1 00:00:11,890 --> 00:00:16,790 Benim adın Steve Pinker ve ben Harvard Üniversitesi'nde Psikoloji Profesörü'yüm. 2 00:00:16,790 --> 00:00:22,680 Bugün size dilden bahsediyor olacağım. Aslında ben bir dil bilimci değilim, 3 00:00:22,680 --> 00:00:28,160 bilişsel bilimciyim. Benim dil konusuna olan ilgim, dilin 4 00:00:28,160 --> 00:00:32,490 insan beynine açılan bir pencere olmasıyla, sınırlı. Dil konusu, 5 00:00:32,490 --> 00:00:38,030 insan bilimlerinin ana konularından biri. Dil kullanma becerisi, insanları 6 00:00:38,030 --> 00:00:45,030 diğer türlerden çarpıcı şekilde ayıran bir özellik. Dil, insanların iş birliği yapabilmeleri için elzem; kelimeleri kullanarak, 7 00:00:45,030 --> 00:00:52,239 bilgilerimizi paylaşıyor ve eylemlerimizi koordine hale getiriyoruz ve böylece harika işler başarabiliyoruz. 8 00:00:52,239 --> 00:00:58,769 Tabii dil konusu, içinde bir çok bilimsel sır da barındırıyor: Dil, nasıl insan türü için evrim geçirdi? Beyin, dili nasıl işliyor? 9 00:00:58,769 --> 00:01:05,610 Ayrıca dilin insan hayatında ne kadar merkezi bir yeri olduğu düşünüldüğünde, dilin bir çok pratik kullanımı olması 10 00:01:05,610 --> 00:01:11,020 şaşırtıcı değil. Dil bizim için o kadar doğal bir şey ki, 11 00:01:11,020 --> 00:01:16,420 onun ne kadar ilginç ve mucizevi bir şey olduğunu unutuyoruz. Şimdi, 12 00:01:16,420 --> 00:01:21,100 bir sonraki saat boyunca ne yapıyor olacağınızı düşünün. Bir adamın, nefes alıp 13 00:01:21,100 --> 00:01:26,500 bazı sesler çıkarmasını, sabırla dinliyor olacaksınız. Neden böyle bir şey yapasınız? 14 00:01:26,500 --> 00:01:31,750 Ben çıkaracağım seslerin çok hoş olduğunu iddia edemem, ama çıkaracağım "ss" ve "hmm" ve "vaak" ve "pap" seslerinin 15 00:01:31,750 --> 00:01:38,329 arasına, bazı bilgileri kodladığımı söyleyebilirim. 16 00:01:38,329 --> 00:01:44,719 İşte, sizlerin bu ses akıntısı içindenden bilgiyi çıkartma beceriniz var; bu da bizim 17 00:01:44,719 --> 00:01:49,619 fikirlerimizi paylaşmamızı sağlıyor. İşte bugün paylaşacağımız fikirler 18 00:01:49,619 --> 00:01:55,329 bu yeteneğimizle, dil yeteneğimizle ilgili. Ancak farklı bir biçimde "hs" ve "vaak" sesleri çıkararak, 19 00:01:55,329 --> 00:02:01,079 sizin, en sevdiğiniz realite şovunda olan bitenden, evrenin oluşuma ait olan teorilere kadar, 20 00:02:01,079 --> 00:02:06,899 bir çok farklı konuda düşünmenizi sağlayabilirim. 21 00:02:06,899 --> 00:02:13,760 İşte ben dilin mucizesi olarak bunu görüyorum; onun geniş ifade gücünü. 22 00:02:13,760 --> 00:02:19,440 35 senedir dil konusu üzerine çalışıyor olmama rağmen beni hala merakla dolduran bir konu. 23 00:02:19,440 --> 00:02:31,540 Ve işte, dil biliminin açıklamaya çalıştığı ana fenomen de bu. 24 00:02:31,540 --> 00:02:35,410 Dilin, insan hayatının merkezinde olması şaşırtıcı değil. İncil'deki Babil Kulesi hikayesi, 25 00:02:35,410 --> 00:02:39,760 insanların bilgilerini ve niyetlerini, dili kullanarak paylaştıklarını ve 26 00:02:39,760 --> 00:02:46,209 bu sayede harika işler başardıklarını anlatmaktadır. Dil ayrıca 27 00:02:46,209 --> 00:02:53,340 belirli bir kültüre özgü değildir; antropologlar tarafından incelenen her kültürde mevcuttur. 28 00:02:53,340 --> 00:02:58,640 Dünyada bugün konuşulan 6.000 dil var. 29 00:02:58,640 --> 00:03:05,319 Bu dillerin hepsi komplekstir; kimse kompleks dile sahip olmayan bir insan toplumu keşfetmemiştir. 30 00:03:05,319 --> 00:03:10,569 İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı, Charles Darwin demiştir ki: " İnsanoğlunun doğasında konuşma iç gdüsü vardır; 31 00:03:10,569 --> 00:03:16,620 bunu küçük çocukların agulamalarında görebilirsiniz, oysa hiçbir çocuğun içgüdüleri onu 32 00:03:16,620 --> 00:03:21,019 yemek yapmaya, alkol mayalamaya ya da yazı yazmaya yöneltmez." 