Burada bulunmak gerçekten çok güzel. Dünyayı değiştirecek güce sahipsiniz. Laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten dünyayı değiştirecek güce sahipsiniz. Her birinizin içinde bir yerde insanoğlunun şimdiye kadar gördüğü en güçlü araç var. Bu bir fikir. İnsan aklından gelen her bir fikir, duygu patlaması yaratır. Bir hareketin kıvılcımı olabilir, gerçekten geleceğimizi yeniden yazabilir. Ancak, fikir içinizde kaldığı sürece güçsüzdür. Bu fikri başkalarıyla mücadele etmek için dışarı çıkarmazsanız, sizinle ölecektir. Belki bazılarınızın paylaştığı fikirler, kabul görmedi ya da reddedildi. Yerine ortalama fikirler kabul gördü. Bu ikisi arasındaki tek fark nasıl anlatıldığı nasıl iletildiğidir. Bir fikri, yankılanacak şekilde iletirsen, değişim olur ve dünyayı değiştirebilirsin. Ailemde, eski Avrupa posterlerini topluyoruz. Her Maui'ye gidişimizde, bir satıcıya gidiyoruz. Bize bu büyük posterleri veriyor. Onları seviyorum. Hepsi birer mesaj taşıyor ve fikri anlatan net görseller. Yatak boyutundalar. Gerçekten büyükler. Yatak kadar kalın değiller ama büyükler. Satıcı sayfaları çevirirken, bize hikâyelerini anlatır. İki çocuğumla gittiğimde, sayfayı çevirdi ve bu poster alttaydı. Üzerine eğildim ve "Aman Tanrım, buna bayıldım" dedim. Çocuklarım geriye doğru sıçradı ve "Anne bu sensin" dediler. Bu poster o. (Gülüşmeler) Yani, "Ateşleyin" der gibiyim. Bu posterlerin ironik olmasını seviyorum. İşte bu kadın, coşkulu, öncü olarak savaşa giriyor-- ve elinde küçük Suavitos pişirme baharatlarını tutuyor, önemsiz bir şey gibi görünüyor olsa da sanki bu şeyi korumak için ölümü göze alıyormuş gibi. Bu Suavitos pişirme baharatlarının yerine sunumu koyacak olursanız. Evet, işte bu benim, oldukça coşkulu. Sunumlar beni hep heyecanlandırmıştır sunumlardan etkilenmenin havalı bir şey olmadığı eski zamanlarda bile. Onlar aracılığıyla etkin iletişim kurduğunuzda, dünyayı değiştirebilecek güce sahip olduklarına inanıyorum. Dünyayı değiştirmek zordur. Bir kişi ve bir fikirle olmaz. O fikir yayılmak zorundadır yayılmazsa etkin olmaz. İçinizden gelenin, insanların görmesi için dışarı çıkması gerekir. Fikirleri paylaşmanın en etkin yöntemi de hikâyedir. Yüzyıllar boyunca, okuma yazma bilmeyen kuşaklar, değer ve kültürlerini nesilden nesile aktarabilmiş ve bunlar bozulmadan kalmışlar. Hikâye kurgusunda büyüleyici bir şeyler var ki biraraya getirildiğinde, onu duyan kişi tarafından özümsenebilir ve yeniden hatırlanabilir. Temelde hikâyeden, fiziksel tepki alırsın kalbin hızlanabilir, gözlerin açılabilir, onun hakkında konuşabilirsin, "Buz kestim" ya da "Midemin dibinde hissedebiliyorum" Birisi hikâye anlattığında fiziksel reaksiyon gösteririz. Anlatıldıkları sahne aynı olsa da, hikâye canlı kalıyor, ancak sunum anlatıldığında, tamamen ölüyor. Neden olduğunu bulmak istedim. Hikâye sırasında yerimize çivilenirken, neden sunumda dikkatimiz