< Return to Video

Sheena Iyengar: Seçim sanatı

  • 0:07 - 0:09
    Bugün, Sizleri dünya etrafında
  • 0:09 - 0:11
    18 dakikalık bir tura çıkaracağım.
  • 0:11 - 0:14
    Çalışmalarımın merkezi ABD ama
  • 0:14 - 0:16
    hadi haritanın diğer ucundan,
  • 0:16 - 0:18
    Japonya'daki Kyoto şehrinden başlayalım.
  • 0:18 - 0:21
    15 sene önce doktora tezim için araştırmalarımı
  • 0:21 - 0:23
    yaparken Japon bir ailenin
  • 0:23 - 0:26
    yanında kaldığım şehirden.
  • 0:26 - 0:28
    En başından beri kültürel farklılıklar
  • 0:28 - 0:30
    ve yanlış anlaşılmalar olabileceğinin farkındaydım,
  • 0:30 - 0:33
    ama bunlar hiç tahmin etmediğim bir yerde karşıma çıktı.
  • 0:33 - 0:35
    İlk günümde,
  • 0:35 - 0:37
    bir restorana gittim,
  • 0:37 - 0:39
    ve bir fincan yeşil çayı şekerle birlikte istedim.
  • 0:39 - 0:41
    Bir anlık duraksamanın ardından, Garson
  • 0:41 - 0:44
    ''Yeşil çaya şeker atılmaz'' dedi.
  • 0:45 - 0:47
    ''Biliyorum'' dedim.''Bu geleneğin farkındayım
  • 0:47 - 0:50
    ama çayımı şekerli severim.''
  • 0:50 - 0:53
    Cevap olarak, bana daha nazikçe bir biçimde
  • 0:53 - 0:55
    aynı açıklamayı yaptı.
  • 0:55 - 0:57
    ''Yeşil çaya
  • 0:57 - 1:00
    şeker atılmaz.''
  • 1:00 - 1:02
    ''Anlıyorum,'' dedim,
  • 1:02 - 1:04
    ''Japonlar yeşil çaylarına şeker atmıyor olabilirler.
  • 1:04 - 1:06
    Ama ben yeşil çayıma biraz
  • 1:06 - 1:08
    şeker atmak istiyorum.''
  • 1:08 - 1:10
    (Kahkahalar)
  • 1:10 - 1:12
    Israrıma şaşıran garson,
  • 1:12 - 1:14
    olayı yöneticiye taşıdı.
  • 1:14 - 1:16
    Hemen sonrasında,
  • 1:16 - 1:18
    çok uzun bir tartışma oldu,
  • 1:18 - 1:21
    ve sonunda yönetici bana gelip dedi ki,
  • 1:21 - 1:24
    ''Çok özer dilerim.Bizde şeker yok.''
  • 1:24 - 1:26
    (Kahkahalar)
  • 1:26 - 1:29
    Sonuç olarak çayımı istediğim şekilde alamadığım için,
  • 1:29 - 1:31
    bir fincan kahve söyledim,
  • 1:31 - 1:33
    garson bu isteğimi hemen yerine getirdi.
  • 1:33 - 1:35
    Fincan tabağının üzerinde
  • 1:35 - 1:38
    iki paket şeker vardı.
  • 1:38 - 1:41
    şekerli yeşil çay isterken
  • 1:41 - 1:43
    kendimi ifade edişimdeki hatalar
  • 1:43 - 1:46
    basit bir yanlış anlaşılmadan dolayı olmadı.
  • 1:46 - 1:48
    Bu seçimlerimiz hakkındaki fikirlerimizdeki
  • 1:48 - 1:51
    temel farklılık yüzündendi.
  • 1:51 - 1:53
    Benim Amerikan bakış açıma göre,
  • 1:53 - 1:55
    kendi seçimleri doğrultusunda
  • 1:55 - 1:57
    mantıklı bir istekle gelen ve ücret ödeyen müşteri
  • 1:57 - 2:00
    isteğinin karşılanmasını bekler
  • 2:00 - 2:02
    Amerikalı düşünce, Burger King'den alıntılarsam,
  • 2:02 - 2:04
    ''Tam istediğiniz gibi,''
  • 2:04 - 2:06
    çünkü, Starbucks'ın dediği gibi,
  • 2:06 - 2:08
    ''mutluluk seçimlerinizdedir.''
  • 2:08 - 2:10
    (Kahkahalar)
  • 2:10 - 2:13
    Ama Japon bakış açısına göre,
  • 2:13 - 2:16
    daha iyisini bilemiyorsan olanı korumalısın
  • 2:16 - 2:18
    (Kahkahalar)
  • 2:18 - 2:20
    bu vakada, yanlış seçim yaptığını
  • 2:20 - 2:23
    inkar eden Japon olmayan kişi.
  • 2:23 - 2:25
    Hadi bununla yüzleşelim:Çayın istediğim hali
  • 2:25 - 2:28
    kültürel standartlara uygunsuzdu,
  • 2:28 - 2:31
    ve beni bu durumdan kurtarmak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.
  • 2:31 - 2:33
    Amerikalılar pratikteki seçimlerinde
  • 2:33 - 2:35
    bir çeşit tepe noktaya ulaştıklarına
  • 2:35 - 2:37
    inanma eğilimindeler.
  • 2:37 - 2:40
    Düşünüyorlar ki kendi bakış açılarından
  • 2:40 - 2:42
    yapılan seçim bütün insanlık için
  • 2:42 - 2:45
    doğuştan ve evrenseldir.
  • 2:45 - 2:47
    Ne yazık ki,
  • 2:47 - 2:49
    bu inanç varsayımlar üzerine kuruludur
  • 2:49 - 2:51
    ve her zaman gerçeği yansıtmaz
  • 2:51 - 2:54
    birçok ülkede, birçok kültürde.
  • 2:54 - 2:56
    Gerçeği yansıtmadıkları zamanlarda
  • 2:56 - 2:58
    Amerika'nın kendi sınırları vardır.
