Merhabalar, ben Tony
ve bu "Every Frame Painting"den kısa bir bölüm.
Bir filme edebileceğiniz en iyi iltifatlardan biri
filmin canlı hissettiğidir.
İşte burada nabız atışı olan bir şey var,
öngörülemeyen bir şey bu.
Bu hikaye ya da oyuncular değil,
bu karelerin kendilerinde olan bir şey.
Nicolas Winding Refn'in "Sürücü"sünden
bu kısa sahneyi göz önüne alalım:
İlk bakışta öyle hiç de özel gözülmüyor.
Ama bir de şuna bakın.
Sahneyi ikiye bürün.
Dikkat edin karenin sağ tarafı kendi başına,
karakterlere dair tüm bir hikayeyi anlatıyor
ve sol taraf da onu tamamlayan bir başka hikaye anlatıyor.
Böylece aslında bir şey anlatan bir çekim aslında iki şey anlatıyor.
Ve bunalacak yerde, sahnenin iki yarısı arasında gözlerimiz kendiliğinden kayıyor.
Bu seferse, devinim sağ ve solda değil,
yukarı ve aşağıda.
- "Merhaba."
- "Merhaba."
- "Siz tanışıyor musunuz?"
- "Başlama sakın."
Burada yukarıda, yüzlerden oluşmuş güzel bir üçgenimiz ve
yatay ve çapraz çizgilerle dolu bir kompozisyonumuz var.
Ama bir de aşağıda ne olduğuna bakın.
Orası hakkında bilinçli olarak düşünmesek bile
bu sahnenin aşağı yarısı oyuncuların elleriyle
bize tüm bir hikayeyi anlatıyor.
- "Siz tanışıyor musunuz?"
- "Başlama sakın."
- "Şuna da bakın!"
- "Komşuyuz."
- "Komşu demek. Çok güzel.
O zaman biz de ona göre hareket ederiz."
Ve filmin canlı olduğundan bahsettiğimizde bahsettiğimiz kısım işte bu.
Bunlar hikaye anlatımının ince işlenmişlikleri
ve sadece baktığımız yerde değil bakmadığımız yerde de
bir davranış.
"Sürücü"yü izlediğiniz zaman bu ideali görmeye başlıyorsunuz.
Neredeyse her çekim bir tamamlayıcı dengeye sahip
sağ ile sol
ve yukarı ile aşağı arasında.
Birer çeyrek daire.
İlk bakışta bu kısıtlayıcı görünebilir.
Ama bu basit aracı kullanarak
yönetmenin nasıl da basmakalıp bir sahneyi alıp
onu kalıpdışı ettiğine bakın.
Sürücü girdiğinde sol üstte beliriyor
böylece biz de doğal olarak bir sonraki sahnedeki diğer insanın
sağ üstte belireceğini farz ediyoruz.
Ama bunun yerine...
Çekimler yaklaştı mı iki karakterin karakterleri böylesine bir tarafta sıkışmış halde
ardlarında tonlarca boşlukla görüyoruz.
Konuşmak istediklerinde bile...
başka etkenler var.
İki erkek yüz yüze geldiklerinde gözleri aynı yere bakar bir şekilde
aynı çeyrek daireyi işgal ettiklerine dikkat edin
çünkü aynı konum uğruna mücâdele veriyorlar.
Bu sırada Irene karede sağ üstte
ya da ölü merkezde, onların eğilimlerinin nesnesi olarak.
Onun odaktan çıktığını düşündüğümüzde bile yaptıklarını izleyin.
- "Ne nazik bir davranış.
Çok düşüncelisin. Sağ ol."
Sahne, sonunda bu görüntüyü sunuyor:
sol üst ve sağ alt arasındaki dengeyle
bizim görsel olarak iki erkeği karşılaştırmamızı
ve birinden ötekine eğrilen o uzun tek gölgeyi görmemizi sağlıyor.
Bu çıkış kapısını sahnenin ilk karesinden görmüş olsak da,
görüntünün sunumu onu gerçekten beklenmedik kılıyor.
Ve yönetmen, farklı çeyrek dairelerin üzerinde durarak
hem sıkıca oluşturulmuş
hem de acayip beklenmedik sahneleri var edebiliyor.
- "Tüm bu paha biçilmez arabaların...
...daha sağlam bir kilit altında
tutulması gerekiyor."
Eğer bundan zevk aldıysanız
etrafta çeyrek dairelerle oynamaktan çekinmeyin.
Çok eski, basit araçlardır.
Ve Refn'ni kopyalamamalısınız,
sadece aynı alet kutusuyla başlayın
ve nelerle çıkıp geleceğinize bakın.
Hatırlayın: steadicamlere, vinçlere, dronlara,
son marka 4Klara ya da herhangibir şeye ihtiyacınız yok.
Yukarı,
aşağı,
sol
ve sağa ihtiyacınız var
ve onları nasıl da bir araya koyacağınızı bilmek için iyi bir algıya.