Evet, uzlaşma zorluğu konusu
bana en sevdiğim hikayelerden birisini,
Miras olarak Üç oğluna 17 tane deve bırakan
Orta Doğu'lu bir adamın hikayesini hatırlatır.
birinci oğluna develerin yarısını,
ikinci oğluna develerin üçte birini
ve en genç oğluna da develerin dokuzda birini bırakır.
Ve üç kardeş tartışmaya başlarlar
17 2'ye bölünmemektedir.
3'e de bölünmemektedir.
9'a da bölünmemektedir.
Kardeşçe ilişkileri gerilmeye başlar.
Sonunda, umutsuzluk içinde
yaşlı bilge bir kadına danışmaya giderler.
Yaşlı bilge kadın uzun bir süre problemleri hakkında düşünür.
ve sonunda geri gelir ve der ki,
"Size yardım edebilir miyim bilemiyorum,
ama en azından, eğer isterseniz, benim devemi alabilirsiniz" der.
Böylece 18 tane develeri olur.
Birinci oğul yarısını alır - 18'in yarısı 9'u.
İkinci oğul kendi 3'te 1 payını alır - 18'in üçte biri 6'sını.
En genç oğlu da kendi 9'da 1'lik payını
18'in 9'da 1'i yani 2 tane deveyi.
eder 17
1 deve ellerinde fazla kalır
Onu da yaşlı bilge kadına geri verirler.
(kahkalar)
Şimdi, bu hikaye hakkında bir an için düşünürseniz.
bence dahil olduğumuz bir çok
içinden çıkılmaz tartışmaları anımsatıyor.
17 deve ile başladıklarında sorunu çözebilecekleri bir yol yoktu.
Her nasılsa, bilmemiz gereken şey,
bu tarz durumlarda yaşlı bilge kadının yaptığı gibi bir adım geri çekilerek,
duruma dışarıdan bir gözle bakmamız gerektiği
tıpkı kadının 18'inci deve ile sonuca varması gibi.
Dünya'daki çatışmalar için 18. deveyi bulmak
benim için hayati bir tutku.
Temel olarak insanlığı bir parça bu 3 kardeş gibi görüyorum.
Hepimiz bir aileyiz.
Bunu bilimsel olarak biliyoruz.
iletişim devrimine şükürler olsun.
dünyadaki bütün soylar, 15000 soyun hepsi
birbirleri ile bağlantılı.
bu büyük bir ailenin yeniden bir araya gelmesi.
ve hala, bir çok ailenin bir araya gelmesinde olduğu gibi
hepsi barış içinde ve net değil
Bir sürü çatışma, anlaşmazlık var.
ve sorun şu ki,
farklılıklarımız ile nasıl başa çıkacağız?
En derindeki farklılıklarımız ile,
çatışmaya meyilli yapımız
ve korkunç yok etme gücüne sahip silahlar üretme kabiliyetine sahip
insan zekasıyla nasıl başa çıkacağız?
Asıl soru bu.
Geçen üç on yılın büyük bir kısmını
neredeyse 4 on yılı
dünyayı dolaşarak geçirdim.
çatışmalara dahil olmaya çalışarak
Yugoslavya'dan Orta Doğu'ya
Çeçenistan'dan Venezuella kadar
dünya üzerindeki en zor çatışmalardan bir kısmı bunlar
Kendime hep şu soruyu soruyordum.
Sanırım, bazı şekillerde
"barış"ın sırıı nedir buldum
Aslında bu şaşırtıcı derecede basit.
Kolay değil ama basit
Hatta yeni bile değil.
Bu belki en eski çağlardan kalma kalıtımsal miraslarımızdan biri
"Barış"ın sırrı - Biziz!
İşin sırrı "Biz"iz
herhangi bir çatışma anında
yapıcı bir rol oynayabilecek olan
çatışmanın etrafını saran topluluk olarak biziz
Size kısa bir hikaye anlatayım, bir örnek
Bundan 20 yıl kadar önce Güney Afrika'daydım.
çatışma içindeki taraflarla çalışıyordum.