  • 2:58 - 3:00
    Bu varsayımlardan bazılarını ve bunlarla ilintili
  • 3:00 - 3:03
    problemleri tartışmak istiyorum.
  • 3:03 - 3:05
    Ben bunu yaparken, umuyorum ki sizde
  • 3:05 - 3:07
    kendi varsayımlarınız hakkında düşünmeye başlarsınız
  • 3:07 - 3:10
    ve bunların sizin temelinizi nasıl şekillendirdiğini düşünürsünüz.
  • 3:10 - 3:12
    İlk varsayım:
  • 3:12 - 3:14
    eğer bir seçim sizi etkilerse,
  • 3:14 - 3:16
    o zaman o seçimi yapacak olan kişi siz olmalısınız.
  • 3:16 - 3:18
    Bu tercihlerinizin ve ilgili olduğunuz alanların
  • 3:18 - 3:20
    sonuçlarından sizin sorumlu olabilmeniz için
  • 3:20 - 3:23
    tek yoldur.
  • 3:23 - 3:26
    Başarı için temel bir değerdir.
  • 3:26 - 3:29
    Amerika'da, seçimlerin temel özelliği
  • 3:29 - 3:31
    bireysel oluşudur.
  • 3:31 - 3:34
    İnsanlar kendileri için seçimler yapmalıdır, bazen başka insanların ne istediği
  • 3:34 - 3:37
    veya tavsiye ettiğine bakmaksızın ısrarlı bir biçimde.
  • 3:37 - 3:40
    Buna ''İnandığın yolda yürümek'' denir.
  • 3:40 - 3:42
    Ama bütün bireyler seçim yaparken
  • 3:42 - 3:45
    bu yaklaşımdan fayda sağlar mı?
  • 3:45 - 3:47
    Mark Lipper ve ben bu sorunun cevabına yönelik bir
  • 3:47 - 3:50
    çalışma yürüttük ve sonucu öğrendik.
  • 3:50 - 3:52
    Bir çalışmada,
  • 3:52 - 3:55
    San Francisco, Japon mahallesinde
  • 3:55 - 3:58
    7 yaşından 9 yaşına kadar olan Amerikalı ve aynı zamanda Asya-Amerika kökenli
  • 3:58 - 4:00
    çocukları laboratuvara getirdik,
  • 4:00 - 4:02
    ve onları üç gruba böldük.
  • 4:02 - 4:04
    İlk grup geldi,
  • 4:04 - 4:06
    Bayan Smith tarafından karşılandılar,
  • 4:06 - 4:09
    Bayan Smith onlara 6 büyük yığın halinde anagram bulmacaları gösterdi.
  • 4:09 - 4:12
    Çocuklar hangi yığını istiyorlarsa onu seçecektiler.
  • 4:12 - 4:14
    ve cevapları hangi markerla işaretleyeceklerse
  • 4:14 - 4:16
    onu da seçecektiler.
  • 4:16 - 4:18
    İkinci grup içeri girdiği zaman,
  • 4:18 - 4:21
    onlar da aynı odaya alındı, aynı anagramlar onlara da gösterildi,
  • 4:21 - 4:23
    ama bu sefer bayan Smith onlara
  • 4:23 - 4:25
    hangi anagramları çözeceklerini ve
  • 4:25 - 4:28
    hangi markerla işaretliyeceklerini söyledi.
  • 4:28 - 4:31
    Üçüncü grup geldiğinde ise,
  • 4:31 - 4:34
    onlara anagramlarının ve markerlarının
  • 4:34 - 4:36
    anneleri tarafından seçildiği söylendi.
  • 4:36 - 4:38
    (Kahkahalar)
  • 4:38 - 4:40
    Gerçekte,
  • 4:40 - 4:42
    ne yapacakları söylenen çocuklar,
  • 4:42 - 4:44
    -bayan Smith ya da anneleri tarafından-
  • 4:44 - 4:46
    aslında özgürce seçme şansına sahip
  • 4:46 - 4:48
    olan ilk grupla çok benzer
  • 4:48 - 4:50
    aktiviteyi yaptılar.
  • 4:50 - 4:52
    Bu yöntemle, üç gruptaki çocukların da
  • 4:52 - 4:54
    aynı aktiviteyi yaptığından
  • 4:54 - 4:56
    emin olduk
  • 4:56 - 4:59
    bu da performansları karşılaştırmamızı kolaylaştırdı.
  • 4:59 - 5:02
    Aktiviteyi yönetişimizdeki küçük farklar
  • 5:02 - 5:04
    performanslarını gerçekleştirmelerinde
  • 5:04 - 5:06
    çocuklarda çarpıcı farklara sebep oldu.
  • 5:06 - 5:08
    Anglo-Amerikalılar,
  • 5:08 - 5:11
    seçimleri kendileri yaptığında
  • 5:11 - 5:13
    anneleri veya bayan Smith tarafından yapılan seçimlere
  • 5:13 - 5:15
    göre iki buçuk kat daha fazla
  • 5:15 - 5:18
    anagram çözdüler.
  • 5:18 - 5:21
    Seçimi kimin yaptığı önemli değildi,
  • 5:21 - 5:23
    başkası tarafından dikte edilmiş olması önemliydi,
  • 5:23 - 5:25
    performansları çok düştü.
  • 5:25 - 5:28
    Aslında, bazı çocuklar seçimlerini annelerinin
  • 5:28 - 5:31
    yaptığı söylendiğinde çok utandılar.
  • 5:31 - 5:33
    (Kahkahalar)
  • 5:33 - 5:35
    Mary adında bir kız,
  • 5:35 - 5:38
    ''Anneme mi sordunuz?'' dedi.
  • 5:38 - 5:40
    (Kahkahalar)
  • 5:40 - 5:42
    Tam tersini,
  • 5:42 - 5:44
    Asya kökenli Amerikalı çocuklar
  • 5:44 - 5:46
    annelerinin kendi adına seçim yaptığına inandıklarında
  • 5:46 - 5:49
    en iyi performansı verdiler,
  • 5:49 - 5:52
    kendileri seçtiklerinde en iyi ikinci performansı gösterdiler,
  • 5:52 - 5:55
    ve en kötü performansı bayan Smith yaptığında gösterdiler.
