Ben Kuzey İrlanda'da büyüdüm,
şuradaki en kuzey uçta,
kışları buz gibidir.
Burada da yazın ortasında arka bahçede koşarken.
(Gülüşmeler)
Bir meslek seçemedim.
İrlanda'da en gözde seçim askerlik
ama açıkçası pek de hoş değil.
(Gülüşmeler)
Annem bir diş doktoru olmamı istedi.
Ama sorun şuydu, insanlar durmadan bir şeyleri havaya uçuruyordu.
Ben de aslında Belfast'te,
tüm hareketin esas yaşandığı yerde okula gittim.
Ve bu da çok olağan bir manzaraydı.
Gittiğim okul çok sıkıcıydı.
Bizi Latince gibi şeyler öğrenmeye zorlarlardı.
Öğretmenler pek de iyi vakit geçirmiyordu,
sporlar ya çok kirli ya da çok sertti.
Akıllılık edip kürek sporunu seçtim, sonrasında da bayağı ilerlettim.
Ve burada da okulum için kürek çekiyorum --
ta ki bu uğursuz gün, bütün okulun önünde
baş aşağı dönene kadar.
Ve hemen şuradaki de bitiş çizgisi.
(Gülüşmeler)
Kısacası fazlasıyla utanç vericiydi.
Ama o sıralarda okulumuz devletten bir bağış almıştı,
muhteşem bir bilgisayar bağışlanmıştı, araştırma makinesi 3DZ
ve programlama kılavuzlarını ortalıkta bıraktılar.
Ve de benim gibi yapacak hiçbir işi olmayan öğrenciler,
programlama yapmayı öğrenirdik.
Ayrıca o sıralarda, evlere de,
insanlar bu bilgisayarı alıyordu.
Adı Sinclair ZX80, 1K'lık bir bilgisayardı
ve programlarınızı kasetlerde alıyordunuz.
Bu arada bir saniyeliğine ara vermek istiyorum,
çünkü duydum ki TED'de konuşma yapmak için bir ön koşul varmış --
eski günlerden kabarık saçlı bir resminiz olması gerekiyormuş.
Ben de kabarık saçlı bir resim getirdim.
(Gülüşmeler)
Bunu da aradan çıkartayım dedim.
Sinclair ZX80'den sonra dâhice adlandırılmış
Sinclair ZX81 çıktı.
(Gülüşmeler)
Ve -- alttaki resmi görüyor musunuz?
Oğluyla ev ödevi yapan bir adamın resmi var.
ZX81'i bu iş için yaptıklarını sanıyorlardı.
Ama gerçek şu ki, biz programlama kılavuzunu bulduk
ve oyunlar yapmaya başladık.
BASIC ile programlama yapıyorduk,
ama oyunlar için berbat bir dildir,
biz de sonunda Assembly dilini öğrenmeye başladık
ki donanımın tam olarak kontrolünü ele alabilelim.
Bu ZX81'i icat eden kişi, Sir Clive Sinclair,
ve burada makinesini gösteriyor.
Amerika'da sizlerde de aynısı vardı,
adı Timex Sinclair1000'di.
O günlerde oyun oynamak için hayal gücünüz olması gerekirdi
ki oynadığınız şeyin "Battlestar Galactica" olduğuna inanasınız.
Grafikler tek kelimeyle berbattı.
Bu oyunu oynamak için daha da fazla hayal gücüne ihtiyacınız vardı,
"Death Rider."
Ama tabi bilim adamları kendilerini tutamadılar.
Kendi oyunlarını yapmaya başladılar.
Bu benim en sevdiklerimden biri, tavşanları çiftleştiriyorsunuz,
yani erkeklere şanslı tavşanı seçiyorsunuz.
Bu sıralarda 1K'dan 16K'ya geçtik,
ki bu büyük bir sıçrayıştı.
Eğer 16K'nın ne kadar olduğunu merak ediyorsanız,
bu eBay logosu 16K.
Ve bu kadarlık bir hafızaya birileri
tam teşekküllü bir uçuş simülasyonu programlamıştı.
İşte böyle görünüyordu.
Bu uçuş simülasyonunu uçurarak çok zaman geçirdim
ve sonunda gerçekten de uçakları uçurabileceğime inanıyordum.
