardy...
'Çılgın Kalabalıktan Uzak'...
-
Budur. Hemen alayım onu ben.
-
Bir saniye klasikler arkada.
-
Harika bir insansınız siz.
-
Bu yeter değil mi? Fiş istemez...
-
Kasaya okutmam lazım...
-
Tamam okutursun bir kopyasını.
Çok teşekkür ederim. iyi günler.
-
Buldum ben, buldum.
-
Kitabı.
-
Yani?
-
Bunu istemiştiniz.
-
Bunu bulmak zor değil ki.
Her kitapçıda var zaten.
-
Ben özellikle ikinci el
olanını istemiştim.
-
Yazık sizin gibi bir koleksiyoncu
beni anlayamıyor.
-
Tamam işte ikinci el bu.
şimdi şöyle oluyor bak.
-
Kitap benim, taşıyorum.
-
Benim, benim, benim benim.
-
Isındı, ısındı.
-
şimdi sana veriyorum.
Ne oldu, ikinci el.
-
Günün armağanı.
Barış şeysi olarak...
-
- Telefonunuz çalıyor.
- Evet çok normal değil mi?
-
Ya açmayacak mısınız?
-
Arkadaşlara aratıyorum,
fon müziği olarak.
-
Çok kötü espriler yapıyorsunuz.
Böyle tam sitkom şeyleri...
-
Kusura bakmayın başınızı şişirdim.
-
Tamam. Ben alayım o zaman.
-
Yani ben aslında...
-
Anlıyorum, lütfen.
Hiçbir şey söyleme...
-
Pardon. Tuhaf oldu.
Ben takip etmiş gibi oldum...
-
...ama aslında öyle değil.
-
Dükkanın tabelası ilgimi çekti.
-
ıçeri bakınca da seni gördüm.
-
Evet. Oluyor öyle.
Başka insanlar da yapıyor bazen.
-
Dükkan açmak için
geç bir saat değil mi?
-
Yok, açmadım.
Açmıştım çıktım bir ara...
-
Sen mi dikiyorsun hepsini.
Yani, nasıl oluyor?
-
Çocukların özel günlerinde,
doğum günlerinde mesela...
-
...onlar ne olmak
istiyorlarsa onu oluyorlar...
-
- Sayende.
- Eh.
-
Ben 'Zagor' olmak isterdim.
-
Battal boy çalışmıyoruz ama.
-
Oğluma bir şey almak isterdim ama
neyi sevdiğini bile bilmiyorum...
-
E sorarız?
-
O zaman ne anlamı kalırdı ki?
-
Özür dilerim. Burnumu
sokmak istemem ama...
-
Klasik hikaye. Boşandık. Haftada
bir görüşüyoruz.
-
O zaman da, en sevdiğin kahraman
hangisi sorularına...
-
...pek vakit kalmıyor.
-
Zaten her hafta daha bir
büyümüş buluyorum onu...
-
- Zor olmalı...
- Zor.
-
Çok zor.
-
Neyse ben başınızı şişirdim.
Size kolay gelsin. Hoşça kalın.
-
şöyle yapsak nasıl olur.
Bir gün onu getirin buraya.
-
Kendi seçsin kostümünü,
ben de dikerim.
-
Ya da ölçülerini alın sürpriz olsun...
-
Olur. şahane olur.
-
Ada ben.
-
Alper...
-
Alo, beni aramışsınız?
-
- Ece ben.
- Pardon kim?
-
Kusura bakma, benim telefon
bozuldu da. Numaralar gitti.
-
Tanımadım o yüzden.
-
- Yok ya?
- Ben de sen ararsın diye bekliyordum...
-
Tamam çalınmıştı o zaman telefon
sonra yenisini aldım.
-
O da bozuldu, suya düştü evde...
-
Siktir, hayatın yalan senin...
-
Küfretme lütfen çok ayıp...
-
Ya salak ya...
-
Hoş geldiniz.
-
Hah işte bu adam.
-
Bu sanat eserlerinin sahibi kendileri.
-
Alper bey, bir ikindi kahvaltısına
gelmediğimiz kaldı yani.
-
Afiyet olsun
-
Ne olacak benim halim böyle. Bu iş yerine
girdiğimden beri beş kilo aldım...
-
...sayenizde.
-
Diyet menümüz var.
Ordan bir şey verelim size...
-
Bir dergide okudum.
-
Erkeklerin hiç inanmadan söyledikleri
iki cümle varmış.
-
Biri seni seviyorum... Öbürü de
bugün sadece salata yiyeceğim.
-
Kırk yılda bir doğru laf ettin.
-
Şenol. Masa bire bir salata götür.
Kerem beye.
-
Hoş olsun.
Tasarım bir şey yaptır.
-
Hı hı. Anlaşıldı...
-
şey diyorsun.
-
Beyler masadaki bayanları
inandırmanız dileğiyle.
-
inanarak ve inandırarak yiyin.
Müessesenin ikramı.
-
Pardon, bu cümleyi anladığımı
sanmıyorum.
-
Geçtin yine ıngiliz moduna.
-
Sen git söyle,
onlar anlar.
-
Cümleyi tam olarak
tekrar alabilir miyim?
-
Ne demiştim lan ben. Mümkün değil,
hayatta toparlayamam bir daha.
-
Sen git bir tatlı götür.
Bir şey de deme.
-
Merhabalar, hoş geldiniz.
-
Bir dahaki sefere sen arayacaksın.
Telefonumu kaybettim ayakları çekme.
-
Salak mıyım ben?
-
Yanlış anlama ama
sabah erken kalkacağım ben.
-
Toplantım var.
-
Manyak mısın ya sen?
Bu kafayla nasıl gideceğim?
-
Ben bindiririm seni burdan bir taksiye.
Fıfft anında.
-
- Parasını veririm adamın
- Yaa ne parası yaaa...
-
Ne kızıyorsun ya.
Yarın toplantım var...
-
Siktir git. Ağzına sıçayım senin.
Hepiniz aynı boksunuz.
-
- Hişşt ayıp oluyor.
- Sıçtırtma ayıbına.
-
Alo, anne. N'aber?
-
Oğlum. Sabah aradımdı da,
erken miydi?
-
Yok işim vardı.
-
Gecen gündüzün yok be
oğlum senin de.
-
Her dakika koştur koştursun.
-
Koşturmadan olmuyor ki anne.
iyi misin?
-
iyilik ne olsun. Ablanlar var.
Damatla beraber. Abinler de burada...
-
Selam ediyorlar...
-
Duydum. Canavar nasıl?
-
Büyüyor. Bir dillendi sorma.
-
Bıcır bıcır konuşuyo.
Anneanne, anneanne bana...
-
Abimle ablam nasıl?
-
iyi. O da burada işte.
Bu arka duvarı yaptırdık bahçenin dün.
-
Yıkıldıydı ya,
usta bulmuş, sağolsun.
-
Anne, bir şey lazımsa göndereyim ben.
-
Oğlum para diyen mi oldu sana şimdi?
-
Allah Allah, var benim param.
Özledim de ondan ben...
-
Bak, bu bizim
Mahmut hocaların oğlu vardı.
-
Okuldan arkadaşın senin,
Erdem hani.
-
Haaa bildim...
-
O evleniyormuş,
düğüne çağırdılar ıstanbul'a.
-
ılle dediler Müzeyyen abla
nikah şahidi olsun.
-
Kıramadım ben de,
birkaç günlüğüne gelesim var oralara.
-
Hem seni de görmüş
olurum.
-
Malum, senin zor
bu taraflara gelmen ya...
-
- Ne zaman geliyorsun?
- E var daha bir ay...
-
iyi anne... iyi olur.
-
Değil mi?
Var mı buralardan bir istediğin?
-
Tamam, gözlerinden öptüm.
-
Tamam, anneciğim.
-
Günaydın. Kolay gelsin.
-
Günaydın.
-
Kahven var mı fazla?
-
Var tabii de... Ya kusura bakma
ama sen hep böyle gelecek misin?
-
Ne yapalım, buyur bakalım.
-
Kek...
-
Havuçlu tarçınlı.
-
Oluuur.
-
Aldın mı bakalım oğlanın ölçülerini?
-
Yok alamadım.
Daha göremedim çünkü.
-
E normal... Olmayan bir çocuğun
ölçülerini nasıl alacaksın ki?
-
Yani tahmini olarak bir şeyler
söyleyeceksin.
-
Ya da yeni bir hamle olarak komşunun
oğlunu kolundan tutup buraya...
-
...kendi oğlunmuş gibi
getireceksin, değil mi?
-
Ya hiç bakma öyle. Salağa
benzer bir halim mi var benim?
-
Yok ayrılmış da bilmem ne?
-
Oğlu olan bekar erkeğin genç kızlar
üzerindeki dayanılmaz cazibesi...
-
...durumu değil mi bu? Kaç şeker?