Fazla bir ay kadar bir vaktim oldu.
Ben de bu zamanı
San Bushmen'deki bazı topluluklarla beraber geçirdim.
Onların çatışmaları nasıl bir yöntemle çözdüklerini merak ediyordum.
Çünkü, hepsinden sonra, canlı hatırıyla
onlar avcı ve toplayıcı topluluklardı.
bizim atalarımız ile çok benzer bir şekilde yaşıyorlardı.
neredeyse insanlık tarihinin yüzde 99'unun yaşadığı gibi
ve bütün erkekler avlanmak için zehirli oklardan kullanıyorlardı
tamamen ölümcül
bu durumda farklılıklarıyla nasıl başa çıkıyorlar?
açıkcası öğrendiğim şey şu ki,
bu topluluklarda ne zaman sinirler gerilse
birisi gidip bütün zehirli okları çalıların arasına bir yerlere saklıyor
ve ondan sonra herkes çember oluşturarak oturuyor
oturuyor ve konuşuyorlar, ve konuşuyorlar, konuşuyorlar
bu 2 gün sürebilir, veya 3 gün, 4 gün...
ama dinlenmiyorlar
ta ki bir çözüm bulana dek,
ya da daha iyisi,
Ve gerginlik hala çok yüksekse
o zaman taraflardan birini bir yakınını ziyarete gönderiyorlar
sakinleşmesi için zaman tanıyorlar.
Bu sistem
bence, ki bizi de büyük ihtimalle bu noktaya canlı tutan,
varolan insani eğilimlerimizdir.
Ben bu sisteme "üçüncü taraf" diyorum.
Çünkü bunun hakkında biraz düşünürseniz,
normal olarak çatışma hakkında düşündüğümüzde, çatışmayı tanımladığımızda
ortada her zaman iki taraf vardır.
Araplarla İsrailliler, işçilere karşılık yönetim
karı-koca, Cumhuriyetçiler - Demokratlar
ama genellikle göremediğimiz şey
her zaman ortada bir "üçüncü taraf"ın daha olduğudur.
Ve çatışmanın "üçüncü tarafı" ise "biz"iz.
Bu çevrelen toplum,
bu arkadaşlar, müttefikler,
aile üyeleri, komşular
ve inanılmaz derece yapıcı bir rol oynayabiliriz.
Muhtemelen üçüncü tarafların
yardımcı olabileceği en temel yöntem
taraflara gerçekte neyin tehdit altında olduğunu hatırlamaktır.
çocuklar için, aile için,
toplum için, gelecek için
kavga etmeyi bir an için bırakalım ve konuşmaya başlayalım.
Çünkü, konu şu ki,
bir çatışmanın içine dahil olduğumuz zaman,
bakış açımızı kaybetmek kolaydır.
Tepki göstermek kolaydır.
İnsanoğlu: her birimiz bir tepki makinesiyiz.
Bir deyiş vardır,
kızgın olduğunda, en iyi konuşmanı yaparsın
pişman olacak olsan da
ve işte üçüncü taraf bize bunu hatırlatır.
Üçüncü taraf bizim balkona çıkmamıza yardım eder.
balkon burada bakış açısı yeri için bir metafor olarak kullanılır.
balkonda gözünüzü ödül üzerinde tutarsınız.
Size kendi yaptığım bir müzakere ile ilgili kısa bir hikayemi anlatayım.
Bir kaç yıl önce, yönetici olarak
çok zor bazı görüşmelerde yer almıştım
Rusyadan bazı liderlerle
Çeçenistan'dan bazı liderler katılıyordu.
Orada bir savaş sürüyor, biliyorsunuz.
Lahey'de buluştuk,
Barış Sarayında.
bazı odalarda Yugoslav Savaş Suçlarının mahkemesi
sürüyordu.
