Yıkıcı bir nükleer savaşın ardından
Lilith Iyapo 250 yıl sonra
tekrar uyanıyor, kendisini
Oankali adlı bir grup uzaylı tarafından
etrafı sarılmış hâlde buluyor.
Bu oldukça evrimleşmiş yaratıklar insanlar
ile çiftleşerek DNA takas etmek istiyorlar
böylece her türün genleri diğerini
değiştirebilir ve güçlendirebilir.
Sundukları tek alternatif
tüm insan ırkının arındırılması.
İnsanlık biyolojik bilinmeyenle
şansını denemeli mi
yoksa kimliğine bağlı kalmalı
ve yok mu olmalı ?
Bunun gibi sorular Octavia Butler'ın
"Lilith's Brood" üçlemesinin
ilk kitabı "Dawn"da ortaya çıkıyor.
Bilim kurguya bağlı ileri görüşlü
bir hikâyeci olan Butler
eserlerinde muhteşem dünyalar yarattı
ve geceleri bizi uyutmayan
ikilemleri keşfetti.
1947 yılında doğan Butler
Pasadena, California'da utangaç
ve içe kapanık biri olarak büyüdü.
Küçük yaşta hikâyeler uydurdu
ve çok geçmeden bu senaryoları
kaleme alıyordu.
12 yaşında "Devil Girl From Mars"
adındaki yapmacık bir bilim kurgu filmini
izledikten sonra annesine
bir daktilo için yalvardı.
Gördüklerinden etkilenmeyen Butler
daha iyi bir hikâye
anlatabileceğini biliyordu.
Çoğu bilim kurgu uzaylıları havaya uçuran
veya siyahilerin kurtarıcısı olan
beyaz erkek kahramanlara yer verir.
Butler çeşitli izleyiciler için
çeşitli karakterler yazmak istedi.
Deneyimlerinin tasvirine
derinlik ve nüans getirdi.
Butler için
hayal gücü sadece bilim kurgunun
temelini atmak için değil
aynı zamanda adaletsiz dünyada
hayatta kalmak için bir stratejiydi.
Eserleri genellikle ırk, cinsiyet, sınıf
ve kabiliyet temelindeki ayrımcılık gibi
dünyanın can sıkıcı özelliklerini ele alır
ve okuyucuyu yeni bağlamlarda onların
üzerine kafa yormasına davet eder.
En sevilen romanlarından biri olan
"Parable of the Sower" bu yolu takip eder.
Lauren Oya Olamina'nın hikâyesini anlatır.
Kurumsal hırs, eşitsizlik ve çevresel
tahrip yüzünden mahvolmuş
bir yakın gelecek
California'sında yol alır.
Aşırı-empatiyle veya romanda başkalarının
acısını ve daha nadir olarak mutluluğunu
hissetmesine neden olan
bir durumla mücadele eder.
Lauren, gelişmek için bir yer bulmak için
bir grup mülteciyle
bir arayış içerisine girer.
Orada, insanların sürekli değişen dünyaya
uyması gerektiği ilkesine dayanan
Lauren'ın bulduğu din olan Earthseed
doğrultusunda yaşamaya çalışırlar.
Lauren'ın arayışı gerçek
bir olaya dayanmaktadır --
anayasaya aykırı addedilmeden önce
belgesiz göçmen temel insan haklarını
reddetmeye girişen Kalifornia
187 nolu Yasa Tasarısı.
Butler sık sık eserlerine
çağdaş haberleri de dahil eder.
1998 basımı "The Parable of the Sower"ın
devamı olan "Parable of the Talents"da
Amerikalıları sanal gerçeklikle
ve "şok tasmaları" ile kontrol eden
bir başkan adayını yazdı.
Sloganı? "Amerika'yı yeniden harika yap"
İnsanlar ileri görüşlülüğünü fark ederken
Butler aynı zamanda tarihi
yeniden incelemekle ilgiliydi.
Örneğin, "Kindred" defalarca
atalarının Maryland çiftliğine
zamanda geri giden
bir kadının hikâyesini anlatır.
Başlangıçta görevinin büyük
büyükannesine tecavüz edecek
beyaz bir adamın hayatını
kurtarmak olduğunu öğrenir.
Eğer onu kurtarmazsa
kendi varlığı sona erecek.
Bu dehşet verici ikilem, Dana'yı
süregelen siyahi kadınlara karşı olan
kölelik ve cinsel şiddet travmasıyla
karşı karşı kalmasına zorlar.
Yeni toplumlar kuran kadınların,
zaman yolcularının tarihsel sorunların
üstesinden gelmelerinin, türler arası
yakınlaşmanın hikâyeleri ile birlikte
Butler Afro-gelecekçiliğin büyüyen
popülaritesi üstünde büyük etkisi oldu.
İşte bu; geçmiş, günümüz ve gelecekten
ilham alan siyahi yazar ve sanatçıların
sihir, tarih, teknoloji ve daha fazlasını
dahil ettiği eserleri ürettiği
kültürel bir hareket.
Lauren'ın "Parable of the Sower"da
öğrendiği gibi:
"Dokunduğun her şey değişir.
Değiştirdiğin her şey seni değiştirir.
Kalıcı tek gerçek değişimdir."