Return to Video

Bryan Stevenson: Adaletsizlik hakkında konuşmalıyız

  • 0:00 - 0:03
    Bu benim için büyük bir onur.
  • 0:03 - 0:05
    Hayatımın büyük kısmını
  • 0:05 - 0:08
    hücrelerde, hapishanelerde, ölüm hücrelerinde geçirdim.
  • 0:08 - 0:11
    Zamanımın büyük kısmını aşırı düşük gelirli mahallelerde,
  • 0:11 - 0:14
    umudunu yitirmiş projelerde ve yerlerde geçirdim.
  • 0:14 - 0:16
    Ve burada, TED'de olmak
  • 0:16 - 0:18
    ve bu çağrıyı görmek, duymak
  • 0:18 - 0:20
    benim için çok enerji verici.
  • 0:20 - 0:23
    Burada geçirdiğim kısa zamanda gördüğüm şey
  • 0:23 - 0:26
    TED'in bir kimliği olduğu.
  • 0:26 - 0:28
    Burada dünyaya gerçekten katkısı
  • 0:28 - 0:30
    olacak şeyler söyleyebilirsiniz.
  • 0:30 - 0:32
    Bazı şeyler TED'den çıkınca
  • 0:32 - 0:34
    başka yerde sahip olamadıkları kadar
  • 0:34 - 0:37
    anlama ve güce sahip oluyorlar.
  • 0:37 - 0:40
    Bundan bahsediyorum çünkü bence kimlik gerçekten önemli.
  • 0:40 - 0:43
    Harika bazı sunumlar izledik.
  • 0:43 - 0:45
    Sanırım şunu öğrendik ki
  • 0:45 - 0:47
    bir öğretmenseniz ağzınızdan çıkan şeyler anlamlıdırlar
  • 0:47 - 0:49
    ama eğer gerçekten önem veren bir öğretmenseniz
  • 0:49 - 0:51
    söyledikleriniz özellikle anlamlıdır.
  • 0:51 - 0:53
    Bir doktorsanız iyi şeyler yapabilirsiniz,
  • 0:53 - 0:56
    ama eğer değer veren bir doktorsanız başka şeyler yapabilirsiniz.
  • 0:56 - 0:59
    Size kimliğin gücünden konuşmak istiyorum.
  • 0:59 - 1:01
    Bunu hukuk alanında çalışırken
  • 1:01 - 1:03
    ya da işimi yaparken fark etmedim.
  • 1:03 - 1:06
    Büyükannemden öğrendim.
  • 1:06 - 1:08
    Ben geleneksel
  • 1:08 - 1:10
    bir Afrikalı Amerikalı ailede büyüdüm;
  • 1:10 - 1:12
    ailemizin reisi bir kadındı,
  • 1:12 - 1:14
    büyükannem.
  • 1:14 - 1:17
    Sertti, güçlüydü,
  • 1:17 - 1:19
    sözü dinlenirdi.
  • 1:19 - 1:23
    Evdeki bütün tartışmaların sonucunu o belirlerdi.
  • 1:23 - 1:26
    Evimizdeki birçok tartışmayı başlatan da oydu.
  • 1:26 - 1:29
    Gerçekten köle olan bir ailenin kızıydı.
  • 1:29 - 1:31
    Anne babası 1840'larda Virginia'da köle olarak doğmuştu.
  • 1:31 - 1:33
    1880'lerde doğmuştu
  • 1:33 - 1:35
    ve kölelikten gelmek
  • 1:35 - 1:38
    onun dünyaya bakışını şekillendirmişti.
  • 1:38 - 1:40
    Sertti, ama aynı zamanda sevecendi.
  • 1:40 - 1:42
    Küçük bir erkek çocuğuyken onu görmeye gittiğimde,
  • 1:42 - 1:44
    beni kucaklardı.
  • 1:44 - 1:46
    Beni o kadar sıkı kucaklardı ki zor nefes alırdım
  • 1:46 - 1:48
    sonra da bırakırdı.
  • 1:48 - 1:50
    Bir iki saat sonra onu tekrar gördüğümde
  • 1:50 - 1:53
    bana "Bryan, sana sarılmamı hala hissediyor musun?" diye sorardı.
  • 1:53 - 1:55
    "Hayır." dersem, tekrar saldırırdı,
  • 1:55 - 1:57
    "Evet" dersem, beni rahat bırakırdı.
  • 1:57 - 1:59
    Öyle bir özelliği vardı ki
  • 1:59 - 2:01
    hep onun yanında olmayı isterdiniz.
  • 2:01 - 2:04
    Tek sorun 10 tane çocuğu vardı.
  • 2:04 - 2:06
    Annemler onun bu 10 çocuğunun en küçüğüydü.
  • 2:06 - 2:08
    Bazen onunla vakit geçirmeye gittiğimde,
  • 2:08 - 2:10
    onun dikkati ve zamanını almak zor olurdu.
  • 2:10 - 2:12
    Kuzenlerim her yerde koşuştururlardı.
  • 2:12 - 2:15
    Sekiz dokuz yaşlarında
  • 2:15 - 2:17
    bir gün kalkıp salona gittiğimde
  • 2:17 - 2:19
    bütün kuzenlerimin koşuşturduğunu hatırlıyorum.
  • 2:19 - 2:21
    Büyükannem de odanın karşısında oturup
  • 2:21 - 2:23
    bana bakıyordu.
  • 2:23 - 2:25
    Önce bir oyun oynadığımızı sandım
  • 2:25 - 2:27
    Ona bakıp gülümsedim,
  • 2:27 - 2:29
    ama o çok ciddiydi.
  • 2:29 - 2:31
    Bundan 15 20 dakika sonra,
  • 2:31 - 2:34
    yerinden kalktı, odanın öbür tarafına geldi,
  • 2:34 - 2:36
    beni elimden tuttu
  • 2:36 - 2:38
    ve "Haydi Bryan. Seninle konuşmamız lazım." dedi.
  • 2:38 - 2:42
    Bunu sanki dün olmuş gibi hatırlıyorum.
  • 2:42 - 2:44
    Hiçbir zaman unutmayacağım.
  • 2:44 - 2:46
    Beni dışarı çıkardı ve "Bryan, sana birşey söyleyeceğim,
  • 2:46 - 2:48
    ama bunu söylediğimi kimseye söyleme."