-
iki.
-
Pazar günleri senin gibiler Bağdat
caddesine bu yüzden çıkıyorlar.
-
Yeğenlerini falan alıp
oğullarıymış...
-
...kızlarıymış gibi geziniyorlar.
-
Etrafa ölü kefal bakışlarla
bakınıp duruyorlar.
-
Duygusal, hayatın çelmesini
yemiş genç adam...
-
...tripleri falan. Küçücük çocukları da
alet ediyor buna terbiyesizler.
-
Dur be. Yumruk
için de kaldım valla.
-
iki yatıp kalktıkdan sonra da
"Yok benim kafam karışık...
-
...hayatımda halledemediğim
bir sürü şey var.
-
şimdi canın acısada bir gün
doğru erkeği bulduğunda...
-
...bana teşekkür edeceksin edebiyatı
falan. Yemezler canım.
-
Valla yemiş gibi duruyorsun zamanında.
-
Defol...
-
Ne dedim ki ben sana...
-
Domuz.
-
Hoş geldin dostum...
-
Tişört alabilir miyim bir tane, large...
-
- Ne tarz bir şey arıyorsunuz?
- Bir şey aramıyorum kardeşim.
-
Tişört işte ver bir şey.
-
Nasıllar?
-
Dalga mı geçiyorsun ya?
ıbne şarkıcı şeyi gibi.
-
Erkek tişörtleri nerede?
-
Hayır, tarzınızı bilmiyorum,
dolayısıyla yardımcı olamıyorum.
-
Biz genelde kendi işlerimizi yapıyoruz.
60'larla 80'ler arası. Retro.
-
Arada bir tane koyu renkli var,
o nasıl?
-
Ee, sen ne dedin sonra?
-
Ne diyeceğim Allah aşkına...
-
Günaydın patron.
-
Hoş geldiniz.
-
Kolay gelsin çocuklar.
-
Tişörte iki saniyeden fazla bakanı,
acı çektirerek şekilde doğrarım.
-
Meltem, şunu çamaşır suyuna bastır.
-
Kahve döküldü.
-
Öğle yemeğinde önemli biri var mı?
Cevap bekliyorum Şenol.
-
Yok. Çaptan düşmüş
eski bir popçu var. Adını unuttum...
-
Dökülmemiş.
Dökmüşler hatta çarpmışlar.
-
Sabah sabah?
-
Sabahı akşamı var kızım.
Uçana kaçana abicim.
-
Meltem...
kahve falı mı bakılıyor orada?
-
Bir de eller çırpılırsa tamam.
-
Evet, yemek yapıyoruz.
-
Harika bir yazı olmuş, Alper bey.
-
Güzel. Sen bunu yüksek sesle okuyorsun,
biz yemek yapıyoruz.
-
Tünel'deki en son keşfim Leblon.
-
Amerikalı ünlü yemek yazarının da
dediği gibi aşkla yapılan...
-
...her şeyi seviyorum.
Özellikle de yemeği.
-
Başlangıç olarak
kabak çorbası mükemmeldi.
-
- Çıktı mı kızlar...
- Evet...
-
iyi. Haydi sen de çık.
Ben kapatırım.
-
Benden istediğiniz
başka bir şey var mı?
-
Sağol.
-
Telefonunuzu mutfakta mı bıraktınız?
-
Alo...
-
Merhaba. Ada ben...
-
Ada.
-
Özür dilemek için aradım.
iyi ki yazmışsın numaranı.
-
Ayrıca bunun için de bir kahve
dökmem lazım sana ama...
-
Tamam,
dökersin bir ara müsait olunca.
-
Ama, sonra arayıp bir de özür dilemen
gerekecek.
-
Sen en iyisi benim numaramı kaydet.
-
Gerçekten özür dilemek için aradım.
Yani altında başka bir şey arama...
-
Aman aramıyorum,
ağzımın payını aldım...
-
Aşkolsun,
sen de utandırıyorsun iyice ama.
-
Tamam, sustum. Dinle, ee,
numaran gözüküyor şimdi.
-
Ben kaydedeyim mi bunu? Yani bir
daha aradığında adını söyleyerek...
-
...açarsam telefonu kızma yani...
-
Yani tekrar arayacağım seni, öyle mi?
-
Yok canım, onu demek istemedim.
Yani espri şeysi olsun diye.
-
Esprilerin kötü, onu söylemiştim.
Hem, aslında #31# yapıp aradım...
-
...ama gizli numara kabul etmiyorsun.
-
Mecburen normal aradım sonra.
-
Ay nasıl bu kadar
kendine güveniyorsun sen ya?
-
Ya pardon
ama bu özür telefonu olacaktı...
-
...ve ben hala yumruk içinde
kalıyorum burada.
-
Ya bir kere de ilaç için
güzel bir şey söyle kardeşim...
-
Kek güzel olmuş... Oldu mu?
-
Nereden aldın bu arada sen?
Yani annen falan mı yaptı?
-
Sıkı dur şimdi.
Ben yaptım onu...
-
Oldu canım yedim ben de.
-
Ee, gerçi yedim yani.
Sen gittikten sonra sinirden...
-
...hepsini oturup yiyip bitirdim.
-
Hiç şişkinlik yapmadı,
koca kek...
-
Gerçekten kim yaptı onu?
-
Aaa inanmıyor...
Yemin ediyorum ben yaptım.
-
Aslına bu yeteneğimden ilk
anda pek bahsetmem kimseye...
-
Kendimi özel mi hissetmem
gerekiyor yani?
-
Hissetmemeli misin? Sıradan,
genel geçer biri yani öyle mi?
-
Bence kendini küçümsüyorsun
küçük hanım...
-
Kapatıyorum telefonu. Bak ağzımla
söylüyorum kapatıyorum diye...
-
Yani yüzüne kapattı gibi
olmasın diye.
-
Haydi görüşürüz.
Yani, işte lafın gelişi.
-
Görüşürüz.
-
Nedir yani...
-
Geldi mi arkadaşın?
-
Geldi canım, şıkır şıkır giyim kuşam
bekliyoruz seni.
-
Çıtır mı bak? Ona göre.
-
Çıtır çıtır tam senlik.
Bana bak ilk geceden ürkütme kızı.
-
Hayvanlık yapma ona göre.
-
Tamam be, anladık.
On dakikaya sendeyim.
-
Korkma. Zarar vermez.
-
Ben buradayım canım.
Sadece istediklerini yap.
-
Ben elini tutacağım.
Sakın korkma.
-
Ne böyle seninle ne de sensiz...
-
Yazık yaşanmıyor çaresiz...
-
Ne bir arada ne de ayrı.
-
Olmak imkansız hiç sebebsiz...
-
Ne hayallerle ümitlerle...
-
Mutlu olmaktır dileğimiz...
-
Suçlu ne sensin ne de benim...
-
Alo anne...
Anne nasılsın?
-
iki bin lira yatırdım bugün sana,
git bankadan çek tamam mı?
-
Düğün müğün diyordun işte.
-
Git bir entari al kendine.
-
Tamam anneciğim, tamam.
-
Ben kapatıyorum şimdi.
Konuşuruz sonra. ışim var.
-
Günaydın.
Biz geldik...
-
Hoş geldiniz...
-
Hoş bulduk. Kolay gelsin...
Hazır mı bizim kostüm?
-
Hazır hazır. Küçük hanım,
dişi kovboyum olarak...
-
...tarihe bugün geçecek.
-
Ayol nerden heves etti,
bilmiyorum.
-
Söyledim ya sana.
Selma Hayek'li film...
-
şimdiki çocuklar da... Kızım bak,
şöyle prenses bir şey olsaydın yani.
-
Daha iyi olmaz mıydı?
-
Çok sıkıcı anne ya.
-
Erkek Fatma olacak başımıza.
-
Haydi yaa, ben giymek istiyorum.
-
Yakıştı sanki.
-
Koleksiyonum için,
yani sadece dükkan için...
-
...bir kare alabilir miyim?
-
- Olur olur...
- Tamam...
-
- Bunlar diğerleri mi?
- Evet...
-
şahane valla, çok hoş.
-
Dijital makina kullansanız
daha kolay olmaz mı?
-
Hmmm.
-
Gel bakalım şimdi bana kocaman bir
gülümse tamam mı? Gel.
-
My name is Bond. Alper Bond.
-
Lütfen ya.
Hala mı bu geyik yapılıyor.
-
Ben ortaokuldaydım yani...
-
iyi, o kadar da eski değilmiş.
-
- Evet niye geldim, değil mi?
- Ağzımdan aldın.
-
Bana bir gömlek borçlusun.
-
Çamaşır suyuna yatırdık çıkmadı leke.
-
Hay Allah, ben hemen yenisini alırım.
-
Bir seçeneğin daha var, gömlek almazsın
ama benimle bir yemek yersin.
-
Ben yapacağım yemekleri
gözünün önünde.