Görüşmeler çok sert bir başlangıcı teğet geçmişti,
Çeçenistan Başkan Yardımcısı
görüşmelere başlarken Rusları işaret ederek
"Oturduğunuz koltuklarda oturmaya devam etmelisiniz,
çünkü savaş suçlarınızdan dolayı bir gün yargılanacaksınız."
sonra devam etti ve bana dönerek dedi ki,
"Sen Amerikalısın,
siz Amerikalarının Puerto Rico yaptıklarınıza bir bakın"
ve benim de zihnim yarışmaya başladı, "Puerto Rico? Puerto Rico hakkında ne biliyorsunuz ki?"
Tepki göstermeye başlamıştım,
ama sonra balkona çıkmayı hatırlamaya çalıştım.
ara verdiği zaman
herkes bana dönmüş ve nasıl tepki vereceğime bakıyordu,
balkondan yapılan bir bakış açısıyla, kendisine yaptığı hatırlatmadan dolayı teşekkür ettim,
ve dedim ki, " Ülkem hakkında yaptığınız eleştiri için minettarım,
ve bunu dostluğumuz bir işareti olarak kabul ediyorum
ve birbirimizle dobra dobra konuşabileceğimizi kabul ediyorum.
ve bizim burada yapmak için bulunduğumuz şey Puerto Rico veya geçmiş hakkında konuşmak değil
Burada bulunma sebebimiz Çeçenistan'da akan kanı durdurmak
ve çekilen acılara son vermek için bir yol bulup bulamayacağımızı görmek.
Görüşmeler tekrar yoluna girdi.
İşte üçüncü tarafın rolü budur.
iki tarafında balkona çıkmasına yardım etmek.
Şimdi bir süre
dünyanın en zor çatışması olarak kabul edilen,
veya en çözümsüz sorunu-çatışması olan yere
Orta Doğu'ya bakalım.
Soru şu: "üçüncü taraf" nerede?
"balkona" nasıl gidebiliriz?
Orta Doğu sorununa çözümüm
varmış gibi yapmayacağım.
ama bence birinci adımı attık
tam anlamıyla birinci adım,
üçüncü taraf olarak herhangi birimizin yapabileceği birşey.
öncelikle size bir soru sorayım.
Kaçınız
geçtiğimiz yıllarda
kendini Orta Doğu sorunu hakkında kaygı duyarken buldu
ve ne yapılabilir diye merak ederken?
Kaç kişi?
tamam, büyük bir çoğunluğumuz
ve aslında burada, bu kadar uzaktayken
bu soruna bu kadar önem veriyoruz?
nedeni ölümlerin sayısı olabilir mi?
Orta Doğu'da ölenlerin yüzlerce kat fazlası
Afrika'daki çatışmalarda hayatını kaybetti.
Hayır, sebebi hikayeden kaynaklanıyor.
çünkü kişisel olarak hepimiz konuya kendimizi
dahil hissediyoruz.
Hristan, Müslüman veya Yahudiler
inananlar veya inanmayalar
hepimiz kişisel bir menfaatimiz olduğunu hissediyoruz.
Hikayeler önemlidir. Bir antropolog olarak, bunu biliyorum.
Hikayeler bilgiyi akktarma yolumuzdur.
Hayatımıza anlam verirler.
Bu burada TED'de anlatıklarımızdır, hikayeler anlatıyoruz.
Hikayeler anahtardır.
benim sorum ise
evet, deneyelim ve Orta Doğu'daki
politikaları çözelim
ama bir de hikayeye bir bakalım.
Bütün bunların temelini anlamaya çalışalım.
Burada üçüncü taraf'ı uygulayabilir miyiz bakalım.
Bu ne anlama geliyor? Burada hikaye nedir?
Şimdi biz antropologlar olarak, biliyoruz ki,
her kültürün bir başlangıç hikayesi vardır.
Orta Doğu'nun başlangıç hikayesi nedir?
Bir cümlede
bundan 4000 yıl önce, bir adam ve ailesi
Orta Doğu'ya gelmişler,
ve o zamandan beri dünya bir daha aynı olmamış.
Bu adam, tabi ki
Hz. İbrahim'di.
ve onun sürdürmeye çalıştığı birlik olma idi.
ailenin birliği
O hepimizin babası.
