Yılın büyük bir bölümünde, Meksika Körfezi, küçük kabuklulardan büyük kemikli balinalara kadar deniz yaşamı ile doludur. Ancak her yaz felaketler yaşanır. Mayıs ayı civarında hayvanlar bölgeden kaçmaya başlar. Çok geçmeden, yüzemeyen veya yeterince hızlı yüzemeyen yaratıklar büyük sayılarda boğulmaya ve ölmeye başlar. İlkbaharın sonlarından sonbaharın başlarına kadar, kıyı boyunca binlerce kilometrekare deniz ölü bir bölge hâline geliyor - su yaşamının çoğu biçimini destekleyemiyor. Bu garip yıllık lanet benzersiz değil, bunun gibi ölü bölgeler tüm dünyada oluştu. Ancak bu ölümcül koşulları neyin yarattığını keşfetmek için önce sağlıklı bir deniz ekosisteminin nasıl çalıştığını anlamamız gerekir. Yeterli güneş ışığı alan herhangi bir su kütlesinde, algler ve siyanobakteriler gibi bitki benzeri organizmalar gelişir. Alg bulutları derin suların yüzeyini çizer ve sığ bölgelerde, büyük deniz yosunları ve deniz otları zemini kaplar. Bu organizmalar yalnızca yerel besin zincirlerinin temelini oluşturmaz, aynı zamanda fotosentezleri sudakilerin yaşaması için gerekli oksijeni sağlar. Güneş ışığı ve C02'nin yanı sıra, alg büyümesi ayrıca fosfor ve nitrojen gibi besin maddelerine de bağlıdır. Bu tür kaynaklar tipik olarak yetersiz olsa da, bazen çevredeki su havzası bu besin maddeleriyle kıyıya taşabilir. Örneğin, büyük bir yağmur fırtınası bir ormandaki besin açısından zengin tortuyu bir göle aşındırabilir. Bu ek kaynaklar, ötrofikasyon olarak bilinen alg büyümesinde büyük bir artışa yol açar. Ancak daha fazla yiyecek ve oksijen sağlamak yerine, bu büyüme dalgalanmasının ölümcül sonuçları vardır. Yüzeyde daha fazla alg büyüdükçe aşağıdakilerin güneş ışığını engeller. Bu ışıktan yoksun bitkiler ölür ve suyun hâlihazırda tükenmiş oksijen kaynağını kullanan bir süreçte ayrışır. Zamanla bu, oksijen içeriğini litre başına 2 miligram oksijenden daha aza indirerek yaşanmaz bir ölü bölge yaratabilir. Doğal ötrofikasyona muhtaç olan nadir su kütleleri vardır. Bengal Körfezi gibi bölgeler, düşük oksijen koşullarına adapte olmuş, dipte yaşayan deniz yaşamıyla doludur. Ancak insan aktivitesi, ötrofikasyonun düzenli ve yaygın olmasını sağladı. Kanalizasyonlarımızdan ve endüstriyel süreçlerimizden gelen besin zengini atıklar genellikle göllere, haliçlere ve kıyı sularına karışır. Meksika Körfezi, belirli bir kirletici madde için dünyadaki en büyük boşaltma bölgelerinden biridir: Gübre. Amerikan tarımı, büyük ölçüde azot ve fosfat bazlı gübrelere dayanmaktadır. Amerika’nın en büyük tarım üreticileri de dâhil olmak üzere 31 eyalet Mississippi Nehri Havzası'na bağlıdır ve tüm akıntıları Meksika Körfezi’ne gider. Çiftçiler bu gübrenin çoğunu ilkbahar ekim mevsiminde kullanır, bu nedenle besin taşması kısa bir süre sonra gerçekleşir. Körfezde, ayrışan algler deniz tabanının yakınında soğuk tuzlu su şeridine gömülür. Bu yoğun alçak sular, yukarıdaki daha sıcak tatlı suyla karışmadığından, tropikal fırtınaların oksijenli suyu tekrar körfeze geri döndürmesi dört ayı bulabilir. Bu ölü bölge şu anda ABD deniz ürünleri ve turizm endüstrilerine yılda 82 milyon dolara mal oluyor ve bu maliyet yalnızca ölü bölge büyüdükçe artacak. Ortalama olarak körfez ölü bölgesi kabaca 15.000 kilometre karedir, ancak 2019'da 22.000 kilometrekareye, yani yaklaşık olarak New Jersey büyüklüğüne ulaştı. İnsan faaliyeti, benzer şekilde dünyada büyüyen ölü bölgelerden sorumludur. Ne yapılabilir? Kısa vadede, endüstriyel yüzey akışa ilişkin sıkı düzenlemeler getirilebilir ve arıtılmamış kanalizasyonun okyanus sularına boşaltılmasını yasaklayabilir. Çiftliklerde, yüzey akışını emmek için ağaçlardan ve çalılardan oluşan tampon bölgeler yapabiliriz. Fakat, uzun vadeliler, gıda yetiştirmede köklü değişiklikler gerektirecek. Çiftçiler şu anda toprağın sağlığını azaltan ve büyük ölçüde azot bakımından zengin gübrelere dayanan teknikleri kullanmaya teşvik ediliyor. Ancak, toprak erozyonunu ve verimliliğini yöneten çeşitli mahsuller ekerek toprağın doğal besinlerini eski hâline getirirsek, bu kimyasallara daha az ihtiyaç olacak. Umarım bu temel değişiklikleri yakında yapabiliriz. Çünkü yapmazsak, deniz ekosistemlerimizin geleceği suda ölmüş olabilir.