  • 2:48 - 2:50
    "Tamam, nineciğim." dedim.
  • 2:50 - 2:53
    "Sakin söyleme." dedi. "Tabii ki" dedim.
  • 2:53 - 2:56
    Sonra beni oturttu, bana baktı
  • 2:56 - 2:58
    ve "Seni izlediğimi
  • 2:58 - 3:01
    bilmeni istiyorum." dedi.
  • 3:01 - 3:04
    "Bence sen özelsin.
  • 3:04 - 3:08
    Ne istersen yapabilirsin." dedi.
  • 3:08 - 3:11
    Bunu hiç unutmayacağım.
  • 3:11 - 3:13
    Sonra "Bana üç şey için söz vermeni istiyorum Bryan." dedi.
  • 3:13 - 3:15
    "Peki nineciğim." dedim.
  • 3:15 - 3:17
    "Senden ilk isteğim,
  • 3:17 - 3:19
    anneni hep sevmen.
  • 3:19 - 3:21
    O benim küçük kızım
  • 3:21 - 3:23
    ve ona hep göz kulak olacağına söz vermeni istiyorum." dedim.
  • 3:23 - 3:27
    Zaten anneme tapıyordum, onun için "Evet nineciğim, söz." dedim.
  • 3:27 - 3:29
    Sonra "Söz vermeni istediğim ikinci şey
  • 3:29 - 3:31
    her zaman doğru olanı yapman,
  • 3:31 - 3:34
    doğru olan şey zor olan şey olsa bile." dedi.
  • 3:34 - 3:38
    Biraz düşündüm ve "Tamam nineciğim, söz." dedim.
  • 3:38 - 3:40
    Son olarak da "Senden üçüncü isteğimse
  • 3:40 - 3:43
    hiçbir zaman içki içmemen." dedi.
  • 3:43 - 3:45
    (Gülüşmeler)
  • 3:45 - 3:48
    Dokuz yaşındaydım, o yüzden "Tamam nineciğim, içmeyeceğim." dedim.
  • 3:48 - 3:50
    Güneyde, kırsal bir bölgede büyüdüm,
  • 3:50 - 3:53
    benden bir yaş büyük bir ağabeyim ve bir yaş küçük bir kız kardeşim var.
  • 3:53 - 3:55
    14 15 yaşlarındayken bir gün,
  • 3:55 - 3:57
    ağabeyim eve elinde altılı bir bira paketiyle geldi --
  • 3:57 - 3:59
    Nereden buldu bilmiyorum --
  • 3:59 - 4:01
    beni ve kız kardeşimi alıp ağaçlık bölgeye götürdü.
  • 4:01 - 4:04
    Orada üç çocuk her zaman yaptığımız çılgınlıkları yapıyorduk.
  • 4:04 - 4:07
    Biradan bir yudum aldı ve kız kardeşime verdi, o da biraz aldı
  • 4:07 - 4:09
    ve bana verdiler.
  • 4:09 - 4:12
    Ben "Hayır, hayır, hayır. Gerek yok. Siz için. Ben içmeyeceğim." dedim.
  • 4:12 - 4:15
    Ağabeyim "Haydi. Bugün bunu yapacağız, sen de biz ne yaparsak onu yapmak zorundasın.
  • 4:15 - 4:17
    Ben biraz aldım, kardeşin aldı. Sıra sende." dedi.
  • 4:17 - 4:19
    Ben "Hayır, bu bana doğru gelmiyor, siz için. Siz için." dedim.
  • 4:19 - 4:21
    Sonra ağabeyim bana dik dik bakmaya başladı.
  • 4:21 - 4:24
    "Ne derdin var? İç işte." dedi.
  • 4:24 - 4:26
    Sonra bana baktı ve
  • 4:26 - 4:28
    "Umarım hala
  • 4:28 - 4:30
    ninemizle yaptığın konuşmada takılı kalmadın." dedi.
  • 4:30 - 4:32
    (Gülüşmeler)
  • 4:32 - 4:34
    "Neden bahsediyorsun." dedim.
  • 4:34 - 4:37
    "Ninem bütün torunlarına özel olduklarını söyler." dedi.
  • 4:37 - 4:40
    (Gülüşmeler)
  • 4:40 - 4:42
    Yıkılmıştım.
  • 4:42 - 4:44
    (Gülüşmeler)
  • 4:44 - 4:46
    Burada size bir şey itiraf edeceğim.
  • 4:46 - 4:48
    Büyük ihtimalle söylememem gereken bir şey.
  • 4:48 - 4:50
    Bu büyük kitlelere yayınlanacak.
  • 4:50 - 4:52
    Ama 52 yasındayım,
  • 4:52 - 4:54
    ve size şunu itiraf edeceğim
  • 4:54 - 4:57
    hayatımda bir damla içki içmedim.
  • 4:57 - 4:59
    (Alkışlar)
  • 4:59 - 5:02
    Bunu çok erdemli bir şey olduğundan değil;
  • 5:02 - 5:06
    kimlikte var olan güçten dolayı söylüyorum.
  • 5:06 - 5:08
    Doğru kimliği yaratırsak,
  • 5:08 - 5:10
    etrafımızdaki dünyaya çok da mantıklı
  • 5:10 - 5:12
    gelmeyen şeyleri söyleyebiliriz.
  • 5:12 - 5:14
    Onlara yapamayacaklarını düşündükleri
  • 5:14 - 5:16
    şeyleri yaptırabiliriz.
  • 5:16 - 5:18
    Büyükannemi düşündüğümde,
  • 5:18 - 5:20
    ona göre tabii ki bütün torunları özeldi.
  • 5:20 - 5:23
    Dedem içki yasağından dolayı hapisteydi.
  • 5:23 - 5:25
    Dayılarım içkinin neden olduğu hastalıklardan ölmüşlerdi.
  • 5:25 - 5:28
    Ona göre bu da bizim uymamız gereken bir şeydi.
  • 5:28 - 5:30
    Şimdiye kadar adalet sistemimizle ilgili
  • 5:30 - 5:32
    bir şeyler söylemeye çalıştım.
  • 5:32 - 5:34
    Ülkemiz 40 sene önce olduğundan
  • 5:34 - 5:36
    çok farklı.
