Önce bir video.
Evet, bu bir çırpılmış yumurta.
Ama ona baktıkça,
aslında biraz tuhaf hissediyor
olmanız lazım.
Çünkü aslında esas olanın, yumurtanın, çırpılmamış hale
dönüşü olduğunu farkediyor olmalısınız.
Şimdi yumurtanın sarısı ile beyazının ayrıldığını görüyorsunuz.
Şimdi yumurtanın içine geri girecekler.
Hepimizin kalbimizin en derininde biliyoruz ki
evrende işler bu şekilde yürümüyor.
Çırpılmış yumurta karmakarışık bir şey, leziz ama karmakarışık.
Yumurta ise güzel ve karmaşık bir şey
ve çok daha karmaşık şeyler üretebilir.
örneğin tavuklar.
Ve hepimiz kalbimizin derinliklerinde biliyoruz ki
evren, bu dağınık çorba halinden
karmaşıklığa doğru gitmez.
Aslına bakarsanız, bu önsezimiz
en önemli fizik kurallarında bile kendini gösterir,
termodinamiğin ikinci yasası, ya da entropy kanununda örneğin.
Bu yasa basitçe
evrenin genelde düzenli bir halden
düzensiz bir hale geçişe
meyilli olduğunu
söyler, yani bir nevi
dağınık çorbaya.
İşte bu video bu nedenle
biraz tuhaf hissediyoruz.
Ama,
etrafınıza bir bakın.
Etrafımızda gördüğümüz şey
inanılmaz bir karmaşıklıkta.
Eric Beinhocker, sadece New York şehrinde
10 milyardan fazla hisse senedi el değiştiriyor.
Bu, dünyadaki toplam tür sayısının
yüzlerce katından fazla.
Ve bu hisse senetleri, ticaret, seyahat
seyahat ve Internet ile
küresel sisteme bağlı neredeyse yedi milyar
kişi tarafından
alınıp satılıyor.
İşte en büyük bilmece bu:
Termodinamiğin ikinci yasası
tarafından yön verilen bir evrende
demin size bahsettiğim -
beni, sizi ve hatta bu toplantı salonunu da içine alacak
kadar büyük-- karmaşık yapıları üretmek
nasıl mümkün olabiliyor?
Bu sorunun yanıtı şu,
evren karmaşıklık oluşturabilir, ama
bunu epey zorlanarak yapar.
Meslektaşım
Fred Spier tarafından "Goldilocks koşulları"
adı verilen yerlerde --
ne az ne çok, tam karmaşıklığın yaratılmasına uygun
küçük ceplerde yapar bunu.
Ve göreceli olarak biraz daha karmaşık şeyler ortaya çıkar.
Azcık daha karmaşık şeyler olan yerlerde,
biraz daha karmaşık şeyler elde etmenizolası.
Bu şekilde, karmaşıklık adım adım
artar.
Her bir aşama inanılmazdır,
çünkü evrende sanki hiç yoktan birde bire
yepyeni bir birşey ortaya çıkmış gibi algılanır.
Muhteşem tarih içindeki bu anlara
"eşik anları" diyoruz.
Ve her bir eşik anında,
süreç daha da zorlaşıyor.
Karmaşık şeyler daha kırılgan,
daha kolay zedelenir hale geliyorlar,
Goldilocks koşulları daha zorlaşıyor,
ve karmaşıklık yaratmak
daha zor hale geliyor.
Şimdi, biz epey karmaşık yaratıkları olarak,
evrenin ikinci yasaya rağmen
bu karmaşık yapıları nasıl yarattığını
ve karmaşıklığın neden aynı zamanda
kırılganlık ve zedelenebilirlik
demek olduğunu
anlamak ihtiyacındayız.
Bizim, muhteşem tarih kapsamında anlattığımız öykü bu.
Ama bunu yapabilmek için,
önce imkansızmış gibi görünen bir şey yapmanız gerekiyor.
Evrenin tüm tarihini gözden geçirmelisiniz.
Hadi bunu yapalım şimdi.
