0:00:11.890,0:00:16.790 Benim adın Steven Pinker ve ben Harvard Üniversitesi'nde Psikoloji Profesörü'yüm. 0:00:16.790,0:00:22.680 Bugün size dilden bahsediyor olacağım. Aslında ben bir dil bilimci değilim, 0:00:22.680,0:00:28.160 bilişsel bilimciyim. Benim dil konusuna olan ilgim, dilin 0:00:28.160,0:00:32.490 insan beynine açılan bir pencere olmasıyla, sınırlı. Dil konusu, 0:00:32.490,0:00:38.030 insan bilimlerinin ana konularından biri. Dil kullanma becerisi, insanları 0:00:38.030,0:00:45.030 diğer türlerden çarpıcı şekilde ayıran bir özellik. Dil, insanların iş birliği yapabilmeleri için elzem; kelimeleri kullanarak, 0:00:45.030,0:00:52.239 bilgilerimizi paylaşıyor ve eylemlerimizi koordine hale getiriyoruz ve böylece harika işler başarabiliyoruz. 0:00:52.239,0:00:58.769 Tabii dil konusu, içinde bir çok bilimsel sır da barındırıyor: Dil, nasıl insan türü için evrim geçirdi? Beyin, dili nasıl işliyor? 0:00:58.769,0:01:05.610 Ayrıca dilin insan hayatında ne kadar merkezi bir yeri olduğu düşünüldüğünde, dilin bir çok pratik kullanımı olması 0:01:05.610,0:01:11.020 şaşırtıcı değil. Dil bizim için o kadar doğal bir şey ki, 0:01:11.020,0:01:16.420 onun ne kadar ilginç ve mucizevi bir şey olduğunu unutuyoruz. Şimdi, 0:01:16.420,0:01:21.100 bir sonraki saat boyunca ne yapıyor olacağınızı düşünün. Bir adamın, nefes alıp 0:01:21.100,0:01:26.500 bazı sesler çıkarmasını, sabırla dinliyor olacaksınız. Neden böyle bir şey yapasınız? 0:01:26.500,0:01:31.750 Ben çıkaracağım seslerin çok hoş olduğunu iddia edemem, ama çıkaracağım "ss" ve "hmm" ve "vaak" ve "pap" seslerinin 0:01:31.750,0:01:38.329 arasına, bazı bilgileri kodladığımı söyleyebilirim. 0:01:38.329,0:01:44.719 İşte, sizlerin bu ses akıntısı içindenden bilgiyi çıkartma beceriniz var; bu da bizim 0:01:44.719,0:01:49.619 fikirlerimizi paylaşmamızı sağlıyor. İşte bugün paylaşacağımız fikirler 0:01:49.619,0:01:55.329 bu yeteneğimizle, dil yeteneğimizle ilgili. Ancak farklı bir biçimde "hs" ve "vaak" sesleri çıkararak, 0:01:55.329,0:02:01.079 sizin, en sevdiğiniz realite şovunda olan bitenden, evrenin oluşuma ait olan teorilere kadar, 0:02:01.079,0:02:06.899 bir çok farklı konuda düşünmenizi sağlayabilirim. 0:02:06.899,0:02:13.760 İşte ben dilin mucizesi olarak bunu görüyorum; onun geniş ifade gücünü. 0:02:13.760,0:02:19.440 35 senedir dil konusu üzerine çalışıyor olmama rağmen beni hala merakla dolduran bir konu. 0:02:19.440,0:02:31.540 Ve işte, dil biliminin açıklamaya çalıştığı ana fenomen de bu. 0:02:31.540,0:02:35.410 Dilin, insan hayatının merkezinde olması şaşırtıcı değil. İncil'deki Babil Kulesi hikayesi, 0:02:35.410,0:02:39.760 insanların bilgilerini ve niyetlerini, dili kullanarak paylaştıklarını ve 0:02:39.760,0:02:46.209 bu sayede harika işler başardıklarını anlatmaktadır. Dil ayrıca 0:02:46.209,0:02:53.340 belirli bir kültüre özgü değildir; antropologlar tarafından incelenen her kültürde mevcuttur. 0:02:53.340,0:02:58.640 Dünyada bugün konuşulan 6.000 dil var. 0:02:58.640,0:03:05.319 Bu dillerin hepsi komplekstir; kimse kompleks dile sahip olmayan bir insan toplumu keşfetmemiştir. 0:03:05.319,0:03:10.569 İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı, Charles Darwin demiştir ki: " İnsanoğlunun doğasında konuşma iç gdüsü vardır; 0:03:10.569,0:03:16.620 bunu küçük çocukların agulamalarında görebilirsiniz, oysa hiçbir çocuğun içgüdüleri onu 0:03:16.620,0:03:21.019 yemek yapmaya, alkol mayalamaya ya da yazı yazmaya yöneltmez." 0:03:21.019,0:03:25.489 Dil, çetrefilli bir beceridir ve dil biliminin de karmaşık bir bilim dalı olması 0:03:25.489,0:03:30.489 şaşırtıcı değildir. Bu dal, dilin kendisinin incelenmesini içerir: 0:03:30.489,0:03:38.090 dilbilgisi, kelimelerin, kelime öbeklerinin ve cümlelerin sıralanması; fonoloji, yani seslerin incelenmesi, 0:03:38.090,0:03:45.129 anlambilim, yani anlamın incelenmesi ve edimbilgisi, yani dilin konuşma esnasında nasıl kullandığını, 0:03:45.129,0:03:49.180 inceler. Dil konusunu inceleyen bilim kişileri ayrıca 0:03:49.180,0:03:54.989 dilin gerçek zamanlı olarak nasıl işlendiğini, çocuklar tarafından nasıl algılandığını ve dil öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini 0:03:54.989,0:03:59.540 inceler; bu alana, psikolinguistik denir. Ayrıca bazıları da beyin tarafından dilin 0:03:59.540,0:04:02.220 nasıl işlendiğini inceler; bu alana da nörolinguistik denir. 0:04:02.220,0:04:11.590 Şimdi başlamada önce, dilin, dille yakından ilişkisi olan üç diğer şeyle karşılaştırılmaması 0:04:11.590,0:04:18.250 çok önemlidir. Bunların ilki yazı dilidir. Tarih boyunca varolan tüm insan kültürlerinde bulunan, 0:04:18.250,0:04:23.520 konuşma dilinin aksine, yazı, insan tarihinin yalnızca 0:04:23.520,0:04:29.500 ufak bir kısmı boyunca var olmuştur; yazı 5000 sene önce icat edilmiştir. 0:04:29.500,0:04:35.470 Sayfadaki her bir işaretin bir sesli ya da sessiz harfi temsil ettiği alfabetik yazı, bir sefer mahsus olmak üzere, 0:04:35.470,0:04:40.220 yaklaşık 3.700 sene önce, Kenan Ülkesi'nde yaşayanlar tarafından icat edilmiştir. 0:04:40.220,0:04:47.800 Darwin'in de söylediği gibi, çocukların içgüdüsel olarak yazı yazma eğilimleri yoktur 0:04:47.800,0:04:51.850 ancak bunu eğilim okul sırasında inşa edilir. 0:04:51.850,0:04:58.060 Dille karıştırılmaması gereken bir diğer şey de, düzgün dilbilgisidir. Dilbilimciler, 0:04:58.060,0:05:05.140 betimlemeli dilbilgisiyle, yani insanların nasıl konuşması gerektiğini açıklayan kurallar ile, kuralcı dilbilgisini, yani 0:05:05.140,0:05:11.260 insanların dikkatlice düzyazı yazdıklarında uymaları gerekenleri tanımlayan kurallar, arasında bir fark yaratmışlardır. 0:05:11.260,0:05:15.690 Size dilbilimine ilişkin bir sır vermemi isterseniz, o da, bu iki grup kuralın, 0:05:15.690,0:05:22.240 aynı olmadığı ve dilin kuralcı dilbilgisi kurallarının, aslında çok da mantık üzerine kurulu olmadığıdır. 0:05:22.240,0:05:27.640 Mesela bu kurallardan en meşhuruna bakalım: mastarlıkları ikiye bölmeme kuralı. 0:05:27.640,0:05:31.540 Bu kurala göre, Kaptan Kirk, Enterprise gemisinin 0:05:31.540,0:05:36.930 görevinin " başka kimsenin gitmediği yere, gitmek cesurca" dediğinde, çok büyük bir dilbilgisi 0:05:36.930,0:05:41.990 hatası yapmış bulunmaktadır. Editörlere göre, onun aslen 0:05:41.990,0:05:48.800 "Başka kimsenin gitmediği yere, cesurca gitmek" demesi gerekmekteydi. 0:05:48.800,0:05:54.910 Ancak, bu İngilizce dilinin ritmiyle ve vurgusuyla çatışmaktadır. Aslında, bu kuralcı kural, 0:05:54.910,0:06:00.660 Latince'de, mastarın ayrılamaması kuralı temel alınarak yapılmıştır; 0:06:00.660,0:06:05.910 çünkü mastar orada, tek kelimedir: "Facare", yani "yapmak." Julius Sezar, istese de 0:06:05.910,0:06:12.940 mastarı ikiye ayıramazmış. Bu kural, İngilizce'ye tamamen taşınmış 0:06:12.940,0:06:17.260 ancak aslında taşınmaması gerekirmiş. Bir diğer kuralcı dilbilgisi kuralı da, 0:06:17.260,0:06:23.140 aynı cümle içinde iki negatifin kullanılmamasıdır. Mick Jagger'in " Hiçbir tatmin alamıyorum" dememesi gerekirmiş. 