  • 5:36 - 5:39
    1972'de hapishanelerde 300.000 kişi vardı.
  • 5:39 - 5:44
    Bugün 2,3 milyon kişi.
  • 5:44 - 5:46
    Birleşik Devletler dünyanın en çok
  • 5:46 - 5:48
    hapis cezası veren ülkesi.
  • 5:48 - 5:51
    Şartlı veya kefaletli olarak tahliye edilmiş yedi milyon kişi var.
  • 5:51 - 5:54
    Bana kalırsa, toplu hapsetme
  • 5:54 - 5:57
    dünyamızı kökünden değiştirdi.
  • 5:57 - 5:59
    Fakir mahallelerde, farklı ırkların yaşadığı mahallerde,
  • 5:59 - 6:01
    bu durumdan dolayı
  • 6:01 - 6:03
    çaresizlik var,
  • 6:03 - 6:05
    umutsuzluk var.
  • 6:05 - 6:07
    18 ile 30 yaş arasındaki
  • 6:07 - 6:09
    her üç siyahi erkekten birisi
  • 6:09 - 6:12
    ya hapiste, ya da şartlı veya kefaletli tahliyle salınmış.
  • 6:12 - 6:14
    Ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde --
  • 6:14 - 6:17
    Los Angeles, Philadelphia, Baltimore, Washington --
  • 6:17 - 6:20
    beyaz olmayan erkeklerin yüzde 50-60'i
  • 6:20 - 6:23
    ya hapiste, ya da şartlı veya kefaletli tahliyle salınmış.
  • 6:23 - 6:25
    Sistemimiz sadece ırktan dolayı
  • 6:25 - 6:27
    kutuplaşmış değil,
  • 6:27 - 6:29
    aynı zamanda fakirlikten dolayı da kutuplaşmış.
  • 6:29 - 6:32
    Bu ülkedeki adalet sistemimiz
  • 6:32 - 6:34
    eğer beyaz ve suçluysanız,
  • 6:34 - 6:37
    fakir ve masum olanlara davrandığından daha iyi davranıyor.
  • 6:37 - 6:40
    Sonuçları suçtan çok
  • 6:40 - 6:42
    varlık belirliyor.
  • 6:42 - 6:45
    Yine de, biz çok rahatmışız gibi görünüyoruz.
  • 6:45 - 6:47
    Korku ve öfke politikası
  • 6:47 - 6:49
    bizi bunlar sanki
  • 6:49 - 6:52
    başkasının derdiymiş gibi inandırdı.
  • 6:52 - 6:54
    Bağlantımız koptu.
  • 6:54 - 6:56
    Bu bana ilginç geliyor.
  • 6:56 - 6:58
    İşimde bazı ilginç gelişmeler görüyorum.
  • 6:58 - 7:00
    Benim eyaletim Alabama, diğer bazı eyaletler gibi,
  • 7:00 - 7:02
    eğer bir mahkumiyetiniz varsa
  • 7:02 - 7:04
    oy verme hakkınızı elinizden alıyor.
  • 7:04 - 7:06
    Alabama'da şimdi
  • 7:06 - 7:08
    zenci erkeklerin yüzde 34'u
  • 7:08 - 7:10
    oy verme haklarını ölene kadar kaybetti.
  • 7:10 - 7:12
    Öngörülerimize göre,
  • 7:12 - 7:14
    önümüzdeki on senede
  • 7:14 - 7:16
    oy verme oranı
  • 7:16 - 7:18
    Oy Verme Hakkı Kanunu'nun geçmesinden önceki oranla eşit olacak.
  • 7:18 - 7:22
    Ve şaşırtıcı bir sessizlik var.
  • 7:22 - 7:24
    Ben çocukları temsil ediyorum.
  • 7:24 - 7:26
    Birçok müvekkilim çok genç.
  • 7:26 - 7:28
    Birleşik Devletler, 13 yasındaki çocukları
  • 7:28 - 7:30
    müebbet hapse mahkum eden
  • 7:30 - 7:32
    dünyadaki tek ülke.
  • 7:32 - 7:35
    Bu ülkede çocuklar şartlı tahliye söz konusu olmadan müebbete mahkum ediliyor.
  • 7:35 - 7:37
    Bu davalar gerçekten oluyor.
  • 7:37 - 7:39
    Dünyadaki tek ülke.
  • 7:39 - 7:41
    İdamı istenilen insanları temsil ediyorum.
  • 7:41 - 7:43
    Bu idam cezası tartışması çok ilginç.
  • 7:43 - 7:45
    Birçok açıdan,
  • 7:45 - 7:47
    gerçek sorunun,
  • 7:47 - 7:50
    insanlar işledikleri suçlardan dolayı ölmeyi hakkediyor mu olduğuna inandırıldık.
  • 7:50 - 7:52
    Bu gayet mantıklı bir soru.
  • 7:52 - 7:54
    Ancak, sahip olduğumuz kimliğe göre
  • 7:54 - 7:56
    bu soruyu farklı biçimde sorabiliriz.
  • 7:56 - 7:58
    Eğer bunu yaparsak,
  • 7:58 - 8:00
    sormamız gereken insanlar işledikleri suçlardan dolayı ölmeyi hakkediyorlar mı değil,
  • 8:00 - 8:02
    biz öldürmeyi hakkediyor muyuz.
  • 8:02 - 8:04
    Bence bu inanılmaz.
  • 8:04 - 8:07
    Amerika'daki idam cezası hatalarla şekilleniyor.
  • 8:07 - 8:09
    İdam edilen her dokuz kişi için
  • 8:09 - 8:11
    bir kişinin suçsuz olduğunu tespit ettik
  • 8:11 - 8:14
    ve o kişi salıverildi.
  • 8:14 - 8:17
    İnanılmaz bir hata oranı --
  • 8:17 - 8:20
    her dokuz kişiden birisi masum.
  • 8:20 - 8:22
    İnanılmaz.
  • 8:22 - 8:25
    Havacılıkta, kalkan her dokuz uçaktan
  • 8:25 - 8:27
    birisi düşseydi
  • 8:27 - 8:29
    hiçbir uçuş yapılmasına izin vermezdik.
  • 8:29 - 8:32
    Ama bir şekilde kendimizi bu sorundan soyutlayabiliyoruz.
  • 8:32 - 8:34
    Bizim sorunumuz değil.