-
Kek de yaparım yine.
Havuçlu tarçınlı.
-
Tamam... gömlek alıyorum...
-
Yapma bunu bana...
-
Bir şey soracağım. Belki evliyim ben.
Belki lezbiyenim.
-
Belki bir sevgilim var boksör.
-
Hiç mi merak etmiyorsun.
-
Belki. Belkinin öbür
tarafını deniyorum ben.
-
Deniyorum işte sonuçta. ızin ver bana.
Bir yemek.
-
Sadece bir yemek. Sonrasında rahat
bırakacağım seni. Söz.
-
Havuçlu tarçınlının bütün sırları.
-
Ömrün boyun gurur duyacağın
yeni bir beceri.
-
Plak koleksiyonum, hafif bir
sebze yemeği zararsız.
-
Sadece bir kadeh şarap
ve sonrasında...
-
...eve bırakılma da programa dahil.
-
- Yedide gelir onda çıkarım...
- Onbir...
-
- Gömlek
- Tamam, on. Bu akşam.
-
Sen fikrini değiştirmeden ben kaçıyorum.
Altı da da arayacağım.
-
Evi tarif edeceğim, telefonunu duy.
-
Evet abi, hoş geldin.
Paketler hazır.
-
Ömer abi, şunu da tartsana bana.
-
- sağol, haydi kolay gelsin.
- sağol.
-
Yani böyle 70'ler 80'ler Türkçe pop.
Çok bilinmeyen bir şey olsun...
-
şunu bir dinleyin. Dün geldi.
-
Alo Sinem n'aber?
-
Ben bir halt ediyorum bu akşam
ama n'apıyorum bilmiyorum yani.
-
Ya lütfen beni durdur.
Tamam anlatıyorum.
-
ınşallah sen de yoktur...
-
Yok. Gerçekten yok.
Nerden buldun bunu?
-
ıçeri gelsene, bunun orjinalini
bulmak ne kadar zor biliyor musun sen?
-
Zaten bir sebzeyi eline aldığında o sana
ne sürede pişeceğini söyler.
-
Sadece ona bakmayı... görmeyi ve
dinlemeyi başaracaksın.
-
Bir yemeğe her şeyi koyamazsın.
-
Ondan da bir tutam, ondan da bir
tutam filan olmaz.
-
Bu görgüsüzlüktür.
-
Bize uyumun güzelliği lazım...
-
Böyle hepsini bir arada at,
çevir, karıştır gibi laflara inanma.
-
Hepsinin pişme süreci farklı.
Mantar kabak...
-
...bunlar en çabuk pişenler.
Bunları havuçla birlikte atamazsın.
-
Sadece seslerini dinle.
-
Sirke hardal bunlar,
baskın lezzetler.
-
Koyarken iki kere düşünmek lazım.
-
Harika durdukları yerler de var,
katliam yaptıkları yerler de.
-
Dur, içme. Bence hep
yanlış yapılan bir şey bu.
-
Önce yemeğin tadına bakar mısın lütfen?
-
şiir gibi...
-
Sanki...
-
...tek tek farklılar gibi,
ama aynılar gibi de.
-
ışte bu.
Bak, şarabı önceden tatsaydın...
-
...yemek o lezzetle devam
edecekti hayatına.
-
şimdi şarap ona eşlik ediyor.
-
ılk lezzet en önemlisi.
-
ikinci lezzet hep onu takip eder çünkü.
-
Ayrıca mesleğimin bana kattığı
bir şey daha var.
-
ınsanları yemek yeme
şekillerinden tanırım ben...
-
Mesela sen tek tekçisin.
-
Hayatı yavaş dingin ve acele
etmeden yaşamayı seviyorsun.
-
Çokluklar ve alternatifler
senin için korkutucu.
-
Hımmm anladım...
-
ılla öyle olacak diye bir kural yok.
Bu işin eğlenceli kısmı.
-
Eğlenceli kısmı, öyle mi?
iyi bari...
-
Peki... Yemek yapmanın
en güzel tarafı ne biliyor musun?
-
Ne?
-
Birine yedirmek... Daha doğrusu...
-
...ilk lokmada yüzlerindeki
ifadeyi görmek.
-
ışte benim hayatımın resmi de bu.
Tıpkı senin duvarındaki çocuklar gibi.
-
Güzel sanatları bitirdim. Sahne
tasarım dekor uygulama.
-
Bir süre filmlerde dizlerde çalıştım
sanat yönetmenliği...
-
Ama pek bana göre değil
piyasanın şartları.
-
Nasıl desem? Sömürü düzeniyle
işliyor sanki.
-
Bir de bir sürü adam senin yaptığın
işe yeterince...
-
...değer vermiyor zaten.
-
Gerçi bağımı koparmadım.
-
Filmlere hala kostüm kiralıyorum
ya da hazırlıyorum.
-
Ama kendi gemimin kaptanıyım sonuçta.
-
Filmleri severim...
-
Herkes sever.
Ama deli işi yani.
-
Hiç bana göre değil.
iki yıl çalıştım.
-
Bir de baktım iki yılboyunca
bir tek gün yağmurlu bir akşamüstü...
-
...bir bardak çay alıp da, bir kitap
açıp okuyamadığımı farkedince...
-
Haydi yallah arkama bakmadan kaçtım.
-
Bana bohemsin diyene bak...
-
Havuçlu tarçınlıyı öğretecektin.
-
Dur ya. Saat daha dokuz çeyrek...
-
Bunu dinleyelim mi?
-
Dur doldurma.
-
Zaten fanus kadar kadehler, yeter.
-
Nil Burak. Yalnızım Ben...
şarapsız. Hiç sanmıyorum...
-
Harika. Tertemiz.
-
Bu insan sesi biliyor musun?
-
O dönemde hiçbir aletle
yapamazlardı bunu.
-
Çok güzel...
-
ıstanbul Gelişim olabilir bu.
O dönem bir sürü insanla...
-
...çalmışlardı... Bak hiçbir şey ucuz
değil, duyuyor musun bak?
-
Ne özen kardeşim ne coşku.
-
Çok güzel.
-
Çok mutlu ettin beni. sağol.
-
Hayret ya. Ne kadar
güzel şarkılar bunlar.
-
Ama ben hiç sesin bu kadar güzel
çıkabileceğini tahmin etmezdim...
-
CD den daha kaliteli diyeceksin.
-
ılk başlayan herkes bunu söyler.
-
Çünkü plak analog ve
sıkıştırılmamış müzik.
-
Dinle bak, ne kadar derinden geliyor.
Tam bir canlı etki.
-
Kapat gözlerini.
-
Sanki konserdesin...
-
...ve yanında söylüyorlar.
-
Aaaa hakikatten.
-
- Alper evet gitmek istiyorum.
- Gitme...
-
- Gitmem lazım...
- Kal...
-
- Hayır...
- Kal...
-
- Lütfen...
- Lütfen...
-
- Alper...
- Ada...
-
Tuhaf oldu. Özür dilerim.
-
Ben biraz heyecan yaptım galiba...
-
Tamam önemli değil.
-
Günaydın.
-
Her yeri toplamışsın. Oadaları bile...
-
Yani, işim yoktu yaptım.
-
Uyandırsaydın...
-
Yapayım mı sana da?
-
iyi böyle.
-
iyi uyudun mu dün gece?
-
Sen bir ara kalktın galiba.
-
Evet. Biriyle bereber
uyumaya alışık değilim.
-
Seninle bir ilgisi yok.
Sadece ben alışık değilim.
-
Hatta sen ilk oldun bile diyebilirim.
-
Sevinmeli miyim acaba?
-
Ya da tam tersi olmalı...
-
Konuşuyoruz işte.
-
Ne konuşuyoruz abi.
Bu mudur yani?
-
Dün akşam konuştuğum
bir adam vardı evet.
-
Ama on saattir yani, biz yiyiştikten sonra
senin anlayacağın...
-
...yolculuk nereye hemşerim
muhabbetine döndü ortalık.
-
Ada bak sadece benim biraz
kafam karıştı... Biraz, şey oldum.
-
Ne oldun? Kafan niye karıştı?
Evet cevap bekliyorum...
-
Dur ya nereye gidiyorsun?
-
Kahvaltı edelim...
-
Ben de sana dandikten bir kahve içme
çözümlemesinde bulunayım mı?
-
Paylaşmak istemen, paylaşmak
için değil...
-
...kahve çabuk bitsin diyeydi.
Ve senin iddia ettiğin gibi...
-
...bu tahlilde işin eğlenceli
kısmı filan değil...
-
Bunu bilecek kadar yaşadım.
-
Alo. Günaydın. N'aber?
Anlatırım.
-
Ya benim dükkana gel kahvaltı
ederiz, tamam mı?
-
Alo, Gülten Hanım.
Bugün gelebilir misiniz?
-
Ben çıkacağım. Parayı
aynı yere bırakırım.