33 00:03:21,019 --> 00:03:25,489 Dil, çetrefilli bir beceridir ve dil biliminin de karmaşık bir bilim dalı olması 34 00:03:25,489 --> 00:03:30,489 şaşırtıcı değildir. Bu dal, dilin kendisinin incelenmesini içerir: 35 00:03:30,489 --> 00:03:38,090 dilbilgisi, kelimelerin, kelime öbeklerinin ve cümlelerin sıralanması; fonoloji, yani seslerin incelenmesi, 36 00:03:38,090 --> 00:03:45,129 anlambilim, yani anlamın incelenmesi ve edimbilgisi, yani dilin konuşma esnasında nasıl kullandığını, 37 00:03:45,129 --> 00:03:49,180 inceler. Dil konusunu inceleyen bilim kişileri ayrıca 38 00:03:49,180 --> 00:03:54,989 dilin gerçek zamanlı olarak nasıl işlendiğini, çocuklar tarafından nasıl algılandığını ve dil öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini 39 00:03:54,989 --> 00:03:59,540 inceler; bu alana, psikolinguistik denir. Ayrıca bazıları da beyin tarafından dilin 40 00:03:59,540 --> 00:04:02,220 nasıl işlendiğini inceler; bu alana da nörolinguistik denir. 41 00:04:02,220 --> 00:04:11,590 Şimdi başlamada önce, dilin, dille yakından ilişkisi olan üç diğer şeyle karşılaştırılmaması 42 00:04:11,590 --> 00:04:18,250 çok önemlidir. Bunların ilki yazı dilidir. Tarih boyunca varolan tüm insan kültürlerinde bulunan, 43 00:04:18,250 --> 00:04:23,520 konuşma dilinin aksine, yazı, insan tarihinin yalnızca 44 00:04:23,520 --> 00:04:29,500 ufak bir kısmı boyunca var olmuştur; yazı 5000 sene önce icat edilmiştir. 45 00:04:29,500 --> 00:04:35,470 Sayfadaki her bir işaretin bir sesli ya da sessiz harfi temsil ettiği alfabetik yazı, bir sefer mahsus olmak üzere, 46 00:04:35,470 --> 00:04:40,220 yaklaşık 3.700 sene önce, Kenan Ülkesi'nde yaşayanlar tarafından icat edilmiştir. 47 00:04:40,220 --> 00:04:47,800 Darwin'in de söylediği gibi, çocukların içgüdüsel olarak yazı yazma eğilimleri yoktur 48 00:04:47,800 --> 00:04:51,850 ancak bunu eğilim okul sırasında inşa edilir. 49 00:04:51,850 --> 00:04:58,060 Dille karıştırılmaması gereken bir diğer şey de, düzgün dilbilgisidir. Dilbilimciler, 50 00:04:58,060 --> 00:05:05,140 betimlemeli dilbilgisiyle, yani insanların nasıl konuşması gerektiğini açıklayan kurallar ile, kuralcı dilbilgisini, yani 51 00:05:05,140 --> 00:05:11,260 insanların dikkatlice düzyazı yazdıklarında uymaları gerekenleri tanımlayan kurallar, arasında bir fark yaratmışlardır. 52 00:05:11,260 --> 00:05:15,690 Size dilbilimine ilişkin bir sır vermemi isterseniz, o da, bu iki grup kuralın, 53 00:05:15,690 --> 00:05:22,240 aynı olmadığı ve dilin kuralcı dilbilgisi kurallarının, aslında çok da mantık üzerine kurulu olmadığıdır. 54 00:05:22,240 --> 00:05:27,640 Mesela bu kurallardan en meşhuruna bakalım: mastarlıkları ikiye bölmeme kuralı. 55 00:05:27,640 --> 00:05:31,540 Bu kurala göre, Kaptan Kirk, Enterprise gemisinin 56 00:05:31,540 --> 00:05:36,930 görevinin " başka kimsenin gitmediği yere, gitmek cesurca" dediğinde, çok büyük bir dilbilgisi 57 00:05:36,930 --> 00:05:41,990 hatası yapmış bulunmaktadır. Editörlere göre, onun aslen 58 00:05:41,990 --> 00:05:48,800 "Başka kimsenin gitmediği yere, cesurca gitmek" demesi gerekmekteydi. 59 00:05:48,800 --> 00:05:54,910 Ancak, bu İngilizce dilinin ritmiyle ve vurgusuyla çatışmaktadır. Aslında, bu kuralcı kural, 60 00:05:54,910 --> 00:06:00,660 Latince'de, mastarın ayrılamaması kuralı temel alınarak yapılmıştır; 61 00:06:00,660 --> 00:06:05,910 çünkü mastar orada, tek kelimedir: "Facare", yani "yapmak." Julius Sezar, istese de 62 00:06:05,910 --> 00:06:12,940 mastarı ikiye ayıramazmış. Bu kural, İngilizce'ye tamamen taşınmış 63 00:06:12,940 --> 00:06:17,260 ancak aslında taşınmaması gerekirmiş. Bir diğer kuralcı dilbilgisi kuralı da, 64 00:06:17,260 --> 00:06:23,140 aynı cümle içinde iki negatifin kullanılmamasıdır. Mick Jagger'in " Hiçbir tatmin alamıyorum" dememesi gerekirmiş. 