(Gülüşmeler)
Önce zaman çizelgesinigeriye çekelim
13.7 milyar yıla,
zamanın başlangıcına.
Etrafımızda hiç bir şey yok.
Zaman veya uzay bile yok.
hayal edebildiğiniz en boş ve karanlık anı düşünün
ve bunu zilyarla çarpın
işte şimdi oradayız.
ve birden,
bang! Bir evren ortaya çıkıyor, bütün bir evren.
İlk eşikten geçtik.
Evren ufacık bir atomdan bile daha ufak.
ve inanılmaz derecede sıcak.
Bugün evrende olan herşeyi barındırıyor içinde,
hayal edebilirsiniz, patlıyor ve,
inanılmaz bir hızda etrafa genişliyor.
En başta bulanık bir leke,
ama kısa zamanda bu bulanık içinde net şeyler belirmeye başlıyor.
İlk birkaç saniye içinde
enerji farklı parçalara bölünüyor
elektromaynetizma ve yerçekimi bunlardan bazıları.
Ve bu enerjı oldukça büyülü bir başka şey yapıyor,
katılaşarak maddeye dönüşüyor --
proton oluşturacak quarklar ve
elektron içeren leptonlar.
Bütün bunlar ilk saniyede oluyor.
Şimdi 380 bin yıl ileri gidiyoruz.
Bu, insanların bizim gezegenimizdeki varoluş süresinin iki katı.
Şimdi hidrojen ve helyum gibi basit atomlar
ortaya çıkıyor.
Burada bir dakika durmak istiyorum,
evrenin ortaya çıkışından 380 bin yıl sonra,
çünkü aslında bu aşamadaki evren
hakkında epey bilgi sahibiyiz.
Her şeyden önce oldukça basit bir yapısı olduğunu biliyoruz.
Hidrojen ve helyum atomlarından
oluşan ve belli bir şekli olmayan
dev bulutlardan ibaretti.
Bir nevi kozmik çorba.
Ama bu tam olarak doğru değil.
WMAP uydusu
ve benzer uydularla yapılan son çalışmalar
bize aslında bu zeminde ufak da olsa farklılıklar olduğunu ortaya koydu.
Burada gördüğünüz
mavi bölgeler kırmızı blgelere oranla birkaç bin derece
daha soğuklar.
Bunlar ufak farklılıklar,
ama evrenin karmaşıklaşmaya doğru
bir adım daha atması için yeterliler.
Bu, şöyle işliyor.
Daha çok şey olan yerlerde
yerçekimi daha kuvvetli.
Böylece daha yoğun yerlerdeki yerçekimi
hidrojen ve helyum atomlarından oluşan
bulutları sıkıştırmaya başlıyor.
Yani, o zamanlardaki evrenin milyarlarca buluta
ayrıştığını hayal edebiliriz.
Ve her bir bulut sıkıştırılmış durumda,
yoğunluk arttıkça yerçekimi de artıyor ve
her bir bulutun merkez ısısı artmaya başlıyor,
daha sonra her bir bulutun merkez ısısı
10 milyon derecelik eşik ısısının üzerine çıkıyor
ve böylece
protonlar birleşmeye başlıyorlar,
inanılmaz bir enerji açığa çıkıyor ve
bam!
İşte ilk yıldızlar.
Büyük Patlama (Big Bang)'den 200 milyon yıl sonra
evrenin her yanında yıldızlar ortaya çıkmaya başlıyor,
milyarlarca yıldız.
Artık evren eskisine göre daha ilginç ve
daha karmaşık.
Yıldızlar, iki yeni eşiği aşmak için gereken
Goldilocks şartlarını yaratacaklar.
Büyük yıldızlar ölmeye başlayınca,
çok yüksek ısılar yaymaya başlarlar
ve protonlar bu şekilde farklı kombinasyonlarda birbirleriyle birleşerek
periyodik tablodaki tüm elemenleri oluşturmaya başlarlar.
Yani, eğer benim gibi parmağınızda altın bir yüzük varsa,
bu yüzük bir süpernova patlaması sırasında oluştu.
Şimdi, evren kimyasal olarak da daha karmaşık.