Ama bu onun sadece var olma sebebi değil aynı zamanda mesajı idi.
Temel mesajı birlik olmaktı.
Herbirinin birbirine bağlanmışlığı ve hepsinin birliği
ve temel değer saygıydı
yabancılara karşı nazik olmaktı.
misafirperverliği ile bilinirdi.
Bu anlamda
o Orta Doğu'nun sembolik bir
üçüncü tarafıydı.
O hepimizin daha büyük bir bütünün parçası
olduğumuzu anlatan kişiydi.
Şimdi siz nasıl...?
şimdi bir an için düşünün
Bugünlerde terörizmin kırbacı ile yüzleşiyoruz.
Nedir terörizm?
Terörizm temel olarak masum bir yabancıyı almak
ve korku yaratmak için öldüreceğiniz kişiye
düşman olarak eğitmektir.
Terörizmin karşıtı nedir?
Masum bir yabancıyı alıp
evinize davet edeceğiniz
bir arkadaşınız olarak eğiterek
anlayış tohumları ekmek ve oluşturmaktır,
veya saygı, veya aşk.
pekala ya o zaman
İbrahim'in hikayesini ele aldığınızda
bu üçüncü taraf hikayesini,
peki ya olursa
İbrahim konukseverliğin tarafını tuttuğu için --
peki ya terörizmin antidotu olursa bu?
Peki ya bu, dinlerin toleranssızlığına karşı
bir aşı olursa?
Bu hikayeyi hayata nasıl taşırsınız?
Şimdi sadece bir hikaye anlatmak yeterli değil --
bu güçlü --
ama insanlar hikayeyi tecrübe etmeli.
Hikayeyi yaşayabilmeliler. Bunu nasıl yapacaklar?
Bunu nasıl yapacağınıza dair düşüncem bu.
ve işte bu birinci adım olarak ortaya çıkıyor.
Çünkü bunu yapmanın en basit yolu
yürüyüşe çıkmak.
İbrahimin ayak izlerini takip eden bir yürüyüşe çıkacaksınız.
İbrahim izlerini tekrar bulacaksınız.
Çünkü yürümek gerçek bir güce sahiptir.
Bilirsiniz, bir antropolog olarak, yürümek bizi insan yapan şeydir.
Eğlenceli, yürüdüğünüz zaman,
aynı ortak yönde
yan yana yürürsünüz.
Şimdi eğer sizinle yüzyüze gelseydim
ve bu kadar yakın olsaydım size
tehdit ediliyor hissederdiniz.
ama omuz omuza yürüsem
hatta omuzuna dokunarak yürüsem
sorun yok
Yürürken kim kavga eder?
Bu yüzden tartışmalar sırasında, işler zorlaştığında,
insanlar orman içinde yürüyüşe çıkarlar.
Dolayısıyla aklıma bir fikir geldi
bir rota, bir yol
temin etmek için --
ipek yolunu düşünün, Appalachian Parkurunu
İbrahim ayak izlerinden
takip edilen.
İnsanlar "Delice bu, yapamazsın" dedi.
İbrahim izlerini takip edemezsin. Çok güvensiz.
Bütün sınırları geçmek zorundasın.
Orta Doğu'da 10 farklı ülkeden geçer,
hepsini birleştirir.
Ve biz de Harvard da bu fikir üzerine çalıştık.
gerekli özeni gösterdik.
ve sonra bundan birkaç yıl önce, bir grubumuz,
10 farklı ülkeden 25'imiz,
İbrahimin ayak izlerini takip edip edemeyeceğimizi görmeye karar verdik,
doğduğu şehir olan Türkiye'nin güneyindeki Urfa'dan
Kuzey Mezopotamya'dan başlayarak
sonra bir otobüsle ve bazen yürüyerek
Harran'a gittik,
İncil'e göre yolculuğuna başladığı yere.
Sonra Suriye sınırını geçtik ve
İbrahim'den sonra adını alan yere Harran'a vardık.
Şam'a gittik.
