Uzayda yaşam arayışı hakkında konuşmak için buradayım. UFOlarla gelen yeşil insansı yaratıklardan bahsetmeyeceğim. Gerçi bu eğlenceli olurdu. Uzak yıldızların yörüngesinde bulunan gezegen arayışından bahsedeceğim size. Gökyüzümüzdeki her yıldız bir güneştir. Nasıl ki bizim güneşimizin Merkür, Venüs, Dünya, Mars gibi gezegenleri varsa elbette diğer yıldızların da gezegenleri olmalıdır; ki var da. Son yirmi yılda, astronomlar, güneş sistemi dışında binlerce gezegen buldu. Gece göğü, kelimenin tam anlamıyla dış gezegen kaynıyor. İstatistiksel olarak konuşursak, her yıldızın en az bir gezegeni olduğunu biliyoruz. Gezegen arayışımız sırasında ve gelecekte Dünyaya benzer gezegenlere, yüzyıllardır insanoğlunun sorduğu en gizemli ve şaşırtıcı sorulardan bazılarını yöneltebiliriz. Neden buradayız? Evren neden var oldu? Dünya nasıl oluştu ve evrimleşti? Hayat, gezegenimizde nasıl ve neden oluşup yayıldı? Üzerinde sürekli düşündüğümüz ikinci soru da şu: Yalnız mıyız? Uzayda bizden başka hayat var mı? Orada kim var? Bu soru, Yunanlı felsefecilerden bu yana binlerce yıldır soruluyor. Ama benim burada olmamın sebebi, size cevabı bulmaya ne kadar yaklaştığımızı anlatmak. İnsanlık tarihinde, bu ilk kez erişebileceğimiz mesafede. Uzayda yaşam olasılıkları hakkında düşüncemin ana unsuru; Güneşimizin birçok yıldızdan yalnızca biri olduğu. Bu gerçek bir galaksinin fotoğrafı. Samanyolu galaksimizin buna benzediğini düşünüyoruz. Birbirine bağlı yıldızlar yığını. Ancak Güneşimiz, yüz milyarlarca yıldızdan biri ve galaksimiz, yüz milyardan fazla galaksiden biri. Küçük gezegenlerin çok yaygın olduğunu biliyoruz, bir hesaplayın. O kadar çok yıldız ve gezegen var ki uzayda, kesinlikle bir yerlerde hayat olmalı. Bunu söylediğim için biyologlar çok kızıyor bana çünkü Dünya dışında hayata dair henüz kesin kanıt yok. Galaksimize dışarıdan bakabilseydik ve güneşin bulunduğu yere zumlasaydık yıldızların gerçek haritasını görürdük. Parlak olan yıldızlar, bildiğimiz dış gezegenlere sahip olan yıldızlar. Buz dağının ucu gibi gerçekten. İşte animasyon güneş sistemimize zumluyor ve gezegenlerin yanı sıra Güneşimizin yörüngesindeki uzay araçlarını görüyorsunuz. Şimdi Kuzey Amerika'nın Batı Yakasına gittiğimizi ve gece gökyüzüne baktığımızı hayal edelim. İşte bir bahar gecesi göreceğimiz manzara. Takımyıldızlarla kaplı ve yine, gezegenleriyle birçok yıldız. Gökyüzünde, binlerce gezegenin bulunduğu özel bir alan var. Kepler Uzay Teleskobu, yıllardır buraya odaklanıyor. Haydi yakınlaşıp en sevilen dış gezegenlerden birine bakalım. Bu yıldızın adı, Kepler-186f. Yaklaşık beş gezegenden oluşan bir sistem. Bu arada, bu gezegenlerin çoğu hakkında çok az bilgiye sahibiz. Boyutları ve yörüngeleri gibi şeyleri biliyoruz. Ama buradaki Kepler-186f isimli gezegen çok özel. Bu gezegen yıldızından uzak olmayan bir yerde; yani sıcaklığı yaşam için uygun olabilir. Bir sanatçının düşüncesine göre bu gezegen neye benzerdi bir bakalım. Issız bir dağ tepesinde büyük teleskobuyla gece gökyüzüne bakan gökbilimci. Birçok insan bu romantik düşünceye sahiptir. Ama aslında biz de herkes gibi bilgisayarlar ile çalışıyoruz. Bilgileri, e-posta ile ediniyor ya da veritabanından indiriyoruz. Bilgi analizinin kısmen sıkıcı doğası ve oluşturduğumuz karmaşık bilgisayar modelleri hakkında konuşmak yerine; dış gezegenlere ilişkin düşündüklerimizi farklı bir biçimde anlatacağım. İşte bir seyahat posteri: "Kepler-186f: Diğer taraftan çimlerin hep daha kızıl olduğu