0:06:23.140,0:06:27.640 Bunun yerine, "Herhangi bir tatmin alamıyorum" demesi gerekirmiş. 0:06:27.640,0:06:34.680 Şimdi, bu kuralın genellikle mantığa uyduğu söylenir, ancak düşünürseniz " -mıyorum" ve "herhangi" kelimeleri de, 0:06:34.680,0:06:40.420 " -mıyorum" ve "hiç" ikilisi gibi, aslında çifte negatif içermektedir. 0:06:40.420,0:06:44.600 Bizim " Herhangi bir tatmin alamıyorum"u, "Hiçbir tatmin alamıyorum"a tercih etmemizin tek sebebi, 0:06:44.600,0:06:50.140 17. yüzyılda Güney İngiltere'de konuşulan lehçenin, 0:06:50.140,0:06:53.730 " -mıyorum" ve "herhangi" ikilisini, ikilisine tercih etmesi yüzündendir. 0:06:53.730,0:06:57.070 Eğer İngiltere'nin başkenti, ülkenin güneyinde değil de kuzeyinde 0:06:57.070,0:07:01.400 olsaydı, "-mıyorum" ve "hiçbir" doğru, 0:07:01.400,0:07:03.330 " -mıyorum" ve "herhangi" ikilisine yanlış olacaktı. 0:07:03.330,0:07:08.410 Bir dilde, standart olarak seçilen ağzın herhangi bir özelliği yoktur. 0:07:08.410,0:07:14.890 Aslında, biz lehçe adı verilen farklı dil versiyonlarını karşılaştırırsak, 0:07:14.890,0:07:20.910 hepsinin farklı şekillerde kompleks olduğunu görürüz. Mesela, Afro-Amerikan konuşma dilini, yani 0:07:20.910,0:07:27.540 Siyani İngilizce'yi ya da Zenci sokak dilini ele alalım. Afro-Amerikan dilinde, 0:07:27.540,0:07:33.460 " He be workin" [O var çalışma] dediğinizde, bu aslında Standart İngilizce'nin katledilmesi anlamına gelmez, 0:07:33.460,0:07:38.670 ama "He workin" [O çalışıyor] dan farklı bir anlam taşıyan, başka bir cümle kurulduğu anlamına gelir. 0:07:38.670,0:07:45.680 İlki, o insanın bir işe sahip olduğunu belirtir, 0:07:45.680,0:07:51.180 ikincisi ise, o kişinin, bizim şu anda bu konuşmayı yaptığımız esnada, çalışıyor olduğunu belirtir. 0:07:51.180,0:07:53.320 Şimdi, Afro-Amerikan dilinde yapılan ancak Standart İngilizce'de var olmayan 0:07:53.320,0:07:59.480 bu fark, farklı lehçelerin, standart dille aynı karmaşıklıkta ve aynı ölçüde kompleks 0:07:59.480,0:08:05.620 bir dizi kurala sahip olabileceğinin göstergesidir. 0:08:05.620,0:08:10.710 Şimdi üçüncü bir şey de, dili, düşünce ile karıştırmamak gerektiğidir. 0:08:10.710,0:08:17.210 Bir çok insan, düşünürken dil kullandığını söyler ama, bilişsel 0:08:17.210,0:08:23.220 psikologlar, bir çok düşüncenin, cümle biçiminde gerçekleşmediğini 0:08:23.220,0:08:24.010 göstermiştir. 0:08:24.010,0:08:25.670 [(1.) Bebekler (ve diğer memeliler) konuşmadan iletişim kurarlar.] 0:08:25.670,0:08:31.980 Örneğin, bebeklerin konuşmadan önceki halleri ya da diğer 0:08:31.980,0:08:38.719 hayvanlar üzerinde yapılan bazı harika deneyler göstermiştir ki, bu varlıkların biliş düzeyleri üst seviyededir; 0:08:38.719,0:08:45.430 sebep sonuç ilişkisi kurabilir ve insanların amaçlarını ve niyetlerini okuyabilirler ve bütün bunları konuşma becerieri 0:08:45.430,0:08:48.280 olmadan yapabilmektedirler. [(2.) Bazı düşünce türleri dil olmadan da sürer-- görsel düşünme] 0:08:48.280,0:08:50.340 Biz ayrıca, dili kullanan varlıkların, yani yetişkin insanların 0:08:50.340,0:08:56.860 dilin dışındaki biçimlerle de düşünmeye devam ettiğini biliyoruz, 0:08:56.860,0:09:03.190 örneğin, görsel imgelemeyle. Eğer sizden yukarıda gördüğünüz üç boyutlu figürlere bakmanızı 0:09:03.190,0:09:09.110 ve onları aynı mı, farklı mı olduğunu söylemenizi istesem? İnsanlar, 0:09:09.110,0:09:15.190 bu problemi çözerken, küp dizilerini tarif etmek yerine, 0:09:15.190,0:09:21.630 görüntülerin birini alıp, diğerini de, ilkiyle aynı yöne çevirirler. İşte bu, dil harici düşünceye örnektir. 0:09:21.630,0:09:22.310 [(3.) Bizler, dili anlamak için üstü örtülü bilgi kullanırız ve sonra, olaylara özünü hatırlarız.] 0:09:22.310,0:09:25.310 İşte bu yüzden, dili anlasanız da, 0:09:25.310,0:09:31.160 sonra aklınızda kalan duyduğunuz dilin kendisi değildir. 0:09:31.160,0:09:37.770 Bilişsel psikolojinin önemli bulgularından biri de, sözel içerikleri uzun vadeli hafızaya atarken, 0:09:37.770,0:09:44.870 insanların kelimeleri birebir kopyalamak yerine, içeriğin özünü ya da anlamını saklıyor olmalarıdır. 0:09:44.870,0:09:48.500 Mesela, sizin son 10 dakika içinde söylediklerimin bir kısmını 0:09:48.500,0:09:53.940 hafızanıza aldığınızı varsayıyorum. Ama sanırım eğer 0:09:53.940,0:09:59.770 ağzımdan çıkan bir tek cümleyi bile aynen söylemenizi istesem, bunu yapamazsınız. 0:09:59.770,0:10:07.130 Hafızamıza kaydolan, cümlelerin aslından çok daha soyut bir şeydir. 0:10:07.130,0:10:11.790 İşte biz buna anlam, içerik ya da semantik diyoruz. 0:10:11.790,0:10:17.990 Aslında, bir cümleyi anlamaya çalıştığımızda, kelimelerin anlamı 0:10:17.990,0:10:25.150 aslında devasa bir buz dağının görünen kısmı gibidir. Anlam verme, dilin kendisine 0:10:25.150,0:10:30.180 anlam vermek için gerekli olan, hızlı, dile ait olmayan, bilinçaltı bir işlem gerektirir. Şimdi şampuan şişesinde, şiir gibi yazan bir 0:10:30.180,0:10:37.130 kaç kelimeyi okuyacağım. "Saçı ıslatın, köpürtün, durulayın, tekrarlayın." 0:10:37.130,0:10:39.820 Şimdi dilin bu kadar küçük bir kısmını anlarken bile, 0:10:39.820,0:10:44.610 bazı şeyleri biliyor olmanız lazım: mesela işlemi ikinciye tekrar ettiğinizde, 0:10:44.610,0:10:49.070 saçınızı tekrar ıslatmanıza gerek yok, çünkü zaten ıslak. Ve işlem bittiğinde, 0:10:49.070,0:10:53.880 ve "tekrar edin" kelimesini gördüğünüzde, işlemi sonsuza dek tekrar etmenize gerek yok. 0:10:53.880,0:10:59.970 Burada, "tekrar edin" , "yalnızca bir kere tekrar edin" demek. Bu örtük bilgiyi yazanlar, 0:10:59.970,0:11:06.400 bu yazıyı anlamak için dil bilmek gerektiğini, ancak yazdıkları şeyin "dil" olmadığını, biliyorlardı. 0:11:06.400,0:11:07.860 [(4.) Eğer dil düşünce ise, o halde nereden geldi?) 0:11:07.860,0:11:10.710 Şimdi, eğer dil, düşünce ise, 0:11:10.710,0:11:15.320 ve dil, dil olmadan düşünemiyorsa, o halde "dil nereden gelmiştir?" 0:11:15.320,0:11:20.550 sorusu karşımıza çıkar.Sonuçta, İngilizce dili dünyaya gelen 0:11:20.550,0:11:26.600 bir Marslı komitesi tarafından icat edilip, bize bahşedilmemiştir. 0:11:26.600,0:11:33.320 Dil, aslında halkın yarattığı doğal bir olaydır. Yüzlerce, binlerce insanın 0:11:33.320,0:11:39.710 katkıda bulunabileceği, yeni kelime yapıları, jargon ve argo kelimeler ekleyebileceği bir ansiklopedi gibidir. 0:11:39.710,0:11:46.180 Ve işte bu eklemeler, insanlar fikirlerini ifade etmeye çalışırken yeni yollar aradıkça, dile eklenir ve 0:11:46.180,0:11:51.070 dil en başta böyle oluşur. 0:11:51.070,0:11:59.160 Şimdi, bu durum, dilin düşünceyi etkileyebileceğini inkar ettiğimiz anlamına gelmez. Dilbilimciler uzun süre boyunca, 0:11:59.160,0:12:05.670 dilbilimsel görecelik teorisine ya da bu teoriyi ortaya attıkları için, Sapir-Whorf teorisi olarak 0:12:05.670,0:12:09.540 bilinen teoriye ilgi duydular. Bu teoriye göre, dil, düşünceyi 0:12:09.540,0:12:15.430 etkileyebilir. Dilbilimsel görecelik teorisine ilişkin olarak tartışmalar sürmektedir, ancak 0:12:15.430,0:12:20.810 kimse dilin, düşünceyle aynı şey olduğuna veya 0:12:20.810,0:12:26.600 bizim zihnimizin sürekli cümleler kurarak çalıştığına inanmamaktadır. 