-
Kolay gelsin
-
Yavaş ol kızım, ne oluyor?
Ada konuşsana.
-
ıç bakayım şunu.
-
Tuvalete gidelim mi?
Elini yüzünü yıkayacak mısın?
-
Ada... sen aşık mı oldun?
-
- Saçmalama ya...
- Olmuşsun.
-
Ya hayır diyorum, salak mısın?
-
E başka ne diycektin ki?
-
Arıyor. Ne yapayım?
-
Açsana kızım ya.
Amma tuhaflaştın Ada ya...
-
Hemen açmayacağım.
ikinci kez arasın.
-
Alo. Ada hanımın telefonu,
ben arkadaşıyım.
-
- Kendisi yok mu?
- Var... Var da...
-
...pek telefona çıkmıyor.
-
Alo, efendim?
-
Ada nedir bu saçmalık ya.
Biraz erken davranmadın mı?
-
Hayır. Sadece yol yakınken döndüm.
-
Nereden çıkartıyorsun ya tamam.
Sabah biraz uzaktım. Biliyorum.
-
Bir şey demek değildir ki bu yani.
Ada bak lütfen.
-
Saçma sapan bir şeye
döndürmeyelim bunu.
-
Ada, orada mısın?
-
Burdayım...
-
Lütfen. Bir şans daha ver bana.
-
Sonra ara, şu an uygun değilim...
-
- Ne zaman arayayım...
- Bilmiyorum. Sonra ara...
-
Peki...
-
iyi yaptım, değil mi?
-
Süper yaptın.
-
Ya Sinem, dalga mı geçiyorsun,
gerçek mi söylüyorsun?
-
şu an her şeye itiraz
etme modundasın Ada.
-
Ben ne dersen ha diyeceğim.
Kafa sallayacağım.
-
O devre yani. Birkaç gün
sonra geçer nasıl olsa... O zaman şaparız.
-
Ben yara bandı getirdim.
-
- Bunları ne yapayım?
- At.
-
Bir baksan diyorum, ne bunlar?
-
At çöpe.
-
Ben acıktım.
-
Ben bunun sosunu biraz soya sosu
azıcık da balzamikle yapıyorum.
-
Haydi beni bir yere götür.
-
Sessiz, sakin bir yere.
Müzik dinleyelim.
-
Öyle bir yer biliyorum ki.
Sanki zamanda yolculuk yapıyorsun.
-
- ınanamazsın...
- ınandır madem.
-
Sevilirken bilmedin mi?
-
Ben söylerken gülmedin mi?
-
Falımızda hasret var...
-
Ayrılık var demedim mi?
-
Anlamazdın anlamazdın...
-
Kadere de inanmazdın...
-
Hani sen acı veren
-
Kalpsizlerden olamazdın!
-
Dilerim ki mutlu ol sevgilim...
-
Ben olmasam bile...
Hayat gülsün sana...
-
Günahın boynunda...
-
Ağlayan bir çift göz
bıraktın arkanda...
-
Sol taraftaki işte hah.
-
Çok şirinmiş.
-
Sabah konuşuruz.
-
Gelmeyeyim mi?
-
Gelme...
-
Geleyim.
-
Alper biraz düşünsem, uyusam.
-
Tamam uyuruz, sadece uyuruz.
-
Sadece uyuyacağız ama.
-
Tamam
-
- Alper bir dakika...
- Sus...
-
Alper, bırak!
Alper ne oluyorsun?
-
Özür dilerim.
-
Bana bakar mısın?
-
Bakıyorum...
-
Hayır gerçekten bak.
-
Elimi hisset.
Sana dokunduğumu hisset.
-
Tam alnında elimin çizgileri var.
-
Hissediyor musun?
-
Aç gözlerini ve bana bak.
-
Ne görüyorsun?
-
Seni.
-
Evet. Ama benimle birlikte
birçok şey görmelisin.
-
Nasıl?
-
Yüzüm değişmeli.
-
Senin sevdiğin her şeye dönüşmeli.
Yoksa olmaz.
-
Bana bakmaya devam et.
Ben sadece ben olmamalıyım şimdi.
-
Bana baktığında sanki kendi
hayatından bir an yakalamalısın.
-
Bir hikaye olmalı.
-
Sevdiğin herkes,
her şey o an ben olmalıyım.
-
Elimi tut.
-
Hangisi senin elin, hissediyor musun?
Karışmalı.
-
Karıştırmalısın.
-
Ben sana dönüşmeliyim,
sen de bana.
-
Sanki kendinle sevişir gibi.
-
- Ada, bu çok güzel.
- Evet.
-
Ada... aşkım...
-
Hişşşt...
-
Ada seni seviyorum...
-
Biliyorum...
-
Ada... Ada...
-
Ya bakma. Utanıyorum.
-
Tamam ya, elimde değil.
-
Bir şey söyleyeceğim.
Çok güzelsin...
-
Diyorsun.
-
Bir şey diyeceğim.
Hakkında çok az şey biliyorum.
-
Bana şimdi kendimi anlattırmayacaksın,
değil mi? Basit bir adamım ben.
-
Gördüğün kadarı. Fazlası yok...
-
Mutlaka vardır.
-
Varsa bile ben bilmiyorum. şimdi
sessizce biraz böyle yatmak istiyorum.
-
Peki...
-
Ada. Çok güzeldi.
-
Ama şimdi de çok güzel.
-
Günaydın...
-
- O ne be?
- Kahvaltı.
-
Dolap tamtakır. Fare düşse
başını yaracak. Ancak bunları bulabildim.
-
- Gül yoktu. Penceredeki saksıyı koydum.
- Fark ettim...
-
Ekmekler de bayattı.
Tavada kızarttım.
-
Gözlükler...
-
Cool görünmek için.
Sabahları çirkin oluyorum.
-
Bir şey söyleyeyim yalnız.
Ben bunlarla doymam haberin olsun.
-
Yani hem bugün pazar.
Pazar kahvaltısı isterim.
-
Öyle mi? Gel bakayım buraya,
şirin şey seni.
-
- şey ağzım kokuyor mu?
- Hayır. Benim?
-
Çilek gibi.
-
Sabahları hiç de çirkin olmuyorsun.
-
Biraz bakacağım.
-
Peki.
-
Hikayesi olan bir yüzün var.
-
Nasıl?
-
Alnın yok gibi. Saçların sanki
sabredemeyip bir an önce...
-
...çıkmışlar böyle.
O yüzden sanki hep koşar gibisin.
-
Gözlerin tam aksini söylüyorlar.
-
Biraz yavaş olmanı.
Adım adım yürümeni.
-
Onlar çok fazla bakıyor.
Yani nasıl anlatsam.
-
Çok derinden bakıyolar.
Ve sen bunu biliyorsun.
-
Birine uzun süre bakamayışın bundan.
-
Bal köpüğü sakallarında ikisinin
ortasında taze ve neşeliler.
-
Hey ciddiye almayın eğleniyoruz.
Yok bir şey der gibi.
-
Bir de, o kadar oturmuş
ve kemikli bir yüzün var ki...
-
...sanki bir yerlerde
hiç çocuk olmamışsın.
-
Hiç çocuk olmamış
ve hep çocuk kalmış gibi...
-
Adı ne bu hikayenin?
-
Bilmem? Mavili yeşilli bir şey.
Mavi bir telaş.
-
Telaşı at.
Mavi kalsın sadece.
-
Burası mı? Ben daha önce
gelmiştim buraya.
-
Demek beni fark etmemişsin?
-
Hop, orada dur bakalım.
Müşterilere o gözle bakmam ben.
-
Hem sen buraya gelen ilk...
-
Hımm anladım...
-
Önce mutfağı görmek ister misin?
Kahvaltımızı beraber hazırlarız.
-
Olur.
-
Günaydın çocuklar...
-
Günaydın.
-
Ada'yla tanışın.
Ada, çocuklar...
-
Hoş geldiniz
-
Kolay gelsin.
-
Biz kendimize bir kahvaltı
hazırlayacağız burada.
-
Kimseye mani olmadan.
-
Ada, Şenol'la tanış.
Şenol şef garsonumuz... Ada...
-
Memnun oldum Ada hanım...
-
- Bir ihtiyacınız var mı Alper bey?
- sağol Şenol.
-
- Evet. Omlet neli?
- Her şeyli...
-
Her şeyli bir omlet. Hemen.
-
Evet hanımlar, işimize dönüyoruz.
-
Baktık bitti, tamam.
-
Mutfak hakkında
istediğini sorabilirsin.
-
Havuçlu-tarçınlının tarifi mesala...
-
Aaa doğru. Haklısın.
-
E dur şimdi onun da sırası gelecek...
Bir yere kaçmıyoruz ya...
-
Bu kadar çok yiyip
nasıl zayıf kalabiliyorsun.
-
Yakıyorum. Bünye meselesi.