  • 5:55 - 5:57
    Natsumi adındaki bir kız
  • 5:57 - 5:59
    bayan Smith odadan çıkarken kendisine geldi
  • 5:59 - 6:01
    eteğinden çekiştirip ona sordu,
  • 6:01 - 6:03
    ''Anneme söyler misiniz tam onun dediği
  • 6:03 - 6:06
    gibi yaptım''.
  • 6:07 - 6:10
    İlk jenerasyon çocuklar
  • 6:10 - 6:12
    seçimleri yaparken göçmen ailelerinden
  • 6:12 - 6:14
    çok etkileniyorlardı.
  • 6:14 - 6:16
    Onlar için, seçim yapmak sadece
  • 6:16 - 6:18
    kişiselliklerini tanımlama ve iddia etme yolu değil
  • 6:18 - 6:20
    aynı zamanda
  • 6:20 - 6:22
    bir iletişim ve harmoni oluşturma yoluydu
  • 6:22 - 6:24
    güvenip saygı gösterdikleri insanlardan
  • 6:24 - 6:27
    farklı olmak
  • 6:27 - 6:30
    Eğer birisinin kendi yoluna gitmesi konsepti onlarda olsaydı,
  • 6:30 - 6:32
    o zaman o yol büyük ihtimalle,
  • 6:32 - 6:34
    sadece kişisel bir yol olmazdı
  • 6:34 - 6:36
    kollektif bir yol olurdu.
  • 6:36 - 6:39
    Başarı insanın kendi istediklerinin yanında
  • 6:39 - 6:41
    ana figürleri de memnun etmeye
  • 6:41 - 6:43
    dayalı olurdu.
  • 6:43 - 6:45
    Ya da diyebilirdiniz ki
  • 6:45 - 6:47
    bireylerin seçimleri belli kesimlerin
  • 6:47 - 6:50
    seçimleri tarafından şekillendirilir.
  • 6:51 - 6:53
    O zaman bireylerin kendi seçimlerini
  • 6:53 - 6:55
    yaptıklarında en iyi sonucu elde etmelerinin
  • 6:55 - 6:57
    tek açıklaması diğerlerinden ayrı durduklarını
  • 6:57 - 6:59
    farzeden bir varsayım
  • 6:59 - 7:02
    olurdu.
  • 7:02 - 7:04
    Buna zıt bir biçimde,
  • 7:04 - 7:06
    kendi seçimlerini ve getirilerini
  • 7:06 - 7:08
    çok yakın bir ilişki içinde gören
  • 7:08 - 7:10
    iki ya da daha fazla sayıda birey,
  • 7:10 - 7:13
    bir diğerinin başarısını kolektif bir
  • 7:13 - 7:15
    davranış tarzına dönerek büyütebilir
  • 7:15 - 7:17
    dönerek büyütebilir.
  • 7:17 - 7:20
    Bağımsızca seçim yaptıklarında ısrarcı olduklarında,
  • 7:20 - 7:22
    her iki bireyinde
  • 7:22 - 7:24
    performanslarında ve ilişkilerinde
  • 7:24 - 7:26
    taviz verilmesi olası olur.
  • 7:26 - 7:28
    Bu da tam olarak
  • 7:28 - 7:30
    Amerikan paradigmasının beklediği bir olaydır.
  • 7:30 - 7:33
    Karşılıklı bağımlılık için çok küçük bir yer bırakır
  • 7:33 - 7:36
    ya da bireysel olarak yanıldığını kabul etme yetisinde.
  • 7:36 - 7:39
    Herkesin seçimlerinde özel ve kendi başına hareket
  • 7:39 - 7:42
    etmesi gerektiği davranışını gerektirir.
  • 7:43 - 7:45
    Bu ortamda büyüyen insanlar
  • 7:45 - 7:47
    bunu motive edici bulabilirler.
  • 7:47 - 7:49
    Ama herkesin tek başına seçim yapma
  • 7:49 - 7:51
    baskısı altında büyüyüp gelişeceğini
  • 7:51 - 7:54
    farzetmek bir hata olur.
  • 7:54 - 7:57
    Amerikan bakış açısını besleyen bir diğer
  • 7:57 - 7:59
    varsayım ise şu şekilde.
  • 7:59 - 8:01
    Seçimlerinizin sayısı artıkça,
  • 8:01 - 8:03
    büyük ihtimalle en iyi
  • 8:03 - 8:05
    seçimi yapmak üzeresinizdir.
  • 8:05 - 8:08
    Walmart 100,000 farklı ürün satıyor
  • 8:08 - 8:11
    Amazon'da 27 milyon kitap var
  • 8:11 - 8:13
    ve Match.com -kaç tam olarak-
  • 8:13 - 8:16
    15 milyon randevu imkanı sağlıyor.
  • 8:17 - 8:20
    Kesinlikle en iyi kişiyi bulacaksınız.
  • 8:20 - 8:22
    Hadi bu varsayımı Doğu Avrupa'ya
  • 8:22 - 8:24
    giderek test edelim.
  • 8:24 - 8:26
    Orada, eski komünist ülkelerin
  • 8:26 - 8:29
    yerleşimcileri ile söyleşiler yaptım
  • 8:29 - 8:31
    Onlar daha demokratik ve
  • 8:31 - 8:33
    kapitalist topluma
  • 8:33 - 8:36
    geçiş halindeydiler.
  • 8:36 - 8:38
    en ilginç şeylerden birisi bir soruya
  • 8:38 - 8:40
    karşılık olarak verilen bir cevaptan gelmedi
  • 8:40 - 8:43
    onun yerine basit bir misafirperverlik jestinden geldi.