yer" Çünkü Kepler-186f, kırmızı bir yıldızın etrafında döner, orada bitkilerin olacağını tabi sadece varsayıyoruz. Orada fotosentez yapan bitki örtüsü olsaydı, farklı pigmentleri olurdu ve kırmızı gözükürdü. "HD 40307g -Süper Dünya'da yerçekiminin tadını çıkarın." Bu gezegen Dünya'dan çok daha büyük ve yüzeydeki yerçekimi daha fazla. "Gölgenizin hiç yalnız kalmadığı Kepler-16b'de rahatlayın." (Kahkahalar) İki yıldızın etrafında dönen düzinelerce gezegen olduğunu ve oralarda daha da fazla olabileceğini biliyoruz. Eğer bu gezegenlerden birini ziyaret edersek gerçek anlamda iki günbatımı izleyeceğimizi ve iki gölgemizin olacağını biliyoruz. Aslında bilimkurgu bazı şeyleri doğru tahmin etti. Yıldız Savaşlarından Tatooine. Size bahsetmek istediğim birkaç dış gezegen daha var. Bu, Kepler-10b. Sıcak, çok sıcak bir gezegen. Yıldızı etrafında, Dünya'nın Güneş etrafında dönüşünden 50 kat daha yakından dönüyor. Öyle sıcak ki bu gezegenlerin hiçbirini ziyaret edemeyiz, ama yapabilseydik oraya ulaşamadan çok önce erirdik. Yüzeyin kayayı eritebilecek kadar sıcak ve sıvı lav gölleri olduğunu düşünüyoruz. Gilese 1214b. Bu gezegenin kütlesi ile boyutlarını ve ayrıca yoğunluğunun oldukça düşük olduğunu biliyoruz. Kısmen sıcak. Aslında bu gezegen hakkında pek bir şey bilmiyoruz ancak bir olasılık da bir su dünyası olduğu. Tıpkı muhtemelen kütlesinin yüzde ellisinin su olduğu Jüpiter'in buzla kaplı uydularından biri gibi. Ve bu durumda, atmosferi kalın bir buhar tabakası olup, sıvı sudan değil de, ne tam gaz ne de tam sıvı denemeyecek yapıda; egzotik formdaki süper akışkan bir su okyanusunu örtüyor olurdu. Onun altında da kaya değil, yüksek basınçlı bir buz türü olurdu, buz IX gibi. Uzaklardaki bu gezegenlerin çokluğu ve çeşitliliği öyle hayret verici ki, en çok da Goldilocks dediğimiz gezegenleri bulmayı umuyoruz. Ne çok büyük, ne çok küçük, ne çok sıcak ne de çok soğuk yaşam için tam olması gerektiği gibi. Ama bunun için gezegenin atmosferine bakabilmeliyiz, çünkü atmosfer, ısıyı bir battaniye gibi tutarak sera etkisi yaratır. Diğer gezegenlerde sera gazlarını ölçebilmemiz gerekir. İşte bu noktada bilimkurgu yanılıyor. Uzay Yolu'nda, Atılgan'ın diğer gezegenlerin yörüngesine girmek için çok uzun mesafeleri inanılmaz hızla gitmesi gerekiyordu. Böylece yardımcı pilot Mr.Spock, gezegenin yaşanabilir olup olmadığını anlamak için atmosferi inceleyebilecekti. Diğer gezegenlerin atmosferlerini görmek için ışık hızından da hızlı gidebilmek zorunda değiliz. Tabi gelecekteki mühendisler, benim yüzümden bunu keşfetmekten vazgeçmesin sakın. Biz aslında gezegen atmosferlerini buradan, Dünya yörüngesinden inceleyebilmekteyiz. Bu Hubble Uzay Teleskobundan bir fotoğraf. Atlantis uzay aracı tarafından, Hubble'a yapılan son insanlı uzay uçuşundan sonra çekildi. Dış gezegen atmosferlerini incelememiz için yeni bir kamera yerleştirdiler. Ve şu ana kadar, onlarca dış gezegen atmosferini -bunlardan altısını son derece detaylı olarak- inceleyebildik. Ancak bunlar Dünya gibi küçük gezegenler değil. Kolay görülebilen, büyük ve sıcak gezegenler. Henüz bütünüyle hazır değiliz; küçük dış gezegenleri inceleyecek teknolojiye sahip değiliz. Ama yine de, size dış gezegenlerin atmosferlerini nasıl incelediğimizi anlatmak istedim. Bir saniyeliğine bir gökkuşağı hayal edin. Eğer bu gökkuşağına yakından bakarsak bazı koyu çizgilerin eksik olduğunu görürüz. Bu da güneşimiz, Beyaz güneş ışığı, yağmur damlası tarafından değil de, spektrograf tarafından ayrilirsa. İşte tüm bu koyu, dikey çizgileri görebilirsiniz. Kimisi çok ince, kimisi geniş, kimisinin köşeleri gölgeli. Astronomlar, gökkubbedeki nesneleri böyle inceliyor, abartısız yüzyıldan fazla süredir. Burada her farklı atom ve molekülün kendine özgü dizilimi var, bir parmak izi diyebiliriz. Biz dış gezegenlerin atmosferlerini buna göre inceliyoruz. 