0:12:26.600,0:12:32.610 Şimdi, dilin ne olmadığını bir kenara bırakırsak, dilin nasıl işlediği 0:12:32.610,0:12:39.279 konusunu ele alabiliriz. Özetle, dili üç ana başlık altına toplayabiliriz. 0:12:39.279,0:12:46.040 Öncelikle, zihinsel sözlük olarak adlandırdığımız uzun süreli hafızamızda bulunan 0:12:46.040,0:12:50.230 kelimeler var; yani cümlelerin temel yapı taşları. 0:12:50.230,0:12:57.480 Dil parçalarını, daha uzun soluklu karmaşık dil parçaları haline getirmemizi sağlayan kurallar, 0:12:57.480,0:13:05.220 tarifler ve algoritmalar var. Örneğin, bizim kelimeleri öbeklere ya da cümlelere çevirmemizi düzenleyen söz dizimi kuralları; 0:13:05.220,0:13:11.130 ön takıları ve son takıları kelimelere ekleyerek onları kompleks kelimelere 0:13:11.130,0:13:17.320 çevirmemizi düzenleyen biçim bilimi kuralları; 0:13:17.320,0:13:24.290 Sesli ve sessiz harfleri küçük kelimelere çevirmemizi düzenleyen, sesbilimi kuralları; 0:13:24.290,0:13:30.670 Ve işte bütün dile ilişkin bilginin, arayüzler aracılığıyla dünyayla bağ kurması 0:13:30.670,0:13:36.070 ve bize diğer insanların ürettiği dili anlamamıza yardım etmesi ve bizim diğer insanların da bizim ürettiğimiz 0:13:36.070,0:13:38.650 dili anlamalarına yardım etmesi gerekiyor. Bunlara dil arayüzü deniyor. 0:13:38.650,0:13:45.420 Şimdi kelimelerle başlayalım. Kelimelere ait temel ilke, 0:13:45.420,0:13:51.839 İsviçreli dilbilimci, Ferdinand de Saussure, bundan 100 sene önce, 0:13:51.839,0:13:57.550 işaretin rastlantısallığına dikkati çektiğinde tanımlanmış oldu. Örneğin, " ördek" kelimesine kelimesine bakalım. 0:13:57.550,0:14:02.650 "Ördek" kelimesi ne bir ördeğe benziyor, ne de ördek gibi yürüyebiliyor ya da "vak"layabiliyor ama 0:14:02.650,0:14:07.240 işte bizim, hayatımızın bir kısmında kelimenin çıkardığı sesle, kelimenin anlamını ilişkilendirmemizi sağlayan o 0:14:07.240,0:14:14.610 kuvvet sayesinde, ben bu kelimeyi söyleyerek, sizin aklınıza bir ördek getirebilirim. 0:14:14.610,0:14:19.580 Demek ki, bu bilgi hafızada belirli bir formatta ve çok basitleştirilmiş olarak saklanıyor ve 0:14:19.580,0:14:24.460 zihinsel sözlüğümüze girişi işte böyle olabilir. Kelimenin kendisi için bir sembol var, 0:14:24.460,0:14:31.670 kelimenin okunuşuna ait bir tanımlama var ve bir de, anlamına ait 0:14:31.670,0:14:36.600 bir tanımlama var. Zihinsel sözlüğümüzün en hayranlık uyandıran özelliklerinden biri, 0:14:36.600,0:14:43.800 onun ne kadar büyük olduğudur. Mesela, sözlüğün her 20 sayfasında bir, en üst sol kelimeyi alındığı sözlük 0:14:43.800,0:14:49.490 örnekleme yöntemlerini kullanırsak, ve sonra bu kelimeleri insanlara çoktan seçmeli bir sınav içinde sorarsak, 0:14:49.490,0:14:55.070 işte doğru cevapları, sözlüğün büyüklüğüyle çarpabilir ve 0:14:55.070,0:15:00.440 lise mezunu bir insanın yaklaşık 60.000 kelimelik bir dağarcığı olduğunu bulabilirsiniz. 0:15:00.440,0:15:07.040 Bu da, bir insanın bir yaşından itibaren, her iki saatte bir yeni bir 0:15:07.040,0:15:12.680 kelime öğrenmiş olması demek. Sonra, bu kelimelerin, herhangi bir tarihte var olmuş bir telefon numarası kadar 0:15:12.680,0:15:19.100 rastantısal olduğunu düşündüğünüzde, insanların uzun süreli hafızalarının, kelimelerin anlamlarını ve seslerini 0:15:19.100,0:15:23.700 hafızaya alma kapasitesine şaşırırsınız. 0:15:23.700,0:15:32.290 Tabii, biz yalnızca tek başına kelimeleri, ağzımızdan öylesine çıkarmayız. Onları, sözcük grupları veya cümle olarak kullanırız. 0:15:32.290,0:15:38.510 Bu da, bizi dilin ikinci ana bileşenine getiriyor, yani dilbilgisine. 0:15:38.510,0:15:45.550 Dilbilgisinin modern etüdü, meşhur bilim adamı, Noam Chomsky'nin katkılarından bağımsız olarak incelenemez. 0:15:45.550,0:15:51.690 Kendisi, son 60 senedir dilbiliminin amaçlarını belirlemiş durumdadır. 0:15:51.690,0:15:57.310 Chomsky, her şeyden önce, bizim ilk dili anlamaya çalışırken, açıklamamız gereken ilk bulmacanın, 0:15:57.310,0:16:03.410 yaratıcılığın, da doğrusu dilbilimcilerin genellikle 'üretkenlik' olarak adlandırdığı şey olduğunu söylemiştir. 0:16:03.410,0:16:09.370 Yani, yeni cümleleri üretmek ve anlamak. 0:16:09.370,0:16:15.620 Klişe bir kaç formül haricinde, ürettiğiniz ya da anladığınız her cümle, 0:16:15.620,0:16:23.000 belki de hayatınızda ilk defa karşınıza çıkan ya da türlerin tarihinde ilk defa oluşturulmuş bir kombinasyondan oluşmaktadır. 0:16:23.000,0:16:28.660 Bizim, insanların bunu nasıl becerdiklerini açıklamamız gerekmektedir. 0:16:28.660,0:16:35.380 Bu durumu bizim, bir dili öğrendiğimizde, uzunca bir cümle listesini ezberlemek yerine, 0:16:35.380,0:16:43.330 bileşenleri yeni gruplara oluşturmak için kullanılan dilbilgisini, ya da algoritmayı ya da tarifi içselleştirdiğimiz, anlamına gelir. 0:16:43.330,0:16:49.380 İşte bu yüzden, Chomsky, bu yüzden dilbiliminin 0:16:49.380,0:16:56.140 psikolojiye ait bir dal olduğunu ve insan beynine açılan bir pencere olduğunu, söylemiştir. 0:16:56.140,0:17:01.940 Bir ikincisi de, dillerin, kelimelerin anlamından bağımsız bir söz dizimi bulunmaktadır. 0:17:01.940,0:17:07.329 Şimdi, benim bildiğim kadarıyla bir dilbilimci tarafından söylenen ve 'Bartlett'in Meşhur Alıntılar Kitabı' nda yer aldığını bildiğim 0:17:07.329,0:17:12.649 tek alıntı, 1956 yılında, Chomsky tarafından söylemştir: 0:17:12.649,0:17:19.850 " Renksiz, yeşil fikirler kızgınca uyumaktadır." Bu cümle ne anlama gelmektedir? 0:17:19.850,0:17:25.410 İşte, kanıtlamaya çalışılan şey, cümlenin neredeyse anlamsız olduğudur. Ancak, İngilizce konuşan herhangi biri, 0:17:25.410,0:17:31.490 bu cümlenin İngilizce diline ait söz dizilimine uygun olarak hazırlandığını, fark edecektir. Mesela bu cümleyi, 0:17:31.490,0:17:38.270 " kızgınca uyku fikirler rüya renksiz" olarak yazsak, yine anlamsız olur ve karşımıza bir 0:17:38.270,0:17:43.500 laf salatası çıkar. Üçüncüsü, söz diziminin 0:17:43.500,0:17:50.570 psikolojideki uyarıcı tepkisinde olduğu gibi, kelime çağrışımlarından bir araya gelmemiş olmasıdır. 0:17:50.570,0:17:56.040 Yani, bir kelime üretildiğinde, biz o kelimeyi bir uyarıcı olarak görüp, bir sonraki kelimeyi üretmek için kullanmayız. 0:17:56.040,0:18:01.510 Yine, "renksiz yeşil fikirler uyurlar kızgınca" cümlesini, bu noktayı 0:18:01.510,0:18:07.559 açıklamak için kullanabiliriz. Çünkü bu kelimelerin ardarda 0:18:07.559,0:18:13.950 sıralanma olasılığını incelerseniz, "renksiz" ve "yeşil" kelimelerin 0:18:13.950,0:18:21.210 bir arada kullanıldığını pek görrmeyiz. Muhtemelen hatta hiç görmemişizdir. Sonra, "yeşil" ve "fikir" kelimeleri de 0:18:21.210,0:18:27.550 yan yana görmeye alıştığımız kelimeler değil. Aynı şekilde, "uyurlar" ve "kızgınca" da. 0:18:27.550,0:18:33.590 Bu kelimelerin ardarda yer alma ihtimalleri sıfıra yakın, ancak buna rağmen, cümle kulağa düzgünce 0:18:33.590,0:18:39.330 oluşturulmuş bir İngilizce cümle olarak geliyor. Bir de, dil genellikle, uzun vadeli bağlardan oluşur. 