-
Yemek yapmayı nasıl öğrendin?
-
ılkokuldayken bizim evde gündüzleri
mutfaktaki kuzine yanardı bir tek.
-
Ben de sıcak diye orada
ders çalışırdım hep.
-
Annemin coşkuyla yemek
yapması beni çok eğlendirirdi.
-
Bu arada annem de bana geliyor Mersin'den.
Seninkiler nereli?
-
Bursa. Aslında çok boşladım onları.
-
Bir ara ben de gitsem diyorum.
-
Neden ikinci el kitapları seviyorsun?
-
Yaşanmışlıkları yüzünden. Başkalarına
ait izler bulmayı seviyorum.
-
Notlar, telefon numaraları, sayfaların
içinde unutulmuş bir iki şey.
-
Onların hikayelerini, kimlere ait
olduğunu düşünmeyi çok seviyorum.
-
Yeni hayatlar yaratıyorum
kafamda... Düşlerimde...
-
Ben de bazen aldığım
plaklarda onları buluyorum...
-
Ne yapıyorsun peki?
-
Bilmem, ben şarkılarla
daha çok ilgiliyim.
-
Üniversitedeyken öğrenci evinde
arkadaşlarım ayıktırdı...
-
...aslında... Ya sen acayip şeyler pişiriyorsun
bir restoran açsana filan dediler.
-
Benim de kafama yattı.
Rahmetli pedere...
-
...iki tarla sattırdım oralarda
sonra da burayı açtım.
-
Beni severdi, sağolsun.
-
Batırmayacağıma güvenmişti.
-
Biliyor musun en mutlu
olduğum anlardan biridir.
-
Ölmeden önce ıstanbul'a
gelip restoranda...
-
...bir şeyler yemişti.
Etrafa bakıp...
-
Afferin lan, değmiş valla
sattığıma demişti...
-
Ağlıyor musun?
-
Yok bir şey, içime dokundu biraz.
-
Peki neden hiç arkadaşın yok?
-
Niye? Var aslında. Ya ne bileyim
ben çok ihtiyacını hissetmiyorum.
-
Yalnızlığı seviyorum galiba.
Ya da ben mi zorum ne?
-
Aman bilmiyorum, boş ver.
-
Her şey değişiyor, Ada.
Her şey... Bildiğim her şey...
-
...daha başka görünüyor gözüme.
Kokular değişiyor.
-
Sesler daha farklı.
-
Seninle tanıştığımdan beri hep bir...
Nasıl desem...
-
Bayram sabahı gibi
sevinç var her yerde.
-
Vay, bu iyiydi işte. Hikayelerde
aşama kaydediyorsun.
-
Alper, ben bir şey söyleyeceğim.
-
Evet...
-
Ben... Neyse yok bir şey.
-
Alo.
-
Evde misin?
-
Uygun musun?
-
Ne bu hal ayol?
Koşuya mı çıktın yoksa...
-
Gel haydi. Votkanı bile hazırladım.
-
Ayakkabılarımızı dışarıda
çıkarıyoruz değil mi?
-
Hayırsız kaç zamandır aramıyordun.
-
Kulağını çekecektim vallaha.
-
Alper.
-
Ne oldu, kalktın mı sen?
-
Kalktım bir su içtim.
-
Bir de sigara içtim.
-
Ya Alper, çok sigara içiyorsun.
-
Alper. Uyan artık. Alper.
-
Alper haydi.
-
Annen iki saat sonra iner, haydi.
-
Günaydın.
-
Ben ortalığı toparladım biraz.
Sen de bakın oraya buraya,
-
Kadıncağızın görünce afallayacağı
bir şey filan yok değil mi ortada.
-
Ne gibi?
-
Ne bileyim dergi mergi bir şey.
Erkeksel bir şeyler.
-
Bekarlık günlerinden kalma.
-
- Ne oldu?
- Yok bir şey...
-
Espri yaptım canım.
-
Niye kaldın öyle. Ay tamam...
-
...korkma, evlenmiyoruz.
-
Ada saçmalama, ona değil.
-
Demode kız.
-
Dergi mergi mi kaldı?
Eskidendi onlar.
-
Ya gerçekten gelmemi istiyor musun?
-
Evet. Ne oldu şimdi?
-
Kadın önce bir seni görseydi
hasret giderseydiniz falan.
-
Ben böyle ilk andan,
cee diye çıkıvereceğim ortaya.
-
Canım sonradan da çıkacaksın.
Ha şimdi ha sonra...
-
ıstersen çıkmayabilirimde yani?
-
Sabahtan beri niye böyle
gergin gerginsin.
-
Kim ben mi? Aynı şeyi
benim sana sormam lazım.
-
Yok bir şey.
-
Gel işte. Tanışırsınız.
-
Zaten ben öğlen işe gideceğim.
-
Hem evde yalnız kalmaz filan...
-
Tamam sorun değil ben Sinem'i ararım.
-
Bugünlük o açar dükkanı...
-
Kusura bakma,
tamamen unutmuşum...
-
Benim de bir işim var,
hatırlatayım.
-
Çalışmamı istemiyor musun yoksa?
-
- Adaaa...
- Neee?
-
Anne
-
Hah... Oğlum.
-
Yoruldun mu?
-
Yok oğlum. Ne yorulması.
Otura otura geldim işte.
-
Yeni otobüsler ev koltuğu gibi valla.
-
- Var mı alıncak bir şey...
- Evladım, bakıver.
-
Anne ver sen onu bana ver.
Gel sen benimle.
-
Bak, anne bu Ada.
Arkadaşım.
-
Siz tanışın, ben geliyorum.
-
Merhaba efendim. Nasılsınız?
-
Teşekkür ederim kızım.
El öpenlerin çok olsun.
-
Aman ne güzelmişsin be yavrum sen.
Ay maşşallah maşşallah.
-
Ada mı adın? Pek güzelmiş
-
sağolun. Siz de çok güzelsiniz.
-
Aman yaşlandık be kızım.
-
Arkadaşı mısın Alper'in?
Nasıl arkadaş? iyi arkadaşı değil mi?
-
Maşallah, çok güzel oldu bu.
-
Acıktınız mı?
Bir kahvaltı ederiz şimdi.
-
Sonra biraz uyursunuz.
-
Alper'in evine mi? Uyurum
tabii de. Sen de ordasın değil mi?
-
Hani arkadaş hayatı gibi öyle mi? Ayy
bilemedim ben ondan sordum.
-
Gelip gidiyorum diyelim arada.
-
Gel kızım sen, hep gel.
-
Bu ne ya anne ya?
Yine doldurmuşsun.
-
Oğlum sallama öyle,
dolma var onun içinde.
-
Anne ya... Haydi gidelim.
-
Müzeyyen Hanım, siz orada
rahat mısınız? Öne geçseydiniz keşke.
-
Çok rahatım ben burada kızım.
Yayla gibi araba.
-
Hanımlı manımlı konuşma benimle.
-
- Müzeyyen abla de bana.
- Tamam...
-
Eee anne anlat bakalım.
-
Ne anlatayım oğlum.
Bizim taraf hep aynı...
-
Abinlerin, herkesin
tek tek selamı var.
-
Oğlanı gel gör. Bir büyüdü sorma.
Sen anlat, nasılsın?
-
Bende ne olsun ki, aynı.
-
Öyle olsun bakalım...
-
Buyrun.
-
Ver çocuğum, dolaba
kaldırayım hemen ver.
-
Pek güzel senin bu ev valla, maşallah.,
-
Reklamlardaki gibi.
-
Yorulmadım dedim ama
yorulmuşum...
-
Ben kahvaltıyı hazırlayana kadar
siz biraz dinlenin istersiniz...
-
- Yok çocuğum, sağol...
- Siz bilirsiniz...
-
Nereye koyayım oğlum?
-
iki tane de dolabın var oğlum,
maşallah...
-
Hangisine koyayım acaba?
-
Anne hangisine istersen
koy onları.
-
Çantan değil mi bu?
Kıyafetler mi var yanında.
-
Tamam ben götüreyim bunu içeri.
-
Fazla bir şey çıkarma kızım.
Arabada da verdiler zaten.
-
Bir çay içsem şöyle yeter bana.
-
Demliyorum zaten.
-
Yaşa sen. Sallama çay oluyor.
Onlarınki hiç sevmem ben de.
-
Siz bırakın, ben yaparım hepsini.
-
Bak bunun içinde halis zeytinyağı var.
Ahbabımız getirdi.
-
Kekikle nane de koyarız.
-
Ekmek banıp yersiniz.
Nerede bunun baharatları.
-
Ha, şurda şurda.
-
Eee anne, ne zaman bu düğün?
-
E yarın akşam sekiz.
şişli'de dediler. Dur.
-
Davetiyesi çantamda...
Adresi var. Bak bakalım.
-
Tamam annecim,
kolaymış bunun yeri.