İbrahim ile ilgili uzun bir tarihe sahip olan şehre
Sonra Ürdün'ün Kuzeyine geldik,
Kudüs'e,
İbrahim ile ilgili herşey olan, Beytüllahim'e (Bethlehem)
ve sonunda yakıldığı yere
El Halil (Hebron).
Etkili bir şekilde, rahimden mezara kadar gittik.
Yapılabileceğini gösterdik. İnanılmaz bir yolculuktu.
Size bir soru sorayım.
Kaçınız yabancı bir çevrede yaşamayı
tecrübe etti,
veya yabancı bir ülkede
ve tamamen yabancı, gerçekten yabancı biri
size gelip nazik bir davranışta bulundu,
belki sizi evine davet etti, içecek sundu,
kahve ikram etti, yemek verdi?
İçinizden kaç kişi böyle bir tecrübe yaşadı?
İbrahim'in yolundaki
cevher işte bu.
Orta Doğu'daki köylere gittiğinizde keşfedeğiniz şeyler bunlar
misafirperverlik bulmayı umacağınız yerlerde bulacaksınız
ve en mükemmel misafirperverliği bulacaksınız.
hepsi İbrahim ile ilgili
"Baba İbrahim'in aşkına
bana yiyecek bir şeyler verir misiniz"
Bizim keşfettiğimiz şey
bu insanlar için İbrahim sadece kitaplardaki bir figür değil,
o yaşıyor, o yaşayan bir varlık.
ve uzun bir hikayeyi kısaltmak için,
birkaç yıl önce,
binlerce insan
İbrahim'in yolundan bölümler yürümeye başladı
orta doğu da
insanların misafirperverliğinden keyif alarak.
Yürümeye başladılar
İsrail'de, Filistin'de,
Ürdün'de, Türkiye'de, Suriye'de.
İnanılmaz bir tecrübeydi.
Erkekler, kadınlar, gençler, yaşlılar --
erkeklerden çok kadınlar, aslında, ilginç bir şekilde.
yürüyemeyenler için,
o anda orada olamayanlar için,
insanlar yürüyüşler organize etmeye başladılar.
şehirlerde, kendi topluluklarında.
Cincinnati'de örneğin, organize edilen yürüyüşte
kiliseden bir camiye ve sinagog'a
ve hepsinin elinde İbrani yemekleri
İbrahim yolu günüydü.
Brazilya'da Sao Paulo'da, bu yıllık bir etkinlik haline geldi
binlerce insanın sanal bir ibrahim yolu
koştuğu bir etkinlik,
farklı toplulukların bir araya getiren bir etkinlik.
Medya buna bayıldı, gerçekten çok sevdi.
Buna bolca dikkat kesildiler
çünkü bu görsel bir şey
ve yabancılara karşı nazik
İbrani konukseverliğini
fikrini yayıyor
Ve bundan birkaç hafta önce,
Ulusal Radyoda haber vardı bununla ilgili
Geçen ay,
Guardian'da bir parça yer aldı.
Manchester Guardian'da buna
iki tam sayfa ayrılmıştı.
Ve orada yerel halktan birinin bir sözü yer aldı
şöyle diyordu " Bu yürüyüş bizi dünyaya bağlıyor"
Hayatlarına inen bir ışık olduğunu söylüyordu.
Bize umut getirdi.
ve sonuç olarak bu demek
bu psikoloji hakkında değil
bu ekonomi hakkında
çünkü insanlar yürürken para harcarlar.
Ve tam buradaki kadın, Um Ahmad,
Kuzey Ürdün'den bu yol üzerinde yaşayan kadın.
İnanılmaz derecede fakir.
Kısmen kör bir kadın ve kocası çalışamıyor.
7 çocuğu var
ama yapabildiği tek şey yemek pişirmek
ve böylece köyüne gelen yürüyüşçü bir grup için yemek yapmaya başlıyor
ve evinde yemek veriyor.
Yere oturuyorlar
Bir masa örtüsü bile yok.
kırsal çevrede yetişen taze bitkilerden
en leziz yemekleri yapıyor
ve sonra daha fazla yürüyüşçü gelmeye başlıyor.
ve sonunda kadın ailesini geçindirecek belli
bir gelir elde etmeye başlıyor.