Ve kimyasal olarak karmaşık bir evrende,
daha fazla şey yapmak olasıdır.
Bundan sonra olan ise şu,
genç güneşlerin,
genç yıldızların etrafında
tüm bu elementler bir araya geliyor, etrafında dönüyorlar,
yıldızın enerjisi onları yıldızın etrafından döndürüyor,
ufak parçacıklar oluşturuyorlar, kar taneleri gibi,
ufak toz taneleri oluşturuyorlar,
kayalar ve asteroidler oluşturuyorlar,
ve daha sonra da gezegenler ve uydular oluşturuyorlar.
Bizim güneş sistemimiz de 4,5 milyar yıl önce
bu şekilde oluştu.
Bizim dünyamıza benzeyen kayasal gezegenler
yıldızlara göre daha karmaşıktır
çünkü daha fazla çeşitlilikte malzemeden oluşurlar.
Böylece karmaışklığa ait dördüncü eşiği de geçmiş bulunuyoruz.
Şimdi işler biraz daha zorlaşıyor.
Bir sonraki açama daha narin
oldukça daha kırılgan
ve oldukça da savunmasız varlıkları getiriyor,
ama aynı zamanda bu aşama daha yaratıcı
ve ileri karmaşıklık yaratabilme yetisi daha fazla.
Elbette, yaşayan organizmalardan
bahsediyorum.
Yaşayan organizmalar kimyasal şekilde ortaya çıkarlar.
Bizler kocaman birer kimyasal madde paketleriyiz.
Kimya, elektromanyetik güçler tarafından yönetilir.
Bunlar, yerçekiminden daha ufak ölçeklerde etkilidirler,
bu da sizin ya da benim
neden yıldız veya gezegenlerden daha ufak olduğumu açıklıyor.
Bu kimyasal olaylar için ideal koşullar nelerdir?
Buna yol çabilecek Goldilocks koşulları neler?
En başta ihtiyacınız olan ley enerji,
ama çok fazla olmamalı.
Bir yıldızın merkezindeki enerji çok fazla,
burada bir araya gelen atomlar hemen tekrar ayrışırlar.
Ama enerji çok az da olmamalı.
Yıldızlararası boşuktaki enerji çok az,
burada atomlar birleşemezler.
İhtiyacınız olan şey tam gerekli olan kadar enerji,
ve görünen o ki gezegenler bunun için ideal bölgeler,
çünkü yıldızlara yakınlar ama çok da yakın değiller.
Ayrıca çok fazla kimyasa çeşitliliğe ihtiyacınız var,
bir de su gibi bir sıvıya.
Neden mi?
Çünkü gaz halindeki maddelerde atomlar birbirlerinin yanından
öyle hızlı geçerler ki birbirlerine tutunamazlar.
Katılarda,
atomlar birbirine çok tutunurlar, hareket edemezler.
Ama sıvılarda,
yavaş yavaş hareket edebilir, birbirlerine tutanabilir,
ve zincir haline gelip molekülleri oluşturabilirler.
Bu tip Goldilocks koşullarını nerelerde bulabilirsiniz?
Gezegenler bu açıdan epey iyidir,
ve bizim dünyamız ise
hemen hemen mükemmel.
Yıldızına olan uzaklığı tam olması gerektiği kadar
devasa okyanusların oluşmasına izin veriyor.
Bu okyanusların tabanında
yerkabuğundaki çatlaklarda
dünyanın içinden gelen ısı dışarıya sızıyor,
ve ayrıca çok çeşitli elementler de mevcut.
Bu derin okyanus bacalarında,
muhteşem bir kimyasal reaksiyon başlamak üzere,
atomlar akla gelen her tür egzotik çekillerde birbiriyle birleşiyorlar.
Ama elbette, yaşam
egzotik kimyasal bileşiklerin ötesinde birşey.
Bu tip büyük molekülleri
yaşam içerecek şekilde
nasıl kararlı hale getirirsiniz?
İşte tam bu noktada yaşam
yepyeni bir numarayla karşınıza çıkıyor.