0:18:39.330,0:18:45.370 Bir cümlenin belirli bir pozisyonda yer alması, cümlenin ilerleyen yerlerinde, hangi diğer kelimeleri kullanacağımızı 0:18:45.370,0:18:50.530 belirler. Mesela biz cümleye "Ne..." diye başlarsak, cümlenin 0:18:50.530,0:18:55.530 ilereyen kısımlarında, " ne de" dememiz gerekir. Eğer cümleye "eğer" ile başlarsak, 0:18:55.530,0:18:59.840 cümlenin ilerleyen kısımlarında, " o zaman" kelimelerini bekleriz. Babasına, "Babacığım, neden 0:18:59.840,0:19:04.950 bana okunmasını sevmediğim kitabı getirdin buraya?" 0:19:04.950,0:19:12.410 İşte bu cümlede, birbirine bağlı kısımlar, anlaşılmayı güçleştirmektedir. 0:19:12.410,0:19:15.750 Gerçekten de, düz yazıya ilişkin dil bilimi uygulamalarından biri de, 0:19:15.750,0:19:24.559 düz yazıda, birbirine bağlı çok kısım olursa, 0:19:24.559,0:19:30.470 cümlenin anlaşılmasının zor olacağına ve insanların kısa süreli 0:19:30.470,0:19:35.700 hafızalarını yoracağına, ilişkindir. 0:19:35.700,0:19:40.990 Kelimeleri çağrışımlarına göre gruplandırmak yerine, cümleler, 0:19:40.990,0:19:46.150 aslında ters bir ağaca benzeyen bir hiyerarşik yapıdadırlar. Şimdi, İngilizce dilinden 0:19:46.150,0:19:50.910 size bir örnek vereyim. İngilizce'nin en temel kurallarından biri, cümlenin 0:19:50.910,0:19:57.010 isim tamlamasından, yani özneden ve eylem öbeğinden oluşuyor olmasıdır, yani yüklemden. 0:19:57.010,0:20:03.650 İkinci kural, bu eylem öbeğini genişletir. Eylem öbeği, isim 0:20:03.650,0:20:09.960 tamlamasından, yani özneden ve onu takip eden cümleden, yani tümleçten oluşur. Örneğin, " Ben ona, söyledim ki, 0:20:09.960,0:20:11.500 dışarı hava güneşli." 0:20:11.500,0:20:25.580 Şimdi gelelim dilbilimcilerin neden dilin, öbek yapısı kurallarından oluşuyor olması konusunda neden ısrarcı olduklarına. 0:20:25.580,0:20:27.120 (1) Kurallar, ucu açık yaratıcılığa izin verir. 0:20:27.120,0:20:31.760 Bu, bizim açıklamaya çalıştığımız ana fenomenin açıklanmasına yardım eder, 0:20:31.760,0:20:35.140 yani dilin ucu açık şekilde yaratılıyor olmasına. 0:20:35.140,0:20:36.179 (2.) Kurallar, anlamı bilinmeyen şeylerin ifade edilmesini sağlar. 0:20:36.179,0:20:41.910 Bizim, anlamını bilmediğimiz şeylerin ifade edilmesini sağlar. Gazetecilikte bir klişe vardır, 0:20:41.910,0:20:46.840 bir köpek bir adamı ısırdığında, bu haber niteliğinde değildir ama bir adam köpeği ısırırsa, işte bundan haber olur. 0:20:46.840,0:20:54.510 Dilbilgisinin güzelliği, tanıdık kelimeleri farklı kombinasyonlarda kullanarak, haberleri ifade etmemizi sağlar. 0:20:54.510,0:21:02.350 Ayrıca, öbek yapısının işleyişi, onlar çok sayıda 0:21:02.350,0:21:05.080 kombinasyon üretirler. 0:21:05.080,0:21:05.820 (3.) Kurallar, bizim büyük sayıda kombinasyon üretmemize izin verir. 0:21:05.820,0:21:09.809 Ayrıca, dilbilgisinin kombinasyon üretme gücü sayesinde ifade edebileceğimiz düşüncelerimiz 0:21:09.809,0:21:15.250 yalnızca çok büyük olmazla kalmaz, teknik olarak, sonsuzdu da. 0:21:15.250,0:21:20.020 Şimdi, kimse sonsuza dek yaşayamadığından, 0:21:20.020,0:21:24.590 bir insanın sonsuz sayıdaki cümleyi anlama ihtimali yoktur ancak, 0:21:24.590,0:21:30.799 aynı şeyi bir matematikçinin, aritmetik kurallarını anlayan birinin, 0:21:30.799,0:21:35.490 rakamların sonsuz olduğunu bildiğini, söylemesine, benzetebiliriz. Tabii, eğer biri en uzun rakamı bulduğunu 0:21:35.490,0:21:40.420 iddia ederse, siz o rakama bir ekleyerek, daha büyüğünü elde edebilirsiniz. 0:21:40.420,0:21:45.140 İşte, dilde de aynı şey geçerli. 0:21:45.140,0:21:50.270 Şu şekilde göstereyim. Aslına bakarsanız, dünyanın 0:21:50.270,0:21:53.030 en uzun cümlesini yarattığını iddia eden biri oldu. 0:21:53.030,0:21:57.160 Bu iddiayı kim yapabilir? Kim olacak? Tabii ki Guinness Rekorlar Kitabı. Bunu, araştırabilirsiniz. 0:21:57.160,0:22:03.340 Kitapta, dünyanın en uzun cümlesi var. Bu cümle 1300 kelimeden 0:22:03.340,0:22:08.059 oluşuyor. William Faulkner'ın yazdığı bir romandan alınmış. Şimdi 0:22:08.059,0:22:11.559 size bütün cümleyi okumayacağım ama başlangıcını söyleyeceğim. 0:22:11.559,0:22:16.929 " İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..." ve işte bu cümle 0:22:16.929,0:22:20.230 böyle devam ediyor. Ancak ben size, bu cümlenin 0:22:20.230,0:22:25.140 dünyanın en uzun cümlesi olmadığını söyleyeceğim. Ben de Guiness'e şu cümleyi vererek, rekor kırmak ve 0:22:25.140,0:22:30.460 adımı ölümsüzleştirmek istedim : "Faulkner demiştir ki, 'İkisi de, çok büyük heyecan gösterirmiş gibi yapmalarına rağmen, sıkılıyorlardı..' 0:22:30.460,0:22:36.320 Ancak benim bunu yapmam bana ölümsüzlük kazandırmaz, yalnızca 0:22:36.320,0:22:42.660 15 dakikalık bir şöhret kazandırır. Çünkü siz biliyorsunuz ki, 0:22:42.660,0:22:47.850 siz de rekoru kırmak için şöyle bir cümle yazabilirsiniz: " Guinness 0:22:47.850,0:22:53.790 Faulkner'ın aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiştir" ya da " Pinker, Guiness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirttiğini söylemiştir" ya da 0:22:53.790,0:23:08.870 " Pinker'ın Guinness'in aşağıdaki cümleyi yazdığını belirtmiş olması kimin umrundadır." gibi. 0:23:08.870,0:23:14.150 Şimdi, televizyon rehberinde yer almış olan, şu kafa karıştırıcı cümleye bir bakın: 0:23:14.150,0:23:18.900 " Bu akşamki programda, Conan Dr. Ruth'la seksi tartışacak." 0:23:18.900,0:23:24.190 Şimdi bu cümleyi masumca okuduğumuzda, "tartışma" fiili, iki şeyi etkiliyor, 0:23:24.190,0:23:29.870 birincisi, tartışılan konu, yani "seks" diğeri de tartışılan kişi, 0:23:29.870,0:23:35.500 o da "Dr Ruth". Ancak eğer siz, cümleyi farklı bir şekilde yapılandırırsanız, 0:23:35.500,0:23:40.380 ve " Dr. Ruth'la seks"i, cümlenin konusu haline getirrseniz ve 0:23:40.380,0:23:46.700 tartışılan şeyin bu olduğunu söylerseniz, cümle daha yaramaz bir hal alır. 0:23:46.700,0:23:51.090 Öbek yapısı, bizim bir çok cümle üretmemizin yanı sıra, 0:23:51.090,0:23:57.320 cümlelerin ne anlama geldiğini anlamız için de gereklidir. Bir öbekteki dalların geometrisi, 0:23:57.320,0:24:02.740 kimin, kime ne yaptığını anlamamız için şarttır. 0:24:02.740,0:24:07.610 Chomsky'nin dil bilimine yaptığı önemli katkılardan bir diğeri de, 0:24:07.610,0:24:17.820 çocukların dili nasıl öğrendiklerine yoğunlaşmasıdır. Çocuklar cümleleri ezberlemezler çünkü dilin bilinmesi demek, 0:24:17.820,0:24:23.230 bir çok cümlenin ezberlenmiş olması demek değildir. Çocukların küçükken, anne babalarının 0:24:23.230,0:24:30.570 ağzından çıkanlar arasından bazı kuralları ayırt etmeleri ya da 0:24:30.570,0:24:36.220 özümsemeleri gerekmektedir. Ve kuralları kullanarak, kombinasyonlar 0:24:36.220,0:24:43.340 oluşturma becerisi, çocuklar konuşmaya başladıktan itibaren kendini gösterir. 