İşte Clive Sinclair, bu sefer renkli bilgisayarını piyasaya sürüyor.
Avrupa'da bilgisayar oyunlarının babası olarak tanınır.
Multimilyonerdir ve sanırım bu yüzden
bu fotoğrafta gülümsüyor.
Velhasılı sonraki yaklaşık 20 yılı
birçok farklı oyun yaparak geçirdim.
Öne çıkanlardan bazıları şunlar, "The Terminator",
"Aladdin", "Teenage Mutant Hero Turtles".
Birleşik Krallık'tan olduğum için
ninja kelimesinin çocuklar için biraz fazla zalim olduğunu düşündüler
ve de hero(kahraman) demeye karar verdiler.
Ben kişisel olarak İspanyolca uyarlamasını seviyorum,
"Tortugas Ninja".
Bu çok daha iyiydi.
(Gülüşmeler)
Sonrasında yaptığım son oyun, bilgisayar oyunu sektörünü
Hollywood'a götürüp, birbirinden lisans almak yerine,
bilfiil bir şeyin üzerinde birlikte çalışmak üzerine kuruluydu.
Şimdi, Chris yanımda birkaç istatistik getirmemi istedi,
ben de öyle yaptım.
2005'te bilgisayar oyunu sektörü 29 milyar dolarlık bir iş sahası oldu.
Her yıl daha da büyüyor.
Geçtiğimiz yıl en büyük yıldı.
2008'e geldiğimizde müzik sektörünü geride bırakacağız.
2010'a geldiğimizde 42 milyara ulaşacağız.
Oyuncuların yüzde 43'ü bayan.
Yani insanların düşündüklerinden çok daha fazla bayan oyuncu var.
Oyuncuların ortalama yaşı?
Besbelli ki oyunlar çocuklar için, değil mi?
Aslına bakarsanız, hayır, gerçekte ortalama yaş 30.
Ve ilginçtir ki, en çok oyun alan insanlar 37 yaşında.
Yani hedef kitlemiz 37 yaşındakiler.
Tüm bilgisayar oyunları şiddet içerir.
Tabii gazeteler bunun üstüne gitmekten çok hoşlanıyorlar.
Ama oyunların yüzde 83'ü hiçbir yetişkine yönelik içeriğe sahip değil,
yani bu doğru değil.
Çevrimiçi oyunculuk istatistikleri.
"World of Warcraft" ile ilgili bir şeyler getirdim, 5.5 milyon oyuncusu var.
Üyeliklerden her ay yaklaşık 80 milyon dolar kazanıyor.
Sadece bilgisayarınıza yüklemek 50 dolar tutuyor,
bu da yayımcıya 275 milyon daha kazandırıyor.
Oyunu yapmak yaklaşık 80 milyon dolar tutuyor,
yani esasında yaklaşık bir ay içinde kendi masrafını çıkartıyor.
Bir oyundaki "Project Entropia" adlı bir oyuncu
26.500 dolara kendi adasını satın aldı.
Unutmayın ki bu gerçek bir ada değil.
Gerçekten de bir şey satın almadı, sadece biraz veri.
Ama satış anlaşmasının şartları gayet iyi.
Bu satış, madencilik ve avcılık haklarını,
adadaki tüm arazinin mülkiyetini ve döşeli olmayan
bir kaleyi içeriyordu.
(Gülüşmeler)
Şu anda bu pazarın yıllık 800 milyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Ve ilginç olan da şu, pazar bizzat oyuncuların kendileri
tarafından kuruldu.
Eşyalarının ticaretini yapmanın ve hesaplarını
birbirlerine satmanın parlak yollarını buldular,
böylece oyun oynarken aynı zamanda para kazanabileceklerdi.
Birkaç gün önce neler olup bittiğini görmek için
eBay'i şöyle bir araştırdım, World of Warcraft yazdım, 6.000 eşya çıktı.
En çok bunu beğendim.
174.000 dolara birçok kahramanlığı olan 60. seviye bir Warlock.
Galiba bu arkadaş karakterini oluştururken bayağı çekmiş.
Oyunların popülerliğinden bahsediyorken,
sizce bu insanlar burada ne yapıyor?