ölüyor? Böylece, hikâyeyi nasıl sunuma dahil edebileceğimizi bulmaya çalıştım. Geçmişten bu yana binlerce aslında yüz binlerce sunum var. Bu nedenle, gerçekten kötü bir sunumun kontekstinin nasıl olduğunu biliyorum. Sinema ve edebiyat okumaya karar verdim. İçine daldım ve ne olduğunu ve neyin hatalı olduğunu anladım. Bulduklarımı sizinle de paylaşmak isterim ki bunlar bir sunum formatı çıkarmamı sağladı. Aristo ile başlamak yerinde olur. Giriş, gelişme ve sonuç olmak üzere üçlü bir yapısı var. Şiir ve retorik okuduk, çoğu sunum bu basit yapıya sahip değildir. Kahraman arketiplerine baktığımda, "Tamam, sunan kahraman, sahnede gösterinin yıldızı onlar" diye düşündüm. Sunan kişi olarak, gösterinin yıldızı olduğunu düşünmek kolay. Fark ettim ki bu hatalı bir düşünce. Çünkü, bir fikrim olduğunda, siz bu fikri benimsemezseniz, bu fikir bir yere varmaz, dünya asla değişmez. Bu nedenle, gerçekte sunan kahraman değil, dinleyen fikirlerimizin kahramanı. Joseph Campbell'ın kahramanlarının yolculuğuna baktığınızda, ilginç fikirler görürsünüz. Sıradan dünyada sevilen bir kahraman maceraya atılıyor. Dünyanın dengesi bozuluyor. Önce direniyorlar. "Bununla uğraşmak istiyor muyum bilmiyorum" diye düşünüyorlar. Mentorları gelip, onları sıradan dünyalarından özel dünyalarına taşıyor. Sunum yapan kişinin görevi bu. Mentor olmalı. Luke Skywalker değilsiniz Yoda'sınız. Seyircileri bir yerden alıp,özel fikrinize taşımaya yardımcı olmalısınız. Bu hikâyenin gücüdür. En basit haliyle, hikâyenin üç aşaması vardır. Siz tutkuları olan bir kahramansınız, onlar, engelle karşılaşıyorlar sonuçta dönüşüyorlar, basit yapı budur. Gustav Freytag'ın 1863'te çizdiği bu piramitle karşılaşana kadar böyle değildi. Kendisi Alman oyun yazarı... Alman oyun yazarı beşli bir kurgu olduğuna inanıyordu. Başlangıç, olayların tırmanması, zirve, olayların çözülmeye başlaması ve olayların ortaya çıktığı son. Bu yapıyı seviyorum. Yapıdan konuşalım. Hikâyenin bir sütunu vardır. Sütun yapıdır. Klasik müzikteki yapıdan bahsediyoruz. Sunumun bir yapısı varsa bu nasıl olmalı? İyi iletişimciler bu yapıyı nasıl kullanıyor? Ya da kullanıyor mu? Hiç unutmam bir pazar günüydü. Birkaç yıllık çalışmadan sonra, bir yapı çizmiştim. "Aman Allah'ım, bu yapı doğruysa, tamamen iki farklı sunumu alıp örtüştürmeliyim ve bu doğru olmalı." Malum olanı aldım, Martin Luther King'in "Bir Hayalim Var" konuşmasını ve Steve Jobs'un 2007 iPhone lansman konuşmasını aldım ve çalışmaya başladım. Ofisimde oturdum ve hayrete düştüm. Biraz da ağladım. "Bu hediye bana bahşedildi" Ve işte mükemmel sunumun yapısı. Harika değil mi? (Gülüşmeler) Ağlıyordum. Üzerinden geçmek isterim, oldukça şaşırtıcı. Bir başlangıç, bir orta ve bir son var. Çünkü en iyi konuşmacılar-- pek çok konuşmayı inceledim-- yapıyı onlarla örtüştürebilirim. Gettysburg Hitabesi bile bu yapıya sahip. Sunumun başında, ne neymiş saptamalısın. Mevcut