Ben sekiz ve kız kardeşim henüz beş yaşındayken, ranzanın üzerinde oynuyorduk. O zamanlar kardeşimden iki yaş büyüktüm -- yani, hala ondan iki yaş büyüğüm -- ama o zamanlar bu onun istediğim herşeyi yapması gerektiği anlamına geliyordu, ve savaş oyunu oynamak istedim. Ranzalarımızın üzerindeydik. Ve ranzamın bir tarafına tüm G.I. Joe askerlerimi ve silahları yerleştirmiştim. Ve diğer tarafta ise kardeşimin tüm oyuncak atları süvari hücumuna hazırdı. O öğleden sonra gerçekten neler olduğu hakkında farklı düşünceler var ama kardeşim bugün bizimle olmadığına göre, size hikayenin aslını anlatayım -- (Kahkahalar) -- kardeşim biraz acemiydi. Bir şekilde, ağabeyinin hiçbir yardımı ve itme kuvveti olmadan, Amy aniden ranzanın üzerinden kayboldu ve yere düştü. Endişeli bir şekilde yatağın kenarından düşmüş kardeşimin başına ne geldiğine baktım ve onun acı verici bir şekilde elleri ve dizleri üzerine düşmüş olduğunu gördüm. Endişelenmiştim çünkü ailem beni mümkün olduğu kadar güvenli ve sessiz bir şekilde oynamamız konusunda tembihlemişti. Ve Amy'nin kolunu yanlışlıkla kırmış olduğumu görmek onu yaklaşmakta olan hayali ... (Kahkahalar) ...sniper kurşunundan kahramanca kurtardıktan sadece bir hafta sonra, (Kahkahalar) ki bunun için hala teşekkür edilmedi, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum -- yaklaştığını görmemişti bile -- uslu durmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Ve kardeşimin yüzünü gördüm, yüzündeki acı, ıstırap ve şaşkınlık ifadesi ailemi uzun süren kış uykularından uyandıracak bir çığlık koparmak üzere olduğunu söylüyordu. Böylece yedi yaşındaki küçük, ümitsiz aklımın bu trajediyi önlemek için düşünebildiği tek şeyi yaptım. Ve eğer çocuklarınız varsa bu duruma yüzlerce kere şahit olmuşsunuzdur. Ona şöyle dedim: "Amy, Amy, bekle. Ağlama. Ağlama. Nasıl düştüğünü gördün mü? Hiçbir insan böyle dört ayak üstüne düşmez. Amy, bence bu senin tek boynuz at olduğun anlamına geliyor." (Kahkahalar) Bu aldatmacaydı çünkü dünyada Amy'nin incinmiş beş yaşındaki bir kız kardeş olmaktan daha çok isteyeceği tek şey özel tek boynuzlu at Amy olmaktı. Tabi ki bu geçmişte ona mantıklı gelen bir seçenekti. Ve zavallı, kandırılmış kardeşimin, küçük beyni az önce hissettiği acı ve şaşkınlık hissine çareler arama girişimindeyken ya da yeni keşfettiği tek boynuzlu at kimliği üzerine düşünürken, sorunla nasıl yüzleştiğiniz görebilirdiniz. Ve sonunda ikincisi galip geldi. Ağlamak yerine, oyunumuzu durdurmak yerine, ailemizi uyandırmak yerine, ki bu benim için kötü sonuçlar doğururdu, yüzüne bir gülümseme yayıldı ve yeni doğmuş bir tek boynuzlu atın zarafetiyle zorlanarak ranzaya tekrar çıktı... (Kahkahalar) ...bir de kırık bir bacakla. Henüz beş ve yedi gibi erken yaşta tesadüfen buluğumuz şey -- o zamanlar hiçbir fikrimiz yoktu -- yirmi yıl sonra insan beynine bakış şeklimizde meydana gelen bilimsel bir devrimin öncüsü olacak bir şeydi. Tesadüfen bulduğumuz şey günümüzde pozitif psikoloji denen şey, ki bu benim bugün burada olma ve her sabah uyanma nedenim. Bu araştırma hakkında akademik çevre dışında, şirketlerde ve okullarda konuşmaya başladığımda, bana söyledikleri ilk şey konuşmaya bir grafikle başlamamam gerektiğiydi. Konuşmama ilk olarak bir grafikle başlamak istiyorum. Bu grafik sıkıcı görünüyor, ama beni heyecanlandıran ve her sabah uyanmamı sağlayan neden bu grafik. Ve bu grafiğin anlamı bile yok, sahte bir bilgi. Bulduğumuz şey -- (Kahkahalar) Eğer bu bilgiyi bu odada, sizleri araştırarak elde etseydim, çok heyecanlanırdım, çünkü burada açıkça görülen bir akım var ve bu basına çıkabileceğim anlamına geliyor, ki önemli olan da