Görüldüğü üzere Los Angeles'ta Hollywood Bowl'dalar,
L.A. Philharmonic'in çaldığı bilgisayar oyunu müziklerini dinliyorlar.
Gösteri işte böyle görünüyor.
Uyduruk bir şey bekliyorsunuz, ama öyle değil.
İnanılmaz destansı ve harika bir konser.
Ve gitmiş olan insanlar gerçekten çok hoşlandılar.
Peki bu insanlar ne yapıyor?
Birbirlerine karşı oyun oynayabilmek için
bilgisayarlarını getiriyorlar.
Ve bu dünyadaki her şehirde oluyor.
Bu sizin kendi şehrinizde de oluyor,
muhtemelen henüz farkında değilsiniz.
Şimdi, Chris dedi ki birkaç yıl önce burada, bilgisayar oyunlarının
grafiklerinin nasıl geliştiğini kronolojik olarak gösteren bir video izlemişsiniz.
Ben o videoyu güncelleyip yeniden bir bakasınız istedim.
Ama yapmanızı istediğim şey videoyu anlamaya çalışmanız.
Biz bu eğrideyiz ve grafikler gittikçe
abartılı bir biçimde daha iyi oluyor.
Ve ben de yaklaşık 2007'ye kadar olan kısmını göstereceğim.
Ama oyunların 10 yıl içinde nasıl görüneceklerini
düşünmeye çalışmanızı istiyorum.
Şimdi videoyu başlatacağız.
Video: İnsanlar tarihleri boyunca oyunlar oynadılar.
İnsanoğlunun zekası ve teknolojisi ilerledikçe
oynadıkları oyunlar da ilerledi.
(Müzik)
(Alkışlar)
David Perry: Yine söylüyorum, düşünmenizi istediğim şey şu,
bu grafiklere bakıp böyleler işte diye düşünmeyin.
Bunun şu an olduğumuz yer olduğunu düşünün
ve üstünde bulunduğumuz eğri bunun gittikçe daha iyi
olacağı anlamına geliyor.
Bu, bugün bilgisayar oyunu sektöründe bir iş istiyorsanız,
çizebiliyor olmanız gereken grafik düzeyine bir örnek.
Gerçekten olağanüstü bir ressam olmalısınız.
Ve bu adamlardan yeteri kadarını aldıktan sonra,
daha önce hiç gitmediğimiz yerler
veya daha önce hiç görmediğimiz karakterler yaratabilecek fantezi
ressamları arayacağız.
Bugün konuşabileceğim şey besbelli ki grafikler ve sesler.
Ama eğer bir oyun yapımcıları konferansına gitseniz,
tüm konuştukları duygu, amaç,
anlam, anlayış ve his olacaktır.
"Bir bilgisayar oyunu sizi ağlatabilir mi?" gibi konuşmalar duyacaksınız.
Ve aslında ilgilendiğimiz, bu türden konular.
Kendini ifade etmek konusunda çok başarılı olan
bir öğrenciyle karşılaştım ve bu videoyu
burada TED'de olanlar görmeden başkasına
göstermemeyi kabul etti.
Şimdi bu videoyu oynatmak istiyorum.
Bu, bir öğrencinin oyunlar konusundaki deneyimlerinin neler olduğu hakkındaki fikirleri.
Video: Ben, çoğunuz gibi, gerçeklik ve bilgisayar oyunları
arasında bir yerde yaşıyorum.
Bir yanım -- yaşayan, nefes alan gerçek bir insan --
programlanmış durumda, elektronik ve sanal.
Beynimin gerçeği hayalden ayıran sınırı
artık yok olmaya başladı.
Ben bir bilgisayar oyunu bağımlısıyım ve bu benim hikâyem.
(Müzik)
Doğduğum yıl
Nintendo Entertainment System'ın yapımına başlandı.
Arka bahçede oynadım, okumayı öğrendim
ve hatta sebzelerimden bile biraz yedim.
Çocukluğumun çoğu Legolarla oynayarak geçti.
Fakat kendi neslimin çoğu gibi,
televizyon karşısında çokça zaman geçirdim.