durum bu, olanlar şu diye ve sonra ne olacak karşılaştırmalısın. Çatışma elinden geldiğince büyük olmalı. Çünkü mevcut durum klişe olabilir. Ve o düşüncenin yüceliğiyle zıtlaşmalı. İşte geçmiş, işte şimdiki zaman bu. Fakat geleceğe bakalım. Bir problem mi var, çözülmeli. Bir engel mi var, ortadan kaldırılmalı. Çatışmayı gerçekten genişletmelisin. Bu bir filmdeki olayları ateşleyen olay gibi olmalı. O zaman sen ortaya ne koyarsan koy, izleyici memnun olur. "Buna katılmak, bir olmak istiyor muyum?" Ve sunumun kalanı da bunu desteklemeli. Orta kısım bir ileri bir geri gider ve "Neydi ne olabilir"e dönüşür. Ne oldu ve ne olabilir? Çünkü yapmaya çalıştığın şey, mevcut durumu çekici hale getirmek ve onları gelecekte ne olacağı düşüncesinin içine çekmek olmalı. Dünyayı değiştirirken insanlar direnecek, heyecanlanmayacaklar, onlar dünyayı bu haliyle seviyor olabilirler. Direnişle karşılaşacaksın. Bu yüzden bir ileri bir geri gitmelisin. Bu yelken açmaya benziyor. Güçlü bir fırtınaya karşı yelken açtığında bir ileri bir geri gitmek zorundasın. Böylelikle rüzgarı esir edebilirsin. Yelken açarken karşılaştığın direnişi gerçekten esirin yapmalısın. İlginçtir rüzgarı sadece sağdan yakalarsan ve sadece sağdan gidersen gemin rüzgardan daha hızlı yol alacaktır. Bu bir fizik olgusudur. Güçlü bir ikilem yaratarak ne olduğu ve ne olacağıyla ilgili onları fikrinin içine sandığından daha da hızlı çekmiş olacaksın. Bir ileri bir geri gittikten sonraki adım, son dönüm noktası olayların gelişmesidir. Ki her sunumda sonda olması gerekendir. Dünyayı bir saadet ortamı olarak tanımla ''Bu benim düşüncelerimdeki ütopya... Biz birleşip bu büyük sorunu çözdüğümüzde, dünya böyle görünecek.'' Çok şiirsel ve etkileyici olmalı finalde kullandığın şey. İlgiçtir ki bitirdiğimde şöyleydim: "Bunu analiz aracı olarak kullanabilirim." Konuşmaları yazıya döküp ayrıntılı şekilde incelerim ve bu modele ne kadar uyduğuna bakabilirim. Hatta size bazılarını göstermek istiyorum ve en başta çalışmamda kullandığım iki insanla başlamak istiyorum. İşte Bay Jobs, dünyayı tamamen değiştirdi. Kişisel bilgisayarlar dünyasını ve müzik sektörünü değiştirdi ve şu an mobil cihaz sektörünü değiştirmek üzere. Kesinlikle dünyayı değiştirdi. Ve bu 2007'de Iphone'u tanıttığı sunumun modeli. 90 dakikalık bir konuşma ve bunun ne olduğuyla başladığını görebilirsiniz bir ileri bir geri gidiyor ve neyin mümkün olabileceği ile bitiyor. Buna odaklanmak istiyorum: Beyaz çizgi onun konuşması Diğer renk--burada açılan görüyorsunuz-- konuşmayı video için kestiği zamanki renk. Biraz çeşitlilik ekliyor ve tanıtımı kesiyor. Sürekli konuşan sadece o değil. Bu satırlar burada gösterilmiş. Ve sonlara doğru misafir konuşmacıya ait olan mavi çizgiyi göreceksiniz. İşlerin ilginçleştiği yer burası: Burada her tik işareti izleyiciyi güldürdüğü anlar. Burada her tik işareti onların alkışladığı