Wade in the Water
Sanatçı: Ella Jenkins
Dalın suya
Dalın suya, çocuklar
Dalın suya
Tanrı suları bulandıracak
Hadi, durmayın dalın suya
Dalın suya, çocuklar
Dalın suya
Tanrı suları bulandıracak
Beyazlar içindeki şu adama bakın
Tanrı suları bulandıracak
Yahudi'ye benziyor adam
Tanrı suları bulandıracak
Dalın suya
Dalın suya, çocuklar
Dalın suya
Tanrı suları bulandıracak
Kırmızılar içindeki şu adama bakın
Tanrı suları bulandıracak
Musa'nın önderlik ettiği adama benziyor
Tanrı suları bulandıracak
Dalın suya
Dalın suya, çocuklar
Dalın suya
Tanrı suları bulandıracak
Danyal'ı göndermedi mi Rabbim?
Danyal, Danyal
Danyal'ı göndermedi mi Rabbim?
Neden bir başkası değil?
Danyal'ı göndermedi mi Rabbim?
Danyal, Danyal
Danyal'ı göndermedi mi Rabbim?
Neden bir başkası değil?
Adam nehre indi
Adam nehre indi
Adam nehre indi
Dua etmeye nehre indi
Adam nehre indi
Adam nehre indi
Adam nehre indi
Günahlarından arınsın diye
Yıkandı tüm gün, tüm gece
Elleri acıyana kadar yıkandı
Yıkandı tüm gün, tüm gece
Kalmadı tek bir yeri yıkanmadan
Adam nehre indi
Adam nehre indi
Adam nehre indi
(Müzik kesilir)
(Alkışlar)
(Juliet Blake konuşur)
Şimdi, konuğumuzu içtenlikle karşılayalım.
Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu'nun
emekli sanat yönetmeni,
Judith Jamison.
(Alkışlar)
Juidth Jamison: Teşekkürler.
Nasılsınız?
(Seyirciler bağırır)
JJ: Fark ettiniz mi,
daha şimdi kilisedeydiniz?
(Kahkahalar)
Az önce vaftiz izlediniz.
Öyle değil mi?
Alvin Ailey'nin yarattığı
harikadan bir parçaydı.
1960'taki eseri "Revelations."
Bu başyapıtın koreografisini
oluşturduğunda 29 yaşındaydı.
Dünya onunla dans etti,
mesajı tüm evrene ulaştı
çünkü Ailey hepimizin içindeki
insanlığı anlamıştı.
"Revelations" bu hayatta hepimizin
çıktığı bir yolculuğun yansıması.
Zaferle sonlandığını umduğum yolculuklar.
Bu Alvin Ailey'nin sihriydi.
Seyircilerin içinde sizi görürdü,
beni de görürdü, dansçı beni.
Aramızdaki bağı görürdü.
İşte bizi birbirimize bağlayan
yapıtları böyle yarattı.
Hissediyordunuz,
anlattığı sizin hikâyenizdi;
ben de kendi hikâyemi
sergilediğimi hissediyordum.
Dans etmeye altı yaşımda başladım.
Philadelphia'da.
Cılızdım...
(Kahkahalar)
Bitter çikolata
ve bacakları koltuk altlarına
gelen bir çocuk.
İlk performansım
Judimar Dans Okulu'ndaydı.
Üzerimde damalı kırmızı bir tişört,
kalın bir tulum pantolon
ve pembe bale ayakkabıları.
"I'm an Old Cowhand from the Rio Grande"
şarkısıyla dans ediyorduk.
Her dakikasına bayılmıştım,
ciddi ciddi her dakikasına.
Alkışı duyduğum o an yok mu,
işte tam orada,
altı yaşındaki ben şöyle dedi:
"Bu banaydı."
(Kahkahalar)
Altı yaşınızda hayatım boyunca
bu işi yapacağım diye düşünmüyorsunuz
ama o an için mükemmeldi.
Üniversitede de öncesinde de
dans hep vardı.
Yine de gerçekten bunu istediğimi
halen anlayamamıştım.
Bir seçmeye gitmiştim
ve hayatımdaki tek seçme bu oldu.
Onda da rezildim.
Gitmeme izin verdiklerinde,
onların "Çok teşekkür ederiz" lafını,
aslında kalmamı istedikleri
şeklinde anlamıştım.