65 00:06:23,140 --> 00:06:27,640 Bunun yerine, "Herhangi bir tatmin alamıyorum" demesi gerekirmiş. 66 00:06:27,640 --> 00:06:34,680 Şimdi, bu kuralın genellikle mantığa uyduğu söylenir, ancak düşünürseniz " -mıyorum" ve "herhangi" kelimeleri de, 67 00:06:34,680 --> 00:06:40,420 " -mıyorum" ve "hiç" ikilisi gibi, aslında çifte negatif içermektedir. 68 00:06:40,420 --> 00:06:44,600 Bizim " Herhangi bir tatmin alamıyorum"u, "Hiçbir tatmin alamıyorum"a tercih etmemizin tek sebebi, 69 00:06:44,600 --> 00:06:50,140 17. yüzyılda Güney İngiltere'de konuşulan lehçenin, 70 00:06:50,140 --> 00:06:53,730 " -mıyorum" ve "herhangi" ikilisini, ikilisine tercih etmesi yüzündendir. 71 00:06:53,730 --> 00:06:57,070 Eğer İngiltere'nin başkenti, ülkenin güneyinde değil de kuzeyinde 72 00:06:57,070 --> 00:07:01,400 olsaydı, "-mıyorum" ve "hiçbir" doğru, 73 00:07:01,400 --> 00:07:03,330 " -mıyorum" ve "herhangi" ikilisine yanlış olacaktı. 74 00:07:03,330 --> 00:07:08,410 Bir dilde, standart olarak seçilen ağzın herhangi bir özelliği yoktur. 75 00:07:08,410 --> 00:07:14,890 Aslında, biz lehçe adı verilen farklı dil versiyonlarını karşılaştırırsak, 76 00:07:14,890 --> 00:07:20,910 hepsinin farklı şekillerde kompleks olduğunu görürüz. Mesela, Afro-Amerikan konuşma dilini, yani 77 00:07:20,910 --> 00:07:27,540 Siyani İngilizce'yi ya da Zenci sokak dilini ele alalım. Afro-Amerikan dilinde, 78 00:07:27,540 --> 00:07:33,460 " He be workin" [O var çalışma] dediğinizde, bu aslında Standart İngilizce'nin katledilmesi anlamına gelmez, 79 00:07:33,460 --> 00:07:38,670 ama "He workin" [O çalışıyor] dan farklı bir anlam taşıyan, başka bir cümle kurulduğu anlamına gelir. 80 00:07:38,670 --> 00:07:45,680 İlki, o insanın bir işe sahip olduğunu belirtir, 81 00:07:45,680 --> 00:07:51,180 ikincisi ise, o kişinin, bizim şu anda bu konuşmayı yaptığımız esnada, çalışıyor olduğunu belirtir. 82 00:07:51,180 --> 00:07:53,320 Şimdi, Afro-Amerikan dilinde yapılan ancak Standart İngilizce'de var olmayan 83 00:07:53,320 --> 00:07:59,480 bu fark, farklı lehçelerin, standart dille aynı karmaşıklıkta ve aynı ölçüde kompleks 84 00:07:59,480 --> 00:08:05,620 bir dizi kurala sahip olabileceğinin göstergesidir. 85 00:08:05,620 --> 00:08:10,710 Şimdi üçüncü bir şey de, dili, düşünce ile karıştırmamak gerektiğidir. 86 00:08:10,710 --> 00:08:17,210 Bir çok insan, düşünürken dil kullandığını söyler ama, bilişsel 87 00:08:17,210 --> 00:08:23,220 psikologlar, bir çok düşüncenin, cümle biçiminde gerçekleşmediğini 88 00:08:23,220 --> 00:08:24,010 göstermiştir. 89 00:08:24,010 --> 00:08:25,670 [(1.) Bebekler (ve diğer memeliler) konuşmadan iletişim kurarlar.] 90 00:08:25,670 --> 00:08:31,980 Örneğin, bebeklerin konuşmadan önceki halleri ya da diğer 91 00:08:31,980 --> 00:08:38,719 hayvanlar üzerinde yapılan bazı harika deneyler göstermiştir ki, bu varlıkların biliş düzeyleri üst seviyededir; 92 00:08:38,719 --> 00:08:45,430 sebep sonuç ilişkisi kurabilir ve insanların amaçlarını ve niyetlerini okuyabilirler ve bütün bunları konuşma becerieri 93 00:08:45,430 --> 00:08:48,280 olmadan yapabilmektedirler. [(2.) Bazı düşünce türleri dil olmadan da sürer-- görsel düşünme] 94 00:08:48,280 --> 00:08:50,340 Biz ayrıca, dili kullanan varlıkların, yani yetişkin insanların 95 00:08:50,340 --> 00:08:56,860 dilin dışındaki biçimlerle de düşünmeye devam ettiğini biliyoruz, 96 00:08:56,860 --> 00:09:03,190 örneğin, görsel imgelemeyle. Eğer sizden yukarıda gördüğünüz üç boyutlu figürlere bakmanızı 97 00:09:03,190 --> 00:09:09,110 ve onları aynı mı, farklı mı olduğunu söylemenizi istesem? İnsanlar, 98 00:09:09,110 --> 00:09:15,190 bu problemi çözerken, küp dizilerini tarif etmek yerine, 99 00:09:15,190 --> 00:09:21,630 görüntülerin birini alıp, diğerini de, ilkiyle aynı yöne çevirirler. İşte bu, dil harici düşünceye örnektir. 