anlar. Fiziksel olarak müdahiller, onun söylediklerine fiziksel olarak tepki veriyorlar, ki bu gerçekten müthiş çünkü o zaman seyircinin avucunun içinde olduğunu hissedersin. Bu yüzden neyin mümkün olduğuyla başlıyor, "Bu benim 2 buçuk yıldır dört gözle beklediğim bir gün " Kendisinin birkaç yıldır bildiği bir ürünü piyasaya sürüyor. Onun için yeni bir ürün değil bu. Fakat şuna bakın, Başka bir şey yapıyor: Hayret ediyor. Kendi ürününe hayret ediyor. Gülen ve alkışlayan seyirciden daha fazla kendisi hayret ediyor. "Şuna bir bakın muhteşem değil mi?" diyor. Seyircinin hissetmesini istediği duyguyu kendisi yaşayarak gösteriyor. Böylece aslında onları öyle hissetmeye mecbur bırakıyor. Neyin mümkün olabileceğine şöyle başlıyor:"Nadiren de olsa, devrim niteliğinde bir ürün ortaya çıkar ve her şeyi değiştirir.'' Onları etkilemeye başlar ve üründen bahseder. Başlangıçta, telefon hep kapalıdır. Buraya kadar çizginin oldukça beyaz olduğunu göreceksiniz iki şey arasında gidip gelir "İşte yeni ürünümüz ve berbat rakipleri, işte yeni ürünümüz ve berbat rakipleri." Sonra, tam burada herkesin hatırlayacağı bir başrol devreye girer. Telefonu açar. Seyirci kaydırma olayını ilk kez görür ve oksijenin odadan çekildiğini duyabilirsin. Hepsinin nefesi kesildi gerçekten öyle. Kimsenin unutmayacağı bir an yaratıyor. Bu modelden gidersek, dış konuşmacının devreye girdiği maviyi görüyorsunuz. Alt sağ tarafa doğru çizgi bozuluyor. Çünkü kumandası bozuluyor. Yükselmiş heyecan duygusunu korumak ister, kişisel bir hikâye anlatır. Tam burada, teknoloji işe yaramıyor. bu yüzden usta bir iletişimci ve hikâyesine seyirciyi dahil ediyor. Üstte sağda yeni bir saadetle konuşmayı bitiriyor. Apple'ın devrimsel ürünler ortaya çıkaracağı sözünü veriyor. Ve diyor ki, "Wayne Gretzky'nin sevdiğim bir sözü var; "Topun nereye gideceğini görmeliyim, nerede olduğunu değil." Biz de Apple'da baştan beri bunu yapmaya çalıştık ve her zaman bunu yapmaya çalışacağız." Yeni bir saadetle bitiriyor. Bir de Bay King'e bakalım. hayatını eşitlik yoluna adamış muhteşem, ileri görüşlü bir vaiz kendisi. "Bir hayalim var" konuşmasının yapısı bu. Ne olduğuyla başladığını görebilirsiniz ne olduğu, ne olacağı arasında ilerliyor Hepimizin bildiği şiirsel bir saadetle bitiriyor. Bunu burada birazcık açacağım, sizin için genişleteceğim, asıl transkripti buraya koyacağım metnin yanına. Okuyamadığınızı biliyorum. Fakat her satırın sonunda satır başı yaptım, çünkü nefes alıyor ve duruyor. Çoğu kişi bunu duymamıştır. O güneyli vaftizci bir vaizdi. Konuşmasında oradakilere yeni gelen bir temposu ve ritmi vardı. Metinleri bir çizgiyle göstermek istiyorum bu çizgileri bilgi aracı olarak kullanmak istiyorum. İnsanlarla nasıl konuştuğunu inceleyelim. Mavi çizgiler tekrarları belirtmek için kullanılacak olan çizgiler. Kendini tekrar ederken, aynı kelimeleri ve kalıpları kullanıyor böylece insanların