  • 8:43 - 8:46
    Katılımcılar söyleşi için geldiklerinde
  • 8:46 - 8:48
    onlara bir kaç içecek ikram ettim,
  • 8:48 - 8:50
    Cola, diyet Cola, Sprite
  • 8:50 - 8:52
    yedi tane tam olarak.
  • 8:52 - 8:54
    Rusya'da geçen ilk etap
  • 8:54 - 8:56
    boyunca,
  • 8:56 - 8:58
    katılımcılardan birisi
  • 8:58 - 9:01
    beni hazırlıksız yakalayan bir yorum yaptı.
  • 9:01 - 9:03
    ''Hiç farketmez.
  • 9:03 - 9:06
    Hepsi de gazlı içecek.Bu sadece bir seçim.''
  • 9:06 - 9:08
    (Mırıldanmalar)
  • 9:08 - 9:10
    Bu yorumdan sonra
  • 9:10 - 9:12
    katılan herkese bu yedi içeceği
  • 9:12 - 9:14
    ikram etmeye başladım.
  • 9:14 - 9:17
    Ve onlara sordum.''Burada kaç tane seçim var?''
  • 9:17 - 9:19
    tekrar ve tekrar,
  • 9:19 - 9:22
    bu yedi farklı gazlı içeceği,
  • 9:22 - 9:25
    yedi tane seçim değil de tek bir seçim olarak algıladılar:
  • 9:25 - 9:27
    Gazlı içecek ya da değil.
  • 9:27 - 9:29
    Bu yedi gazlı içeceğe ek olarak
  • 9:29 - 9:31
    su ve meyve suyu getirdiğim zaman,
  • 9:31 - 9:33
    işte o zaman üç tane seçim şansına sahip olduklarını algıladılar--
  • 9:33 - 9:36
    meyve suyu, su ve gazlı içecek.
  • 9:36 - 9:39
    Bunu bazı Amerikalıların ölümüne sadakati ile karşılaştırın,
  • 9:39 - 9:42
    sadece belli bir tat veya içecek değil,
  • 9:42 - 9:44
    ama belli bir marka.
  • 9:44 - 9:47
    Biliyorsunuz ki, araştırmalar tekrar eden bir biçimde
  • 9:47 - 9:49
    Coca Cola ile Pepsi arasındaki
  • 9:49 - 9:51
    farkı söyleyemeyeceğimizi gösteriyor.
  • 9:51 - 9:53
    Tabi, sizi ve ben biliyoruz ki
  • 9:53 - 9:55
    Coca Cola daha iyi olan seçim.
  • 9:55 - 10:01
    (Kahkahalar)
  • 10:01 - 10:03
    Dünyadaki herhangi bir yere göre
  • 10:03 - 10:06
    daha fazla seçime ve seçimlerle ilgili reklamlara
  • 10:06 - 10:08
    maruz kalan Amerikalılar için
  • 10:08 - 10:10
    seçimler ürünün ne olduğu kadar
  • 10:10 - 10:13
    onların kim olduğunu da ifade eder.
  • 10:13 - 10:16
    Bunu daha fazla seçimin her zaman daha iyi olduğu varsayımı ile birleştirirsek,
  • 10:16 - 10:19
    ortaya en ufak bir farkın bile önemli olduğunu düşünen bir
  • 10:19 - 10:21
    grup insan elde ederiz.
  • 10:21 - 10:24
    Ama doğu Avrupalılar için,
  • 10:24 - 10:26
    bütün bu pazardaki tüketici ürünlerinin
  • 10:26 - 10:29
    elverişliliği bir sel gibi.
  • 10:29 - 10:31
    Yüzmeyi bilmiyorum demeden önce
  • 10:31 - 10:34
    seçimler onları alıp götürüyor.
  • 10:35 - 10:37
    Seçimlerle ilgili hangi kelimeleri ve görselleri
  • 10:37 - 10:39
    bağdaştırırsınız diye sorulduğu zaman
  • 10:39 - 10:42
    Varşova'dan Gregors
  • 10:42 - 10:44
    ''Bu benim için korku.
  • 10:44 - 10:46
    Gördüğünüz üzere bazı ikilemler var.
  • 10:46 - 10:48
    seçim yapmazdım.''
  • 10:48 - 10:50
    Kiev'den Buddin,
  • 10:50 - 10:52
    yeni tüketici pazarına karşı nasıl
  • 10:52 - 10:54
    hissetiği sorusuna karşın,
  • 10:54 - 10:56
    ''Bu çok fazla.
  • 10:56 - 10:58
    Burada olan şeylerin hepsine birden ihtiyacımız yok.''
  • 10:58 - 11:00
    Varşova inceleme ajansından
  • 11:00 - 11:03
    bir sosyolojist açıkladı,
  • 11:03 - 11:06
    ''Eski jenerasyon bu kadar şeyi seçmeye
  • 11:06 - 11:08
    yokluğun arasından geldi.
  • 11:08 - 11:10
    nasıl tepki vermeleri gerektiği ile ilgili
  • 11:10 - 11:12
    onlara hiç şans verilmedi.''
  • 11:12 - 11:15
    ve genç bir Polonyalı olan Thomas dedi ki,
  • 11:15 - 11:18
    ''Yirmi çeşit sakıza ihtiyacım yok.
  • 11:18 - 11:21
    Hiç bir seçim istemiyorum demek değil dediğim,
  • 11:21 - 11:24
    ama bu kadar çok seçim tamamen yapay.''
  • 11:25 - 11:28
    Gerçekte, birçok seçim birbiri arasında
  • 11:28 - 11:31
    çok da fark olmayan şeyler arasında olur.
  • 11:32 - 11:34
    Seçimin değeri
  • 11:34 - 11:36
    bizim seçimler arasındaki
  • 11:36 - 11:38
    farkları algılayabilme
  • 11:38 - 11:40
    kapasitemize göre değişir.
  • 11:40 - 11:42
    Amerikalılar bütün yaşamlarını
  • 11:42 - 11:45
    farkı ''ayırt et'' demeyi öğrenerek geçirirler.