100 00:09:21,630 --> 00:09:22,310 [(3.) Bizler, dili anlamak için üstü örtülü bilgi kullanırız ve sonra, olaylara özünü hatırlarız.] 101 00:09:22,310 --> 00:09:25,310 İşte bu yüzden, dili anlasanız da, 102 00:09:25,310 --> 00:09:31,160 sonra aklınızda kalan duyduğunuz dilin kendisi değildir. 103 00:09:31,160 --> 00:09:37,770 Bilişsel psikolojinin önemli bulgularından biri de, sözel içerikleri uzun vadeli hafızaya atarken, 104 00:09:37,770 --> 00:09:44,870 insanların kelimeleri birebir kopyalamak yerine, içeriğin özünü ya da anlamını saklıyor olmalarıdır. 105 00:09:44,870 --> 00:09:48,500 Mesela, sizin son 10 dakika içinde söylediklerimin bir kısmını 106 00:09:48,500 --> 00:09:53,940 hafızanıza aldığınızı varsayıyorum. Ama sanırım eğer 107 00:09:53,940 --> 00:09:59,770 ağzımdan çıkan bir tek cümleyi bile aynen söylemenizi istesem, bunu yapamazsınız. 108 00:09:59,770 --> 00:10:07,130 Hafızamıza kaydolan, cümlelerin aslından çok daha soyut bir şeydir. 109 00:10:07,130 --> 00:10:11,790 İşte biz buna anlam, içerik ya da semantik diyoruz. 110 00:10:11,790 --> 00:10:17,990 Aslında, bir cümleyi anlamaya çalıştığımızda, kelimelerin anlamı 111 00:10:17,990 --> 00:10:25,150 aslında devasa bir buz dağının görünen kısmı gibidir. Anlam verme, dilin kendisine 112 00:10:25,150 --> 00:10:30,180 anlam vermek için gerekli olan, hızlı, dile ait olmayan, bilinçaltı bir işlem gerektirir. Şimdi şampuan şişesinde, şiir gibi yazan bir 113 00:10:30,180 --> 00:10:37,130 kaç kelimeyi okuyacağım. "Saçı ıslatın, köpürtün, durulayın, tekrarlayın." 114 00:10:37,130 --> 00:10:39,820 Şimdi dilin bu kadar küçük bir kısmını anlarken bile, 115 00:10:39,820 --> 00:10:44,610 bazı şeyleri biliyor olmanız lazım: mesela işlemi ikinciye tekrar ettiğinizde, 116 00:10:44,610 --> 00:10:49,070 saçınızı tekrar ıslatmanıza gerek yok, çünkü zaten ıslak. Ve işlem bittiğinde, 117 00:10:49,070 --> 00:10:53,880 ve "tekrar edin" kelimesini gördüğünüzde, işlemi sonsuza dek tekrar etmenize gerek yok. 118 00:10:53,880 --> 00:10:59,970 Burada, "tekrar edin" , "yalnızca bir kere tekrar edin" demek. Bu örtük bilgiyi yazanlar, 119 00:10:59,970 --> 00:11:06,400 bu yazıyı anlamak için dil bilmek gerektiğini, ancak yazdıkları şeyin "dil" olmadığını, biliyorlardı. 120 00:11:06,400 --> 00:11:07,860 [(4.) Eğer dil düşünce ise, o halde nereden geldi?) 121 00:11:07,860 --> 00:11:10,710 Şimdi, eğer dil, düşünce ise, 122 00:11:10,710 --> 00:11:15,320 ve dil, dil olmadan düşünemiyorsa, o halde "dil nereden gelmiştir?" 123 00:11:15,320 --> 00:11:20,550 sorusu karşımıza çıkar.Sonuçta, İngilizce dili dünyaya gelen 124 00:11:20,550 --> 00:11:26,600 bir Marslı komitesi tarafından icat edilip, bize bahşedilmemiştir. 125 00:11:26,600 --> 00:11:33,320 Dil, aslında halkın yarattığı doğal bir olaydır. Yüzlerce, binlerce insanın 126 00:11:33,320 --> 00:11:39,710 katkıda bulunabileceği, yeni kelime yapıları, jargon ve argo kelimeler ekleyebileceği bir ansiklopedi gibidir. 127 00:11:39,710 --> 00:11:46,180 Ve işte bu eklemeler, insanlar fikirlerini ifade etmeye çalışırken yeni yollar aradıkça, dile eklenir ve 128 00:11:46,180 --> 00:11:51,070 dil en başta böyle oluşur. 129 00:11:51,070 --> 00:11:59,160 Şimdi, bu durum, dilin düşünceyi etkileyebileceğini inkar ettiğimiz anlamına gelmez. Dilbilimciler uzun süre boyunca, 130 00:11:59,160 --> 00:12:05,670 dilbilimsel görecelik teorisine ya da bu teoriyi ortaya attıkları için, Sapir-Whorf teorisi olarak 131 00:12:05,670 --> 00:12:09,540 bilinen teoriye ilgi duydular. Bu teoriye göre, dil, düşünceyi 132 00:12:09,540 --> 00:12:15,430 etkileyebilir. Dilbilimsel görecelik teorisine ilişkin olarak tartışmalar sürmektedir, ancak 133 00:12:15,430 --> 00:12:20,810 kimse dilin, düşünceyle aynı şey olduğuna veya 134 00:12:20,810 --> 00:12:26,600 bizim zihnimizin sürekli cümleler kurarak çalıştığına inanmamaktadır. 