(Kahkahalar)
Koşarak merdivenleri çıktım,
basamaklarda oturan bir adam vardı
ama onu nerdeyse fark etmedim bile.
Gözlemcilerden biriydi.
Üç gün sonra beni arayıp
Alvin Amerikan Dans Tiyatrosu'na
katılmak ister misin, dedi.
İşte böyle oldu arkadaşlar, böyle.
Ne dram ne travma.
(Alkışlar)
On beş yıl bu toplulukla dans ettim,
Yirmi bir yıl gibi bir süre de
sanat yönetmenliğini yaptım.
40'lı ve 70'li yıllar arasında
hem siyahi hem Afrika Amerika kökenli
hem de dansçıysanız
söyleyecek çok sözünüz oluyordu.
Çünkü ne sesiniz tamamen duyulur
ne de aslında olduğunuz kişi gösterilirdi.
Sivil Haklar Hareketi'nin tam ortasında,
Alvin Ailey bizlerin kim olduğu hakkındaki
gerçekliği gösterme cesaretine sahipti.
Yaratıcılığımız, güzelliğimiz,
zekâmız, yeteneklerimizle birlikte
Amerikan kültürünün geniş çeşitliliğinin
ayrılmaz bir parçası olduğumuz gerçeği.
Kutsal sözümüzü hiç unutmadık:
seyircimizi eğitmek, ağırlamak
ve neşelendirmek.
Ailey dansın insanlardan geldiğine inandı.
Yine insanlara geri verilmeliydi.
Seyirciden kopuk dans etmedik.
İnsanlara hizmet görevimizdi.
Şimdilerde buna "ulaşmak" diyoruz
ama biz bir parçamızla
hep böyleydik, hâlâ da böyleyiz,
60 yıl sonra bugün bile.
Seyircimizi içimize almak,
her zaman topluluğumuzun
önemli bir parçası oldu.
Kimin için dans ediyoruz diye
sormaz mıyız kendimize?
Seyircimize insan olmanın
anlamını göstermezsek,
onlarla bir olmazsak
dansımızın ne anlamı kalır.
Dans topluluğumuz yaptığımız işin,
mirasımızın yansıması olduğunu bilmeliydi.
Bundan kendimizi daima sorumlu hissettik.
Sadece Amerika'da da değil,
dünyanın her yerinde bunu yapıyoruz.
Dünyada en fazla turneye çıkan
dans topluluğuyuz.
Nelson Mandela serbest bırakıldığında
Güney Afrika'ya gitme vakti dedim.
Böyle böyle "ulaştık" seyirciye.
Johannesburg şehrindeki Soweto'ya gittik,
yolumuzu gerçekten sıkıntıda olan
pek çok başka yerden geçirdik.
Güney Afrika'dayken fark ettim ki
"Anne Afrika'nın kucağındayız;
bu insanlara nasıl dans edildiğini
öğretmeye mi çalışıyoruz yani?"
(Kahkalar)
Ama onların asıl ilgisini çeken
bizim Afrikan Amerikalılar olmamız
ve 400 yıldan bu yana
ektiğimiz kültürdü.
Birçok kez dünyayı gezdik,
Avrupa, Güney Amerika ya da Asya,
neresi olduğu hiç fark etmez
her yerde heyecanla, coşkuyla karşılandık.
Heyecanlı ve coşkulu bir haliniz var.
Kimi zamanda gözlerde yaşlar;
bu sözsüz iletişimin gerçekten
karşı tarafa geçtiğinin ispatı.
Bu herkesi kucakladığımız için böyle.
60'lı ve 70'li yıllarda olanları
Alvin'in bize anlatmasına gerek yoktu
çünkü bu işi neden yaptığı ortadaydı.
O zamanların gerçekliğini iyi tanıyor
ve onu dansla sergilemekten çekinmiyordu.
Duygularına ve duygularımıza
tek tek dokunurdu.
Öfke, mutluluk, keder deyin
arada kalmış bir duygu deyin,
her halimizden anlardı.
Geçmişimizi eline aldı
ve onu etkileyici bir dansa çevirdi.
Alvin ve ben aynı kuşaktandık.
Öyle fazla konuşmamıza gerek yoktu
çünkü ortak sorumluluklarımızı
dile getirmeden de anlardık.
1989'da aramızdan ayrılmadan önce
dans topluluğunu devralmamı istediğinde
mirası sürdürmeye hazırdım.
Alvin ve ben aynı ağacın parçalarıydık.