bu. Aslına bakılırsa kavisin üzerinde tek bir garip kırmızı nokta var, odada sadece bir tane garip tip var -- kim olduğunuzu biliyorum, sizi daha önce gördüm -- bu sorun değil. Çoğunuzun bildiği gibi, bu sorun değil çünkü bu noktayı silebilirim. Bu noktayı silebilirim çünkü açıkça görülüyor ki bu bir ölçü hatası. Ve bunun bir ölçü hatası olduğunu biliyoruz çünkü verimi berbat ediyor. İktisat, istatistik, işletme ve psikoloji kurslarında insanlara öğrettiğimiz şeylerden ilki, istatistiksel olarak geçerli bir şekilde, garip tipleri nasıl elediğimizi öğretiyoruz. En iyi uyum doğrusunu bulmak için aykırı değerleri nasıl eleriz? Eğer ortalama bir insanın kaç tane Advil alması gerektiğini bulmaya çalışsaydım harika olurdu -- iki. Ama potansiyelle ilgileniyorsam, sizin potansiyelinizle ilgileniyorsam, ya da mutluluk için, üretkenlik için, enerji ya da yaratıcılık için, yaptığımız şey bilimsel yolla bir ortalama kültü yaratmak. Eğer şöyle bir soru sorarsam, "Bir çocuk okumayı bir sınıfta nasıl hızlı öğrenir?" bilim adamları cevabı şuna çeviriyor: "Ortalama bir çocuk okumayı bu sınıfta nasıl hızlı öğrenir?" ve sonra sınıfı bu ortalamaya göre düzenliyoruz. Şimdi bu kaviste seviyenin altına düşerseniz, psikologlar heyecanlanır, çünkü bu ya depresyondasınız ya da bir hastalığınız var demektir ya da umarım ikisi birden. İkisinin de olmasını isteriz çünkü bizim iş modelimize göre, bir terapi seansına tek bir sorunla gelirseniz, 10 tane sorununuz olduğunu bilerek ayrılmanızı sağlarız, böylece tekrar tekrar gelmeye devam edersiniz. Gerekliyse çocukluğunuza geri döneriz, ama eninde sonunda yapmak istediğimiz şey sizi normale döndürmek. Ama normal sadece ortalamadır. Ve önerdiğim, pozitif psikolojinin önerdiği şey şu, ortalama olan bir şey üzerinde çalışırsak, sadece ortalama kalmaya devam ederiz. Pozitif aykırı değerleri silmek yerine, özellikle yapmak istediğim şey bunun gibi bir topluluğa girip neden diye sormak. Neden bazılarınız entelektüel, atletik ve müzikal yetenek bakımından, yaratıcılık, enerji düzeyi, bir sorun karşısında gösterdiğiniz dayanıklılık ve espri anlayışınız bakımından bu kavisin üst kısımlarında yer alıyorsunuz? Her ne ise, sizi silmek yerine, yapmak istediğim şey sizi araştırmak. Çünkü belki bilgiyi azar azar toplayabiliriz -- sadece insanları ortalamaya nasıl yükselteceğimiz değil, dünya çapında şirketlerimizde ve okullarımızda tüm ortalamayı nasıl yükselteceğimiz hakkında. Bu grafiğin benim için önemli olmasının nedeni şu, haberleri açtığımda görüyorum ki bilginin büyük kısmı pozitif değil, aslında negatif. Çoğu cinayet, yıkım, hastalıklar ve doğal afetler hakkında. Ve çok hızlı bir şekilde beynim bunun dünyada negatifin pozitife olan doğruluk oranı olduğunu düşünüyor. Bunun yaptığı şey tıp okulu sendromu denen birşey yaratmak -- eğer tıp okuluna giden birilerini tanıyorsanız, tıp eğitiminin ilk yıllı süresince, olabilecek semptomlar ve hastalıklar listesini okurken aniden, hepsinin sizde olduğunu fark edersiniz. Bobo adında bir eniştem var -- ki bu başka bir hikaye. Bobo tek boynuzlu at olan Amy ile evlendi. Bobo Yale Tıp Okulundan beni aradı ve şöyle dedi, "Shawn, cüzzama yakalandım." (Kahkahalar) Ki bu, Yale'de bile, son derece nadir bir şey. Ama zavallı Bobo'ya nasıl danışmanlık yapacağımı bilmiyordum çünkü bir haftalık menopoz sürecini yeni atlatmıştı. (Kahkahalar) Gördüğünüz gibi bulduğumuz şey şu, gerçekliğin bizi şekillendirmesine gerek yok, beyninizin dünyaya bakışınızı belirleyen lensler gerçekliğinizi şekillendiriyor. Ve eğer lensleri değiştirebilirsek, mutluluğunuzu değiştirmekle kalmayıp aynı zamanda her bir eğitimsel ve