135 00:12:26,600 --> 00:12:32,610 Şimdi, dilin ne olmadığını bir kenara bırakırsak, dilin nasıl işlediği 136 00:12:32,610 --> 00:12:39,279 konusunu ele alabiliriz. Özetle, dili üç ana başlık altına toplayabiliriz. 137 00:12:39,279 --> 00:12:46,040 Öncelikle, zihinsel sözlük olarak adlandırdığımız uzun süreli hafızamızda bulunan 138 00:12:46,040 --> 00:12:50,230 kelimeler var; yani cümlelerin temel yapı taşları. 139 00:12:50,230 --> 00:12:57,480 Dil parçalarını, daha uzun soluklu karmaşık dil parçaları haline getirmemizi sağlayan kurallar, 140 00:12:57,480 --> 00:13:05,220 tarifler ve algoritmalar var. Örneğin, bizim kelimeleri öbeklere ya da cümlelere çevirmemizi düzenleyen söz dizimi kuralları; 141 00:13:05,220 --> 00:13:11,130 ön takıları ve son takıları kelimelere ekleyerek onları kompleks kelimelere 142 00:13:11,130 --> 00:13:17,320 çevirmemizi düzenleyen biçim bilimi kuralları; 143 00:13:17,320 --> 00:13:24,290 Sesli ve sessiz harfleri küçük kelimelere çevirmemizi düzenleyen, sesbilimi kuralları; 144 00:13:24,290 --> 00:13:30,670 Ve işte bütün dile ilişkin bilginin, arayüzler aracılığıyla dünyayla bağ kurması 145 00:13:30,670 --> 00:13:36,070 ve bize diğer insanların ürettiği dili anlamamıza yardım etmesi ve bizim diğer insanların da bizim ürettiğimiz 146 00:13:36,070 --> 00:13:38,650 dili anlamalarına yardım etmesi gerekiyor. Bunlara dil arayüzü deniyor. 147 00:13:38,650 --> 00:13:45,420 Şimdi kelimelerle başlayalım. Kelimelere ait temel ilke, 148 00:13:45,420 --> 00:13:51,839 İsviçreli dilbilimci, Ferdinand de Saussure, bundan 100 sene önce, 149 00:13:51,839 --> 00:13:57,550 işaretin rastlantısallığına dikkati çektiğinde tanımlanmış oldu. Örneğin, " ördek" kelimesine kelimesine bakalım. 150 00:13:57,550 --> 00:14:02,650 "Ördek" kelimesi ne bir ördeğe benziyor, ne de ördek gibi yürüyebiliyor ya da "vak"layabiliyor ama 151 00:14:02,650 --> 00:14:07,240 işte bizim, hayatımızın bir kısmında kelimenin çıkardığı sesle, kelimenin anlamını ilişkilendirmemizi sağlayan o 152 00:14:07,240 --> 00:14:14,610 kuvvet sayesinde, ben bu kelimeyi söyleyerek, sizin aklınıza bir ördek getirebilirim. 153 00:14:14,610 --> 00:14:19,580 Demek ki, bu bilgi hafızada belirli bir formatta ve çok basitleştirilmiş olarak saklanıyor ve 154 00:14:19,580 --> 00:14:24,460 zihinsel sözlüğümüze girişi işte böyle olabilir. Kelimenin kendisi için bir sembol var, 155 00:14:24,460 --> 00:14:31,670 kelimenin okunuşuna ait bir tanımlama var ve bir de, anlamına ait 156 00:14:31,670 --> 00:14:36,600 bir tanımlama var. Zihinsel sözlüğümüzün en hayranlık uyandıran özelliklerinden biri, 157 00:14:36,600 --> 00:14:43,800 onun ne kadar büyük olduğudur. Mesela, sözlüğün her 20 sayfasında bir, en üst sol kelimeyi alındığı sözlük 158 00:14:43,800 --> 00:14:49,490 örnekleme yöntemlerini kullanırsak, ve sonra bu kelimeleri insanlara çoktan seçmeli bir sınav içinde sorarsak, 159 00:14:49,490 --> 00:14:55,070 işte doğru cevapları, sözlüğün büyüklüğüyle çarpabilir ve 160 00:14:55,070 --> 00:15:00,440 lise mezunu bir insanın yaklaşık 60.000 kelimelik bir dağarcığı olduğunu bulabilirsiniz. 161 00:15:00,440 --> 00:15:07,040 Bu da, bir insanın bir yaşından itibaren, her iki saatte bir yeni bir 162 00:15:07,040 --> 00:15:12,680 kelime öğrenmiş olması demek. Sonra, bu kelimelerin, herhangi bir tarihte var olmuş bir telefon numarası kadar 163 00:15:12,680 --> 00:15:19,100 rastantısal olduğunu düşündüğünüzde, insanların uzun süreli hafızalarının, kelimelerin anlamlarını ve seslerini 164 00:15:19,100 --> 00:15:23,700 hafızaya alma kapasitesine şaşırırsınız. 