Alvin, kökleri ve gövdesi,
bizler ise dalları.
Ben onun ilham kaynağıydım.
Hepimiz onun ilham kaynağıydık.
"Cry" balesi.
İzleyenleriniz vardır belki
ki bir parçasını şimdi seyredeceksiniz.
"Cry" için ilham bendim
ve Alvin onu tüm siyahi kadınlara
ama özellikle annelerimize adadı.
Alvin'le stüdyoya girdiğimizde
"Ben burada ölümsüz bir eser yaratıyorum"
diye düşünmüyordu tabii.
Böyle yapan bir sanatçı tanıyor musunuz?
Stüdyoya girdiğinizde
tek bir şey vardır yarattığınız;
kalbinizden ve ruhunuzdan
kopup gelen o parça.
Bu duyguyu dansçınıza da
geçirebileceğinize güvenirsiniz.
Prova alanı kutsal bir yerdir,
öyle davetsizleri kabul etmez
çünkü orada ruhunuzun
kelimeleriyle konuşursunuz.
Bir tekniğiniz de olmalı tabii,
yoksa nasıl dans edeceksiniz?
(Kahkalar)
"Cry"a kendi Alvin'i getirdi,
ona benim Judy'imi taşıdı.
Ben sadece adımları attım.
Annesinin doğum gününü
bu hediyeyle kutladı
çünkü ona elle tutabileceği
bir armağan verme şansı yoktu.
"Cry"ı ilk kez sahnelediğimde
hem fiziksel hem duygusal olarak tükendim.
Eseri baştan sona da
sahnelememiştim henüz.
Bale 16 dakika sürüyor.
Atlantik'e gidiş yolculuğunda
cehennemi görüp oradan geri gelmiş
mağrur bir kadın anlatılıyor.
Kadın yorgun,
kadın bir kraliçe,
zafer kazanmış olarak
izleyeceğiniz bir kraliçe.
O başardı.
Sahnede attığı o son adımla da
kötü olan ne varsa hepsini yeniyor.
Muazzam bir kuvvet sergiliyor.
O son adımıyla toprağa batıyor,
sonra göğe erişiyor
yeniden yolculuğa çıkmak için
kendine yer açıyor çünkü.
"Cry"ı oynadığımda 1971 yılıydı,
bugün hâlâ kendimize yer açıyoruz.
Gitmeden önce sizlere
son bir şey söyleyeceğim.
Biz yirmi birinci yüzyılda hâlâ
medeni haklar için mücadele ediyoruz.
Tek bir gün yok ki
süregiden bu mücadele
gözlerimiz önüne serilmesin.
İnsanlığımızı dans sayesinde daha yüce
yaşayabileceğimize inanıyorum,
sözcükleri aşan bir yaşantı bu.
Dans salonunda,
o karanlıkta oturup
sadece size özel bir anı yaşarsınız.
Duvarlarınız kalmaz,
yanlış anlaşıldığınızı hissetmezsiniz.
Kucağınız açılır,
yaşadığınızı duyarsınız.
Ve büyülenmiş hissedersiniz.
Umarız ki öyledir.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
Right on. Be free.
Sanatçı: East Harlem
Kuzey yelinin estiği yere gitsem
Şahinin bildiğini bilsem
Yaban ördeğinin göçtüğü yere gitsem
Uçun kuşlar, uçun kuşlar, daha yükseğe
Bulutlar olsun odamın tavanı
Çalıdan çırpıdan olsun yatağım
Ölene kadar canlıyım, capcanlıyım
Anne, anne, anne
Kurtarsana yavrunu
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Çalıdan çırpıdan olsun yatağım
Durma
Bulutlar olsun odamın tavanı
Kır zinciri
Korkacak zaman değil şimdi
Anne, anne, anne
Kurtarsana yavrunu
(Müzik)
Çalıdan çırpıdan olsun yatağım
Durma
Bulutlar olsun odamın tavanı
Kır zinciri
Korkacak zaman değil şimdi
Anne kurtarsana yavrunu
Bir gökkuşağı görsem gökte
Bulutlar oyalanmasa ya gökte
O zaman hafifler yüküm biraz
Ah Rab, Ah Rab
Nerede olacağım kim bilir yarın gece?
Durma
Kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
Durma, kır zinciri
(Müzik kesilir)
(Alkışlar)
(Tezahürat)
(Alkışlar)
(Tezahürat)
(Alkışlar)