  • 8:34 - 8:36
    Bizim derdimiz değil.
  • 8:36 - 8:38
    Bizim kavgamız değil.
  • 8:38 - 8:40
    Bu konular hakkında çok konuşuyorum.
  • 8:40 - 8:42
    Irk hakkında ve öldürmeyi
  • 8:42 - 8:44
    hakkedip etmediğimiz hakkında konuşuyorum.
  • 8:44 - 8:46
    Bu çok ilginç, öğrencilerime Afrikalı Amerikalılar'ın tarihini öğretirken
  • 8:46 - 8:48
    onlara kölelikten bahsediyorum.
  • 8:48 - 8:50
    Onlara terörden bahsediyorum,
  • 8:50 - 8:52
    yeniden yapılanma sürecinden ve bunu takip eden
  • 8:52 - 8:54
    İkinci Dünya Savaşı'ndan bahsediyorum.
  • 8:54 - 8:56
    Onun hakkında pek bir şey bilmiyorlar.
  • 8:56 - 8:58
    Ancak bu ülkedi Afrikalı Amerikalılar için,
  • 8:58 - 9:00
    terörle şekillenmiş bir dönemdi.
  • 9:00 - 9:02
    Pek çok topluluk, linç edilme tehlikesiyle karşı karşıyaydı.
  • 9:02 - 9:04
    Bombalanmaktan korkuyorlardı.
  • 9:04 - 9:06
    Hayatlarını şekillendiren terör tehdidiydi.
  • 9:06 - 9:08
    Bu yaşça büyük kimseler bana gelip
  • 9:08 - 9:11
    "Bay Stevenson, konuşmalar, sunumlar yapıyorsunuz,
  • 9:11 - 9:13
    insanlara terörle ilk defa 11 Eylül'den sonra
  • 9:13 - 9:16
    karşı karşıya geldiklerini söylemeyi kesmelerini
  • 9:16 - 9:18
    söyler misiniz." diyorlar.
  • 9:18 - 9:21
    "Biz bunlarla büyüdük deyin." diyorlar.
  • 9:21 - 9:23
    Ve tabii ki bu terör çağını
  • 9:23 - 9:25
    ayrımcılık
  • 9:25 - 9:27
    ve yıllar süren
  • 9:27 - 9:29
    ırkçılık takip etti.
  • 9:29 - 9:32
    Ve ne yazık ki bu ülkede alışılagelmiş olarak
  • 9:32 - 9:35
    sorunlarımızdan konuşmayı sevmiyoruz.
  • 9:35 - 9:38
    Tarihimiz hakkında konuşmayı sevmiyoruz.
  • 9:38 - 9:41
    Bunun yüzünden de tarihte yaptığımız şeyleri
  • 9:41 - 9:44
    neden yaptığımızı tam olarak anlayamadık.
  • 9:44 - 9:46
    Sürekli birbirimizle çatışıyoruz.
  • 9:46 - 9:48
    Sürekli gerilim ve çatışma yaratıyoruz.
  • 9:48 - 9:51
    Irktan konuşmakta güçlük çekiyoruz,
  • 9:51 - 9:55
    çünkü bence kendimizi gerçeğe ve uzlaşmaya
  • 9:55 - 9:57
    adamak istemiyoruz.
  • 9:57 - 9:59
    Güney Afrika'da insanlar
  • 9:59 - 10:01
    gerçeğe ve uzlaşmaya adanmadan
  • 10:01 - 10:03
    ırkçılığın çözümlenmeyeceğini anladılar.
  • 10:03 - 10:06
    Rwanda'da, soykırım sırasında bile, adanmışlık vardı,
  • 10:06 - 10:08
    ancak bu ülkede bunu başaramadık.
  • 10:08 - 10:11
    Almanya'da idam cezasıyla ilgili bir ders veriyordum.
  • 10:11 - 10:13
    Büyüleyiciydi,
  • 10:13 - 10:16
    çünkü sunumumdan sonra akademisyenlerden birisi ayağa kalktı
  • 10:16 - 10:18
    ve "Sizin konuştuklarınızı duymak
  • 10:18 - 10:20
    insanı derinden yaralıyor.
  • 10:20 - 10:23
    Almanya'da idam cezası yok.
  • 10:23 - 10:26
    Doğal olarak da Almanya'da hiçbir zaman idam cezası olamaz." dedi.
  • 10:26 - 10:28
    Oda sessizleşti
  • 10:28 - 10:30
    ve bir kadın
  • 10:30 - 10:33
    "Asla olamaz, bizim tarihimizle
  • 10:33 - 10:35
    insanların sistematik bir şekilde
  • 10:35 - 10:37
    ölümüne asla izin veremeyiz.
  • 10:37 - 10:41
    Kasıtlı bir şekilde
  • 10:41 - 10:43
    insan öldürmek
  • 10:43 - 10:46
    bizim için vicdansızlık olur." dedi.
  • 10:46 - 10:48
    Bunun hakkında düşündüm.
  • 10:48 - 10:50
    Almanya Devleti'nin
  • 10:50 - 10:52
    insanları idam ettiği bir dünyada
  • 10:52 - 10:55
    yaşamak nasıl olurdu,
  • 10:55 - 10:57
    hele bu insanlar büyük ölçüde Musevi olsalardı?
  • 10:57 - 10:59
    Buna katlanamazdım.
  • 10:59 - 11:01
    Bu vicdansızlık olurdu.
  • 11:01 - 11:03
    Ancak bu ülkede
  • 11:03 - 11:05
    eski güney eyaletlerinde
  • 11:05 - 11:07
    insanları idam ediyoruz.
  • 11:07 - 11:09
    Burada eğer kurban beyazsa idama mahkum etme oranı
  • 11:09 - 11:11
    kurbanın siyah olduğundan 11 kat daha fazla
  • 11:11 - 11:13
    ve eğer sanık siyahsa idama mahkum etme oranı
  • 11:13 - 11:15
    sanığın beyaz olduğundan 22 kat fazla.
  • 11:15 - 11:17
    Bu eyaletlerin topraklarında
  • 11:17 - 11:19
    linç edilmiş insanların kemikleri gömülü.
  • 11:19 - 11:23
    Ama yine de bu bağlantısızlık var.
  • 11:23 - 11:27
    Bence bizim kimliğimiz riskte.