165 00:15:23,700 --> 00:15:32,290 Tabii, biz yalnızca tek başına kelimeleri, ağzımızdan öylesine çıkarmayız. Onları, sözcük grupları veya cümle olarak kullanırız. 166 00:15:32,290 --> 00:15:38,510 Bu da, bizi dilin ikinci ana bileşenine getiriyor, yani dilbilgisine. 167 00:15:38,510 --> 00:15:45,550 Dilbilgisinin modern etüdü, meşhur bilim adamı, Noam Chomsky'nin katkılarından bağımsız olarak incelenemez. 168 00:15:45,550 --> 00:15:51,690 Kendisi, son 60 senedir dilbiliminin amaçlarını belirlemiş durumdadır. 169 00:15:51,690 --> 00:15:57,310 Chomsky, her şeyden önce, bizim ilk dili anlamaya çalışırken, açıklamamız gereken ilk bulmacanın, 170 00:15:57,310 --> 00:16:03,410 yaratıcılığın, da doğrusu dilbilimcilerin genellikle 'üretkenlik' olarak adlandırdığı şey olduğunu söylemiştir. 171 00:16:03,410 --> 00:16:09,370 Yani, yeni cümleleri üretmek ve anlamak. 172 00:16:09,370 --> 00:16:15,620 Klişe bir kaç formül haricinde, ürettiğiniz ya da anladığınız her cümle, 173 00:16:15,620 --> 00:16:23,000 belki de hayatınızda ilk defa karşınıza çıkan ya da türlerin tarihinde ilk defa oluşturulmuş bir kombinasyondan oluşmaktadır. 174 00:16:23,000 --> 00:16:28,660 Bizim, insanların bunu nasıl becerdiklerini açıklamamız gerekmektedir. 175 00:16:28,660 --> 00:16:35,380 Bu durumu bizim, bir dili öğrendiğimizde, uzunca bir cümle listesini ezberlemek yerine, 176 00:16:35,380 --> 00:16:43,330 bileşenleri yeni gruplara oluşturmak için kullanılan dilbilgisini, ya da algoritmayı ya da tarifi içselleştirdiğimiz, anlamına gelir. 177 00:16:43,330 --> 00:16:49,380 İşte bu yüzden, Chomsky, bu yüzden dilbiliminin 178 00:16:49,380 --> 00:16:56,140 psikolojiye ait bir dal olduğunu ve insan beynine açılan bir pencere olduğunu, söylemiştir. 179 00:16:56,140 --> 00:17:01,940 Bir ikincisi de, dillerin, kelimelerin anlamından bağımsız bir söz dizimi bulunmaktadır. 180 00:17:01,940 --> 00:17:07,329 Şimdi, benim bildiğim kadarıyla bir dilbilimci tarafından söylenen ve 'Bartlett'in Meşhur Alıntılar Kitabı' nda yer aldığını bildiğim 181 00:17:07,329 --> 00:17:12,649 tek alıntı, 1956 yılında, Chomsky tarafından söylemştir: 182 00:17:12,649 --> 00:17:19,850 " Renksiz, yeşil fikirler kızgınca uyumaktadır." Bu cümle ne anlama gelmektedir? 183 00:17:19,850 --> 00:17:25,410 İşte, kanıtlamaya çalışılan şey, cümlenin neredeyse anlamsız olduğudur. Ancak, İngilizce konuşan herhangi biri, 184 00:17:25,410 --> 00:17:31,490 bu cümlenin İngilizce diline ait söz dizilimine uygun olarak hazırlandığını, fark edecektir. Mesela bu cümleyi, 185 00:17:31,490 --> 00:17:38,270 " kızgınca uyku fikirler rüya renksiz" olarak yazsak, yine anlamsız olur ve karşımıza bir 186 00:17:38,270 --> 00:17:43,500 laf salatası çıkar. Üçüncüsü, söz diziminin 187 00:17:43,500 --> 00:17:50,570 psikolojideki uyarıcı tepkisinde olduğu gibi, kelime çağrışımlarından bir araya gelmemiş olmasıdır. 188 00:17:50,570 --> 00:17:56,040 Yani, bir kelime üretildiğinde, biz o kelimeyi bir uyarıcı olarak görüp, bir sonraki kelimeyi üretmek için kullanmayız. 189 00:17:56,040 --> 00:18:01,510 Yine, "renksiz yeşil fikirler uyurlar kızgınca" cümlesini, bu noktayı 190 00:18:01,510 --> 00:18:07,559 açıklamak için kullanabiliriz. Çünkü bu kelimelerin ardarda 191 00:18:07,559 --> 00:18:13,950 sıralanma olasılığını incelerseniz, "renksiz" ve "yeşil" kelimelerin 192 00:18:13,950 --> 00:18:21,210 bir arada kullanıldığını pek görrmeyiz. Muhtemelen hatta hiç görmemişizdir. Sonra, "yeşil" ve "fikir" kelimeleri de 193 00:18:21,210 --> 00:18:27,550 yan yana görmeye alıştığımız kelimeler değil. Aynı şekilde, "uyurlar" ve "kızgınca" da. 194 00:18:27,550 --> 00:18:33,590 Bu kelimelerin ardarda yer alma ihtimalleri sıfıra yakın, ancak buna rağmen, cümle kulağa düzgünce 195 00:18:33,590 --> 00:18:39,330 oluşturulmuş bir İngilizce cümle olarak geliyor. Bir de, dil genellikle, uzun vadeli bağlardan oluşur. 