20 yıl önce dış gezegen atmosferlerini incelemeye başladığımda, bana söylenen şu cümleleri unutmayacağım "Bu mümkün değil, Asla onları inceleyemeyiz. Niye kendini yoruyorsun ki?" İşte bu yüzden incelediğimiz atmosferleri anlatmak çok keyifli. Bu bütünüyle kendine özgü bir alan. Diğer gezegenler, diğer Dünyalar denilince gelecekte onları gözlemleyebildiğimizde ne tür gazları arayacağız? Evet Dünyamızın atmosferi hacimsel olarak yüzde 20 oksijene sahip. Bu çok fazla oksijen demek. Ama bitkiler ve fotosentez olmasa hiç oksijen olmazdı, neredeyse hiç. Öyleyse oksijen hayatın kaynağı. Diğer gezegen atmosferlerinde, hayatı sağlayan gazları aramak amacımız olmalı. Ama hangi molekülleri arıyoruz? Size dış gezegenlerin ne kadar çeşitli olduğunu söylemiştim. Gelecekte farklı Dünyalar bulduğumuzda, bunun süreceğini umuyoruz. Bu benim üzerinde çalıştığım şey. Bununla ilgili bir kuramım var. Bu bana neredeyse her gün kütleçekim fiziği ve evrembilim hakkında çılgın kuramlar içeren e-postalar alacağımı hatırlattı. O yüzden bana lütfen çılgın kuramlarınızı yollamayın. (Kahkahalar) Benim kendi çılgın kuramım var. Ama bir MIT profesörü kime gider? Ben de Fizyoloji ya da Tıp alanında Nobel ödüllü birine e-posta attım ve görüşmeyi kabul etti. Yanıma iki biyokimyacı arkadaşımı da alıp çılgın kuramımız hakkında konuşmaya gittim. O kuram, yaşamın tüm küçük molekülleri ürettiğiydi, birçok molekülü. Düşünebildiğim her şeyi, ama kimyager olarak değil. Bir düşünün: Karbondioksit, karbonmonoksit, moleküler hidrojen, moleküler azot, metan, metil klorür, yani bir sürü gaz. Bunlar başka nedenlerden de var olurlar ama yalnızca hayat ozonu üretir. Bununla ilgili konuşmak için yanına gitmiştik ki aniden kuramı çürüttü. Var olmayan bir örnek buldu. Böylece en başa dönmüştük. Farklı bir alanda çok ilginç bir şey bulduğumuzu düşündük. Ama dış gezegenlere döndüğümüzde, ana nokta hayatın birçok farklı türde gaz ürettiğiydi; binlerce gaz. Ne tür dış gezegenlerde, hangi tür gazların hayatı mümkün kılabileceğini bulmaya çalışıyoruz. Dış gezegen atmosferindeki gazları bulduğumuzda onları üreten şeyin; zeki uzaylılar mı, ağaçlar mı ya da bir bataklık, hatta sadece tek hücreli mikrobik canlılar mı olduğunu bilemeyeceğiz. Modeller üzerinde çalışmak ve biyokimya üzerinde çalışmak güzel. Ama önümüzdeki en büyük engel: Nasıl? Bu gezegenleri nasıl bulacaktık? Gezegenleri bulmak için birçok yol var birkaç farklı yol. Ama benim en çok odaklandığım şey gelecekte, yüzlerce Dünya bulabilmemizi sağlayabilecek bir kapı açmak. Hayat izlerini bulmada isabet ettirecek bir yol bulduk. Starshade (Yıldız gölgeleyici) adını verdiğimiz bir kavramın çok özel bir aşaması üzerine olan iki yıllık bir projeyi yeni bitirdik. Starshade, özel olarak biçimlendirilmis bir ekran. Starshade uçarak yıldız ışığını engeller. Böylece teleskobun gezegenleri doğrudan görmesini sağlar. Burada beni ve iki takım arkadaşımı, Yıldız Gölgeleyici'nin küçük bir bölümünü tutarken görüyorsunuz. Dev bir çiçeğe benziyor. Bu da prototip taç yapraklardan biri. Fikir şu: Bir yıldız gölgeleyici ile teleskop birlikte hazırlanır; taç yapraklar kapalı durumdan açık duruma geçer. Ana kiriş genişlerken, yapraklar yerlerine sabitlenir Şimdi, bu öylesine kusursuz olmalı ki, bindebir milimetrelik yapraklar milimetrelere yerleşmeli. Ve bu yapı teleskoptan onbinlerce km uzağa uçmalı. Çapı onlarca metre civarında. Amaç, yıldızdan gelen ışığı bütünüyle engelleyip gezegenleri doğrudan görebilmek. Işığın kırınım fiziği nedeniyle çok özel bir şekle sahip olmalı. Üzerinde çalıştığımız bu proje, inanamayacağınız kadar zor. Bir film düzeneği olduğunu düşünmeyin diye gerçek bir fotoğraf göstereyim. Bu, laboratuvarda ikinci nesil Starshade sınama ortamı. Bu durumda, ana kirişin uzaydaki geniş telsiz dağıtıcılarının artıklarından beslendiğini bilmenizi isterim. Tüm bu çılgın gazların orada olabileceğini düşündüğümüz bu zorlu çalışmadan ve çok karmaşık bir uzay teleskobu inşa ettikten sonra ne bulacağız? En iyi ihtimalle, başka bir uzak Dünya'nın görüntüsünü. Burada Dünya soluk bir mavi nokta. Voyager 1 uzay aracı tarafından dört milyar mil öteden çekilmiş gerçek bir fotoğraf bu. Ve o kırmızı ışık, kamera optiğinde saçılan ışık. Düşüncesi bile güzel olan şey şu ki, eğer bize yakın bir yıldızın yörüngesindeki gezegende zeki yaratıklar varsa ve bizim inşa etmeye çalıştığımız türden karmaşık uzay teleskobu yapmışlarsa tüm görecekleri bu soluk mavi nokta, iğne deliği kadar ışık. Bazen mesleki mücadelem ve büyük hırsımı bırakıp düşündüğümde; evrenin genişliğine akıl erdirmek güç. Ama yine de, hayatımın geri kalanını başka bir Dünya bulmaya adadım. Ve garanti verebilirim ki gelecek nesil uzay teleskoplarında, ikinci nesilde, diğer dünyaları bulma ve tanımlama, gazları aramak için yıldızgölgesini bölme ve atmosferdeki sera gazlarını ölçme, yüzey sıcaklığını hesaplama ve hayat izleri arama yeteneğimiz olacak. Ama daha fazlası var: Dünya'ya benzeyen gezegen arayışında yakın yıldızlar ve onların yörüngesindeki insanların yaşayamayacağı gezegenlerin de dahil olduğu yeni bir harita oluşturuyoruz. Yüzyıllarca yıl sonraki neslimizin diğer dünyalara yıldızlararası yolculuk yapacağını ve geçmişe baktığında Dünya benzeri dünyaları bulan nesil olarak bizi tanımlayacağını düşünüyorum. Teşekkür ederim. (Alkış) June Cohen: Rosetta Projesi Müdürü Fred Jansen'ın bir sorusu var. Fred Jansen: Dünya benzeri dış gezegenlerin yörüngesine bakacak teknolojiye giden yolun yarısından bahsettiniz. Henüz oraya ulaşamadık. Ne zaman olacağını düşünüyorsunuz ve bunun için ne gerekiyor? Aslında umudumuz, gelecek nesil Hubble teleskobu. Ona, James Webb Uzay Teleskobu ismi verildi ve 2018'de faaliyete geçecek. Yapacağımız şey bu, Yerleşik olmayan dış gezegenler dediğimiz özel türden gezegenleri inceleyeceğiz ve bu küçük gezegenlerdeki yaşanabilirliği belirten gazları incelemedeki ilk şansımız olacak. JC: Teşekkürler. Konuya ilgi duyan biri olarak ek bir soru daha soracağım, Sara. Dış gezegenler hakkında düşünmeye başladığında karşılaştığın itiraz beni çok etkiledi. Bilimsel topluluklarca dış gezegenlerin varlığına ilişkin aşırı kuşkucu bir tavır vardı ve onlara yanıldıklarını gösterdin. Seni buna ne itti? SS: Bilim insanları olarak kuşkucu olmamız beklenir; çünkü işimiz başka birinin söylediği şeyin mantıklı olup olmadığından emin olmak. Ama bir bilimci olmak sanırım bu oturumda gördüğünüz gibi, kaşif olmak gibi. Sonu olmayan merağa sahipsiniz, bu inatçılık ve kararlılık başkaları ne derse desin devam etmenizi sağlayan şey. JC: Çok hoş. Teşekkür ederim, Sara . (Alkış)