Shah Rukh Khan: Cesaret, kararlılık, tek
amaca odaklanmışlık.
Bunlar başarılı insanların ortak
özellikleri.
Cesaret dolu bu yürekler için başarısızlık
bir seçenek değil.
Denizler bize göre zapt edilemez yerlerken
konuşmacımıza göre performansını
sergilemek için doğduğu bir sahne.
Hadi korkusuz konuşmacımızın
hikâyesine dalalım.
Bhakti Sharma,
dünyada dalgalar yaratan
uzun mesafe yüzücüsü.
Bhakti Sharma.
(Alkışlar)
Bhakti Sharma: Kavurucu Rajasthan
sıcağında,
bir yaz günü öğleden sonra,
annesinin motosikletinin arkasında,
nereye gittiklerini bilmeyen
iki buçuk yaşında bir kız çocuğu
hayal edin.
Yirmi dakika sonra ise
iki buçuk yaşındaki bu kız çocuğu
kendini tamamen suya batmış
bir hâlde buluyor.
Ne olduğunu anlamadan
çırpınıyor, bağırıyor,
su yutuyor,
hayatta kalabilmek için anneme
tutunuyordum.
İşte yüzmeyi böyle öğrendim.
İki buçuk yaşındayken havuzda yüzmeye,
14 yaşındayken de açık denizde
yüzmeye başladım.
Hayatımın yaklaşık yirmi beş yılını
bu spora adadım.
Bu dönem boyunca beş okyanusta da yüzdüm.
Yüzücülerin Everest’i olan
Manş Denizi'ni yüzerek geçtim.
Antarktika Okyanusu'nda
dünya rekoru kırdım.
(Alkışlar)
Bir spor dalıyla uzun zaman uğraştığınızda
sadece bir spor olmaktan çıkıp
sizi yansıtan bir aynaya dönüşüyor,
aslında kim olduğunuzu gösteriyor.
Bir atlet olarak adanmışlığınız
sadece yarış günü değil
her gün sınanır.
Bu spor sabah saat 4:30'da kalkmayı,
iki saat yüzmeyi,
okula gidip, dönüp, üç saat daha yüzmeyi,
eve gidip, yemek yiyip uyumayı gerektirir.
Bir madalya kazandığınızda ya da dünya
rekoru kırdığınızda,
o aynada sevdiklerinizin ve kendinizin
mutluluğunun yanında
suda tek başınızayken akıttığınız
gözyaşlarınızı görürsünüz.
Açık deniz yüzücülüğü yalnız bir spordur.
Altımda uzanan kusursuz,
sonsuz derinlikteki okyanusa bakarak
sadece düşüncelerimin bana yoldaş olduğu
saatler geçirdim.
Böylece sadece bir yüzücü olarak değil
aynı zamanda düşünen, hisseden, düşleyen
bir insan olarak da sınandım.
Yüzme havuzunda on iki saat boyunca
durmadan yüzmeye
ya da Manş Denizi'ni 13 saat 55 dakikada
geçmeye karar verdiğimde olduğu gibi
bir maraton yüzücüsü olarak da
sınandım.
Yüzerken konuşmazsınız,
pek iyi duymazsınız
ve görüşünüz tam önünüzde olanla
ya da altınızdakiyle sınırlıdır.
Bu soyutlanma hali yaptığım sporun
bana en büyük armağanı oldu.
Açık denizde yüzdüğüm süre boyunca
hiç tahmin etmediğim yönlerimi tanıdım.
On dört yaşımdayken
yüzmek için okyanusa ilk atladığımda
ve o süre boyunca,
dalgalar beni bir oraya bir buraya
savururken
içimdeki çocuğun o tarz maceralardan
ne kadar keyif aldığını gördüm.
Manş Denizi'ni geçerken
yaklaşık on saat yüzdükten sonra
bir yerde akıntı nedeniyle bir buçuk
saatliğine mahsur kaldım.
O sırada, ailesini ve ülkesini
hayal kırıklığına uğratmak istemeyen,
içimdeki o güçlü ve kendini adamış
sporcuyu gördüm.
İsviçre'de düzenlenen
açık deniz maratonunda
Hindistan adına ilk altın madalyamı
kazandığımda
(Alkışlar)
içimdeki o gururlu Hindistanlıyı gördüm.