196 00:18:39,330 --> 00:18:45,370 Bir cümlenin belirli bir pozisyonda yer alması, cümlenin ilerleyen yerlerinde, hangi diğer kelimeleri kullanacağımızı 197 00:18:45,370 --> 00:18:50,530 belirler. Mesela biz cümleye "Ne..." diye başlarsak, cümlenin 198 00:18:50,530 --> 00:18:55,530 ilereyen kısımlarında, " ne de" dememiz gerekir. Eğer cümleye "eğer" ile başlarsak, 199 00:18:55,530 --> 00:18:59,840 cümlenin ilerleyen kısımlarında, " o zaman" kelimelerini bekleriz. Babasına, "Babacığım, neden 200 00:18:59,840 --> 00:19:04,950 bana okunmasını sevmediğim kitabı getirdin buraya?" 201 00:19:04,950 --> 00:19:12,410 İşte bu cümlede, birbirine bağlı kısımlar, anlaşılmayı güçleştirmektedir. 202 00:19:12,410 --> 00:19:15,750 Gerçekten de, düz yazıya ilişkin dil bilimi uygulamalarından biri de, 203 00:19:15,750 --> 00:19:24,559 düz yazıda, birbirine bağlı çok kısım olursa, 204 00:19:24,559 --> 00:19:30,470 cümlenin anlaşılmasının zor olacağına ve insanların kısa süreli 205 00:19:30,470 --> 00:19:35,700 hafızalarını yoracağına, ilişkindir. 206 00:19:35,700 --> 00:19:40,990 Kelimeleri çağrışımlarına göre gruplandırmak yerine, cümleler, 207 00:19:40,990 --> 00:19:46,150 aslında ters bir ağaca benzeyen bir hiyerarşik yapıdadırlar. Şimdi, İngilizce dilinden 208 00:19:46,150 --> 00:19:50,910 size bir örnek vereyim. İngilizce'nin en temel kurallarından biri, cümlenin 209 00:19:50,910 --> 00:19:57,010 isim tamlamasından, yani özneden ve eylem öbeğinden oluşuyor olmasıdır, yani yüklemden. 210 00:19:57,010 --> 00:20:03,650 İkinci kural, bu eylem öbeğini genişletir. Eylem öbeği, isim 211 00:20:03,650 --> 00:20:09,960 tamlamasından, yani özneden ve onu takip eden cümleden, yani tümleçten oluşur. Örneğin, " Ben ona, söyledim ki, 212 00:20:09,960 --> 00:20:11,500 dışarı hava güneşli." 213 00:20:11,500 --> 00:20:25,580 Şimdi gelelim dilbilimcilerin neden dilin, öbek yapısı kurallarından oluşuyor olması konusunda neden ısrarcı olduklarına. 214 00:20:25,580 --> 00:20:27,120 (1) Kurallar, ucu açık yaratıcılığa izin verir. 215 00:20:27,120 --> 00:20:31,760 Bu, bizim açıklamaya çalıştığımız ana fenomenin açıklanmasına yardım eder, 216 00:20:31,760 --> 00:20:35,140 yani dilin ucu açık şekilde yaratılıyor olmasına. 217 00:20:35,140 --> 00:20:36,179 (2.) Kurallar, anlamı bilinmeyen şeylerin ifade edilmesini sağlar. 218 00:20:36,179 --> 00:20:41,910 Bizim, anlamını bilmediğimiz şeylerin ifade edilmesini sağlar. Gazetecilikte bir klişe vardır, 219 00:20:41,910 --> 00:20:46,840 bir köpek bir adamı ısırdığında, bu haber niteliğinde değildir ama bir adam köpeği ısırırsa, işte bundan haber olur. 220 00:20:46,840 --> 00:20:54,510 Dilbilgisinin güzelliği, tanıdık kelimeleri farklı kombinasyonlarda kullanarak, haberleri ifade etmemizi sağlar. 221 00:20:54,510 --> 00:21:02,350 Ayrıca, öbek yapısının işleyişi, onlar çok sayıda 222 00:21:02,350 --> 00:21:05,080 kombinasyon üretirler. 223 00:21:05,080 --> 00:21:05,820 (3.) Kurallar, bizim büyük sayıda kombinasyon üretmemize izin verir. 224 00:21:05,820 --> 00:21:09,809 Ayrıca, dilbilgisinin kombinasyon üretme gücü sayesinde ifade edebileceğimiz düşüncelerimiz 225 00:21:09,809 --> 00:21:15,250 yalnızca çok büyük olmazla kalmaz, teknik olarak, sonsuzdu da. 226 00:21:15,250 --> 00:21:20,020 Şimdi, kimse sonsuza dek yaşayamadığından, 227 00:21:20,020 --> 00:21:24,590 bir insanın sonsuz sayıdaki cümleyi anlama ihtimali yoktur ancak, 228 00:21:24,590 --> 00:21:30,799 aynı şeyi bir matematikçinin, aritmetik kurallarını anlayan birinin, 229 00:21:30,799 --> 00:21:35,490 rakamların sonsuz olduğunu bildiğini, söylemesine, benzetebiliriz. Tabii, eğer biri en uzun rakamı bulduğunu 230 00:21:35,490 --> 00:21:40,420 iddia ederse, siz o rakama bir ekleyerek, daha büyüğünü elde edebilirsiniz. 