  • 11:27 - 11:30
    Bu zor şeylere
  • 11:30 - 11:33
    önem vermiyoruz,
  • 11:33 - 11:35
    pozitif ve harika şeylere
  • 11:35 - 11:38
    önem veriyoruz.
  • 11:38 - 11:40
    Buluşlara bayılıyoruz.
  • 11:40 - 11:43
    Teknolojiye bayılıyoruz. Yaratıcılığa bayılıyoruz.
  • 11:43 - 11:45
    Eğlenceye bayılıyoruz.
  • 11:45 - 11:47
    Ama aslında
  • 11:47 - 11:49
    bu gerçekler
  • 11:49 - 11:52
    acıyla, istismarla,
  • 11:52 - 11:54
    ayrışmayla, marjinalleşmeyle
  • 11:54 - 11:56
    gölgeleniyor.
  • 11:56 - 11:58
    Bana kalırsa bu iki durumu
  • 11:58 - 12:00
    birleştirmeliyiz.
  • 12:00 - 12:02
    Çünkü özünde
  • 12:02 - 12:04
    daha umutlu olmaktan
  • 12:04 - 12:07
    daha kararlı, karmaşık bir dünyada yaşamanın
  • 12:07 - 12:10
    getirdiği sorunlara kendimizi daha fazla adamaktan bahsediyoruz.
  • 12:10 - 12:13
    Benim için bu, fakirlerle,
  • 12:13 - 12:15
    dezavantajlılarla,
  • 12:15 - 12:18
    TED'e gelme fırsatı bulamayanlarla
  • 12:18 - 12:20
    konuşmak anlamına geliyor.
  • 12:20 - 12:22
    Onları düşünmek
  • 12:22 - 12:24
    hayatımızın bir parçası haline gelmeli.
  • 12:24 - 12:28
    Biliyorsunuz, özünde, hepimiz görmediğimiz şeylere inanmak zorundayız.
  • 12:28 - 12:32
    İnanıyoruz da. Ne kadar gerçekçiysek, aklın yoluna da o kadar inanıyoruz.
  • 12:32 - 12:34
    Yenilik, yaratıcılık,
  • 12:34 - 12:36
    gelişme sadece zihnimizdeki
  • 12:36 - 12:38
    fikirlerden gelmez.
  • 12:38 - 12:41
    Kalbimizdeki bir inançtan
  • 12:41 - 12:43
    güç alıp zihnimizde oluşturduğumuz
  • 12:43 - 12:45
    fikirlerden gelir.
  • 12:45 - 12:47
    Ve bana kalırsa,
  • 12:47 - 12:49
    bizim bu zihin-kalp bağlantımız
  • 12:49 - 12:51
    bizim sadece parlak
  • 12:51 - 12:54
    ve göz alıcı şeylere değil,
  • 12:54 - 12:57
    karanlık ve zor şeylere de önem göstermemizi sağlar.
  • 12:57 - 13:00
    Büyük Çek lideri Vaclav Havel bundan bahsetmişti.
  • 13:00 - 13:03
    "Doğu Avrupa'da baskıyla başa çıkmaya çalışırken,
  • 13:03 - 13:05
    her türlü şeyi istedik,
  • 13:05 - 13:07
    ama en çok ihtiyacımız olan umuttu,
  • 13:07 - 13:09
    ruhumuzu yöneltmekti,
  • 13:09 - 13:11
    bazen de umutsuz yerlerde bulunup
  • 13:11 - 13:13
    tanıklık etmekti." demişti.
  • 13:13 - 13:15
    Bu ruh yönelimi
  • 13:15 - 13:18
    bence TED topluluklarının bile
  • 13:18 - 13:20
    bağlılığının
  • 13:20 - 13:22
    temelinde olmalı.
  • 13:22 - 13:24
    Teknoloji ve tasarımın
  • 13:24 - 13:27
    getirdiği hiçbir bağlantısızlık bizi
  • 13:27 - 13:29
    acı çekmeye, fakirliğe, dişlanmışlığa, adaletsizliğe
  • 13:29 - 13:32
    önem vermediğimiz sürece
  • 13:32 - 13:35
    tam olarak insan olmamıza izin vermez.
  • 13:35 - 13:37
    Ancak sizi uyarıyorum:
  • 13:37 - 13:39
    bu tarz bir kimliğe sahip olmak
  • 13:39 - 13:42
    bunlara önem vermediğiniz
  • 13:42 - 13:44
    durumdan çok daha zordur.
  • 13:44 - 13:46
    Bunu anlayacaksınız.
  • 13:46 - 13:49
    Genç bir avukatken Rosa Parks'la tanışma şerefine eriştim.
  • 13:49 - 13:52
    Parks Hanım arada sırada Montgomery'ye gelirdi,
  • 13:52 - 13:54
    en yakın arkadaşlarıyla toplanırdı,
  • 13:54 - 13:56
    yaşlıca kadınlardı,
  • 13:56 - 13:58
    Johnnie Carr, Montgomery
  • 13:58 - 14:00
    otobüs boykotunun düzenleyicisydi --
  • 14:00 - 14:02
    harika bir siyahi kadın --
  • 14:02 - 14:04
    Virginia Durr, beyaz bir kadın,
  • 14:04 - 14:06
    eşi Clifford Durr Dr. King'i temsil etti.
  • 14:06 - 14:09
    Bu kadınlar bir araya gelip sadece konuşurlardı.
  • 14:09 - 14:11
    Arada Carr Hanım beni çağırır
  • 14:11 - 14:14
    ve "Bryan, Parks Hanım şehre geliyor. Bir araya gelip konuşacağız.
  • 14:14 - 14:16
    Sen de gelip dinlemek ister misin?" derdi.
  • 14:16 - 14:18
    Ben de "Tabii ki isterim." derdim.
  • 14:18 - 14:20
    "Buraya gelince ne yapacaksın?" derdi.
  • 14:20 - 14:22
    Ben de "Dinleyeceğim." derdim.
  • 14:22 - 14:24
    Oraya gider ve dinlerdim.
  • 14:24 - 14:26
    Bu bana enerji ve güç verirdi.