0:24:43.340,0:24:47.620 Çocuklar ebeveynlerinden daha önce duymadıkları cümleler yaratırlar. 0:24:47.620,0:24:52.640 Genellikle 18 aylık ya da daha büyük çocukların içinde bulunduğu iki-kelime aşamasında, 0:24:52.640,0:24:58.790 çocuklar cümle olarak sayılabilecek ve yalnızca iki kelimeden oluşan, mümkün olan en kısa cümleleri üretirler. 0:24:58.790,0:25:02.860 Ancak bu aşamada bile, bu cümleleri oluştururken, akıllarındaki kuralları kullandıkları açıktır. 0:25:02.860,0:25:09.950 Örneğin, bir çocuk " çok dışarı" diyebilir ve bu cümleyle, " onları dışarı çıkaralım" ya da 0:25:09.950,0:25:14.799 " onlar dışarıda kalsınlar" diyor olabilir. Yetişkinler, " çok dışarı" diye bir cümle kurmazlar. 0:25:14.799,0:25:20.970 Yani bu cümle, çocuğun ezberden söylediği bir cümle değildir ve 0:25:20.970,0:25:25.919 çocukların, yeni kombinasyonlar oluşturmak için bu kuralları kullandıklarını gösterir. 0:25:25.919,0:25:32.929 Bir diğer örnek de, bir çocuğun parmaklarını reçele bulayıp, annesine " yapışkan oldu" demesidir. 0:25:32.929,0:25:39.700 Yine bu cümle, ebeveynden öğrenilerek kopyalanmış bir cümle değildir 0:25:39.700,0:25:43.470 ve çocuğun yeni kombinasyonlar ürettiğinin göstergesidir. 0:25:43.470,0:25:50.980 Geçmiş zaman kuralı: Çocukların, konuşmaya başladıklarından itibaren, dilbilgisi kurallarını 0:25:50.980,0:25:57.309 bilinçaltlarında özümsediklerini göstermenin kolay bir yolu, 0:25:57.309,0:26:00.750 geçmiş zaman kullanmaktır. Örneğin İngilizce konuşan çocuklar uzun bir süre, şöyle hatalar yaparlar:" 0:26:00.750,0:26:05.940 "We holded the baby rabbits" ["held" yerine] ya da "He teared the paper 0:26:05.940,0:26:11.630 and then he sticked it" ["tore" ve "stuck" yerine]. Bu örneklerde, 0:26:11.630,0:26:16.950 çocuklar, "hold", "stick" ve "tear" gibi kuraldışı fiillere, İngilizce'de geçmiş zaman yaparken kullanılan "ed" takısı getirmişlerdir. 0:26:16.950,0:26:21.179 Ve bunu göstermek çok kolaydır. Wug Testi adlı bir laboratuvar testiyle, 0:26:21.179,0:26:28.100 çocukların kuralları nasıl da üretken bir şekilde uyguladıklarını sergilemek mümkündür. Başta çocuklar laboratuvara getirilir. 0:26:28.100,0:26:33.790 Sonra, onlara küçük bir kuş resmi gösterilir ve " Bu, wug" denir. 0:26:33.790,0:26:37.270 Sonra onlara bir resim daha gösterilir ve "Şimdiyse, onlardan iki tane var" denir. İki kuş resmi olduğunda, 0:26:37.270,0:26:42.450 çocuklar hemen "wuglar" derler. Çocuklar bu biçimi ezberlemiş olamazlar 0:26:42.450,0:26:47.700 çünkü bu kelime deney için yaratılmıştır. Gördüğümüz şey, onların 0:26:47.700,0:26:53.330 çoğul kuralını iyi biliyorlar olmalarıdır. 0:26:53.330,0:26:58.320 Chomsky, çocukların dil öğrenme sorununu, 0:26:58.320,0:27:04.559 doğuştan, evrensel bir dilbilgisi biçiminde kendini gösteren bir dil tasarımına sahip olarak çözdüklerini söyler. 0:27:04.559,0:27:09.990 Herhangi bir dilin kurallarının ne olabileceğine ilişkin 0:27:09.990,0:27:14.660 bir veri sayfası. 0:27:14.660,0:27:19.450 Çocukların evrensel bir dilbilgisiyle doğduklarına ilişkin kanıt nedir? 0:27:19.450,0:27:25.110 Chomsky, şaşırtıcı olarak, bu savını yaparken laboratuvarda ya da kendi evinde çocukları incelememiştir, 0:27:25.110,0:27:30.080 savını, daha soyut bir argüman olan " Girdi fakirliği" argümanına dayandırmıştır. 0:27:30.080,0:27:37.020 Yani, bir çocuğun kulağına giren şeylerle, yetişkin olduklarında sahip oldukları becerilere bakarsanız, 0:27:37.020,0:27:43.500 bu ikisi arasındaki büyük fark, çocuğun dil becerilerine ait 0:27:43.500,0:27:48.490 bir çok bilgi sahip olmasıyla açıklanabilir. 0:27:48.490,0:27:51.570 Bu argüman şu şekilde gösterilebilir. Bir çocuk, 0:27:51.570,0:27:56.470 İngilizce öğrenirken, en başta öğrendiklerinden biri, soru sormaktır. 0:27:56.470,0:28:03.030 Çocuklar, ebeveynlerinin konuşmalarından, soru cümlesi yaratmaya ilişkin kuralın ne olduğunu öğrenir. 0:28:03.030,0:28:08.650 Mesela İngilizce'deki "The man is here" cümlesinin soru hali, "Is the man here?" dır. 0:28:08.650,0:28:13.720 Mantıklı olarak düşündüğümüzde, bu tür bir veri, iki ayrı kuralın 0:28:13.720,0:28:19.140 varlığını gösteriyor olabilir. İlk kural, 0:28:19.140,0:28:25.190 kelime sırası kuralıdır. Bu kurala göre, cümledeki ilk "is" bulunur ve 0:28:25.190,0:28:30.070 cümlenin başına taşınır. Yani "The man is here", " Is the man here?" a çevrilir. 0:28:30.070,0:28:35.950 Diğer daha karmaşık kural, yani yapıya dayalı kural ise, cümlenin öbek yapısı ağacının 0:28:35.950,0:28:41.460 geometrisine bakar. Bu durumda, özneyi oluşturan isim tamlamasından 0:28:41.460,0:28:46.520 sonraki "is" bulunur ve cümlenin başına taşınır. 0:28:46.520,0:28:47.660 Bunu bir diyagramla gösterecek olursak, bu kurala göre aradığınız "is", 0:28:47.660,0:28:48.730 özneyi oluşturan isim tamlamasından sonraki "is" dir ve işte o "is" 0:28:48.730,0:28:51.010 cümlenin başına taşınır. Peki basit kelime-kelime kuralıyla, 0:28:51.010,0:28:56.400 karmaşık, yapıya dayalı kural arasındaki fark nedir? Bu fark, 0:28:56.400,0:29:01.539 daha kompleks bir cümle oluşturduğumuzda daha belirgin olur. 0:29:01.539,0:29:27.130 Örneğin " The man who is tall in the room" cümlesinde. Peki çocuk bunu nasıl öğrenir? 0:29:27.130,0:29:33.179 Bizler, nasıl oldu da, basit kelime-kelime kuralı yerine, 0:29:33.179,0:29:36.799 doğru olan yapıya dayalı kuralı öğrendik? 0:29:36.799,0:29:41.630 Chomsky'ye göre, şu tür bir cümle duyduğumuz çok nadirdir: 0:29:41.630,0:29:47.030 "Is the man who is tall in the room?" 0:29:47.030,0:29:54.450 Yani aldığınız veriler, size mantıken, kelime kelime kuralının yanlış olduğunu ve 0:29:54.450,0:29:59.809 yapıya dayalı kuralın doğru olduğunu, göstermektedir. 0:29:59.809,0:30:05.820 Bizler büyüdüğümüzde, farkında olmadan yapıya dayalı kuralını, kelime kelime kuralını tercih eden yetişkinler haline geliyoruz. 0:30:05.820,0:30:12.799 Ayrıca çocuklar kompleks sorular oluşturmaya başladıkları andan itibaren, 0:30:12.799,0:30:19.429 "Is the man who tall is in the room" [Uzun boyludur adam odada mı?] gibi hatalar yapmazlar. 0:30:19.429,0:30:26.500 Ve işte, Chomsky'ye göre, "bunlar, yapıya dayalı kuralların, çocukların doğuştan sahip oldukları 0:30:26.500,0:30:32.309 evrensel dilbilgisinin bir parçası olduğunun göstergesidir." 0:30:32.309,0:30:40.650 Chomsky her ne kadar dilbiliminde çok yönlendirici olmuş olsa da, 0:30:40.650,0:30:45.110 bu diğer tüm dilbilimcilerin onunla aynı fikirde olduğu anlamına gelmemektedir. Ve yıllar içinde, onun fikirlerine eleştiriler 0:30:45.110,0:30:50.799 üremiştir. Birincisi, Chomsky'nin, bahsettiği evrensel dilbilgisi ilkelerinin dile özgü ilkeler 0:30:50.799,0:30:58.179 olduğunu göstermediği ve benzer ilkelerin insan zihninin normal işleyişinin 0:30:58.179,0:31:05.970 bir parçası olduğunu ve dilin yanı sıra, 0:31:05.970,0:31:11.610 görme, hareket kontrolü ve hafıza gibi diğer becerileri de yönettiğini , söylemişlerdir. Yani, bu eleştiriye göre, 0:31:11.610,0:31:15.010 evrensel dilbilgisinin, yalnızca dile özgü bir özellik olup olmadığını bilmiyoruz. 