Ben bir dahiyim
ya da daha açıkçası,
yüksek- işlevli
bir otistik dahiyim.
Bu nadir bir durumdur.
Hele ki, benim durumumda olduğu gibi
öz-farkındalık
ve lisan hakimiyetiyle
beraber olması daha da nadirdir.
Sıklıkla biriyle tanıştığımda
ve hakkımda bunu öğrendiklerinde
belli bir tuhaflık oluyor.
Bunu gözlerinde görebiliyorum.
Bana birşeyler sormak istiyorlar.
Ve sonunda, çoğu zaman,
bu dürtü onlardan kuvvetli çıkıyor
ve söyleyiveriyorlar:
"Sana doğum tarihimi versem,
haftanın hangi gününde doğduğumu bana söyleyebilir misin?"
(Gülüşmeler)
Ya da küp köklerden bahsediyorlar
veya uzun bir sayıyı ya da uzun bir metni ezberden okumamı istiyorlar.
Umarım, eğer bugün size
bir çeşit tek kişilik dahi şovu
sergilemezsem beni affedin.
Bunun yerine,
doğum günleri ve küpköklerden
çok daha ilginç bir şey hakkında,
biraz daha derin
ve benim zihnime, işten daha yakın
birşey hakkında konuşacağım.
Sizinle kısaca
algılama hakkında konuşmak istiyorum.
Ona isim kazandıracak
oyunları ve kısa öyküleri yazarken
Anton Chekhov
çevresindeki dünya hakkında
gözlemlerini,
diğer insanların kaçırmış göründüğü
küçük detayları
not ettiği bir defter tuttu
Chekhov'u ve onun insan hayatına
benzersiz bakışını her okuduğumda ,
ben de neden bir yazar olduğumu
hatırlarım.
Kitaplarımda,
algının doğasını
ve algılamanın farklı türlerinin,
bilmenin ve anlamanın farklı türlerini
nasıl yarattığını keşfediyorum.
İşte, çalışmalarımdan çıkarılmış
üç tane soru.
Bunları çözmeyi denemek yerine,
sizden bir dakikalığına
onlara baktığınızda
aklınızdan ve kalbinizden geçen
sezgiler ve içgüdülerini
düşünmenizi isteyeceğim.
Örneğin, hesap yapma.
Çözümün sayı çizgisinin neresine düşebileceğini
hissedebiliyor musunuz?
Veya yabancı sözcüğe ve seslere bakın.
Size doğru gelen anlamların çeşitliliğini
sezebiliyormusunuz?
Ve şiir dizeleri konusunda ,
neden şair 'rabbit' (tavşan) yerine
'hare' (tavşan) kelimesini kullandı?
Sizden bunu yapmanızı istiyorum
çünkü, kişisel algılarımızın, gördüğünüz gibi,
bilgiyi edinmemizin tam kalbinde
yer aldığına inanıyorum.
Soyut düşünme yerine,
estetik yargılar
tüm bildiklerimizi bilmemizi sağlayan
sürece rehberlik eder
ve şekillendirir.
Ben bunun çok uç bir örneğiyim.
Benim sayı ve kelimeler dünyam
renk, duygu ve kişilikle
harmanlanmıştır.
Juan'ın dediği gibi
bu, bilim adamlarının sinestezi dedikleri ,
duyular arasında
sıradışı bir bağlantı durumudur.
İşte 1'den 12'ye rakamlar
benim gördüğüm halleriyle-
her rakam kendine ait şekil ve karakteriyle birlikte.
Bir , beyaz bir ışık parlaması.
Altı, küçük ve çok üzgün bir kara delik.
Çizimler burada siyah-beyaz
ama benim zihnimde renkleri var.
Üç, yeşil.
Dört, mavi.
Beş,sarı.
Ben aynı zamanda resim yapıyorum.
İşte resimlerimden bir tanesi.
Bu, iki asal sayının çarpımı.
Üç boyutlu şekiller
ve ortada oluşturdukları alan
yeni bir şekil yaratıyor,
işlemin sonucunu.
Peki ya daha büyük sayılar?
Şey ,matematik sabiti Pi'den
daha büyüğünü bulamazsınız.
Bu sonsuz bir sayı--
gerçekten sonsuza dek gider.
Pi sayısının
ilk 20 ondalığını yaptığım bu resimde,
renkleri ,
duyguları ve dokuları alıyor,
ve onları dalgalanan sayısal bir
manzara içinde biraraya getiriyorum.
Ancak, sadece sayıları renkli görmüyorum.
Kelimelerin de , benim için,
renkleri ve duyguları
ve dokuları var.
Ve bu da "Lolita" romanından
bir açılış ifadesi.