  • 14:26 - 14:29
    Bir keresinde orada bu kadınları dinlerken,
  • 14:29 - 14:31
    birkaç saat sonra Parks Hanım bana dönüp
  • 14:31 - 14:34
    "Şimdi Bryan, bana Eşit Adalet Girişimi'nin ne olduğunu anlat.
  • 14:34 - 14:36
    Ne yapmaya çalıştığını anlat." dedi.
  • 14:36 - 14:38
    Ona anlatmaya başladım.
  • 14:38 - 14:40
    "Adaletsizlikle savaşmaya çalışıyoruz.
  • 14:40 - 14:42
    Haksız yargılanmış kişilere yardım etmeye çalışıyoruz.
  • 14:42 - 14:44
    Adli yargı idaresinde
  • 14:44 - 14:46
    taraflılıkla ve ayrımcılıkla çatışmaya çalışıyoruz.
  • 14:46 - 14:49
    Şartlı tahliye görüşmelerine izin verilmeyen çocuklara yardım etmeye çalışıyoruz.
  • 14:49 - 14:51
    İdam cezası hakkında bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
  • 14:51 - 14:53
    Hapishanelerdeki insanların sayısını azaltmaya çalışıyoruz.
  • 14:53 - 14:55
    Toplu hapsedilmeyi engellemeye çalışıyoruz."
  • 14:55 - 14:57
    Ona bütün bu zırvalarımı anlattım ve bitirdiğimde bana baktı ve
  • 14:57 - 15:00
    "Mmm mmm mmm.
  • 15:00 - 15:03
    Bu seni çok çok çok yorgun düşürecek." dedi.
  • 15:03 - 15:05
    (Gülüşmeler)
  • 15:05 - 15:07
    Bunun üzerine Carr Hanım bana doğru eğildi, parmağını yüzüme koyup
  • 15:07 - 15:13
    "İşte bu yüzden çok çok çok cesur olmalısın." dedi.
  • 15:13 - 15:16
    Ben TED toplumunun gerçekten
  • 15:16 - 15:18
    çok cesur olması gerektiğine inanıyorum.
  • 15:18 - 15:20
    Bu zorluklarla, sorunlarla,
  • 15:20 - 15:22
    acılarla baş edecek
  • 15:22 - 15:24
    yollar bulmalıyız.
  • 15:24 - 15:27
    Çünkü bizim insanlığımız
  • 15:27 - 15:29
    herkesin insanlığına bağlı.
  • 15:29 - 15:31
    İşimi yaparken çok basit bazı şeyler öğrendim.
  • 15:31 - 15:33
    Bana çok basit bazı şeyler öğretti.
  • 15:33 - 15:36
    Anladım ki
  • 15:36 - 15:38
    her birimiz
  • 15:38 - 15:40
    yaptığımız en kötü şeyden daha fazlayız.
  • 15:40 - 15:43
    Gezegendeki herkes için böyle düşünüyorum.
  • 15:43 - 15:46
    Bence birisi yalan söylese de sadece bir yalancı değildir.
  • 15:46 - 15:48
    Bence birisi kendine ait olmayan bir şeyi alsa da
  • 15:48 - 15:50
    sadece bir hırsız değildir.
  • 15:50 - 15:53
    Bence birini öldürseniz bile, sadece bir katil değilsinizdir.
  • 15:53 - 15:56
    İşte bu yüzden, insanlık onuru
  • 15:56 - 15:58
    kanunlar tarafından korunmalı.
  • 15:58 - 16:00
    Ayrıca bence,
  • 16:00 - 16:02
    bu ülkenin ve dünyamızın
  • 16:02 - 16:06
    pek çok yerinde
  • 16:06 - 16:08
    fakirliğin zıttı zenginlik değil.
  • 16:08 - 16:10
    Buna inanmıyorum.
  • 16:10 - 16:13
    Bence pek çok yerde,
  • 16:13 - 16:16
    fakirliğin zıttı adalet.
  • 16:16 - 16:19
    Ve bence
  • 16:19 - 16:22
    ne kadar güzel, ilham verici,
  • 16:22 - 16:24
    heyecan verici
  • 16:24 - 16:26
    olsa da
  • 16:26 - 16:29
    sonunda teknolojimizle yargılanmayacağız,
  • 16:29 - 16:32
    tasarımlarımızla yargılanmayacağız,
  • 16:32 - 16:35
    zekamızla ve mantığımızla yargılanmayacağız.
  • 16:35 - 16:38
    Sonunda bir toplumun karakterini
  • 16:38 - 16:41
    zenginlere, güçlülere ve ayrıcalıklılara nasıl davrandığıyla tartmazsınız,
  • 16:41 - 16:43
    fakirlere, dışlanmışlara, hapsedilmişlere
  • 16:43 - 16:45
    nasıl davrandığıyla tartarsınız.
  • 16:45 - 16:47
    Bu tavır sayesinde
  • 16:47 - 16:50
    kendi derinliğimizi
  • 16:50 - 16:54
    anlarız.
  • 16:54 - 16:56
    Bazen konumdan sapıyorum. Şu hikayeyle bitireceğim.
  • 16:56 - 16:58
    Bazen kendimi çok zorluyorum.
  • 16:58 - 17:00
    Hepimiz gibi, yoruluyorum.
  • 17:00 - 17:03
    Bazen bu fikirler kendilerini gerçekten önemli
  • 17:03 - 17:05
    açılardan düşündürtüyorlar.
  • 17:05 - 17:07
    Ben çok ağır cezalara mahkum edilmiş
  • 17:07 - 17:09
    çocukları temsil ediyorum.
  • 17:09 - 17:12
    Hapishaneye 13 14 yaşlarındaki, bir yetişkin gibi yargılanmasına
  • 17:12 - 17:15
    karar verilmiş müvekkillerimi görmeye gidiyorum.
  • 17:15 - 17:17
    Ve düşünüyorum, bu nasıl olmuş?
  • 17:17 - 17:19
    Bir yargıç seni olmadığın bir şeye
  • 17:19 - 17:21
    nasıl dönüştürebiliyor?
  • 17:21 - 17:24
    Yargıç onun bir yetişkin olduğuna karar vermiş, ama ben bu çocuğu görüyorum.
  • 17:24 - 17:26
    Bir gece geç saatlerde düşünüyordum,
  • 17:26 - 17:28
    tanrım, eğer bir yargıç seni olmadığın bir şeye dönüştürebiliyorsa
  • 17:28 - 17:30
    sihirli güçleri olmalı.