  • 11:45 - 11:47
    Çok erken yaştan itibaren
  • 11:47 - 11:49
    bunun pratik ediliş şekli
  • 11:49 - 11:51
    herkesin aynı yetenek ile doğmuş olması gerekliliğidir.
  • 11:51 - 11:53
    Aslında, bütün insanlar
  • 11:53 - 11:56
    seçimler için arzularını ve basit bir ihtiyacı paylaşırlar,
  • 11:56 - 11:59
    hepimiz seçimleri aynı yerlerde ya da
  • 11:59 - 12:01
    aynı kapsamda görmeyiz.
  • 12:01 - 12:03
    Birisi, bir insanın seçiminin diğeri gibi
  • 12:03 - 12:05
    olmadığını görmediğinde,
  • 12:05 - 12:08
    ya da karşılaştırmak için çok fazla seçim olduğunda,
  • 12:08 - 12:10
    seçim yapma süreci
  • 12:10 - 12:13
    kafa karıştırıcı ve sinirlendirici olabilir.
  • 12:13 - 12:15
    Daha iyi seçimler yapmak yerine,
  • 12:15 - 12:17
    seçimler altında eziliriz,
  • 12:17 - 12:20
    bazı zamanlar korkarız da.
  • 12:20 - 12:22
    Seçimler o dakikadan sonra fırsatları çağrıştırmaz,
  • 12:22 - 12:24
    onun yerine kısıtlamaları empoze ederler.
  • 12:24 - 12:26
    Serbest bırakmak için bir belirleyici değil de,
  • 12:26 - 12:28
    anlamsız ayrıntılarda
  • 12:28 - 12:30
    tıkanıklık getirir.
  • 12:30 - 12:32
    Başka bir deyişle,
  • 12:32 - 12:34
    Amerika'da yetersiz bir biçimde hazırlananlar
  • 12:34 - 12:36
    bir araya geldiklerinde
  • 12:36 - 12:38
    seçimler ifade ettiklerinin tam tersini
  • 12:38 - 12:40
    temsil edebilecek hale
  • 12:40 - 12:43
    gelirler.
  • 12:43 - 12:45
    Ama bu sadece başka yerlerdeki
  • 12:45 - 12:47
    başka insanların
  • 12:47 - 12:49
    artan seçimler karşısında hissettikleri
  • 12:49 - 12:51
    baskı ile ilgili değil.
  • 12:51 - 12:53
    Amerikalılar limitsiz seçim sayısının
  • 12:53 - 12:55
    teoride pratikteki halinden
  • 12:55 - 12:57
    daha ilgi çekici olduğunu
  • 12:57 - 12:59
    keşfediyorlar.
  • 12:59 - 13:02
    Hepimizin fiziksel, mental
  • 13:02 - 13:04
    ve duygusal kısıtlamaları var
  • 13:04 - 13:06
    bu da dahil olduğumuz her bir
  • 13:06 - 13:09
    seçimi işlemeyi imkansız hale getiriyor,
  • 13:09 - 13:11
    manavda bile tüm yaşamımız
  • 13:11 - 13:14
    boyunca bizi yalnız bırakır bu durum.
  • 13:14 - 13:17
    Çalışmalarım gösterdi ki
  • 13:17 - 13:19
    insanlara, sağlık, yatırım ve diğer
  • 13:19 - 13:22
    kritik alanlarda on veya daha fazla
  • 13:22 - 13:24
    seçim sunarsak, onların seçimleri
  • 13:24 - 13:26
    zayıflıyor.
  • 13:26 - 13:28
    Ama hala, bir çoğumuz
  • 13:28 - 13:31
    bütün seçimlerimizi kendimiz yapmalıyız diyoruz
  • 13:31 - 13:34
    hatta daha fazlasını aramalıyız.
  • 13:34 - 13:37
    Bu da beni üçüncü,
  • 13:37 - 13:40
    ve belkide en problemli varsayıma götürüyor:
  • 13:40 - 13:42
    ''Seçimlere karşı
  • 13:42 - 13:45
    hiç bir zaman hayır dememeliyiz.''
  • 13:45 - 13:47
    Bunu incelemek için, Amerika'ya geri dönelim
  • 13:47 - 13:50
    ve sonra Fransa'ya atlayalım.
  • 13:50 - 13:53
    Chicago'nun hemen dışında,
  • 13:53 - 13:55
    Susan ev Daniel Mitchell adındaki genç bir çift,
  • 13:55 - 13:58
    ilk bebeklerini bekliyorlardı.
  • 13:58 - 14:00
    onun için bir isim bile seçmişleri,
  • 14:00 - 14:03
    büyükannesinin ismi olan Barbara.
  • 14:03 - 14:06
    Bir gece, Susan yedi aylık hamile iken,
  • 14:06 - 14:08
    kasılmalar hissetmeye başladı
  • 14:08 - 14:11
    ve acile kaldırıldı.
  • 14:11 - 14:14
    Bebek sezaryen ile alındı,
  • 14:14 - 14:16
    ama Barbara serebral anoksiden şikayetçiydi,
  • 14:16 - 14:19
    beyindeki oksijenin azalması durumu.
  • 14:19 - 14:21
    Kendi başına nefes alıp veremiyordu,
  • 14:21 - 14:23
    suni solunum cihazına bağlandı.
  • 14:23 - 14:25
    İki gün sonra,
  • 14:25 - 14:27
    doktorlar Mitchell ailesine
  • 14:27 - 14:29
    bir seçim şansı tanıdılar.
  • 14:29 - 14:31
    Ya Barbara'yı yaşam destek ünitesinden
  • 14:31 - 14:33
    çekeceklerdi,
  • 14:33 - 14:36
    ki bu durumda saatler içinde ölecekti,
  • 14:36 - 14:39
    ya da onu yaşam destek ünitesine bağlı tutacaklardı,
  • 14:39 - 14:41
    bu durumda da bir kaç gün içinde
  • 14:41 - 14:43
    ölme ihtimali vardı.