Mr. Rogers, Walt Disney, Nick Junior
ve kabaca yarım milyon reklam şüphesiz ki
bende izler bıraktı.
Ebeveynlerim bana ve kız kardeşime ilk Nintendo'muzu aldığında,
bu eski etkileşimli elektronik eğlencenin içerdiği, doğasında olan
bu bağımlılık yapıcı özellik beni ele geçirdi.
Bir gün bir şeylerin farkına vardım.
(Müzik)
Basit, etkileşimli hikayeleri ve televizyon setinin
sıcaklığının birleşimiyle, basit 16-bit Nintendo'm
bir kaçıştan fazlasına dönüştü.
Farklı bir varoluşa dönüştü, benim sanal gerçekliğime.
(Müzik)
Ben bir bilgisayar oyunu bağımlısıyım ve bunun nedeni
oyun oynayarak geçirdiğim bunca saat
ya da bir sonraki bölümü geçmek için uykusuz kaldığım geceler değil.
Bunun nedeni sanal uzayda başımdan geçen yaşamımı değiştiren deneyimler
ve bilgisayar oyunları, neyin gerçek olup neyin olmadığı
konusundaki anlayışımı aşındırmaya başladı.
Bağımlıyım, çünkü gerçeklikle olan bağlarımı kaybediyor olduğumu bilsem de,
daha fazlası için can atıyorum.
(Müzik)
Küçük yaşlardan beri ekranda gördüğüm şeyleri
duygusal olarak biriktirmeyi öğrendim.
Bugün, televizyon izleyerek geçen 20 yıl beni duygusal bir hale getirdi,
basit bir sigorta reklamı bile gözlerimi doldurabilir.
Ben sadece büyüyen yeni nesile mensup biriyim.
Bilgisayar oyunlarında, gerçek dünyadakinden çok daha
anlamlı deneyimler yaşayabilecek bir nesil.
Bilgisayar oyunları evrimsel bir sıçrayışın eşiğinde,
oyun dünyalarının sinemalarda gördüğümüz filmler ya da
televizyonda izlediğimiz haberler kadar gerçek görüneceği ve hissettireceği noktada.
Ve özgür irade algım bu sanal dünyalarda hala sınırlı olabilirse de,
öğrendiklerim gerçek hayatımda da geçerli oluyor.
Yeterince bilgisayar oyunu oynayın ve en sonunda
snowboard yapabileceğinize, bir uçağı uçurabileceğinize, arabayla çeyrek mili dokuz
saniyede alabileceğinize ya da bir adamı öldürebileceğinize inanacaksınız.
Biliyorum ki yapabilirim.
Kendisinden önce gelen bütün popüler kültür fenomenlerinden farklı olarak,
bilgisayar oyunları gerçekten makinenin bir parçası olmamıza izin veriyor.
İnteraktif, yüklenmiş, gerçek zamanlı,
yüksek tanımlı gerçekliğe karışmamızı sağlıyorlar.
Çevremizle etkileşim içindeyiz.
Bu düzeyde bir etkileşimi arar hale geldim.
Bu olmadan, gerçek dünyada karşılaşılan sorunlar --
açlık, savaş, hastalık ve soykırım -- içermeleri gereken ciddiyetsizliğe sahip değiller.
Önemleri abartılı prime time televizyon
dramlarına karışıyor.
Ama bugünün bilgisayar oyunlarının güzelliğinin temeli gerçekçi grafikler,
titreşen oyun çubukları ya da sanal üç boyutlu ses değil.
Temeli bu oyunların beni duygulandırmaya başlamış olması.
Savaşlarda yer aldım, hayat mücadelesi verdim,
bütün ders kitaplarından ya da haber makalelerinden daha gerçekçi
görünen ve hissettiren kumsallarda ve ormanlarda müfrezemin ölüşünü seyrettim.
Bu oyunları yapan insanlar akıllı.
Beni neyin korkuttuğunu, heyecanlandırdığını, telaşlandırdığını, gururlandırdığını ya da üzdüğünü biliyorlar.
Sonra da bu duyguları yarattıkları dünyalara farklı boyutlar katmak için kullanıyorlar.
İyi tasarlanmış bir bilgisayar oyunu, kullanıcıyı
sanal deneyimin kumaşına kusursuz bir şekilde dokur.