Ve Nabokov'un kendisi de sinestetik idi.
Ve burada
benim L sesini algılayışımın
alliterasyonun ortaya çıkmasına
nasıl yardım ettiğini görebilirsiniz.
Başka bir örnek:
biraz daha matematiksel.
Ve merak ediyorum acaba içinizden biri
"The Great Gatsby" den alınan bu cümlenin
yapısını farkedecek mi.
Bir hece dizisi var--
wheat, bir ;
prairies, iki;
lost Swede towns, üç--
bir, iki, üç.
Ve bu zihinde çok hoş bir etki yapıyor,
ve cümlenin
doğru hissettirmesini sağlıyor.
Haydi size bir dakika önce gösterdiğim
sorulara geri dönelim.
64 çarpı 75.
Eğer satranç oynayanınız varsa ,
bileceksiniz ki 64
bir tam kare sayıdır,
ve bu nedenle satranç tahtalarının,
sekize sekiz,
64 karesi vardır.
Yani, bu bize gözümüzde
canlandırabileceğimiz, algılayabileceğimiz bir şekil verir.
Peki ya 75?
Eğer 100,
Eğer 100'ü bir kare olarak düşünürsek,
75 böyle görünürdü.
Şimdi yapmamız gereken
zihnimizde bu iki resmi
biraraya koymak--
işte böyle birşey.
64; 6400 olur.
Ve sağ köşede ,
hiç birşey hesaplamak zorunda değilsiniz.
Dörde dört ; yukarı ve aşağı--
sonuç 16.
Yani işlemin sizden asıl yapmanızı istediği
16,
16, 16
Bu, size okulda öğrettikleri matematikten
daha kolay, eminim.
Bu, 16,16,16; 48,
4800--
4800,
işlemin cevabı.
Nasıl yapıldığını bildiğinizde kolay.
(Gülüşmeler)
İkinci soru İzlandaca bir kelime idi.
Burada İzlandaca konuşan fazla kimse
olmadığını farzediyorum.
Seçenekleri ikiye indirmeme izin verin.
Hnugginn:
mutlu bir kelime mi,
hüzünlü bir kelime mi?
Ne dersiniz ?
Tamam.
Bazı insanlar mutlu bir kelime olduğunu söylerler.
birçok insan, insanların çoğunluğu,
hüzünlü olduğunu söylüyor.
Ve aslında hüzünlü anlamına gelir.
(Gülüşmeler)
Neden, istatistiksel olarak,
insanların çoğu
bir kelimenin ,buradaki durumda, hüzünlü olduğunu
başka durumlarda, ağır olduğunu söylerler.
Benim teorime göre ,dil öyle bir yolla gelişir ki,
sesler,
dinleyicinin
öznel ve kişisel
sezgi deneyimlerine uyar,
eşleşir.
Haydi üçüncü soruya bir bakalım.
John Keats'in şiirinden bir dize.
Kelimeler , sayılar gibi,
nesnelerle dünyamızı oluşturan
olaylar ve güçler
arasındaki esas ilişkileri
ifade eder.
Şu mantıklıdır ki, bu dünyada var olan bizler,
hayatlarımız süresince
sezgisel olarak bu ilişkileri absorbe etmekteyizdir.
Ve şairler, diğer sanatçılar gibi,
bu sezgiye dayalı anlayışlarla oynarlar.
'Hare' olayına gelince,
İngilizce'de birden çok çağrışımı olan bir kelimedir.
Aynı zamanda başınızda büyüyen lifler anlamına da gelebilir.
Ve düşünürsek--
resmi koymama izin verin--
lifler kırılganlığı temsil eder.
En hafif bir harekete boyun eğerler,
veya devinime veya duyguya.
Yani, bir kırılganlık ve gerginlik
atmosferi elde etmiş oldunuz.
Tavşanın (hare) kendisi--
bir kedi değil, köpek değil--
neden bir tavşan (hare)?
Çünkü, resmi düşünün,
kelimeyi değil , resmi.
Aşırı uzun kulaklar,
aşırı büyük ayaklar,
topallamanın ve ürpermenin ne demek olduğunu
sezgisel olarak zihnimizde
canlandırmamıza yardım eder.
Umarım bu birkaç dakikada,
sizinle, benim açımdan bakınca görünenlerin
birazını paylaşabilmişimdir
ve size
kelimelerin, renkleri ve duyguları;
sayıların, şekilleri ve kişilikleri olduğunu gösterebilmişimdir.
Dünya, sıklıkla göründüğünden
daha zengin
daha geniştir.
Umarım sizlere dünyayı yeni gözlerle
görmeyi öğrenme isteğini verebilmişimdir.
Teşekkürler.
(Alkış)