  • 14:43 - 14:45
    Eğer kurtulursa da, kalıcı
  • 14:45 - 14:48
    bitkisel hayatta kalacaktı,
  • 14:48 - 14:51
    hiç bir zaman yürüyemeyecek, konuşamayacak
  • 14:51 - 14:54
    veya diğerleri ile iletişim kuramayacaktı.
  • 14:54 - 14:56
    Ne yaptılar?
  • 14:56 - 14:59
    Herhangi bir ana baba ne yapar?
  • 15:02 - 15:04
    Simona Botti ve Kristina Orfali,
  • 15:04 - 15:06
    ile birlikte Amerikan ve Fransız
  • 15:06 - 15:08
    aileler ile röportaj yaptığımız
  • 15:08 - 15:10
    bir çalışma gerçekleştirdik.
  • 15:10 - 15:12
    Hepsi de aynı trajedi yüzünden
  • 15:12 - 15:14
    acı çekiyordu.
  • 15:14 - 15:17
    Bütün vakalarda, yaşam destek ünitesi
  • 15:17 - 15:19
    devre dışı bırakılmıştı ve bebekler ölmüştü.
  • 15:19 - 15:21
    Ama büyük bir fark vardı.
  • 15:21 - 15:24
    Fransa'da, doktorlar yaşam destek ünitesinin çekilip
  • 15:24 - 15:27
    çekilmeyeceğine ve eğer çekilecekse ne zaman olacağına
  • 15:27 - 15:29
    karar veriyorlardı ama Amerika'da,
  • 15:29 - 15:32
    son karar ailelere bırakılıyordu.
  • 15:33 - 15:35
    Merak ettik:
  • 15:35 - 15:37
    bu durum ailelerin evlatlarının kayıpları ile
  • 15:37 - 15:40
    başa çıkabilmeleri üzerinde etkili miydi?
  • 15:40 - 15:43
    Öyle olduğunda karar kıldık.
  • 15:43 - 15:45
    Bir sene sonrasına kadar bile,
  • 15:45 - 15:47
    Amerikan aileler Fransızlara göre
  • 15:47 - 15:49
    daha fazla negatif duyguları
  • 15:49 - 15:52
    dışa vuruyorlardı.
  • 15:52 - 15:55
    Fransız aileler daha ziyade,
  • 15:55 - 15:58
    ''Noah çok kısa bir süre için buradaydı,
  • 15:58 - 16:00
    ama bize çok fazla şey ifade etti
  • 16:00 - 16:03
    o bize yeni bir perspektif kazandırdı.'' şeklinde düşünüyorlardı.
  • 16:04 - 16:07
    Amerikan aileleri ise daha çok,
  • 16:07 - 16:10
    ''Eğer ölmeseydi ne olurdu?'' şeklinde.
  • 16:10 - 16:12
    Başka bir aile üyesi,
  • 16:12 - 16:15
    ''Bana kasıtlı bir biçimde işkence edilmiş gibi hissediyorum.
  • 16:15 - 16:18
    Bana bunu nasıl yaptırdılar?''
  • 16:18 - 16:20
    Ve bir başkası,
  • 16:20 - 16:22
    ''Bir hayatın sona erdirilmesinde
  • 16:22 - 16:25
    bir rol oynadığmı hissediyorum.''
  • 16:25 - 16:27
    Ama Amerikan ailelerine
  • 16:27 - 16:29
    seçimi doktorlara bırakabilecekleri
  • 16:29 - 16:32
    söylendiğinde,
  • 16:32 - 16:34
    hepsi de ''Hayır.'' dedi.
  • 16:34 - 16:36
    Bu seçimi bir başkasına
  • 16:36 - 16:38
    bırakmayı hayal edemiyorlardı,
  • 16:38 - 16:41
    bu seçimi kendileri yaptıklarında
  • 16:41 - 16:43
    kapana kısılmış, suçluluk dolu
  • 16:43 - 16:45
    ve kızgın hissetseler bile.
  • 16:45 - 16:47
    Belli bir sayıdaki vakalarda
  • 16:47 - 16:50
    klinik olarak depresyona bile girdiler.
  • 16:50 - 16:52
    Bu insanlar seçimi başkasına bırakmayı
  • 16:52 - 16:54
    düşünemiyorlardı,
  • 16:54 - 16:56
    çünkü bunu yapmaları
  • 16:56 - 16:59
    bu zamana kadar onlara güç ve yaşamın
  • 16:59 - 17:01
    amacı ile ilgili
  • 17:01 - 17:03
    söylenenlere
  • 17:03 - 17:06
    ters düşüyordu.
  • 17:06 - 17:09
    ''Beyaz albüm'' adlı makalesinde
  • 17:09 - 17:12
    Joad Didion
  • 17:12 - 17:14
    ''Kendimize yaşayabilmek
  • 17:14 - 17:16
    için hikayeler anlatırız.
  • 17:16 - 17:18
    Gördüklerimizi değerlendiririz,
  • 17:18 - 17:20
    seçenekler arasından en
  • 17:20 - 17:22
    işe yararını seçeriz.
  • 17:22 - 17:24
    tamamen öyküsel bir çizgide
  • 17:24 - 17:26
    birbirine benzemeyen görüntülerin
  • 17:26 - 17:28
    dayatmasında yaşıyoruz,
  • 17:28 - 17:31
    rüyalarda oluşabilecek tutarsızlıkların değişimini
  • 17:31 - 17:33
    dondurabileceğimiz fikrine dayanarak,
  • 17:33 - 17:36
    ki aslında bu bizim gerçek deneyimimizdir.''
  • 17:38 - 17:40
    Amerikanların söylediği hikaye,
  • 17:40 - 17:42
    Amerikan rüyasının sonsuz
  • 17:42 - 17:44
    seçimlere dayandığı
  • 17:44 - 17:47
    hikaye.