Bireyleri kararlı hale getirmezsiniz;
bilgi taşıyan şablonu
sabitlersiniz ve bu şablonun
kendisini kopyalamasına izin verirsiniz.
Ve elbette, DNA
bu bilgiyi içeren
çok güzel bir molekül.
Çift sarmallı DNA'yı tanıyorsunuz.
Her bir basamağı bilgi içeriyor
Yani DNA yaşayan organizmaları
nasıl yapma konusunda bilgi taşıyor.
Ve DNA aynı zamanda kendisini kopyalar.
Böylece kendini kopyalarak
bu şablonu tüm okyanuslara yayar.
yani bu bilgi yayılır.
Bilgi'nin de hikayemizin bir parçası haline geldiğini fark etmiş olmalısınız.
DNA'nın esas güzelliği ise
kusurlu yönlerinde saklı.
Kendini kopyalarken,
her bir milyar basamakta bir
hata ortaya çıkar.
Ve bu aslında
DNA'nın bir şekilde öğrendiğini gösteriyor.
Yaşayan organizmalar yapacak yeni yollr biriktirir,
çünkü bu hataların bir kısmı işe yarar.
Yani DNA öğreniyor, ve
böylece daha biyik bir çeşitlilik elde ederek daha karmaşık hale geliyor.
Ve bunun son 4 milyar yıldır süregeldiğini görüyoruz.
Bu sürenin çok büyük bir kısmında
yaşayan organizlamar göreceli olarak epey basitti--
tek hücreliler.
Ama çok fazla çeşitlilikleri vardı,
ve içleri de oldukça karmaşıktı.
Derken bundan 600 ile 800 milyon yıl önce,
çok-hücreli canlılar ortaya çıktı.
Mantarlar, balıklar,
bitkiler,
kurbağalar, sürüngenler
ve elbette dinazorlar.
Zaman zaman felaketler de oldu.
65 milyon yıl önce,
dünyaya bir asteroid çarptı.
Yucatan yarımadasının yakınına,
ve nükleer savaş benzeri bir ortam yarattı,
dinazorlar böylece ortadan yok oldular.
Dinazorlar için çok kötü bir haber bu,
ama bizim memeli atalarımız için iyi bir haberdi,
çoğaldılar ve
dinazorlardan kalan boşluğa yerleştiler.
Ve bizler, insanoğlu
65 milyon yıl önce bir asteroidin çarpması
ile başlayan evrimsel bir
oluşumun ürünleriyiz.
İnsanlar ilk defa 200 bin yıl önce ortaya çıktılar.
Ben, bizlerin bu hikayede
bir eşik olduğunu düşünüyorum.
Nedenini anlatmama izin verin.
DNA'nın bilgi biriktirdiğini, böylelikle
bir nevi öğrendiğini gördük.
Ama bu yavaş bir yöntem.
DNA, tesadüfen işe yarayabilen
rastgele hatalar aracılığı ile
bilgi topluyor.
Ama DNA aslında daha hızlı bir öğrenme yöntemi ortaya çıkardı;
beyinleri olan canlılar üretti,
böylece bu organizlamar gerçekten öğrenebiliyorlar.
Bilgi topluyorlar, öğreniyorlar.
Ama üzücü olan şu ki,
öldüklerinde topladıkları bilgi de onlarla birlikte ölüyor.
İnsanları daha farklı yapan
konuşma yetisi.
Bizlerin konuşma yetisi var, bir iletişim biçimi
çok güçlü ve hatasız,
öyle ki, öğrendiklerimizi eksiksiz olarak paylaşabilir,
ortak belleğimizde bir araya getirebiliriz.
Yani bu bilgiler
o bilgiyi örenen bireyden çok daha uzun süre yaşayabilir,
ve nesilden nesile daha da artabilir.
İşte bu nedenle, bizler çok yaratıcı ve
çok güçlü bir türüz.
bu nedenle bir tarihimiz var.
4 milyar yıldır ortaya çıkan türler arasında
bu yeteneiğ olan tek tür biziz.
Ben bu özelliğe
kollektif öğrenme diyorum.
Bizi farklı kılan şey bu.