Ve sonra oradaki bizim takımımıza şöyle bir şöylemişti.
"Beni bir zaman bana bakmaktan
utanç duyan insanların olduğu bir köyde
görünür biri yaptınız"
İbrahim'in Yolunun potansiyeli budur işte.
Orta Doğu'da, bu yol boyunca, tam olarak bu şekilde
yüzlerce topluluk var.
Bu potansiyel temel olarak oyunu değiştirmek için.
ve oyunu değiştirmek için, bu sahneyi değiştirmeniz gerekiyor.
bizim gördüğümüz şekilde --
sahneyi değiştirmek için
düşmanlıktan konukseverliğe,
terörizmden turizme.
ve bu anlamda İbrahim'in Yolu'
bir oyun-değiştirici.
Size sadece bir şey göstereyim.
Burada bir meşe palamudu var yanımda
sene başında bunu yürüyüşümüz sırasında
almıştım yanıma
Şimdi meşe palamudu meşe ağacıyla ilgili, tabi ki
İbrahim ile ilişkilendirdiğimiz
meşe ağacında yetişiyor.
Şimdi bu yol, bu meşe palamudu gibi,
sürecin daha başında.
Meşe ağacı nasıl bir şey olacak peki?
Açıkcası bence çocukluğumun güzel bir dönemini yaşadığım,
burada Chicago'da doğduktan sonra
Avrupa'da geçirdiğim zamana döndüğümde.
Sözgelimi 1945 yılında Londra'da
harabeler içinde olsaydınız
veya Berlin'De
ve siz şöyle bir şey söyleseydiniz,
"Bundan 60 yıl sonra,
burası dünya üzerindeki en barışcıl ve refah içindeki yer olacak"
insanlar sizin aklınızı
kaçırmış olduğunuzu düşünürlerdi.
Ama ortak kimlikleri--Avrupa--
ve ortak ekonomileri sayesinde onlar bunu başardılar
Benim sormak isteğim şey, eğer bu Avrupa'da yapılabildiyse,
neden Orta Doğu'da olmasın?
Neden olmasın, ortak kimliğe şükür --
ki bu İbrahim'in hikayesi ile
ve ortak ekonomi sayesinde
neden bu turizmin temel aldığı iyi bir parçası olmasın?
O zaman şunu söyleyerek sonuca geleyim.
35 yıldır
çalıştığım
yeryüzünün en tehlikeli, zor ve çetin
çatışmalarında
şu ana kadar bir çatışmayı
değiştirilemez olarak gördüm.
kolay değil tabi ki,
ama mümkün
Bu Güney Afrika'da yapıldı.
Bu Kuzey İrlanda'da yapıldı.
Bu her yerde yapılabilir
Bu sadece bize bağlı.
Bu üçüncü taraf olmayı seçmemize bağlı.
Sizi çok küçük bir adım olarak bile olsa
üçüncü taraf olmaya
davet ediyorum.
Birazdan bir ara vermek üzereyiz.
Sadece farklı bir kültürden
farklı bir ülkeden,
farklı bir etnik kökenden, farklı biriyle,
konuşun, onu dinleyin.
Bu üçüncü taraf şeklinde bir davranış.
Bu İbrahim'in Yolunda yürümek.
bir TED Konuşmasından sonra,
neden bir TED Yürüyüşü olmasın?
O zaman sizi
üç şey ile bırakayım.
Birincisi, barışın sırrı
üçüncü taraf olmaktır.
Üçüncü taraf biziz,
her birimiz,
küçük bir adımla,
dünyayı alabilir, dünyayı getirebilir,
barışa bir adım daha yakın.
Afrika'ya ait bir söz var,
"örümcek ağları bir araya geldiğinde,
bir aslanı bile tutabilir."
Eğer birlik olmayı başarırsak,
barışın üçüncü taraf ağı olarak
savaşın aslanını durdurabiliriz.
Çok teşekkür ederim.
(alkış)