  • 17:47 - 17:49
    Bu hikaye
  • 17:49 - 17:51
    bize çok şey ifade ediyor:
  • 17:51 - 17:53
    özgürlük, mutluluk,
  • 17:53 - 17:55
    başarı.
  • 17:55 - 17:58
    dünyayı ayaklarınızın altına serer ve der ki,
  • 17:58 - 18:01
    ''Her şeye sahip olabilirsiniz, her şeye.''
  • 18:02 - 18:04
    Bu güzel bir hikayedir,
  • 18:04 - 18:06
    ve gözden geçirmek için isteksiz olunmasını
  • 18:06 - 18:09
    anlayabilirsiniz.
  • 18:09 - 18:11
    Ama yakından baktığınız zaman,
  • 18:11 - 18:13
    delikleri görmeye başlarsınız,
  • 18:13 - 18:15
    ve hikayenin birçok farklı şekilde de
  • 18:15 - 18:18
    anlatılabileceğinin farkına varırsınız.
  • 18:18 - 18:20
    Amerikalılar seçimleri hakkında fikirlerini
  • 18:20 - 18:23
    yaymayı çok defa denediler,
  • 18:23 - 18:26
    açık kalpler ve beyinler tarafından hoşnut bir biçimde
  • 18:26 - 18:29
    karşılanacaklarına inandılar.
  • 18:29 - 18:32
    Ama hikaye kitapları ve günlük haberlere
  • 18:32 - 18:35
    göre bu işler her zaman böyle olmuyor.
  • 18:35 - 18:37
    Rüyalarda olduğu gibi tutarsız hayaller,
  • 18:37 - 18:39
    hikaye üzerinde anlamak ve düzenlemek
  • 18:39 - 18:42
    istediğimiz asıl deneyim,
  • 18:42 - 18:45
    bir yerden diğerine göre çeşitlilik gösteriyor.
  • 18:45 - 18:47
    Tek bir hikaye herkesin heryerdeki
  • 18:47 - 18:50
    ihtiyacını karşılamıyor.
  • 18:51 - 18:54
    Daha çok, Amerikalılar kendi hikayelerine
  • 18:54 - 18:57
    yeni perspektifler katarak
  • 18:57 - 19:00
    faydalanabilirler,
  • 19:00 - 19:02
    fikirlerinin çok uzun süredir
  • 19:02 - 19:05
    yönetimini ellerinde tutan perspektifler.
  • 19:05 - 19:08
    Robert Frost'un dediği gibi,
  • 19:08 - 19:11
    ''Ötelenmenin arasında kaybolup giden bir şiir.''
  • 19:12 - 19:14
    Bu söylem bize güzel ve hareketli
  • 19:14 - 19:16
    olan bize yeni bir bakış
  • 19:16 - 19:19
    açısı veren herhangi bir şeyin,
  • 19:19 - 19:21
    farklı dili konuşanlarla ilişkilendirilemeyeceğini
  • 19:21 - 19:24
    anlatıyor.
  • 19:24 - 19:26
    Ama Joseph Brodsky'e göre,
  • 19:26 - 19:28
    Ötelenme esnasında kazanılan
  • 19:28 - 19:30
    şiir.''
  • 19:30 - 19:32
    Ötelenmenin yaratıcı
  • 19:32 - 19:34
    ve dönüştürücü bir hareket
  • 19:34 - 19:37
    olduğunu anlatıyor.
  • 19:37 - 19:39
    İş seçim yapmaya geldiğinde,
  • 19:39 - 19:42
    hikayelerin bir çok dönüşümlerini birbiri ile
  • 19:42 - 19:45
    bağlantılı hale getirerek kaybetmektense kazanmayı
  • 19:45 - 19:48
    istiyoruz.
  • 19:48 - 19:50
    Bir hikayeyi diğerinin
  • 19:50 - 19:52
    yerine koymaktansa,
  • 19:52 - 19:54
    bulunan birçok versiyonundan ve daha yazılmamışlardan
  • 19:54 - 19:57
    çok şey öğrenip
  • 19:57 - 20:00
    zevk alabiliriz.
  • 20:00 - 20:03
    Nereli olduğumuzun bir önemi yoktur
  • 20:03 - 20:05
    hikayenizin ne olduğu da,
  • 20:05 - 20:07
    hepimizin, seçimlerin neler yapabileceği
  • 20:07 - 20:09
    ve neleri temsil edebileceği
  • 20:09 - 20:12
    konularında daha açık fikirli olma
  • 20:12 - 20:15
    sorumluluğu var.
  • 20:15 - 20:17
    ve bu felç eden ahlaki bağıntıcılığa
  • 20:17 - 20:20
    yol açmaz.
  • 20:20 - 20:22
    onun yerine, bize ne zaman
  • 20:22 - 20:24
    ve nasıl hareket etmemiz gerektiğini öğretir.
  • 20:24 - 20:26
    Bizi, seçimlerin bize imkan sunduğu ama
  • 20:26 - 20:29
    her zaman bize vermediği,
  • 20:29 - 20:31
    umudu ve özgürlüğü başarmak
  • 20:31 - 20:33
    ilhamını yakalamaya
  • 20:33 - 20:35
    daha yakın bir konuma
  • 20:35 - 20:37
    koyuyor.
  • 20:37 - 20:40
    Ötelenme sürecinde de olsa
  • 20:40 - 20:43
    diğerleri ile konuşmayı öğrenebilirsek
  • 20:43 - 20:45
    o zaman seçimlerin kendi
  • 20:45 - 20:47
    yabancılığını,
  • 20:47 - 20:50
    karmaşıklığını
  • 20:50 - 20:52
    ve zorlayıcı güzelliğini görebiliriz.
  • 20:52 - 20:54
    Teşekkürler.
  • 20:54 - 21:05
    (Alkışlar)
  • 21:05 - 21:08
    Bruno Giussani: Teşekkürler.
  • 21:08 - 21:11
    Sheena, biyografin hakkında bir detay var
  • 21:11 - 21:13
    onu burada program kitapçığına eklemedik.