Daha deneyimli hale geldikçe
fiziksel kontrol bilinci eriyip gider.
Ne istediğimi biliyorum ve istediğimi yapıyorum.
Basılacak tuşlar yok, çekilecek tetikler yok, sadece oyun ve ben.
Kaderim ve etrafımdaki dünyanın kaderi avucumun içinde.
Biliyorum, şiddet içeren bilgisayar oyunları annemi endişelendiriyor.
Beni düşündürense bilgisayar oyunlarındaki şiddetin
git gide gerçek hayattaki şiddete benzemesi değil,
gerçek hayattaki şiddetin git gide bilgisayar oyunlarına
benzemeye başlaması.
(Müzik)
Bunlar hep benim dışımda kalan meseleler.
Bunun yanında, beni daha yakından ilgilendiren bir sorunum var.
Beynime bir şey oldu.
(Müzik)
Belki beynimizin bir parçası tüm içtepilerimizi,
düşünemeden önce bile yapmayı bildiğimiz şeyleri,
tutuyordur.
Bu içgüdülerin bir kısmı doğuştan olabilir, ama çoğu öğrenilmiştir
ve hepsi beynimize sıkıca işlenmiştir.
Bu içgüdüler hem gerçek hem de sanal dünyalarda hayatta kalmak için gereklidir.
Bilgisayar oyunlarının arkasındaki teknoloji ancak son yıllarda
uyaranları gerçek hayata benzetmeye başladı.
Oyuncular olarak artık aynı fizik kanunlarına göre,
aynı şehirlerde yaşıyor ve bir zamanlar gerçek hayatta
yaptığımız birçok şeyi yapıyoruz; tek bir farkla, sanal olarak.
Şunu bir düşünün --
gerçek hayattaki arabam yaklaşık 40.200 kilometre yapmış.
Tüm yarış oyunlarımda, toplamda 50.628 kilometre sürdüm.
Bir dereceye kadar nasıl araba süreceğimi oyundan öğrendim.
Algısal ipuçları çok benzer.
Televizyon karşısında bir şeyi yapmak için harcadığınız vaktin
gerçek hayattakinden fazla olması tuhaf bir duygu.
Gün batımında araba sürerken tek düşünebildiğim,
neredeyse oyunlarım kadar güzel olduğu.
Çünkü sanal dünyalarım kusursuz.
Etrafımızdaki gerçek dünyadan daha güzel ve zengin.
Deneyimimin altında neler yattığından emin değilim,
ama gerçekçi bilgisayar oyunu uyaranlarının devamlı olarak
muazzam sayıda sadık katılımcılar üzerinde kullanılması potansiyeli bana korkutucu geliyor.
Bugün Büyük Birader'in, kitlelerin beynini yıkamada
sadece televizyonları kullanmak yerine, bilgisayar oyunlarını kullanarak
çok daha etkili olacağına inanıyorum.
Bilgisayar oyunları eğlenceli, çekici ve beyninizi
yeniden programlamaya tamamıyla savunmasız bırakıyor.
Fakat belki de beyin yıkama her zaman kötü değildir.
Bir oyun hayal edin, bize birbirimize saygı duymayı öğreten
ya da hepimizin gerçek hayatta karşılaştığı sorunları anlamamıza
yardım eden bir oyun.
İyi olanı yapma potansiyeli de var.
Sanal dünyalar, içinde yaşadığımız gerçek dünyayı yansıtmaya
devam ederken, oyun yapımcılarının sırtlarında çok büyük bir
sorumluluk olduğunu fark etmesi çok önemli.
Bilgisayar oyunlarının geleceğinin uygarlığımız için neler
getireceğinden emin değilim.
Ama sanal ve gerçek dünyadaki deneyimler birbirleriyle daha fazla
örtüşmeye devam ettikçe diğer insanların benim hissettiğim gibi hissetmesi
konusunda gittikçe daha büyük bir potansiyel oluşuyor.
Yakın zamanda fark ettim ki
grafiklerin, sesin, oynanışın ve duygunun ötesinde
büyüleyici ve benim için bağımlılık yapıcı olan
gerçeği yıkabilme gücü.