0:31:15.010,0:31:20.059 ikincisi, Chomsky ve onunla birlikte çalışan dilbilimciler dünya dillerinin tüm 6.000'ini de inceleyip, 0:31:20.059,0:31:27.720 ve evrensel dilbilgisi ilkesinin tüm 6.000'inde de gözlemlendiğini bulmuş değillerdir. 0:31:27.720,0:31:34.190 Onlar, küçük bir grup dil üzerindeki çalışmaları ve girdi fakirliği mantığı üzerine bu ilkeyi savunmuşlar 0:31:34.190,0:31:38.559 ancak evrensel dilbilgisinin, gerçekten evrensel olduğunu kanıtlayacak türden bir 0:31:38.559,0:31:44.500 veriye sahip olmamışlardır. Son olarak, eleştirmenler, Chomsky'nin 0:31:44.500,0:31:52.659 sinir ağı modelleri gibi, genel amaçlı öğrenme modellerinin, 0:31:52.659,0:31:57.360 çocukların öğrendikleri bir çok diğer şeye ek olarak, dil öğrenme becerisine sahip olmadığını göstermediğini, yani 0:31:57.360,0:32:03.360 çocukların dilbilgisini öğrenmeleri için, özel bir bilgiye sahip olmaları 0:32:03.360,0:32:05.370 gerektiğini gösterebilmiş olmadığını, söylemektedirler. 0:32:05.370,0:32:13.789 Dilin diğer bir bileşeni de, dilin ses yapısıyla ilgilidir. Yani sesli ve 0:32:13.789,0:32:20.919 sessiz harflerin, kelimelere dönüşebilmeleri için, ufak birimler oluşturmalarının yönetimidir. Dilbilimcilerin "fonetik" 0:32:20.919,0:32:27.730 olarak adlandırdıkları bu branş, bir dilin seslendirilişine uygun olarak, 0:32:27.730,0:32:34.110 hangi kelimeleri mümkün olabileceğini belirleyen kurallardan oluşur. Örnek olarak, 0:32:34.110,0:32:40.240 "bluk" diye bir kelime, İngilizce dilinde mevcut değildir, ama İngilizce'ye yakın bir kelimedir ve birinin 0:32:40.240,0:32:43.460 yeni bir terim olarak, "bluk" olarak seslendirilen bu kelimeyi İngilizce'ye katabileceğini hayal edebilirsiniz. 0:32:43.460,0:32:50.429 Ancak, mesela birisi "kğhrezts" dese, bu kelimenin hemen İngilizce olmadığını anlarsınız 0:32:50.429,0:32:55.030 ve bu kelimenin İngilizce olamayacağını da anlarsınız. Kğhrezts kelimesi, Eski İbranice'de, 0:32:55.030,0:33:02.059 iç çekmek anlamına gelir. "Ayh".[İç çeker] İşte, bu 0:33:02.059,0:33:05.860 Kğhrezts demektir. Bizim bu kelimenin İngilizce olmadığını anlamamızın sebebi, 0:33:05.860,0:33:12.400 içinde "kğh" ve "zts" gibi kelime dizilişlerine sahip olmasıdır, çünkü 0:33:12.400,0:33:17.750 bu tür biçimler, İngilizce fonetiğine ait değildir. Ancak, bir dildeki 0:33:17.750,0:33:23.280 kelimeleri belirleyen kurallarının yanı sıra, fonetik kuralları ayrıca 0:33:23.280,0:33:30.059 bazı seslerin, beraberinde yer aldığı diğer kelimelere uygun olarak, nasıl seslendirileceğini de belirler. 0:33:30.059,0:33:35.169 Bir çoğumuz, İngilizce'de geçmiş zaman eki olarak kullanılan "ed" takısının, 0:33:35.169,0:33:41.559 üç farklı şekilde seslendirildiğini fark etmez. Örneğin "He walked" dediğimizde, "ed" takısını, 0:33:41.559,0:33:48.350 "t" harfi şeklinde seslendiririz. "Jogged" dediğimizde, "d" harfini kullanırız. 0:33:48.350,0:33:54.860 " Patted" dediğimizde ise, sesli harfi de beraberinde okuruz "ed" deriz. Yani aynı ekin, 0:33:54.860,0:34:00.870 "ed" ekinin telaffuzunu, İngiliz fonetiği kurallarına göre değiştiririz. 0:34:00.870,0:34:04.909 İnsanlar, İngilizce'yi ya da herhangi başka bir dili 0:34:04.909,0:34:10.669 öğrenmeye çalışırken, kendi anadillerindeki fonetik kurallarını 0:34:10.669,0:34:15.389 bu ikinci dile de taşırlar, ve bunun bir adı da vardır: 0:34:15.389,0:34:20.779 "aksan". Bir dil kullanıcısı, bilerek, fonetik kurallarıyla oynarsa, 0:34:20.779,0:34:25.539 yani yalnızca söylecekleri şeyin içeriğini iletmekten ziyade, 0:34:25.539,0:34:37.719 kullandıkları fonetik yapılara da önem verirlerse, biz buna şiir ya da sözbilimi, deriz. 0:34:37.719,0:34:37.719 Dil Arayüzleri 0:34:37.719,0:34:42.629 Şimdiye kadar, dille ilgili bilgilerden bahsediyordum, yani dilin düzeninin nasıl tanımlanabileceğinden. 0:34:42.629,0:34:48.609 Dil düzeni, konuşmaların anlaşılması sırasında beyni girmekte 0:34:48.609,0:34:53.399 ve konuşma üretimi sırasında dışarı çıkmaktadır. İşte bu da bizi, 0:34:53.399,0:34:56.409 dilin arayüzleri konusuna getirmektedir. 0:34:56.409,0:35:01.539 Şimdi üretimle başlayalım. 0:35:01.539,0:35:09.650 Burada görülen diyagram, bir insan kadavrasının ikiye kesilmiş görüntüsüdür. Yani, 0:35:09.650,0:35:16.989 bir anatomi uzmanı eline testereyi alıp, insanların ses yolunu yandan görülmesini sağlamıştır. 0:35:16.989,0:35:22.640 Ve işte bu diyagram, dile ilişkin bilgilerimizi, dünyada nasıl bir dizi ses olarak dışarı çıktığını göstermektedir. 0:35:22.640,0:35:27.119 Şimdi, hepimizin nefes borusunun ya da trakesinin üstünde, 0:35:27.119,0:35:33.700 larenks ya da gırtlak olarak bildiğimiz, karmaşık bir yapısı vardır. Adem elmasının tam arkasında. 0:35:33.700,0:35:41.829 Ve akciğerlerimizden gelen hava, zengin, vızlayan bir ses kaynağı olan, müziksel tonlar sağlayan, 0:35:41.829,0:35:50.349 titreyen, kıkırdak yapısılı iki kanattan geçer. Bu titreşimli ses 0:35:50.349,0:35:55.670 dünyaya çıkmadan önce, ses yolundaki odacıklardan, yani eldivenciklerden geçer. 0:35:55.670,0:36:03.989 Dilin arkasındaki boğaz, dilimizin üstündeki boşluk, dudaklarımızın 0:36:03.989,0:36:09.690 arasındaki boşluk ve ağzımızın hava akımını bloke etmesi durumunda, 0:36:09.690,0:36:13.710 burundan çıkabilir. İşte bütün bu boşlukların bir şekli vardır 0:36:13.710,0:36:19.469 ve fizik kanunları sayesinde, bu boşuklar bu vızlayan ses kaynağındaki bazı müziksel tonları 0:36:19.469,0:36:25.920 ön plana çıkarak, bazılarınıysa susturacaktır. Biz, dilimizi hareket ettirerek, 0:36:25.920,0:36:31.069 bu boşlukların şeklini değiştirebiliriz. Örneğin dilimizi ileri geri hareket ettirerek, 0:36:31.069,0:36:37.759 "i", "e, "i", "e", sesleri çıkarabiliriz. Dilimizin arkasındaki boşluğu değiştirerek, 0:36:37.759,0:36:44.309 ön plana çıkartılan ya da susturulan frekansları değiştirebilir, böylece dinleyicinin iki ayrı sesli harf 0:36:44.309,0:36:49.390 duymasını sağlayabiliriz. Yine, dilimizi yukarı ya da aşağı hareket ettirdiğimizde, 0:36:49.390,0:36:55.329 dilini üzerinde tınlayan boşluğun şeklini değiştirerek, "i", "a", "i", "a" 0:36:55.329,0:37:02.009 seslerini çıkarabiliriz. Yine, müziksel tonların karışımındaki fark, 0:37:02.009,0:37:08.950 ortaya çıkan sesli harfin doğasını değiştirir. Hava akımını durdurup, sonra serbest bıraktığımızda, 0:37:08.950,0:37:16.019 "t", "k" veya "b" gibi sesler çıkardığımızda, sesli yerine sessiz bir harf duyarız. 0:37:16.019,0:37:23.170 Yine hava akımını kısıtladığımızda, "f" ya da "ss" gibi, katotik, gürültülü bir ses üretiriz. 0:37:23.170,0:37:30.579 Bu seslerin hepsi farklı eklemleyiciler tarafından şekillendirilir ve 0:37:30.579,0:37:34.680 beyin tarafından farklı nitelikteki sesli veya sessiz harfler olarak algılanır. 0:37:34.680,0:37:42.059 İnsanların ses yollarının ilginç bir özelliği, bu yolun nefes alma ve yutkunma gibi 0:37:42.059,0:37:47.749 farklı amaçlar için evrim geçirmiş olan yapıları bir arada barındırması ve onların işleyişini düzenlemesidir. 