Bunu, insanlık tarihinin
en başlarında bile gözleyebiliriz.
Bizler, bir tür olarak
Afrika'nın bozkırlarında evrimleştik,
ama baktığınız zaman insanların her tür ortama göz ettiğini görüyorsunuz --
çöllere, ormanlara,
Sibirya'nın buzul ovalarına,
--çok ama çok zor iklimlere --
Amerika'ya, Avusturalya'ya, Asya'ya.
Her bir göç bir öğrenme sürecini içeriyor --
çevreyle farklı çekillerde başa çıkmak,
çevredeki kaynakları farklı çekilde kullanmak.
Derken 10 bin yıl önce,
küresel iklimdeki ani bir değişimle
buzul çağı sona erdi ve
insanoğlu tarım yapmayı öğrendi.
Tarım bir tükenmez bir enerji kaynağı oldu.
Bu enerjiyi kullanan insan nüfüsü
katlanarak çoğaldı.
İnsan toplulukları daha biyik, daha kalabalık
ve daha bağlantılı hale geldi.
Derken, bundan 500 yıl kadar önce,
insanlar gemilerle, trenlerle,
telegraf ve internetle birbirleriyle
bağlantı kurmaya başladılar,
ve neredeyse yedi milyar
insandan oluşan bir
evrensel beyin oluşturdular.
Ve bu beyin ışık hızıyla öğreniyor.
Son 200 yılda önemli bir şey daha oldu:
bir başkaenerji kaynağını keşfettik,
fosil yakıtlar.
Fosil yakıtlar ve kollektif öğrenme
etrafımızda gittikçe artan karmaşıklığı
açıklıyor.
İşte şimdi buradayız,
tekrar toplantı salonuna geri geldik.
13ç7 milyar yıl süren bir yolculuğun
sonuna geldik.
Umarım bu hikayenin güçlü olduğu konusunda aynı fikirdesinizdir.
Bu, insanların inanılmaz bir
başrolü oynadığı müthiş bir hikaye.
Ama aynı zamanda bazı öğüter de veriyor.
Kollektif öğrenme çok ama çok güçlü bir şey,
ve biz insanların bunu kontrol edebildiğimizden
çok emin değiliz.
İngiltere'de, Küba Füze Krizi yıllarında
büyümüş bir çocuk olarak çok net anımsıyorum,
Birkaç gün boyunca,
tüm biosfer yokolmanın
eşiğine gelmişti.
Ve aynı silahlar hala burada,
hala çalışıyorlar.
Eğer bu tuzaktan kendimizi kurtarsak bile
sırada diğerleri var.
Fosil yakıtları öylesine hızlı tüketiyoruz ki
insanoğluna ait uygarlığın son 10 bin yılda
gelişmesini sağlayan Goldilocks koşullarını
ortadan kaldırıyoruz.
Büyük tarih bize
karmaşıklığımız ve kırılganlığımızı,
karşımıza çıkacak tehlikeleri gösterebilir,
ama aynı zamanda da
kollektif öğrenme sürecinin bize verdiği gücü de gösterebilir.
Ve son olarak eklemeliyim,
benim istediğim şu.
ben, torunum Daniel'in,
onun arkadaşları ve
dünyadaki yaşıtlarının
bu büyük tarihi iyice öğrenmesini istiyorum,
öyle iyi öğrenmeliler ki
karşımıza çıkacak zorukları
ve elimize geçecek fırsatları
anlayabilmeliler.
Bu nedenle de benim de aralarında bulunduğum
bir grup insan, dünyadaki lise öğrencilerinin
kullanabilecekler herkese açık ve bedava
çevrimişi bir büyük tarih veritabanı kuruyoruz.
İnanıyoruz ki, bu büyük tarih
onlar için hayati bilgiye sahip bir araç olacak,
Daniel ve yaşıtları
büyük engellerle ve büyük fırsatlarla
karşılatıkları bu eşik noktasında
önlerinde bizim güzel gezegenimizin
büyük tarihini bulacaklar.
Zamanınız için teşekkür ederim.
(Alkışlar)