ticari sonucu da değiştirebiliriz. Harvard'da başvurduğumda, Kabul edilmeyi beklemiyordum ve ailemin üniversite için parası yoktu. İki hafta sonra askeri burs kazandığımda gitmeme izin verdiler. Aniden, ihtimal dahilinde bile olmayan bir şey gerçekliğe dönüştü. Oraya gittiğimde, diğer herkesin de bunu bir ayrıcalık olarak göreceğini, orada olmaktan heyecan duyacaklarını düşünmüştüm. Sizden daha zeki insanlarla dolu bir sınıfta olsanız bile, o sınıfta bulunduğunuz için mutlu olurdunuz, ben de böyle hissediyordum. Ama orada bulduğum şey, bazıları şu an bunu yaşıyor, dört yıl sonra mezun olduğumda ve sonraki sekiz yılı öğrencilerle birlikte yurtlarda geçirdiğimde -- Harvard benden o adam olmamamı istedi. (Kahkahalar) Ben Harvard'da öğrencilere geçirdikleri zorlu dört yıl süresince danışmanlık yapan bir memurdum. Ve araştırmam ve eğitim verme sürecinde bulduğum şey şu bu öğrenciler okula girmelerini sağlayan asıl başarıları için ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar, iki hafta sonra beyinleri orada olmanın ayrıcalığına ya da felsefelerine veya fiziklerine odaklanmıyor. Beyinleri rekabete, iş yüküne, mücadeleye, strese ve şikayetlere odaklanıyor. Oraya ilk gidişimde, birinci sınıfların yemekhanesine girdim, büyüdüğüm yer Teksas, Waco'dan arkadaşlarımın olduğu yere -- bir kaçınızın daha önce orayı duyduğunu biliyorum. Beni ziyarete gelmişlerdi, etrafa bakıp şöyle demişlerdi, "Bu birinci sınıfların yemekhanesi "Harry Potter" filmindeki Hogwarts'a benziyor", ki öyle. Bu "Harry Potter" filmindeki Hogwart's ve bu Harvard. Ve bunu gördüklerinde, şöyle diyorlar: "Shawn, neden vaktini Harvard'da mutluluk üzerine çalışmakla harcıyorsun? Gerçekten, bir Harvard öğrencisini mutsuz edebilecek ne olabilir ki? Bu sorunun içindeki kilit nokta mutluluk bilimini anlamak. Çünkü bu sorunun anlattığı şey dış dünyanın mutluluk seviyelerimizin belirleyiciği olduğu, gerçekte ise, dış dünyanızla ilgili herşeyi bilirsem, uzun vadeli mutluluğunuzun sadece yüzde 10'unu tahmin edebilirim. Uzun vadeli mutluluğun yüzde 90'ı ise dış dünya tarafından değil, beyninizin dünya yönlendirme şekliniz tarafından belirlenir. Ve eğer bunu değiştirirsek, mutluluk ve başarı formülümüzü değiştirirsek, gerçekliği etkileme şeklimizi değiştirebiliriz. Bulgulara göre iş başarısınız sadece yüzde 25'i I.Q.ya göre tahmin ediliyor. İş başarısının yüzde 75'ini ise iyimserlik seviyeniz, sosyal desteğiniz ve stresi tehdit yerine bir mücadele olarak görebilme yeteneğiniz belirliyor. New England'daki muhtemelen en prestijli yatılı okulun yetkilileryle konuştum ve şöyle dediler, "Bunu zaten biliyoruz. Her sene, öğrencilerimize sadece eğitim vermek yerine, iyileşme haftası da düzenliyoruz. Ve bundan çok heyecan duyuyoruz. Pazartesi gecesi dünyanın önde gelen uzmanı ergenlik depresyonu hakkında konuşmak için geliyor. Salı gecesi, okulda siddet ve zorbalık. Çarşamba gecesi, yeme bozuklukları. Perşembe gecesi, uyuşturu kullanmanın nedenleri. Ve cuma gecesi de riskli seks ya da mutluluk arasında karar vermeye çalışıyoruz." (Kahkahalar) Ben de şöyle dedim: "Birçok insanın Cuma gecesi böyledir." (Kahkahalar) (Alkış) Beğenmenize sevindim ama onlar hiç sevmedi. Telefonda sessizlik oldu. Ve sessizliğe şöyle dedim: "Okulunuzda konuşma yapmaktan mutluluk duyarım ama bildiğiniz gibi bu bir iyileşme haftası değil, hastalık haftası. Yaptığınız şey olabilecek tüm negatif şeyler bahsetmekti, fakat pozitif olanlardan hiç bahsetmediniz." Hastalığın olmaması sağlık değildir. Şu şekilde sağlıklı oluruz: Mutluluk ve başarı formülümüzü tersine çevirmeliyiz. Son üç yılda, ekonomik bunalımın ortasındaki 45 ülkeye