.
Bir sanatçı olmak istediğinizi hayal edin,
ancak öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki hiç sanatçı yok, sanat okulları yok, müzeler yok, sanat galerileri yok
ve ciddi resimleri satın almak isteyen hiç kimse de yok.
John Singleton Copley'in 1760'larda Boston'da yaşadığı durum tam da böyleydi.
Burada gördüğümüz, Copley'in üvey kardeşinin bir portresi.
Resmi yapılan kişi Henry Pelham,
resmin ismi ise 'Sincaplı oğlan'
Kendi kendisini eğitmiş birisi için son derece başarılı bir eser.
Resme baktığımda gözlerim önce yüzüne takılıyor,
sonra o güzel perdeye,
arkadaki bu perde dikkatimizin yüze yoğunlaşması için güzel bir fon oluşturuyor,
daha sonra omuzlarına, kollarına ve ellerine bakıyorum.
Parmakların ne kadar ustalıkla şekillendirilmiş olduğuna,
altın zinciri gevşekçe elinde tutma hareketinin ne kadar başarılı yansıtıldığına dikkat edin.
Daha sonra ise sincaba bakmaya başlıyorum, küçük ve sevimli bir sincap, elindeki fındığı kemiriyor.
Sincaptan sonra, üstündeki koyu renkli ceketle
beyaz manşetin yan yana geldiği yere bakıyorum.
Gömleğin manşetinin bir kısmına ışık vurmuş,
diğer tarafı ise gölgede kalmış,
ahenkli bir şekilde geçiş sağlanmış.
Bu portre Copley'in üvey kardeşine ait, ve aynı zamanda ressamın kendisini tanıtma amacıyla yaptığı bir eser.
Copley 1765 yılında bu resmi yaptığında zaten Boston'da tanınmış bir ressamdı,
ancak daha da ilerlemek istiyordu.
Copley şunu da biliyordu, portreler Avrupa'daki sanat kurumlarında üretilen eserler arasında en değersiz addedilen konulardan birisiydi.
Konuları önem sırasına dizersek, en önem verilen konular sırasıyla mitoloji, tarih, portreler ve
natürmortlardı.
Ancak Amerika'daki kişilerin satın almak istediği eserler de portrelerdi.
Boston'da yaşayan tüccarlar ve zengin elitler kendi portrelerini yaptırmanın önemini farketmeye başlamışlardı.
Ancak Copley bunun ötesine geçmek istiyordu, ve Avrupa resim sanatının da portreciliğin çok ötesinde gelişmiş olduğunun bilincindeydi.
Bu eseri de Avrupa'daki sanat akademilerine göstermek amacıyla yapmış.
Kendi eserlerinin Avrupa'daki sanat kurumlarında üretilenlerle aynı düzeyde olup olmadığını anlamak istemiş.
Eserini Londra'ya giden birisinin bavuluna koyup yollamış.
Eser Londra'da yaşayan başarılı bir ressam olan Benjamin West, ki kendisi de Amerikalı ve
İngilteredeki Royal Academy'nin başkanı olan Sir Joshua Reynolds
tarafından beğeniyle karşılanmış.
Resimde, portrelerde alışılageldiği gibi yüzün önden görünümü yer almıyor, resim profilden yapılmış.
Copley yüzün yandan görünüşünü yaparak, sadece portre
değil aynı zamanda günlük hayatın içinden görüntüleri de başarıyla canlandırabileceğini vurgulamak istemiş.
Aynı zamanda derinlik duygusunu, perspektifi de başarıyla yansıtabileceğini göstermeyi amaçlamış olmalı,
dikkat ederseniz sağ elin ve masanın köşesinin
başarıyla yerleştirildiğini göreceksiniz.
Bu resim İngiltere'ye ulaştığında, Sir Joshua Reynold ressamın bir an evvel Londra'ya gelerek gerçek bir eğitim almasını istemiş.
Sanatçının Boston'da kalarak sadece belli tarzda eserler vermek zorunda kalacağını, ve bunun tarzını, estetik anlayışını zedeleyebileceğini düşünmüş.
.
Ki o dönemleri gözünüzün önüne getirirseniz bu çok yerinde bir yaklaşım, zira İngiltere sanat dünyasını yönlendiren en önemli merkez konumunda.
Copley de Boston'daki ortamın sanatçılar için ne kadar elverişsiz olduğunun farkındaymış,
nasıl ifade edeyim düşünün ki toplumun gözünde sanatçılarla ayakkabıcılar arasında fark yokmuş.
Yaptığu portrelerin sanatın düşük katma değerli bir alanı olduğunun farkındaymış,
ancak müşterilerin istediği bu olduğu için
ustaca ve olağanüstü güzellikte portreler yapabildiği bu alanda devam ediyormuş.
Ancak resimlerinde konu olarak tarihsel olayları, dini veya mitolojik konuları işleyemediğinin, Avrupa sanat geleneğinde önemli yer tutan bu konularda
biraz zayıf kalmış olabileceğinin de farkındaymış.
JohnSingleton Copley'in bu duygularla yaptığı ve kendi sanatsal serüveninde çok önemli bir anı belgeleyen bu resim hem çok güzel, hem de oldukça hırslı.