  • 17:30 - 17:33
    Evet Bryan yargıcın sihirli güçleri var.
  • 17:33 - 17:35
    Bunları seninle paylaşmasını istemelisin.
  • 17:35 - 17:37
    Geç saatte ayakta olduğum için doğru düşünemiyordum,
  • 17:37 - 17:39
    bir önerge üzerinde çalışmaya başladım.
  • 17:39 - 17:42
    14 yaşında, zavallı, zenci bir müvekkilim vardı.
  • 17:42 - 17:44
    Önerge üzerinde çalışmaya başladım
  • 17:44 - 17:46
    ve önergemin başı: "Fakir,
  • 17:46 - 17:48
    14 yaşındaki, zenci erkek müvekkilimi,
  • 17:48 - 17:50
    ayrıcalıklı, beyaz, 75 yaşındaki
  • 17:50 - 17:52
    şirket yöneticisi gibi savunacağım." idi.
  • 17:52 - 17:57
    (Alkışlar)
  • 17:57 - 17:59
    Önergeme, savcılıkta, poliste,
  • 17:59 - 18:02
    yargıda uygunsuzluk olduğunu koydum.
  • 18:02 - 18:04
    Şöyle çılgın bir satırı da koymuştum, bu ülkede uygunluk yok,
  • 18:04 - 18:06
    hep uygunsuzluk var.
  • 18:06 - 18:09
    Ertesi sabah kalktığımda bu çılgın önermeyi rüyamda mı görmüştüm
  • 18:09 - 18:11
    yoksa gerçekten yazdım mı düşündüm.
  • 18:11 - 18:13
    Dehşet verici olarak, sadece yazmakla kalmamış,
  • 18:13 - 18:15
    mahkemeye de göndermiştim.
  • 18:15 - 18:18
    (Alkışlar)
  • 18:18 - 18:21
    Birkaç ay geçti
  • 18:21 - 18:23
    ve bunu yeni unutmuştum.
  • 18:23 - 18:25
    Sonunda karar vermiştim,
  • 18:25 - 18:27
    mahkemeye gidecek ve bu çılgın savunmayı yapacaktım.
  • 18:27 - 18:29
    Arabama bindim,
  • 18:29 - 18:31
    kendimi gerçekten boğulmuş hissediyordum.
  • 18:31 - 18:33
    Arabama bindim ve adliyeye gittim.
  • 18:33 - 18:36
    Çok zor ve sancılı olacağını düşünüyordum.
  • 18:36 - 18:39
    Arabamdan indim ve adliye sarayına yürümeye başladım.
  • 18:39 - 18:41
    Adliye sarayının merdivenlerinden çıkarken,
  • 18:41 - 18:44
    oranın yaşlıca siyahi bir temizlikçisi vardı.
  • 18:44 - 18:46
    Beni gördüğünde, bana doğru gelip
  • 18:46 - 18:48
    kim olduğumu sordu.
  • 18:48 - 18:51
    "Avukatım." dedim. "Avukat mısın?" dedi. "Evet efendim." dedim.
  • 18:51 - 18:53
    Adam bana doğru yaklaştı
  • 18:53 - 18:55
    ve bana sarıldı.
  • 18:55 - 18:57
    Kulağıma fısıldadı:
  • 18:57 - 18:59
    "Seninle gurur duyuyorum."
  • 18:59 - 19:01
    Size söylüyorum,
  • 19:01 - 19:03
    bu bana enerji verdi.
  • 19:03 - 19:05
    Bu, içimdeki kimlikle
  • 19:05 - 19:07
    ve her insanın topluma ve farklı bakışlara
  • 19:07 - 19:10
    katkıda bulunma kapasitesiyle
  • 19:10 - 19:12
    bir bağlantı kurdu.
  • 19:12 - 19:14
    Mahkemeye girdim.
  • 19:14 - 19:16
    İçeri girer girmez, yargıç benim geldiğimi gördü.
  • 19:16 - 19:19
    "Bay Stevenson, bu çılgın önermeyi siz mi yazdınız?" dedi.
  • 19:19 - 19:21
    "Evet efendim ben yazdım." dedim. Tartışmaya başladık.
  • 19:21 - 19:23
    Sinirlenmiş insanlar içeriye girmeye başladılar.
  • 19:23 - 19:25
    Bu çılgın şeyleri yazmıştım.
  • 19:25 - 19:27
    Ve polis memurları, yardımcı savcılar,
  • 19:27 - 19:29
    katipler içeriye giriyorlardı.
  • 19:29 - 19:31
    Ben ne olduğunu anlayamadan,
  • 19:31 - 19:33
    ırktan, fakirlikten, eşitsizlikten
  • 19:33 - 19:35
    konuştuğumuz için
  • 19:35 - 19:37
    sinirli olan insanlar mahkemeye dolmuştu.
  • 19:37 - 19:40
    Gözümün ucuyla, ileri geri gidip gelen temizlikçiyi gördüm.
  • 19:40 - 19:42
    Pencereden bakıyordu ve bütün bu karmaşayı duyuyordu.
  • 19:42 - 19:44
    İleri geri gitmeye devam etti.
  • 19:44 - 19:47
    Sonunda, bu yaşlıca zenci adam yüzünde endişeli bir ifadeyle
  • 19:47 - 19:50
    içeri girdi ve arkama oturdu,
  • 19:50 - 19:52
    neredeyse avukatların masasına.
  • 19:52 - 19:54
    10 dakika sonra yargıç ara vereceğimizi söyledi.
  • 19:54 - 19:57
    Arada emniyet müdürü yardımcısı
  • 19:57 - 19:59
    temizlikçinin mahkeme salonuna girmesine sinirlenmişti.
  • 19:59 - 20:01
    Ayağa kalktı ve bu yaşlıca zenci adama gitti.
  • 20:01 - 20:04
    "Jimmy, mahkeme salonunda n'apıyorsun?" dedi.
  • 20:04 - 20:06
    Yaşlıca zenci adam ayağa kalktı,
  • 20:06 - 20:08
    müdür yardımcısına ve bana baktı
  • 20:08 - 20:11
    ve "Bu salona,
  • 20:11 - 20:13
    bu genç adama
  • 20:13 - 20:16
    gözünü ödülden ayırma ve dayan demek için geldim." dedi.