-
Geleceksin değil mi çocuğum?
-
Yok annecim ya, ne işim var
benim düğünde falan.
-
Biliyorsun beni daralırım ben.
-
Aaa ayıp olur oğlum.
-
Ilkokul arkadaşın eski ahpaplarımız.
-
Tamam bakarız Ya yarın akşam çok
büyük bir gruba yemek vereceğim.
-
Hay Allah işin var ha?
-
Kapıdan bile bir beş dakika
görünüverseydin keşke.
-
Çok kalabalık bir grup olucak da...
-
E iş varsa başka tabii. Hıh...
-
Ee, biz birlikte gitsek isterseniz?
-
Hah yaşa sen. Ne iyi olur.
Yalnız yalnız olmayayım orada.
-
Çok iyi olur bak hem,
ben bırakırım sizi.
-
Sonra gelirim,
geç saatte gelirim alırım.
-
Altın da takarım.
Tebrik de ederim.
-
sağol.
-
Bunu mu giyeceksin?
Olmaz bu.
-
Nesi var? Mis gibi elbise.
-
- Anne çok demode bu ya...
- Alper.
-
Daha güzel bir şey alalım
sana burdan.
-
Ben mi gelin oluyorum?
-
Bu yaştan sonra tuvalet
giyecek halim yok ya yavrum...
-
Ben şimdi işe gidiyorum.
Siz Ada'yla bir çarşıya çıkın.
-
Ada çok iyi anlar bu işlerden.
Bir elbise alın, biraz dolaşın.
-
Benim için de bir
altın alırsınız falan.
-
Oğlum harcama paranı be çocuğum,
ne elbisesi şimdi?
-
Olsun olsun Müzeyyen hanım.
-
Dost var düşman var,
bakan maşallah desin.
-
Alay ediyor bir de.
-
Ben sizi bir akşama gelir alırım.
Beraber yemeğe gideriz.
-
Çok işim var benim bugün.
-
iyi, kolay gelsin çocuğum.
Hayırlı işler.
-
Senin dükkana gidelim
yemeğe değil mi?
-
Hem ben de bir kere
daha göreyim dükkanı.
-
Tamam anne olur.
Ada gelsene bir.
-
Ya Ada kusura bakma.
-
Ben kusura bakmam Alpercim,
evlenen ben değilim sonuçta...
-
Adaaaa.
-
Ha, ne? Alper paldır küldür
işe gidiyorsun.
-
Annenle kalsaydın biraz.
-
Ayıp değil mi kadına.
-
Sıkılır o şimdi benden. Bir sürü iş
bulucak kendine.
-
Elli kere ortalığı temizliyecek
yemek yapıcak filan.
-
Kşama telafi ederiz...
-
Peki öyle olsun...
-
- Kendine de bir şey alsana.
- Oldu...
-
Ciddiyim ben.
-
Tamam Alper saçmalama.
Haydi canım haydi, haydi.
-
Bakıver şuraya.
Nasıl yapmış adamlar.
-
Maşallah. Her şey burada dedin,
değil mi?
-
Evet, mağazalar, lokantalar,
sinemalar, böyle hepsini...
-
...bir araya topluyorlar artık.
-
Yorulmasın diye insanlar.
-
Bir geliyorsun hepsini
birden halledip gidiyorsun.
-
Yani işte... Akvaryum gibi biraz...
-
Ay ne kalabalık... Sen benim koluma
giriver de kaybolurum maybolurum.
-
Başına dert olmayım sonra.
-
Estafurullah Müzeyyen abla o nasıl laf.
-
Bu nasıl?
-
Biraz renkli değil mi?
-
şöyle bir kalk Müzeyyen abla.
şunu da şöyle bir tut.
-
Valla güzel oldu.
-
Kuyumcu bile var dedin ha?
şaştım da kaldım valla.
-
Ordan da altını alıp,
seninle şöyle güzel bir kahve içeiz.
-
Hah yaşa sen. Oh canımıza değsin.
Felekten bir gün çalalım...
-
...değil mi ıstanbulda.
-
Pardon.
-
Hah yaşa sen...
-
Oh oh oh.
-
Seninki de öksüz doyuran
boy maşallah.
-
Azcık konuşalım bakalım seninle.
-
Bak lafı dolandırmıyacağım kızım.
-
Sen de utanma sıkılma benden.
-
Annenim ben senin.
Sen benim oğlanı seviyor musun?
-
Ah güzelim benim.
-
Daha yeni tanıştık aslında.
Bir ay falan oluyo...
-
Ahir ömrümde bunu da
gördüm ya ölsem de gam yemem.
-
Bak bunca zaman bir tek sana
kıymet verip tanıştırdı benle.
-
Yapayalnızdı hep buralarda...
Nasıl anlatsam kızım.
-
Alper azcık başka başka bir oğlan.
Söylemez solumaz derler ya.
-
Sevdiğini belli etmez hiç,
konuşmaz, sıkıntısını demez.
-
Bazen hoyrat hoyrattır halleri...
-
Ufaklığından beri öyle geldi
öyle gitti.
-
Kalabalıkları sevmezdi hiç.
Hep odasında otursun etsin isterdi.
-
Ne derler insan mayası işte.
-
Bazı insan öyle kapalı kutu hep.
-
Hani demem o ki...
Yılma kızım.
-
Yarı yoldan dönme sakın.
Bak bunca senedir...
-
...bir annecim deyip yanağımdan
öpmüşlüğü yoktur beni...
-
Ben bilirim sever beni...
Bilirim. Sen de öyle bil.
-
Arkadaşlıklar, ne dersiniz siz,
flört mü?
-
Neyse işte zor tabii bunlar ya.
Gayret et kızım. Onu bırakma.
-
Buralar, büyük yerler,
hep kandırır insanı.
-
Bu hayhuyda insan yalnız
olduğunu bilmez anlamaz.
-
Bir ses, bir nefes oluver onun yanında...
-
Her akşam böyle doluyor mu burası?
-
Bu saatlerde böyle olur.
Bu akşam az bile müşteri var.
-
Hafta sonu çok kalabalık olur burası.
-
Maşallah.
-
Bu çok bana be yavrum. Her şeyi de
kazanla veriyolar ıstanbul'da.
-
Çocukcağız da sabahtan beri
deli gibi koşturuyor yazık.
-
Yoruldu.
-
Başka bir isteğiniz var mı efendim?
-
Yok çocuğum. Yeter bize bunlar.
Otur dinlen yavrum.
-
Alper bugün annenle. Çok güzel
gezdik biliyor musun?
-
Değil mi Müzeyyen abla?
-
Ya pek güzel gezdirdi beni kızım.
-
Ortaköye gittik, bir sürü
incik boncuk aldık...
-
Kızlara, yeğenlere...
-
Desene yaşadılar.
-
Ordan eve gidip paketleri bıraktık.
-
Haydi bakalım bir daha çıktık,
Ada nın dükkana.
-
Hımm, bayıldım o elbiseler sorma.
-
ınsanın çocuk olası geliyor valla.
Aaa, bak ne verdi Ada?
-
Murat'a.
-
Ne sevinecek kerata.
Bayılır artık bunlara.
-
- sağol Ada.
- Güle güle giysin.
-
Haa bir de bugün neye güldüm
en çok biliyor musun?
-
şu parklara bir sürü spor aletleri
koymuşlar. Koca koca kadınlar...
-
...üstüne binmiş demirleri de tutmuşlar
böyle koşuyor gibi spor yapıyolar.
-
- Hay Allah...
- Tamam annecim. Çocuklar toparlar.
-
Üstüne geldi mi yavrum?
-
Annecim bırak sen.
Şenol halleder.
-
Anne. Anne!
-
Alper!
-
Hiç sorun değil efendim.
Ben hemen hallederim şimdi.
-
Her zaman olan şeyler burada.
-
Zahmet verdim size de...
-
Müzeyyen abla, yarın da
gündüzden vapura bineriz.
-
Boğazı gezeriz biraz, olur mu?
-
Hem bugün siz daha
şeyi anlatmadınız.
-
Alışveriş merkezine gittik...
Alper çok güzel bir takım aldık annene.
-
Bizimkiler de dediğim gibi Bursa'dalar
işte Müzeyyen abla.
-
Siz hiç gördünüz mü orayı?
-
Kısmet olmadı yavrum.
Pek güzel yermiş.
-
Duyarım hep.
ıçinden geçtik kaç kere de... işte...
-
- Bir gün götürürüm sizi.
- ınşallah.
-
Bu trafik de, yani.
Valla siz çok şanslısınız.
-
Tarsus gibi bir yerde kafanızı
dinliyorsunuz...
-
Baksanıza bu şehirde
yaşanmıyor artık...
-
Sen bizim tarafları gör, bayılırsın.
-
Bak Alper gelmese bile
sen çık gel.
-
Her zaman beklerim ben.