Gittikçe kontrolü kaybettiğimin farkındayım.
Bir kısmım kopup gitmek için bekliyor.
Ama yine de, bilgisayar oyunları ne kadar muhteşem olursa olsun
ya da gerçek dünya ne kadar boş görünürse görünsün,
oyunların bize ne öğretmeye çalıştığının ve fişi çektiğimizde geriye ne
gibi hislerle baş başa bıraktıklarının farkında olmamız gerektiğini biliyorum.
(Alkışlar)
DP: Vay be.
(Alkışlar)
DP: Bu videoyu çok, çok düşündürücü buluyorum,
ve buraya getirip sizlere göstermek istememin nedeni bu.
Ve ilginç olan da şu, benim için konuşulacak bariz konu
grafikler ve sesler.
Ama duyduğunuz gibi, Michael tüm diğer unsurlardan da bahsetti.
Bilgisayar oyunları daha birçok şey getirdi,
işte bu yüzden insanlar bu kadar bağımlı hale geliyor.
En önemlisi eğlenceli olmaları.
Bu bölümün adı "Gelecekteki Sihir".
Kimden gelecek?
Düşündüğümüz gibi dünyanın en iyi
yönetmenlerinden mi gelecek?
Sanmam.
Bence, bugün büyümekte olan, bizim geçmişten hatırladığımız hiçbir şeye
bağlı olmayan çocuklardan gelecek.
Bizim yarattığımız araçları kullanarak kendi yöntemleriyle yapacaklar.
Aynen öğrenciler veya çok yaratıcı insanlar,
yazarlar ve bu tür insanlar gibi.
Üniversitelere bakarsak, dünyada bilgisayar oyunu dersleri veren
yaklaşık 350 üniversite var.
Bu da kelimenin tam anlamıyla binlerce yeni fikir demek.
Bu fikirlerin bazıları gerçekten berbat ve bazıları da harika.
Birinin çok kötü bir bilgisayar oyunu fikrini size anlatmaya çalışmasını
dinlemekten daha kötü bir şey yok.
(Gülüşmeler)
Chris Anderson: Bu kadar yeter, bu kadar yeter. Tamam artık.
Süresi doldu.
DP: Müsaade edersen çok az daha var.
CA: Devam et. Ama ben burada bekleyeceğim.
(Gülüşmeler)
Bu güzel bir kare, çünkü öğrencileri dersten sonra okula gelirken gösteriyor.
Okul kapalı, gece yarısı geri geliyorlar
çünkü bilgisayar oyunu fikirlerini anlatmak istiyorlar.
Ben sınıfın önünde duruyorum
ve onlar da fikirlerini söylüyorlar.
Öğrencileri derse geri getirmek zordur,
ama mümkündür de.
Bu benim kızım, adı Emma, 17 aylık.
Ve kendime Emma'nın bilgisayar oyunu dünyasında ne gibi deneyimler
yaşayacağını soruyorum.
Ve burada gösterdiğim gibi hedef kitleye sahibiz.
Sadece bir düğmeye basarak oyun oynamaya hazır milyonlarca insan bulamadığınız
bir dünyayı hiçbir zaman bilmeyecek.
Biliyorsunuz, teknolojimiz var.
Grafiklerin muhteşem olmadığı ve sizi gerçekten sarmadığı
bir dünyayı hiçbir zaman bilmeyecek.
Ve öğrencinin videosunun gösterdiği gibi, insanları etkileyebilir ve duygulandırabiliriz.
Bilgisayar oyunlarının inanılmaz derecede duygusal olmadığı bir dünyayı
hiçbir zaman bilmeyecek ve muhtemelen oyunlar onu ağlatacak.
Sadece umarım bilgisayar oyunlarını sever.
(Gülüşmeler)
Ve kapanış düşüncelerim.
Yüzeyde oyunlar salt eğlence olarak görünüyor,
ama biraz daha derine bakmayı sevenler için,
bilgisayar oyunlarının bu yeni hali, büyük düşünmeyi seven yaratıcı akıllara
yepyeni keşif sahaları açacak.
Bu akılları zorlayacak TED'den daha iyi neresi var?
Teşekkürler.
Chris Anderson: David Perry. Harikaydı.