Manş Denizi'ni bir sonraki geçişimde,
annemle katıldığımız bayrak yarışında,
tarih yazdığımızı bilmeden,
annesinin hayallerini
gerçekleştirdiğini görmek isteyen
ve O'nu koruyan kız evladı gördüm.
Dört yıl önce
Antartika Okyanusu'na atladığımda
üstümde mayo, bone ve gözlüğümden başka
bir şey yokken
başarmanın sarsılmaz inancı vardı.
İçimdeki savaşçıyı gördüm.
Sıfır ila bir santigrat derece arasındaki
suya atladığımda
vücudumu ve zihnimi soğuğa hazırlamış
olduğumu fark ettim.
Ancak hazır olmadığım şey
suyun yoğunluğuydu.
Sanki her kulacı yağın içine atıyordum.
Beşinci dakikada
karşı konulamaz şekilde sadece bırakmayı
düşünebiliyordum.
Her şeyi öylece bırakıp gitmek
ne kadar da güzel olurdu.
Bota atlamak,
sıcak suyun altında duş almak
ya da sıcacık bir battaniyeye sarılmak.
Ama bu düşüncenin yanında
derinlerden gelen, inatçı ve güçlü bir ses
şöyle diyordu:
“Bir kulaç daha atacak güce sahip
olduğunun farkındasın.”
Böylece kolumu kaldırdım
ve bir kulaç attım.
“Şimdi bir tane daha.”
İkinci ve üçüncü kulacı attım.
Dördüncü kulacı attığım sırada
tam karnımın altında bir penguenin
yüzdüğünü gördüm.
Sol tarafıma geçip benimle birlikte
yüzmeye başladı.
“Bak gördün mü, penguen seni destekliyor.”
dedi içimdeki o ses.
(Alkışlar ve tezahürat)
Botun içindeki takımıma baktım.
Yüzümdeki gülümsemenin aynısı onlarda da
vardı.
Zor durumda kaldığımız anlarda,
bir umut ışığı gördüğümüzde
oluşan o aynı gülümseme.
Bunun bir işaret olduğunu düşünüp
ilerlemeye devam ettik.
İlerlemeye devam ettiğimde,
41 dakika sonra,
Antarktika Okyanusu'nda
en uzun mesafe yüzmede
dünya rekorunu kırdım.
(Alkışlar)
Düşünsenize, Rajastan'da kar yağmaz bile.
(Kahkahalar)
Tüm zor zamanlarımda
ve yüzdüğüm anlar boyunca
bana eşlik eden o ses,
kendini hiç göstermeyecekti.
Eğer kendi başıma o kadar çok vakit
geçirmeseydim
ve aklımdan geçen her bir düşünceye
kulak vermeseydim.
Okyanusun ortasındayken
düşüncelerinizle baş başa kaldığınızda,
karşı karşıya kaldığınız tehlikeler,
balinalar, köpek balıkları, deniz anaları
ve hatta hevesinizi kıran insanlar gibi
dış tehlikeler değildir.
Yüzleştiğiniz en tehlikeli şeytanlar,
içinizdeki olumsuzluk ve korkudur.
Size, "Yeterince iyi değilsin.
Karşı kıyıya asla varamayacaksın.
Yeterince çalışmadın.
Ya başarısız olursan? İnsanlar ne düşünür?
Eminim herkes ne kadar
yavaş olduğunu düşünüyor." derler.
Hepimizin içinde böyle şeytanlar yok mu?
Gündelik hayatınızda onlardan
saklanabilirsiniz.
Çalışabilir ya da dikkatinizi dağıtacak
işlerle uğraşırsınız.
Ama dediğim gibi,
okyanusun ortasında
saklanacak bir yer yok.
İçimdeki şeytanlarla yüzleşmek zorundayım,
denizdeki tuzu tatmak zorunda
olduğum kadar,
cildimdeki aşınmayı hissettiğim kadar
ve balinaların yanımda yüzdüklerinin
bilincinde olduğum kadar.
Bu spordan hem nefret ediyor
hem de onu seviyorum.
Nefret ediyorum çünkü
bu spor bana
var olduğuna inanmak istemediğim
tarafımı gösterdi.
İnsan olan ve pek de mükemmel
olmayan tarafımı.