gittim, oralardaki okullar ve şirketlerle çalıştım. Ve şunu gördüm, birçok şirket ve okul bir başarı formülü uyguluyor, o da şu: Daha çok çalışırsam, daha başarılı olurum. Ve daha başarılı olursam, daha mutlu olurum. Bu ebeveynlik tarzlarımızı, yönetim tarzlarımızı, davranışımızı motive etme şeklimizi destekliyor. Ve sorun şu ki, bu iki nedenden dolayı bilimsel olarak eksik ve geriye dönük. Öncelikle, beyniniz ne zaman başarılı olsa, başarının görünüş şeklini değiştiriyorsunuz. İyi notlar aldınız, şimdiyse daha iyi notlar almalısınız, iyi bir okula gittiniz ve şimdi daha iyi bir okula gidiyorsunuz, iyi bir işiniz vardı, şimdi daha iyisini bulmalısınız, şatış hedefinizi tutturdunuz, satış hedefinizi değiştireceğiz. Ve eğer mutluluk başarının karşısında ise, beyniniz oraya ulaşamaz. Toplum olarak yaptığımız şey mutluluğu kavramsal bir ufka doğru itmek. İşte bu yüzden başarılı olmamız gerektiğini, böylece mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Ama sorun şu ki beynimiz bunun tersi şekilde işliyor. Günümüzde birinin pozitiflik seviyesini yükselttiğinizde, beyinleri şu an mutluluk avantajı dediğimiz şeyi tecrübe eder, beyniniz pozitif durumdayken negatif, nötr ya da stresli olduğu zamankinden çok daha iyi çalışır. Kavrama yetiniz gelişir, yaratıcılığınız gelişir, enerji seviyeniz yükselir. Aslında, bulgularımıza göre her bir ticari ürün gelişim gösteriyor. Pozitif olan beyniniz negatif, nötr ya da stresli olana oranla yüzde 31 daha üretkendir. Satışlarınızda yüzde 37 daha başarılı olursunuz. Doktorlar negatif, nötr ya da stresli olmak yerine pozitifken doğru teşhis koymada yüzde 19 daha hızı ve isabetli oluyorlar. Bu da formülü tersine çevirebileceğimiz anlamına geliyor. Eğer günümüzde pozitif olmanın bir yolunu bulabilirsek, beynimiz çok daha başarılı bir şekilde çalışır ve daha fazla, daha hızlı ve daha akıllıca çalışabiliriz. Beynimizin gerçek kapasitesini görmeye başlamak için yapabilmemiz gereken şey bu formülü tersine çevirmek. Çünkü pozitif olduğunuzda sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu sizi daha mutlu etmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte olmanızı sağlayan beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor. Bulgularımıza göre daha pozitif olabilmek için beyninizi eğitmenin yolları var. Art arda 21 gün boyunca yapılan iki dakikalık bir süre içinde beyninizin gerçekten daha iyimser ve daha başarılı bir şekilde çalışmasını sağlayabiliyoruz. Bu şeyleri çalıştığım her bir şirketteki araştırmalarda yaptık, art arda 21 gün boyunca minnettar oldukları üç şeyi yazmalarını istedik, her gün yeni üç şey. Ve bunun sonunda, beyinleri dünyayı negatif yerine pozitif bir şekilde görmelerini sağlayan bir yöntem geliştiriyor. Geçen 24 saat boyunca başınıza gelen bir tane pozitif olayı kayda geçirmek beyninizin onu tekrar yaşamasını sağlıyor. Alıştırma beyninize davranış sorunlarını öğretiyor. Bulduğumuza göre, meditasyon beyninizin aynı anda birden fazla iş yapmaya çalışarak yarattığımız kültürel dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun üstesinden gelmesini ve el altındaki işe odaklanmamızı sağlıyor. Ve sonunda, rastgele yapılan nezaketler bilinçli nezaketlerdir. İnsanlara, gelen kutularını açtıklarında, sosyal destek ağlarındaki birine teşekkür ya da iltifat eden bir pozitif eposta yazdırıyoruz. Ve bu aktiviteleri yaparak ve beynimizi vücutlarımızı çalıştırdığımız gibi çalıştırarak, mutluluk ve başarı formülünü tersine çevirebileceğimizi keşfettik, ve bunu yaparak, iyimserlik dalgaları yaratmakla kalmıyoruz, aynı zamanda gerçek bir devrim yaratıyoruz. Çok teşekkür ederim. (Alkış)