-
Anne, Ada'yı evine bırakalım da önce.
-
Sonra eve gideriz,
sen de yatar uyursun hemen.
-
Çok yoruldun bugün. ikiniz de.
-
Ada ben seni sabah dokuz on gibi
gelir alırım gene, olur mu?
-
- Tamam, olur.
- Kahvaltı için...
-
Hay Allah düzeninizi bozdum ben sizin.
-
Aşk olsun Müzeyyen abla.
O ne demek.
-
Ben zaten sık sık gidiyorum evime.
-
Oğlum, ben bir yerde
kıvrılır yatardım.
-
Tamam annecim.
Sorun yok işte.
-
Annecim ne yaptın ya.
Bende sana içerde yatağı yapıyordum.
-
Oğlum valla yatmam.
iyi burası geniş geniş.
-
Seni yerinden etmeyim. Aydınlık
aydınlık burası bak daha güzel.
-
Abim, yeğen, nasıllar?
-
iyi hepsi.
-
Çok özledim.
-
Özledin bilirim. Özlenmez mi.
-
Anne...
-
Yavrum...
-
Zor be anne...
-
Nesi zor be yavrum?
-
ıftihar ediyoz biz seninle.
-
Bir başına tutundun kurdun düzenini
buralarda.
-
Anne
-
Efendim?
-
Zor be anne. Çok zor...
-
Nesi zor be yavrum.
-
Biraz içtik mi?
-
Biraz...
-
Peki çiçekleri içmeden önce mi aldın,
sonra mı?
-
Ne fark eder?
-
Çok şey...
-
Önce almaya karar verdim,
sonra içtim, sonra aldım.
-
Evde içtim hızla. Mavi telaşla.
Annem evde uyuyor.
-
Ben geldim çiçekleri vermeye.
-
Balık pazarına kadar gittim.
Bu saatte açık çiçekçi olmaz diye...
-
...ordan, şeyden aldım,
çocuklardan.
-
Çiçekleri verip. Seni öpüp gideceğim.
Özür dileyip.
-
Annem evde uyanırsa,
korkar çünkü yalnız diye...
-
Seni seviyorum.
-
Ayık olsaydın söylemeyecektim ama.
-
Haydi git şimdi, haydi... Haydi...
-
Haydi...
-
Anneee. Biz geldik.
-
Çingene vapuruyla dolaşıcaz bugün.
-
O nasıl bir şey kızım?
-
Bebek'ten başlıyorsunuz.
Bütün sahili dolaşıyorsunuz.
-
Yani boğaz turu gibi bir şey aslında.
-
Alper.
-
Erdem.
-
N'aber... hoş geldin.
-
- Vay be...
- Ne yapıyorsun?
-
iyi, nikah şahidini getirdim.
-
Müzeyyen abla merhaba nasılsın?
-
Dinle tebrik ederim.
-
Ama ben kalamayacağım.
-
Benim, restauranda bir davetim var.
Kalabalık bir grup falan.
-
ışte işler falan...
-
Buraya mı takılır?
-
- Bunu vereyim sana...
- Neyse tamam.
-
- Mutluluklar diliyorum.
- Keşke kalsaydın.
-
Gerçekten...
-
Çok misafirim var.
Kaçmam lazım...
-
Siz Nalan hanım, Erdem bey'i
evliliğe kabul ediyor musunuz?
-
- Evet...
- Alkışlıyoruz...
-
Siz Erdem bey, Nalan hanım'ı
evliliğe kabul ediyor musunuz?
-
- Evet...
- Bravo...
-
Darısı başına kızım.
-
Adaya iyi bak. Onu gücendirme.
Sakın bırakma.
-
Ömr-ü hayatında, Ada, sana Allahın
verdiği en büyük hediyedir.
-
Bunu unutma...
Budur benim söyleyeceğim.
-
Ben acıktım. Geçen gün bitirdiğimiz
o tencere var ya...
-
Annen hiç üşenmemiş biz
vapura binmeden önceki sabah...
-
...uyanmış yaprak sarma
yapmış biliyor musun?
-
Küçük dolaba koydum yiyin dedi.
-
ıster misin canım sende? Yani,
bence zaten isteme, hepsini ben yiyeyim.
-
Ya da istersen iste. Hepsini yersem
büyük ihtimalle hastanelik olurum.
-
Küçükken olmuşum
bir kere biliyor musun?
-
Halam bir tencere yapıp böyle
dolaba kaldırmış.
-
Annem, halam,
teyzem hepsi uyuyorlar.
-
Öğlen uykusundalar...
nasıl sıcak, yaz zaten...
-
Bende şeyden oyundan gelmişim...
-
Sen hepsini otur, devir,
bitir orada... Ay ekmekle falan.
-
Ondan sonra karnım bir ağırmaya başladı.
-
- Ölüyorum ama ağrıdan...
- Ada ben ayrılmak istiyorum.
-
Neden hiç şaşırmadım
diye düşünüyorum...
-
Ben biliyordum aslında.
-
Yani, seni korkutmamak için,
hani uğraştım ama, hani çok boş.
-
Ama insan bildiği bir şeye niye
bu kadar çok ağlar, değil mi?
-
Peki ağlamayacağım...
-
Niye koştun ki o zaman
peşimden bu kadar? Ha?
-
Neden yani hani olmayacağını biliyordun
ve yapamayacağını bilerek niye sen!
-
Neden?
-
Ağzına sıçayım senin.
-
Bir dakika once ben burada
kiminle öpüştüm ya... Neden...
-
Ada. iyi misin canım?
-
Gel, yukarı gel.
- Bırak beni.
-
- Gel, yukarı gel.
- Bırak.
-
Ada. Saçmalama, sana vuracak değilim.
Delirdin mi? Gelir misin benimle?
-
Ada bir şeyi bilmeni istiyorum.
Ben seni haketmiyorum.
-
Hiç bir zamanda haketmedim.
-
şimdi üzülüyorsun belki ama, bir gün
hayatındaki doğru insanı bulduğunda...
-
...bana teşekkür edeceksin.
- Bana teşekkür edeceksin.
-
Biriniz de başka bir şey söyleyin be.
-
Hangi filmden bu canım...
-
...80 lerin Amerikan gençlik filmlerinden
fırlama lafları size...
-
...Kızılay falan mı dağıtıyor? Böyle zor
anlarda imdadınıza yetişsin diye.
-
Ben gayet samimiydim.
-
Ada... Ben çok şey yaşadım...
-
Çok şeyi tükettim...
-
Kendimi de, hayatı da, her şeyi...
-
ıflah olmam ben.
-
Kanımda bir mikropla yaşıyorum.
-
Kimsenin hayatına
dahil olmak istemiyorum.
-
Kimse hayatıma dahil
olsun istemiyorum.
-
Böyleyim, böyle geldim,
böyle gidiyorum. Nedeni yok.
-
Neden arama. Keşke bir nedeni olsa,
ben de bilsem ve değiştirebilsem.
-
Ama şunu bil sen hayatımdaki
en güzel şeydin.
-
Bunu unutma.
-
Eğer biraz yardımı olacaksa.
-
Çok yardımı oldu, sağol.
-
Bir şey söyleyeceğim, sonra da gideceğim.
-
Karda donmak üzeresin.
-
Uyumak tatlı geliyor ama
sen öldüğünün farkında değilsin.
-
Mutlu yılllar sana.
Mutlu yıllar patroooon.
-
Mutlu yıllar sana...
-
- Alper Bey...
- Gel Şenol...
-
ızin verirseniz bu akşam sizinle birlikte
bir kadeh şarap içmek istiyorum.
-
Vay hangi dağda kurt öldü be oğlum.
Nihayet...
-
Bu akşam başka.
Benim için özel bir akşam çünkü...
-
E doldursana oğlum, o zaman ne bu
böyle bir parmak kedi sidiği gibi.
-
Zengin ettin beni böyle böyle.
-
Aşkolsun abi ondan değil,
biliyorsun ben çok içmem.
-
Pardon, "abi" dedim bir anda.
-
E diyeceksin tabii oğlum.
Zaten ben şüpheliyim.
-
Senin genlerinde bir ıngiliz
asilzadesi durumu var ya.
-
Çıkacak kokusu yakında ortaya...
Eee neyi kutluyoruz?
-
Gamze hamile.
Çocuğumuz olacak.
-
Vaaay. Babacığım benim.
Çok sevindim be Şenol.
-
sağolun. sağol abi.
-
Dur ya, salak oldum ben şimdi.
-
Bu durumda ne oluyorum ben?
Amca mı?
-
Evet... Alper amca.
-
Daha dün gibiydi.
Dükkanı yeni açmıştım.
-
Sen içeri girip, eleman aranıyor
ilanı için geldim beyefendi...
-
...patronla görüşmek istiyorum
lütfen, demiştin.
-
Patron benim deyince de
böyle inanmayıp...