231 00:21:40,420 --> 00:21:45,140 İşte, dilde de aynı şey geçerli. 232 00:21:45,140 --> 00:21:50,270 Şu şekilde göstereyim. Aslına bakarsanız, dünyanın 233 00:21:50,270 --> 00:21:53,030 en uzun cümlesini yarattığını iddia eden biri oldu. 234 00:21:53,030 --> 00:21:57,160 Bu iddiayı kim yapabilir? Kim olacak? Tabii ki Guinness Rekorlar Kitabı. Bunu, araştırabilirsiniz. 235 00:21:57,160 --> 00:22:03,340 Kitapta, dünyanın en uzun cümlesi var. Bu cümle 1300 kelimeden 236 00:22:03,340 --> 00:22:08,059 oluşuyor. William Faulkner'ın yazdığı bir romandan alınmış. Şimdi 237 00:22:08,059 --> 00:22:11,559 size bütün cümleyi okumayacağım ama başlangıcını söyleyeceğim. 238 00:22:11,559 --> 00:22:16,929 " İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..." ve işte bu cümle 239 00:22:16,929 --> 00:22:20,230 böyle devam ediyor. Ancak ben size, bu cümlenin 240 00:22:20,230 --> 00:22:25,140 dünyanın en uzun cümlesi olmadığını söyleyeceğim. Ben de Guiness'e şu cümleyi vererek, rekor kırmak ve 241 00:22:25,140 --> 00:22:30,460 adımı ölümsüzleştirmek istedim : "Faulkner demiştir ki, 'İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..' 242 00:22:30,460 --> 00:22:36,320 Ancak benim bunu yapmam bana ölümsüzlük kazandırmaz, yalnızca 243 00:22:36,320 --> 00:22:42,660 15 dakikalık bir şöhret kazandırır. Çünkü siz biliyorsunuz ki, 244 00:22:42,660 --> 00:22:47,850 siz de rekoru kırmak için şöyle bir cümle yazabilirsiniz: " Guinness 245 00:22:47,850 --> 00:22:53,790 Faulkner'ın aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiştir" ya da " Pinker, Guiness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirttiğini söylemiştir" ya da 246 00:22:53,790 --> 00:23:08,870 " Pinker'ın Guinness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiş olması kimin umrundadır." gibi. 247 00:23:08,870 --> 00:23:14,150 Şimdi, televizyon rehberinde yer almış olan, şu kafa karıştırıcı cümleye bir bakın: 248 00:23:14,150 --> 00:23:18,900 " Bu akşamki programda, Conan Dr. Ruth'la seksi tartışacak." 249 00:23:18,900 --> 00:23:24,190 Şimdi bu cümleyi masumca okuduğumuzda, "tartışma" fiili, iki şeyi etkiliyor, 250 00:23:24,190 --> 00:23:29,870 birincisi, tartışılan konu, yani "seks" diğeri de tartışılan kişi, 251 00:23:29,870 --> 00:23:35,500 o da "Dr Ruth". Ancak eğer siz, cümleyi farklı bir şekilde yapılandırırsanız, 252 00:23:35,500 --> 00:23:40,380 ve " Dr. Ruth'la seks"i, cümlenin konusu haline getirrseniz ve 253 00:23:40,380 --> 00:23:46,700 tartışılan şeyin bu olduğunu söylerseniz, cümle daha yaramaz bir hal alır. 254 00:23:46,700 --> 00:23:51,090 Öbek yapısı, bizim bir çok cümle üretmemizin yanı sıra, 255 00:23:51,090 --> 00:23:57,320 cümlelerin ne anlama geldiğini anlamız için de gereklidir. Bir öbekteki dalların geometrisi, 256 00:23:57,320 --> 00:24:02,740 kimin, kime ne yaptığını anlamamız için şarttır. 257 00:24:02,740 --> 00:24:07,610 Chomsky'nin dil bilimine yaptığı önemli katkılardan bir diğeri de, 258 00:24:07,610 --> 00:24:17,820 çocukların dili nasıl öğrendiklerine yoğunlaşmasıdır. Çocuklar cümleleri ezberlemezler çünkü dilin bilinmesi demek, 259 00:24:17,820 --> 00:24:23,230 bir çok cümlenin ezberlenmiş olması demek değildir. Çocukların küçükken, anne babalarının 260 00:24:23,230 --> 00:24:30,570 ağzından çıkanlar arasından bazı kuralları ayırt etmeleri ya da 261 00:24:30,570 --> 00:24:36,220 damıtmaları gerekmektedir.