Sabah yataktan kalkamayan
ve idmana zorlayamadığım yanım gibi.
Çok yıpranmış, çok yorulmuş olduğu için
sadece yüzmeyi bırakmak isteyen tarafım.
Ama aynı zamanda bu sporu seviyorum,
çünkü bu spor bana motivasyonumu
kaybettiğim zamanlarımda
dönüp bakabileceğim anlar verdi.
O anlar için şükrediyorum
ve minnettarım.
Çoğunuz hiç durmadan yüzerek saatler
geçiremeyebilirsiniz.
Peki, vaktinizin çoğunu kiminle
geçiriyorsunuz?
Dış dünyadaki hayatınızı bir çok kişiyle
paylaşıyor olabilirsiniz
ama sahip olduğunuz tek bir daimi
yoldaşınız var,
o da sizsiniz.
Yine de birçoğumuz henüz gerçekten kim
olduğumuzun farkında değiliz.
Ben annemin kızıyım, bir Hindistanlıyım,
bir yüzücüyüm, bir öğrenciyim.
Ama bundan daha fazlasıyım.
Eğer kendinize yatırım yapmıyorsanız,
sizi size yaklaştıracak bir yol
belirlemiyorsanız,
hiçbir başarı size kalıcı sevinç
ya da tatmin getiremez.
Bugün bile,
yaptığım iş için hevesim kalmadığında
ya da motivasyonumu kaybettiğimde
kendime sorduğum tek soru,
"Şu an yapabileceğimin en iyisini bu mu?"
Bana göre "en iyi"nin anlamı hep değişir.
Bazı günler pes etmemek,
dondurucu suda yüzmeye devam edip
dünya rekoru kırmaktır.
Ama diğer günlerin çoğunda,
depresif düşüncelerimin üstesinden
gelmektir.
Evden dışarı çıkıp
gündelik işlerimi yapmak.
Değişmeyen ise içerideki o sestir.
İçimdeki o pusula,
daha iyi bir ben için
her gün bana yol gösterir.
Başarılı bir hayatın,
son nefesinizde bile kendinizi
mümkün olan en iyi versiyonunuz olma
yolunda harcadığınız hayat olduğuna
inanıyorum.
Teşekkürler.
(Alkışlar)
SRK: Sanırım benim yapamayacağım
tek spor yüzme.
Bir kaya gibi batarım.
Dünyanın en iyi yüzücüsünün yanında olmak
bana sanki,
nasıl desem bilemedim,
denizde batmışım gibi hissettiriyor.
Ama.
BS: (Gülüyor) Batmak değil yüzmek
diyelim.
SRK: Peki, bir yüzücü olarak sonraki
hedefin nedir?
BS: Yarışmaktan çok korkuyorum.
Bu yüzden Olimpiyatlardan daha iyi
bir hedef olabilir mi?
Çünkü açık su yüzücülüğü artık
Olimpiyat sporu olarak kabul ediliyor.
(Alkışlar)
Bunu yüksek sesle söylemek bile
ürpermeme sebep oluyor,
çünkü bu öyle büyük bir hedef ki
bu hedefi koyduğumu
kabul etmek bile istemiyorum.
Ama heyecanı da burada,
bu işin bir parçası.
Bence Olimpiyatlar'da başarılı
olsam da olmasam da
bir önemi yok.
Önemli olan hazırlanma süreci.
Bu süreç beni daha iyi bir yüzücü
ve daha iyi bir insan yapacak.
SEK: İnşallah Olimpiyatlarda
başarılı olursun.
Sana şunu söylemek istiyorum.
Bu programı evinde izleyen birçok kişi
senin için çok olumlu düşüncelere sahip.
Bu yüzden, Olimpiyatlara gittiğinde
hepimizin penguen mayosu giyip
senin yanında yüzdüğümüzü
ve “Hadi Bhakti, devam et, devam et.”
dediğimizi hayal et.
BS: Benim şahsi penguenim olur musun?
SRK: Artık senin pengueninim.
Köpek balığı ya da başka bir şey
deseydin daha havalı olurdu,
ama penguen.
BA: Katil balinalar ruh eşim.
Sen de benim katil balinam olabilirsin.
(Alkışlar)
SRK: Hanımlar ve beyler, Bhakti.
BS: Teşekkürler.
( Alkışlar )