-
...bana ingiliz ingiliz bakmıştın.
-
Ee, Alper abi. Ben sana her şey
için çok teşekkür ederim.
-
Bütün arkadaşların adına.
-
Bize karşı hep çok iyiydin
ve çok cömerttin.
-
Sana çok şey borçluyuz,
bunu bilmeni isterim.
-
Ya tamam.
Bırak ya saçmalamayı.
-
Ulan aça aça bu şarabı mı
açtın bu akşam?
-
Habere bak, şaraba bak.
-
ınsan şöyle bir,
Bordo falan açar.
-
Cimri...
-
Evet. Bu ne böyle.
Geliyor. Uçuyoruuuuz.
-
Uçuyoruzzz.
-
Alper amca bu akşam
sinemaya gideceğiz, değil mi?
-
Sen istersein de gitmez miyiz
aslanların güzeli...
-
Kutup ayısı, değil mi?
-
Kutup ayısı...
Kaçıncı kutup ayısı bu?
-
Hımm senden bir yaş küçükmüş.
-
Merhaba benim adım Bobo.
Kahvaltıdan sonra seninim.
-
Senin adın ne?
-
Mişatcaaan.
-
Haydi bakalım hoppaa
-
- Kutup ayısı.
- Kutup ayısı evet.
-
Bak biz biletlerimizi önceden aldık.
Bunları amcaya sen veriyorsun.
-
- Tamam mı?
- Tamam.
-
Aferin sana akıllı bıdık.
-
Biz sinemadayız...
-
Baba! Baba Alper amcam
gelmeyecek mi? Alper amca...
-
Gelecek oğlum birazdan.
-
Merhaba Alper. Nasılsın?
-
Ada... Merhaba...
şaşırdım ben biraz.
-
Hay Allah.
-
Seni aradım bir kaç kere.
-
Telefonların değişmiş tabii...
-
ıngiltereye taşındım.
Evlendim
-
Öyle mi?
-
Çok sevindim senin adına.
Eşin?
-
Hakan. Orada bir şirkette çalışıyor.
Ben meslek aynı işte.
-
Orada da bir dükkan açtık.
Öyle gidiyor işte.
-
Şenol un oğluydu galiba, değil mi?
-
Çok tatlı, maşallah...
-
Bu da benim kızım.
Elif. Üç yaşında
-
Çok güzelmiş... Canım benim.
-
- Allah bağışlasın...
- sağol.
-
Ben de bir fırsatını buldum.
-
Hem Bursa'ya gelip annemleri
göreyim dedim, hem de Sinem'i.
-
Yarın sabah dönüyorum.
-
Kız, babasıyla birlikte
bakıcıyla kaldı orada.
-
Belki yılbaşında
hep birlikte tekrar geleceğiz.
-
Gel bizimle bir kahve diyeceğim
ama sanırım sinemaya giriyorsun.
-
Sen nasılsın? Nasıl gidiyor her şey?
-
Restoran falan devam değil mi?
-
iyiyim. Çok iyiyim. Her şey yolunda.
-
Hiç iyi değilim, Ada.
Seni hiç unutmadım...
-
Bunların olacağını hiç düşünmemiştim.
Yarım yamalağım.
-
Her şey bombok.
-
Sen atlattın mı? Yoksa
benden intikam mı alıyorsun?
-
Gülümsüyorsun... Gerçek mi...
Hiç böyle olacağını düşünmemiştim...
-
Senden ayrıldığım ilk günler kuş
gibi hissetmiştim kendimi.
-
Sana da kendime de iyilik
yaptığımı düşünmüştüm.
-
Ta ki ufacık bir şey beni
darmadağın edene kadar...
-
Sana ait ufacık bir şey alay etti
benimle o gün.
-
ışte o sabah seni
ve neleri kaybettiğimi anladım.
-
Bir daha sen olmayacaktın.
-
Bir daha bunu yaşayamayacaktım
ben bir başkasıyla.
-
Hayat alay etmeye devam etti benimle.
-
Sana benzeyen yüzler
-
Kokuna benzeyen kokular
-
Sesine benzer sesler
çıkardı karşıma
-
Ya da bana mı öyle geldi, ne.
Bilmem.
-
Bir gün nerede kaybettiğini bilmediğin
o küçük saç tokası...
-
...hala cebimde durur.
-
iyiyim çok iyiyim.
-
Senin dükkanı emlakçı
yapmışlar, biliyor musun?
-
Aa, evet Sinem söylemişti...
-
Bende geçiyordum geçen gün önünden.
ışim vardı da o taraflarda.
-
Hayır Ada yalan söylüyorum... Ben zaman
zaman gidip bakıyorum o sokağa.
-
Ve her şeyin eskisi gibi olduğunu
düşünüyorum. Orada öylece duruyorum.
-
Senin içerde oturduğunu ve hala küçük
kahramanlar yaptığını düşünüyorum...
-
Kendimi aldatıyorum...
Avunuyorum Ada...
-
Annen nasıl... iyi mi?
-
iyi o da, ne yapsın...
Torun morun büyütüyor. Geliyor...
-
...arada bir...
Ben gidiyorum zaman zaman.
-
Özledim valla Müzeyyen ablayı.
Sözde misafirliğe gidecektim.
-
Kısmet olmadı...
-
Senden hemen sonraydı, onu görmeye
gidişim. Senin doğduğun eve.
-
Çocukluğunun geçtiği kasabaya sevgilim.
-
Sana dair küçük bir yolculuk
yaptık annenle...
-
Sana söylememesi için
yemin ettirdim ona... Bravo.
-
Tutmuş sözünü.
-
Büyüdüğün evi...
-
...uyuduğun yatağı gördüm sevgilim.
Seni, çocukluğunu düşündüm.
-
Sen ordaydın ve bir gün
benimle tanışacağını henüz bilmiyordun...
-
Sen dizime yattın, ben bir hikaye
anlattım sana... Büyüdün.
-
Kafamda bir hikaye.
-
Bilirsin bunu çok severdim.
ikimize bir mutlu son yazdım sonra.
-
O evde seninle
birlikte oturduk... Sustuk...
-
Yanımda durdun sessizce.
Burası sondu. Başka bir yaşamdı.
-
Sadece biz vardık.
Bana baktın...
-
Mavi ve telaşsız.
Sustuk.
-
Başka bir yaşamda
başka bir mutlu son.
-
Biz bunu haketmiştik...
Hikayemiz orada bir yerde.
-
Hep benimle duracak.
Dayanabilmemin tek yolu bu çünkü.
-
ınsanın kokusu hep aynı mı kalırmış...
şaşırdım.
-
Sana ait bir şey aldım yanıma. Bir
küçük 45 lik plak.'Arda kardeşin masalları'
-
Eve uğrarsan bir gün o plağın
nasıl kaybolduğunu bilemeyeceksin.
-
Sen o küçük plakla bende,
evimdesin hala...
-
Ve sen bunu bilmiyorsun.
-
Ve gözlerimi kapattığımda
kollarımda başka biri değil...
-
Sen varsın.
Ve sen bunu bilmiyorsun...
-
Saat yedi olmuş...
-
Evet yedi seansı başladı.
Haydi geç kalıyorsun.
-
Yok ben girmeyeceğim şimdi,
çocuk filmi sıkılırım ben.
-
Başka planlarım vardı zaten.
-
Daha cazip geldi onlar şimdi.
-
- Bekleyen biri mi var yoksa?
- Evet var.
-
Güzel, buna sevindim...
-
Yok. Hiç kimse yok.
Sana yalan söylüyorum.
-
Biliyorum sevgilim.
Hiç kimse yok, olmayacak.
-
Başkalarının çocuklarını, hayatlarını,
bedenlerini ödünç alacaksın...
-
Geri vermek üzere
ve hep ıssız kalacaksın.
-
Ben müsadeni istiyeyim o zaman...
-
Tamam. Hoşça kal...
-
Hoşça kal.
-
Bu arada Havuçlu-Tarçınlı kekin
tarifini verecektin bana...
-
...hatırladın mı?
-
Aaaa tüh...
-
Ben buldum tarifi... bir kitaptan.
Yapıp yedik afiyetle.
-
Seninki kadar güzel olmadı tabii.
Ama olucak umut var.
-
Azmettim başaracağım.
-
Bravo... şimdiden tebrik ederim.
-
Hoşça kal, kendine iyi bak...
-
Hoşça kal.
-
Sevilirken bilmedin mi?
-
Ben söylerken gülmedin mi?
-
Falımız da hasret var...
Ayrılık var, demedim mi?
-
Anlamazdın anlamazdın...
-
Kadere de inanmazdın...
-
Hani sen acı veren
-
kalpsizlerden olamazdın!
-
Dilerim ki mutlu ol sevgilim...
-
Ben olmasam bile...
hayat gülsün sana...
-
Günahın boynunda...
-
Ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda