On üç virgül sekiz milyar yıl önce, bildiğimiz gibi evren büyük bir patlama ile başladı ve bildiğimiz, olduğumuz ve oluştuğumuz her şey yaratıldı. Elli bin yıl önce, beynimiz büyük bir genetik mutasyona uğradı ve bu da beynin biyolojik olarak yeniden düzenlenmesine yol açtı. Bazı bilim insanları buna "Büyük Beyin Patlaması" diyor. Diğerleri buna "Büyük İleri Atılım" diyor, ki benim tercihim bu. Çok daha şiirsel. Bu, insanoğlunun bugünkü modern türlerimize dönüşmeye başladığı zamandır. Büyük İleri Atılım, modern yeteneklerimizin çoğunu aktifleştirdi: soyut düşünce, planlama, yemek pişirme, rekabetçi emek, dil, sanat, müzik ve kendini süslemek. Büyük İleri Atılım'dan sonra, taş alet yapımında bir patlama oldu, daha sofistike silahlar ve 32 bin yıl önce, Lascaux'un mağara duvarlarında ilk sofistike marka yapımımızın yaratılması. Lascaux'un mağara duvarlarındaki gerçekliğimizi Facebook duvarlarına belgelemeye varmamız bir tesadüf değil. Ve gayet meta bir deneyimde, şimdi Lascaux'un duvarlarını Facebook duvarlarında görmek için bir gezi planlayabilirsiniz. Yaklaşık 10 bin yıl önce, erkekler ve kadınlar makyajla süslenmeye başladılar. Kendilerini süslemeye başladılar. Ama bu baştan çıkarıcı amaçlar için değildi; dini inançlar içindi. Daha güzel, daha saf, daha temiz ve bizim istediğimizden daha fazla güce sahip olduğuna inandığımız birisinin gözüne girmek istedik. İnsanlık tarihinde, şu anda "din" olarak adlandırdığımız bir çeşit organize ibadeti uygulamayan bir kültür yoktur. Altı bin yıl önce, insanları birleştirmek, inançları temsil etmek ve bağlantıları tanımlamak için atalarımız telgraf sembolleri tasarlamaya başladılar. Bu semboller, benzer düşünen insanları birbirine bağladı ve hepsi olağanüstü. Bu bağlantılar gruplarda daha güvenli ve daha güvende hissetmemizi sağladı ve paylaşım, sembollerin temsil ettikleri şeyler konusunda fikir birliği yarattı. Bu işaretlerle, hem kalabalığın içindeki insanlar, hem de en önemlisi dışlananlar için nereye uyduğunuzu biliyordunuz. Bu semboller düşündüğüm şekilde aşağıdan yukarıya doğru yaratıldı: insanlar tarafından insanlar için yapıldı ve daha sonra atfettikleri daha yüksek gücü onurlandırmak için insanlar arasında ücretsiz olarak paylaşıldı. İronik olan, daha yüksek gücün aslında bununla hiçbir ilgisi olmamasıdır. Bu erken bağlantılar, genellikle aynı özellikleri paylaştılar, tüm dünyada ne kadar dağınık olduğumuz göz önüne alındığında oldukça şaşırtıcı. Dünyanın neresinde olursak olalım, benzer ritüeller, uygulamalar ve davranışlar oluşturduk. Sembolik logolar oluşturmak için ritüeller oluşturduk. İbadet için ortamlar inşa ettik. Birbirimizle yemek, saç, doğum, ölüm, evlilik ve üreme ile nasıl etkileşim kuracağımız konusunda katı kurallar geliştirdik. Bazı semboller ürkütücü şekilde ortak özelliklere sahip. Tanrı'nın eli tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Mezopotamya'da "Hamsa" ile ortaya çıkıyor. Bize İslamda Fatima'nın elini gösteriyor. Yahudilikte Meryem'in eli olarak ortaya çıkıyor. Başkalarına ilişkin inanç ve davranışlarımızın ne olduğu konusunda hemfikir olmadığımızda başkasınınkinin yanlış olduğunu hissettiğimizde savaşmaya başladık ve ilk savaşlarımızın çoğu dinseldi. Ssavaş alanındaki bayraklarımız, hangi savaş alanına ait olduğumuzu belirtmek için kullanıldı çünkü düşmanı dosttan ayırmanın tek yolu buydu. Hepimiz birbirimize benziyorduk. Ve şimdi bayraklarımız seri olarak üretmekte olduğumuz üniformaların üzerinde. Bir üreticiyi tanımlamak için ürün logoları geldi ve Markalar Tescil Yasası'nın gelişiyle markalar 1 Ocak 1876'da yasal olarak tanındı. İlk tescilli marka Bass Ale idi ve onun, ilk tescilli markanın alkollü bir içecek olmasının insanlığımız hakkında söylediklerini merak ediyorum. Markalı ürün yerleştirmenin ilk örneği olarak gördüğüm şey burada. Bu arkamdaki çok ünlü resimde Édouard Manet tarafından 1882'de doğru bir şekilde sunulan logo ile Bass Ale şişeleri var. Bugün dünyada en çok tanınan logolardan biri, 1971'de tanıtılan Nike swoosh'tur. Bir grafik tasarım öğrencisi olan Carolyn Davidson, logoyu başlangıçta 35 dolara yarattı. Onu gördükten sonra Nike CEO'su Phil Knight, "Beğenmedim ama belki zamanla severim," dedi. Belki zamanla severim. Ama swoosh neden bu kadar popüler? Swoosh neden bu kadar popüler? Markadan mı? Yoksa pazarlamadan mı? Nike swoosh'un, Newport logosu'nun baş aşağına dönüşmüş şekli gibi veya Capital One logosu gibi mi göründüğü gerçeğinden ne anlam çıkartabiliriz? Paylaşılan kimliğe sahip tek logo bu değil. Sonraki logo, tamamen farklı anlamlarla paylaşılan ve kimliğe sahip bir logo. Yahudi bir insan olarak inanıyorum ki bu logo, bu gamalı haç, tüm zamanların en iğrenç logosu. Ama aslında oldukça şaşırtıcı bir eğriye sahip. "Gamalı haç" kelimesi aslında, eski Sanskritçe "svastika" kelimesinden gelmektedir, bu da aslında "iyi talih", "şans" ve "esenlik" anlamına gelmektedir. 1900'lerin başında, Hitler tarafından tahsis edilmeden önce Coca-Cola tarafından iyi şans için şişe açacağı üzerinde kullanıldı. American Biscuit Company, markayı belirgin bir şekilde tescil etti ve bisküvi kutularına koydu. US Playing Card Company, 1921'de Fortune Playing Cards için markayı tescil etti. İzciler, 1910'da markayı ayakkabılarında kullandı ve sembol puro etiketlerinde, kutuların üstlerinde, yol işaretlerinde, hatta poker fişlerinde bile yer aldı. Jain bile binlerce yıl önce bu logoyu Tanrı'nın eliyle birlikte kullandı. Bu işaretler aynıydı, ancak Nazi sembolü olarak kullanıldığında etki çok ama çok farklı oldu. Tanrı'nın eli, Nike swoosh ve gamalı haç. Hepsi binlerce yıldır görsel dil ile nasıl anlam ürettiğimizi gösteriyor. Neredeyse bizim kadar eski bir davranış. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri'nde 116 binden fazla alışveriş merkezi var ve hepsi hemen hemen aynı görünüyor. 40 binden fazla süpermarket var ve her birinde 40 binden fazla ürün var. Şişe suyu almak için alışverişe gittiyseniz seçebileceğiniz 80'den fazla ürün olurdu. 1912'deki lansmanından bu yana, 100'den fazla Oreo bisküvi çeşidi arasından seçim yapabilirsiniz. Bu iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi? Serbest bir pazarda çok sayıda seçenek gerekli mi? Bence bu hem iyi hem de kötü, nasıl insanlar da hem iyi hem de kötü ise ve bu markaları yaratan, kullanan ve satın alanlar da biziz. Ancak bu davranışın iyi mi kötü mü olduğu sorusunun ikinci sırada olduğunu düşünüyorum. Aslında ilk önce sorulması gereken, neden bu şekilde davrandığımız. Mesele şu: kitlesel pazarlanan ürünlerimizin her biri yukarıdan aşağı marka olarak gördüğüm şey. Hâlâ insanlar tarafından yaratılıyorlar ama şirket tarafından sahip olunuyor, işletiliyor, tanıtılıyor, tasarlanıyor, organize ediliyor ve dağıtılıyorlar ve finansal kazanç için aşağı itiliyor ve tüketiciye satılıyorlar. Bu şirketler YG beklentisiyle P ve L'ye karşı sorumluluk taşırlar, P ve G ise AT ve T ve J ve J gibi isimlere sahiptirler. Ve bu son birkaç yüz yıldır olduğu gibi, şirket tarafından kontrol edilen yukarıdan aşağıya bir model. 2011'e kadar böyleydi. İşte o zaman gerçek, önemli ve geniş kapsamlı değişimin kanıtlarını görmeye başladık. Arap Baharı ile Wall Street'i işgal et, internetin mesajları nasıl güçlendirebileceğini ve değişime ilham vermek için güçlü inançları olan benzer düşünen insanları nasıl birleştirebileceğini kanıtladı. #MeToo ve #BlackLivesMatter gibi etiketlerde sosyal medya aracılığıyla kültürel bir değişime tanık olduk. Ardından, markalaşma disiplini son 10 yılda son 10 binden daha fazla dönüşüm geçirdi ve modern tarihte ilk kez popüler ve etkili markalar şirket tarafından aşağıya doğru itilen markalar değil. Bunlar, dünyayı değiştirip daha iyi bir yer haline getirmek amacıyla insanlar tarafından, insanlar için yukarı itilen markalar. En büyük yeniliklerimiz, favori atıştırmalıklarımızdan farklı bir şekil veya tat sunan markalar değildir. En büyük yeniliklerimiz, hayatımızda fark yaratabilecek ve yaşamak istediğimiz dünyayı yansıtacak markaların yaratılmasıdır. Kasım 2016'da Krista Suh, Jayna Zweiman ve Kat Coyle Washington DC'deki Kadın Yürüyüşü'nde giyilecek bir şapka yarattılar. (Alkışlar) Bu, başkanın göreve başlama töreninin ertesi günü oldu. İki ay sonra, 21 Ocak 2017'de, tüm dünyada milyonlarca insan, Kadın Yürüyüşü'nü desteklemek için el yapımı "pink pussyhat" giydi. Bu şapka herhangi bir finansal kâr için yapılmadı. Binlerce yıl önce yaratılan dini sembollerimiz gibi bu şapka da insanlar tarafından insanlar için yaratıldı, markanın en büyük faydası olduğuna inandığım şeye hizmet etti; insanları paylaşılan ideallerin iletişiminde birleştirmek. "Pink Pussyhat" bir hareketin işareti oldu. Çok kısa sürede, iki ay içinde, evrensel olarak tanınır hale geldi. Bir kitleyi benzeri görülmemiş bir şekilde bağladı. Bu bir marka ama bundan daha fazlası var. Bugün "Pink Pussyhat" markanın sadece kapitalizmin aracı olmadığının kanıtıdır. Markalaşma, insan ruhunun derin tezahürüdür. Marka bilinci oluşturma koşulu, kültürümüzün durumunu hep yansıtmıştır. Demokratik güç markasının sağladığı kaldıraçtan yararlanmaya devam etmek bizim sorumluluğumuzdur ve yaşamak istediğimiz dünyayı yansıtan ve onurlandıran bir kültür tasarlamak da bizim sorumluluğumuzdur. Teşekkür ederim. (Alkışlar)