  • 21:13 - 21:16
    Ama şu anda bu odadaki herkes anlıyor ki, sen görmüyorsun.
  • 21:16 - 21:19
    ve çoğu kişinin aklında olabilecek bir soruda şudur ki:
  • 21:19 - 21:22
    bu seçimlerle ilgili çalışman üzerinde nasıl bir etki bıraktı,
  • 21:22 - 21:24
    çünkü bu çoğu insan için
  • 21:24 - 21:27
    estetik, renk ve bunlar gibi görsel girdileri
  • 21:27 - 21:30
    gerektiren bir iş?
  • 21:31 - 21:33
    Sheena Iyengar:Bunu sormanız iyi oldu aslında,
  • 21:33 - 21:36
    çünkü körlük ile ilgili ilginç olan şeylerden biri de
  • 21:36 - 21:38
    aslında insanların seçimlerini gözlemlerken
  • 21:38 - 21:40
    çok avantajlı bir noktaya
  • 21:40 - 21:42
    sahip olmaktır.
  • 21:42 - 21:44
    ve dediğiniz gibi, dışarıda çok fazla yapılacak seçim var
  • 21:44 - 21:46
    bu günlerde çok görsel olarak.
  • 21:46 - 21:48
    Evet, bekleyeceğiniz üzere
  • 21:48 - 21:50
    hangi tırnak cilasını süreceğim ile ilgili
  • 21:50 - 21:52
    seçimlerden nefret ediyorum,
  • 21:52 - 21:54
    çünkü diğer insanların tavsiyelerini dinlemek zorundayım.
  • 21:54 - 21:56
    ve karar veremiyorum.
  • 21:56 - 21:58
    ve bir defasında bir güzellik salonundaydım,
  • 21:58 - 22:01
    ve pembenin iki farklı gölge tonu arasında kalmıştım.
  • 22:01 - 22:03
    ve bir tanesi ''Balerin ayakkabısı.'' idi.
  • 22:03 - 22:06
    bir diğeri ise ''sevimli.''
  • 22:06 - 22:08
    (Kahkahalar)
  • 22:08 - 22:10
    ve bunu iki hanıma sordum.
  • 22:10 - 22:12
    bir tanesi dedi ki, ''kesinlikle balerin ayakkabılar rengini denemelisin.''
  • 22:12 - 22:14
    ''Peki, nasıl gözüküyor?''
  • 22:14 - 22:16
    ''pembenin çok asil bir tonu.''
  • 22:16 - 22:18
    ''Tamam, güzel.''
  • 22:18 - 22:20
    Diğeride ''Sevimli'' rengini denememi istedi.
  • 22:20 - 22:22
    ''O nasıl görünüyor?''
  • 22:22 - 22:25
    ''Pembenin büyüleyici bir tonu.''
  • 22:26 - 22:28
    sonlara onlara sordum, ''Nasıl ayırt edeyim?
  • 22:28 - 22:30
    Aralarındaki fark ne?''
  • 22:30 - 22:32
    ve dediler ki, ''Birisi çok asil, diğeri de çok büyüleyici.''
  • 22:32 - 22:34
    tamam, anladık.
  • 22:34 - 22:36
    ve anlaştıkları tek şey
  • 22:36 - 22:38
    eğer görebilecek olsam
  • 22:38 - 22:40
    o renkleri ayırabilecek durumda olduğum.
  • 22:40 - 22:42
    (Kahkahalar)
  • 22:42 - 22:45
    ve merak ettiğim renklerin isimlerinden etkilenip
  • 22:45 - 22:47
    etkilenmedikleriydi.
  • 22:47 - 22:50
    küçük bir deney yapmaya karar verdim.
  • 22:50 - 22:53
    Bu iki şişe tırnak cilasını laboratuvara getirdim,
  • 22:53 - 22:55
    ve etiketlerini söktüm.
  • 22:55 - 22:57
    ve laboratuvara kadınları getirip sordum,
  • 22:57 - 22:59
    ''Hangisini seçerdin?''
  • 22:59 - 23:02
    Kadınların yüzde ellisi beni iki
  • 23:02 - 23:04
    şişeye de aynı rengi koyup
  • 23:04 - 23:06
    onları kandırdığımı düşündü.
  • 23:06 - 23:08
    (Kahkahalar)
  • 23:08 - 23:12
    (Alkışlar)
  • 23:12 - 23:15
    Bir noktada numaranın kime yapıldığını merak ediyorsunuz.
  • 23:15 - 23:18
    Onları ayırabilen kadınlar,
  • 23:18 - 23:21
    etiketler yok iken ''Sevimli''
  • 23:21 - 23:23
    etiketler var iken de ''Balerin ayakkabılar''
  • 23:23 - 23:26
    rengini seçtiler.
  • 23:26 - 23:28
    Sonuç olarak diyebileceğim,
  • 23:28 - 23:30
    ismi farklı olan bir gül büyük
  • 23:30 - 23:32
    ihtimalle diğerlerinde farklı gözükecektir
  • 23:32 - 23:35
    hatta farklı kokacaktır.
  • 23:35 - 23:38
    BG:Teşekkürler.Sheena Iyengar.Teşekkürler Sheena.
  • 23:38 - 23:46
    (Alkışlar)
Title:
Sheena Iyengar: Seçim sanatı
Speaker:
Sheena Iyengar
Description:

Sheena Iyengar seçimlerimizi nasıl yaptığımızı araştırıyor ve de yaptığımız seçimler sonucunda nasıl hissettiğimizi.TEDGlobal'de hem önemsiz seçimlerden (Coca Cola v. Pepsi) hem de çok önemli seçimlerden konuşuyor ve de verdiğimiz kararlar ile ilgili şaşırtıcı tavırları açığa çıkaran çığır açıcı araştırmasını paylaşıyor.

more » « less
Video Language:
English
Team:
closed TED
Project:
TEDTalks
Duration:
23:47
Taner Tarlakazan added a translation

Turkish subtitles

Revisions