0:37:47.749,0:37:52.630 Darwin, evrim sırasında, gırtlağın boğazın aşağıya doğru kaydığını 0:37:52.630,0:37:59.109 ve insanların yedikleri tüm yiyecek parçalarının, 0:37:59.109,0:38:04.989 ağızdan yemek borusuna ve oradan da mideye geçerken, önce gırtlaktaki boşluktan geçerek, 0:38:04.989,0:38:11.299 gırtlağa kaçma ve boğulma riski yarattığını keşfetmiştir. 0:38:11.299,0:38:16.880 Heimlich Manevrası keşfedilene kadar, senede binlerce kişi 0:38:16.880,0:38:23.650 insanların ses yollarının bu uyumsuz evrimi yüzünden, boğularak hayatını kaybetmiştir. 0:38:23.650,0:38:28.829 O halde, neden bizi boğulmaya karşı savunmasız hale getiren bir ağız ve boğaz geliştirmiş olabiliriz? 0:38:28.829,0:38:34.269 Akla yatkın savlardan biri, bunun, evrim sırasında, bizim konuşmamızı sağlayan 0:38:34.269,0:38:41.390 bir taviz olduğudur. Tınlayan boşlukların değiştirilmesine izin veren sağlayan çeşitli olanaklar sağlayarak ve 0:38:41.390,0:38:47.789 dili ileri geri ve yukarı aşağı hareket etmesini sağlayarak, 0:38:47.789,0:38:53.680 çıkarabileceğimiz seslerin çeşitliliğini arttırırken bir yandan da boğulma 0:38:53.680,0:38:59.809 ihtimalimizi artırarak, taviz vermiş olduk; ancak bu sırada, 0:38:59.809,0:39:05.960 dil becerisine sahip olmanın, boğulma riskinin oluşmasına rağmen, hayatta kalmamız için yarar sağladığını göstermiş olduk. 0:39:05.960,0:39:10.789 Peki ya, bilginin diğer türlü hareket etmesi, yani dünyadan 0:39:10.789,0:39:17.019 beyne doğru iletilerek, konuşmanın anlaşılması işlemi nasıl gerçekleşiyor? 0:39:17.019,0:39:23.630 Konuşmanın anlaşılması, ne zaman telefonumuzdaki bir sesli mesaj menüsüyle karşılaşsak ya da 0:39:23.630,0:39:31.579 bilgisayarlarımızda dikte edici kullandığımızda tekrar farkına vardığımız, kompleks ve hesaba dayalı bir işlemdir. 0:39:31.579,0:39:39.229 Örneğin, teknolojinin son harikası bir, konuşmayı metne dönüştürücü sistem kullanan bir yazar, 0:39:39.229,0:39:46.589 bilgisayarına aşağıdaki kelimeleri dikte eder: " book tour" [kitap turu], 0:39:46.589,0:39:51.859 ancak bu kelimeler ekrana " back to work" [işe geri dön] olarak yansıdı. O " I truly couldn't see" [Gerçekten göremedim] dediğinde 0:39:51.859,0:39:58.229 bu cümleler "a cruelly good MC" [gerçekten acımasızca iyi bir sunucu] olarak yansıdır. 0:39:58.229,0:40:03.940 Daha da beteri, ebeveynlerine yazdığı bir mektubun başlangıcı olarak, "Dear Mom and Dad" [Sevgili Anne ve Baba'cığım] 0:40:03.940,0:40:08.079 yazdığında, ekrandaki yazı "The man is dead", [Adam öldü] diyordu. 0:40:08.079,0:40:12.849 Dikte edici sistemler gittikçe iyileştirildi ama bir katibin 0:40:12.849,0:40:16.619 yerini dolduracak hale gelmelerine daha çok zaman var. 0:40:16.619,0:40:21.739 Peki, konuşmanın anlaşılmasının, insanlar için böyle kolay olup da, 0:40:21.739,0:40:28.400 bilgisayara için böyle zor olmasının sebebi nedir? Bunu sağlayan iki etmen vardır. Birincisi, 0:40:28.400,0:40:34.619 her sesli ve sessiz harfin, o harften bir önceki ya da sonraki hecelere göre, farklı bir şekilde telaffuz edilmesidir. 0:40:34.619,0:40:39.390 İşte bu duruma, bazen eşsöyleyiş denmektedir. 0:40:39.390,0:40:46.269 Size bir örnek vereyim. Cape Cod denilen yer isminde, iki ayrı "c" harfi, yani "k" sesi vardır. 0:40:46.269,0:40:52.130 Her ikisi de İngilizce'de "c" harfiyle gösterilir ve "k" olarak okunurlar. Ancak siz bu kelimeleri nasıl telaffuz 0:40:52.130,0:40:55.910 ettiğinize dikkat edecek olursanız, bu kelimeleri, ağzınızın farklı 0:40:55.910,0:41:02.109 yerlerini kullanarak telaffuz ettiğinizi fark edersiniz. Deneyin. Cape Cod, Cape Cod. "k, "k". 0:41:02.109,0:41:08.609 Bir tanesindeki "k", ağzın arka kısımlarında bir yerlerde söylenmekte, diğeri ise, 0:41:08.609,0:41:13.779 çok daha önlerde söylenmektedir. Biz bu sesi, sesin 0:41:13.779,0:41:20.019 "ey" ya da "ah" seslerinden önce gelmiş olmasına göre, farklı şekilde seslendiririz. Ve bu fark, 0:41:20.019,0:41:25.239 ağzımızın içindeki tını boşluklarında farklı şekiller oluşturarak, birbirinden farklı 0:41:25.239,0:41:31.680 dalga biçimleri ortaya çıkarır. Eğer bir bilgisayar, bu farklılıkları 0:41:31.680,0:41:37.989 gözetleyecek şekilde özellikle programlanmadıysa, bu iki sesi objektif bir şekilde, 0:41:37.989,0:41:44.559 "key" "ko" olarak duyacaktır. Evet bunlar gerçekten de farklı seslerdir ancak bizim beynimiz, bunları hemen birleştirir. 0:41:44.559,0:41:48.829 Konuşmanın anlaşılmasının böylesine zorlu bir problem olmasının diğer sebebi de, 0:41:48.829,0:41:55.359 bölümlemenin eksik olmasıdır. Biz, bir konuşmayı dinlerken, 0:41:55.359,0:42:02.319 kelimeleri oluşturan bir dizi ses duyduğumuzu düşünürsek, aslından bir ilüzyondan bahsediyor oluruz. 0:42:02.319,0:42:07.450 Eğer bir cümlenin dalga biçimini, osiloskop altında inceleyecek olursanız, 0:42:07.450,0:42:11.200 kelimeler arasında, yazılı dilde gördüğümüz gibi beyaz boşluklara benzeyen 0:42:11.200,0:42:17.339 ve sessizliği gösteren boşluklar olmayacaktır, bunun yerine bir kelimenin bitip, 0:42:17.339,0:42:21.029 diğerinin hemen başladığı bir kesintisiz şerit olacaktır. 0:42:21.029,0:42:22.569 Aslında biz bilmediğimiz bir yabancı dil dinlerken ve ne zaman 0:42:22.569,0:42:27.519 bir kelimenin bitip, diğerinin başladığını fark etmediğimizde, işte bu durumun farkına varırız. 0:42:27.519,0:42:33.209 Anadilimizdeki kelimelerin nereden başladıklarını ve ne zaman bittiklerini bilmemizin sebebi, 0:42:33.209,0:42:38.589 bu kelimelerin bizim zihinsel sözlüğümüzde yer alıyor olmaları ve aklımızda kelimenin seslendirilişinin mevcut olmasıdır. 0:42:38.589,0:42:44.329 Ancak, bu bilgiyi, yalnızca dalga biçimine bakarak elde edemezsiniz. 0:42:44.329,0:42:49.489 Aslında, kelime sınırlarının fiziksel olarak, konuşma dalgasına yansımamasından yararlanan 0:42:49.489,0:42:55.930 ve kelime oyunları türleri vardır. Mesela komedi şarkılarından birinde şöyle denmektedir: Mairzy doats 0:42:55.930,0:43:00.969 and dozy doats and liddle lamzy divey 