  • 20:16 - 20:18
    TED'e gelme nedenim
  • 20:18 - 20:20
    bence çoğunuz
  • 20:20 - 20:22
    evrenin ahlak terazisinin
  • 20:22 - 20:24
    adalete doğru olduğunun farkındasınız.
  • 20:24 - 20:27
    İnsanlar olarak insan haklarına ve insanin saygınlığına
  • 20:27 - 20:30
    önem vermeden tam olarak evrimleşemeyeceğimizin farkındasınız.
  • 20:30 - 20:32
    Bizim hayatta kalmamızın
  • 20:32 - 20:34
    diğerlenin hayatta kalmasına bağlı olduğunun farkındasınız.
  • 20:34 - 20:36
    Teknoloji, tasarım,
  • 20:36 - 20:38
    eğlence, yaratıcılık vizyonlarımızın
  • 20:38 - 20:40
    insanlık, şefkat ve adaletle
  • 20:40 - 20:43
    iç içe olması gerektiğinin farkındasınız.
  • 20:43 - 20:45
    Herşeyden fazla da,
  • 20:45 - 20:47
    aranızda bu hissi paylaşanlara,
  • 20:47 - 20:49
    gözlerinizi ödülden ayırmayın ve dayanın
  • 20:49 - 20:51
    demeye geldim.
  • 20:51 - 20:53
    Çok teşekkür ederim.
  • 20:53 - 21:14
    (Alkışlar)
  • 21:14 - 21:16
    Chris Anderson: Bu seyircilerin ve bu topluluğun
  • 21:16 - 21:19
    bu konuda size yardımcı olmak
  • 21:19 - 21:22
    istediklerini açık olarak gördünüz ve duydunuz.
  • 21:22 - 21:24
    Bir çek yazmaktan başka
  • 21:24 - 21:27
    ne yapabiliriz?
  • 21:27 - 21:29
    BS: Etrafımızda birçok olanak var.
  • 21:29 - 21:31
    Mesela Kaliforniya'da yaşıyorsanız
  • 21:31 - 21:33
    bu yaz bir referandum olacak.
  • 21:33 - 21:35
    Burada ceza politikasına harcadığımız parayı
  • 21:35 - 21:38
    başka yerlere aktarma çabası olacak.
  • 21:38 - 21:40
    Örneğin, burada Kaliforniya'da
  • 21:40 - 21:42
    önümüzdeki beş yıl içinde
  • 21:42 - 21:44
    idam cezasına bir milyar dolar harcayacağız --
  • 21:44 - 21:47
    bir milyar dolar.
  • 21:47 - 21:49
    Yine de cinayet vakalarının
  • 21:49 - 21:51
    yüzde 45'i gözaltıyla sonuçlanmıyor,
  • 21:51 - 21:53
    Tecavüz vakalarının yüzde 56'sı sonuçlanmıyor.
  • 21:53 - 21:55
    Bunu değiştirme fırsatımız var.
  • 21:55 - 21:57
    Referandum, bu paraların
  • 21:57 - 22:00
    hukuki yaptırımlara ve güvenliğe sağlanmasını öneriyor.
  • 22:00 - 22:02
    Bence hepimizin çevresinde olanaklar var.
  • 22:02 - 22:04
    CA: Son otuz senede
  • 22:04 - 22:07
    Amerika'da suçta çok büyük bir düşüş var.
  • 22:07 - 22:10
    Bunun bir kısmı da
  • 22:10 - 22:13
    artan hapsetme oranları.
  • 22:13 - 22:15
    Bunu söyleyen birisine ne derdiniz?
  • 22:15 - 22:17
    BS: Aslında vahşi suç
  • 22:17 - 22:19
    oranı görece olarak sabit kaldı.
  • 22:19 - 22:21
    Toplu hapsetme oranlarındaki artış aslında
  • 22:21 - 22:24
    bu vahşi suçlar kategorisinde olmadı.
  • 22:24 - 22:26
    Uyuşturucuya karşı olan amaçsız savaşla oldu.
  • 22:26 - 22:28
    Hapishanelerimizin nüfusundaki bu gözle görülür
  • 22:28 - 22:31
    artış böyle oldu.
  • 22:31 - 22:34
    Bu ceza söylemine kendimizi kaptırdık.
  • 22:34 - 22:36
    Üç çentik yasalarımız var,
  • 22:36 - 22:38
    bu kaynakları
  • 22:38 - 22:41
    asıl kurbanlara vereceğimize
  • 22:41 - 22:43
    bisiklet çalanları, adı mali suçları işleyenleri
  • 22:43 - 22:45
    sonsuza dek hapse tıkıyoruz.
  • 22:45 - 22:47
    Bence asıl kurbanlara yardım etmek için daha fazla şey yapmalıyız,
  • 22:47 - 22:49
    daha az değil.
  • 22:49 - 22:51
    Şimdiki adalet sistemimiz kimse için
  • 22:51 - 22:53
    hiçbir şey yapmıyor.
  • 22:53 - 22:55
    Bana kalırsa değiştirmemiz gereken eğilim bu.
  • 22:55 - 22:57
    (Alkışlar)
  • 22:57 - 23:00
    CA: Burada çok büyük bir ilgi gördünüz.
  • 23:00 - 23:02
    İlham verici birisisiniz.
  • 23:02 - 23:04
    TED'e geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Teşekkürler.
  • 23:04 - 23:19
    (Alkışlar)
Title:
Bryan Stevenson: Adaletsizlik hakkında konuşmalıyız
Speaker:
Bryan Stevenson
Description:

Bu ilgi çekici ve kişisel konuşmada insan hakları avukatı Bryan Stevenson -- büyük annesi ve Rosa Parks'in konuk katılımlarıyla -- Amerikan adalet sistemi hakkında bazı acı gerçekleri paylaşıyor. Irklara karşı olan büyük dengesizlikle başlıyor: ülkenin siyahi erkek nüfusunun üçte biri hayatının bir bölümünde mahkum edilmiş. Amerika'nın incelenmeyen tarihinde yer alan bu sorunlar nadiren bu kadar açık sözlülük, bilgi ve inandırıcılıkla konuşuldu.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
23:20
Meric Aydonat added a translation

Turkish subtitles

Revisions