A kiddley divey too, wooden shoe? 0:43:00.969,0:43:06.690 Şimdi, bu cümlenin aslında İngilizce'de, dilbilgisi kurallarına uygun bir cümle olduğunu söylesem, şaşırtıcı olabilir. 0:43:06.690,0:43:16.059 Mares eat oats and does eat oats and little lambs eat ivy, a kid'll eat ivy too, wouldn’t you? [Kısraklar yulaf yer, evet yer, küçük kuzular sarmaşık yer, çocuklar da sarmaşık yiyebilir, peki siz?] 0:43:16.059,0:43:23.989 Bu normalde okunduğunda veya şarkı olarak söylendiğinde, kelimeler arasındaki boşluklar atlanır ve aynı ses dizisi, 0:43:23.989,0:43:29.529 laf salatası olarak duyulabilir ya da cümlenin iletmek istediği anlamı taşıyan anlamı biliyorsanız, normal bir cümle 0:43:29.529,0:43:35.279 olarak algılanabilir. Çocukların yakından tanıdığı bir cümleyi kullanarak, bir örnek daha vereyim: 0:43:35.279,0:43:40.589 Fuzzy Wuzzy was a bear, Fuzzy Wuzzy had no hair. Fuzzy Wuzzy wasn’t very fuzzy, was he? [Fuzzy Wuzzy bir ayıydı, Fuzzy Wuzzy'nin saçı yoktu. Fuzzy Wuzzy, çok da tüylü değildi, değil mi?] 0:43:40.589,0:43:49.099 Sonra bir de meşhur tekerleme var: I scream, you scream, we all scream for ice cream. [Ben bağırırım, sen bağırırsın, beraber dondurma için bağırırız.] 0:43:49.099,0:43:55.519 Biz genellikle, dilin ne kadar açık anlamlı olduğunun farkına varmayız. Bir şey, kendi bağlamında açıklandığında, biz 0:43:55.519,0:44:02.479 kolaylıkla ve bilinçdışı olarak, cümlede anlatılmak isteneni anlarız ancak insanların sahip olduğu tüm sağduyudan 0:44:02.479,0:44:08.609 ve diğer insani becerilerden yoksun, zavallı bir bilgisayar, 0:44:08.609,0:44:14.279 tüm farklı olasılıklar içinde, şaşkına dönmüş durumdadır. Örneğin, 0:44:14.279,0:44:19.680 "Mary küçük bir koyun aldı" cümlesine bakın. Tamamen, şaşırtmacadan uzak, basit bir cümle. 0:44:19.680,0:44:24.709 Şimdi bu cümleye, "nane soslu" kelimelerini eklerseniz, "aldı"kelimesinin 0:44:24.709,0:44:30.359 aslında çok kafa karıştırıcı bir kelime olabileceğini görürsünüz. Bu yüzden, bilgisayarın yaptığı çeviriler, 0:44:30.359,0:44:34.869 komik denecek derecede hatalı sonuçlar verebilmektedir. 0:44:34.869,0:44:39.630 Efsaneye göre, İngilizce'den Rusça'ya çevirmek üzere tasarlanmış olan 0:44:39.630,0:44:45.400 ilk bilgisayar sistemlerinden birine şu cümle yazılmış: " The spirit is willing but the flesh is weak" [ Ruh isteklidir, ancak vücut zayıftır] 0:44:45.400,0:44:50.900 Sistem, bu cümleyi "The vodka is agreeable but the meat is rotten" [Vodka onaylamaktadır ancak 0:44:50.900,0:44:59.680 et bozulmuştur] olarak çevirmiştir.O halde, insanlar dili neden 0:44:59.680,0:45:05.380 bilgisayarlardan daha iyi anlamaktadırlar? Bizim sahip olduğumuz bilgilerden hangisini makinelere programlamakta 0:45:05.380,0:45:11.140 bu kadar güçlük çekiyoruz? İşte, dilin ve zihnin geri kalanının arasında bir üçüncü arayüz daha vardır ve 0:45:11.140,0:45:17.509 bu da, dilbilimi konusunun bir başka branşını oluşturur: Edimbilim. 0:45:17.509,0:45:25.440 Yani insanların, dünyaya ilişkin bilgilerini kullanarak, dili o ortama göre ve 0:45:25.440,0:45:29.229 diğer konuşmacıların nasıl iletişim kuracaklarına dair beklentilerine göre yorumlamasıdır. 0:45:29.229,0:45:34.059 Edimbilimdeki en önemli ilke, "işbirliği ilkesidir". Yani, sizin konuşma içinde bulunduğunuz eşinizin, 0:45:34.059,0:45:40.209 sizin ona söylemek istediklerinizi doğru ve net olarak söylemenize yardım ediyor olmasıdır. 0:45:40.209,0:45:46.359 Bizim edimbilime ait bilgimiz, sözdizimi, fonetik ve benzer kurallara ait bilgiler gibi, 0:45:46.359,0:45:53.660 biz çaba sarf etmeden devreye girmektedir ancak aslında bir çok detaylı hesaplama gerektirmektedir. 0:45:53.660,0:45:58.880 Örneğin, ben size, "Eğer bana guacamoleyi uzatırsan, bu harika olur" dersem, 0:45:58.880,0:46:05.499 Sizden kibarlıkla bir ricada bulunduğumu anlarsınız ve guacomoleyi uzatırsınız. 0:46:05.499,0:46:12.579 Siz bunu oturup uzadı uzadıya düşünmezsiniz. Yalnızca birinin 0:46:12.579,0:46:18.469 sizden bir şey istediğini ve bunu isterken bir dizi kelime kullanarak, bunu kibarlıkla ifade ettiğini anlarsınız. 0:46:18.469,0:46:23.529 Komedilerde, robotların kelimeleri durumun gerektirdiği şekilde yorumlayamamaları genellikle 0:46:23.529,0:46:29.739 espri konusu olur. Örneğin eskilerden, "Get Smart" isimli komedi dizisinde, 0:46:29.739,0:46:35.630 Hymie isimli bir robot vardır ve Maxwell Smart, ondan her yardım 0:46:35.630,0:46:41.819 istediğinde, " Hymie, şuna bir el atar mısın?" der. O zaman Hymie 0:46:41.819,0:46:47.599 [kolunu sökme sesi] elini çıkarır ve Maxwell Smart'a verir ve 0:46:47.599,0:46:53.719 "el atmak" deyiminin bu bağlamda, 'yardım etmek' anlamına geldiğini anlamaz. 0:46:53.719,0:46:56.009 Şimdi Edimbilimin, pratik hayattaki kullanımına, şu diyalogla bakalım. 0:46:56.009,0:47:01.329 Örneğin Martha "Seni terk ediyorum" dese, John da " Kim o?" diyebilir. 0:47:01.329,0:47:07.989 Şimdi dili anlamak demek, zamirin önceden geçtiği durumu saptamayı gerektirir. 0:47:07.989,0:47:14.829 Yani bu durumda, "o" kişisinden bahsediliyordur ve İngilizce'yi yetkin olarak konuşan herkes, bu "o" kişisinin 0:47:14.829,0:47:20.940 her ne kadar diyalog içinde kendisinden daha önce bahsedilmiş olmasa da, 0:47:20.940,0:47:28.289 John'un rakibi olacak adam olduğunu anlayacaktır. Bu örnek, bizim dili kullanırken, içine 0:47:28.289,0:47:35.890 insan davranışlarına, etkileşimlerine ve ilişkilerine dair bir çok bilgi sığdırdığımızı, gösterir. 0:47:35.890,0:47:43.719 İşte biz bu tür hikayesel bilgileri, orada "o" zamiriyle anlatılan 0:47:43.719,0:47:49.619 kişinin kim olduğunu bulma gibi mekanik problemlerin çözümünde kullanırız. 0:47:49.619,0:47:58.150 Bilgisayara dili programlarken, işte bu tür bilgileri programlamak çok zordur. 0:47:58.150,0:48:03.369 Dil, doğal dünyanın bir mucizesidir çünkü bize, kısıtlı sayıdaki 0:48:03.369,0:48:11.890 zihinsel aleti kullanarak, sonsuz sayıda fikir paylaşmamızı sağlar. 0:48:11.890,0:48:19.719 Bu zihinsel aletler, ezberlenmiş büyük bir kelime dağarcığı ve bunları birleştirebilen güçlü bir zihinsel dilbilgisinden oluşur. 0:48:19.719,0:48:26.229 Bu şekilde tanımlanan dil, kendine özgü betimsel ve biçimsel kurallara sahip olan yazı diliyle 0:48:26.229,0:48:31.940 ya da düşünce ile karıştırılmamalıdır. 0:48:31.940,0:48:36.819 Modern dilbilimi, dilbilimci Noam Chomsky'nin sorduğu, ancak hepsini kendisinin de cevaplayamadığı bir çok soru ile 0:48:36.819,0:48:43.459 yönlendirilmiştir. Bu sorular arasında, Dilin sonsuzca yaratılması nasıl mümkündür? 0:48:43.459,0:48:50.670 Kelimelerin insanlar arasında iletilmesini sağlayan soyut zihinsel yapılar nelerdir? Çocuklar bu yapıları nasıl edinirler? 0:48:50.670,0:48:54.529 Diller arasındaki ortak özellikler nedir? 0:48:54.529,0:49:04.209 Ve bu ortak özellikler, insan zihni hakkında bize nasıl bir ipucu sağlar? Dil konusun incelenmesinin pratik hayata 0:49:04.209,0:49:10.160 sağladığı uygulamalara arasında, dili anlayan ve konuşan bilgisayarların yaratılması, dil bozukluklarına tanı konması ve 0:49:10.160,0:49:17.019 bu bozuklukların tedavi edilmesi, yabancı dillerin okunmasının ve yazılmasının öğretilmesi, ve hukuk, politika ve edebiyat dilinin 0:49:17.019,0:49:22.759 çevrilmesi vardı. Ancak benim gibi insanlar için, 0:49:22.759,0:49:29.479 dil, insanlık durumunun temel sorularına yanıt verdiği için, her zaman büyüsünü koruyacaktır. [Dil] 0:49:29.479,0:49:35.130 gerçekten de bir çok düşüncenin, sosyal ilişkinin, insan biyolojisinin, 0:49:35.130,0:49:41.390 insanın evriminin ve insan türüne özgü olan tüm alanların, merkezinde 0:49:41.390,0:49:45.049 yer alır. Dil, insanları diğer türlerden en belirgin şekilde ayıran beceridir. 0:49:45.049,0:49:49.509 Dil insanın doğasına açılan bir penceredir ve en önemlisi de, 0:49:49.509,9:59:59.000 dilin engin ifade gücü, doğal dünyanın mucizelerinden biridir. Teşekkürler.