bunları unutmamasını ve hatırlamasını sağlıyor. Fakat benzetme ve betimleme de var. Bu karmaşık fikirleri daha akılda kalıcı ve unutulmaz yapmanın bir yolu. Müthiş birşey yapıyor-- kelimelerle çizilen bir manzara gibi. Ne diyorsa zihinlerde canlanabiliyor. Kutsal yazılar ve bilindik şarkılar da var. Bu gördüğünüz sadece ön yüzü. Ayrıca insanlara verilen sözlerden bahsederek birçok politik atıfta bulunuyor. Konuşmanın mevcut durumu anlatan giriş bölümünün sonuna bakarsak, insanların ilk kez gerçekten alkışladığı ve büyük bir gürültüyle coştuğu yer, ilk bölümün sonunda söylediği şey şuydu: "Amerika siyahilere kötü bir çek verdi, karşılıksız çıkan bir çek." Herkes cebinde para olmadığı zamanı bilir. İnsanlara tanıdık olan metaforu kullanıyor İnsanlar galeyana geldiklerinde ilk kez gerçekten bağırdıkları şey: "Fakat biz bu çeki bozdurmaya geldik, öyle bir çek ki, bize bol bol özgürlük verecek ve adaletin güvenliğini sağlacak." İşte o zaman gerçek alkış geliyor. Mevcut durumun ne olduğu ile ne olabileceğini karşılaştırdığı zaman. Modelde biraz daha ilerlersek, daha coşkulu bir tempoda olduğunu görürüz. Bir ileri bir geri gittiğinde böyle. Şimdi seyirci de coşku içinde. Hepsi heyecan dolu. Böyle yaptığında yüksek heyecan duygusunu korursun. Diyor ki " Bir hayalim var, bir gün bu ulus uyanacak ve kuruluş ilkelerinin öğretilerini hayata geçirecek. ''Bütün insanlığın eşit yaratıldığı gerçeğine tutunacak." Turuncu metni politikacıların verdiği sözleri hatırlatmak için kullanıyor. Bir ileri bir geri ilerliyor. "Bir hayalim var; bir gün... Bir hayalim var; bir gün..." ve en sonda işler ilginçleşiyor çünkü -yeşilin dört tonunu görebilirsiniz pek çok tekrarı gösteren mavi renk de var- Abartılı bir tekrar duygusu yaratıyor. Yeşil, şarkılar ve kutsal yazılar için. İlk yeşil kümesi, Yeşaya Kitabı'nın gerçek metninden oluşuyor. İkinci yeşil kümesinde ise 'My country, Tis of Tee' Bu çok çok önemli ve özel bir şarkı o zamanki siyahiler için anlamlı. Çünkü bu şarkı verilen sözlerin tutulmadığını haykıran bir feryattı. Üçüncü yeşil kümesi bu şarkıdaki bir dize. Dördüncüsü ise bir siyahi ilahisiydi. "Sonunda özgürüz, sonunda özgürüz Şükürler olsun Ya Rabbimiz!" Onun aslında yaptığı şey seyircinin yüreğine dokunmaktı. Önemli olan kutsal yazılardan seçti. Beraber söyledikleri şarkılardan seçti. Zulüme karşı bir haykırıştı hepsi. Bunları seyircide yankı uyandırmak, birbirine bağlamak için kullandı. Son--bu yeni saadeti resmederek, saklı kalmış şeyleri içlerinden çıkararak. Müthiş bir adamdı. Kocaman bir rüyası vardı. Burada bir sürü insan var, hepinizin büyük hayalleri var. İçinizde büyük düşünceler var. Onu dışarı çıkarmalısınız Fakat biliyor musunuz? Zorluklar çıkacak. Dünyayı değiştirmek kolay değil. Büyük bir iş. Biliyorsunuz o-- Onun evi bombalandı mektup açacağıyla bıçaklandı ve bunun sonucunda hayatını kaybetti. Onun önemsediği şeyi biliyorsunuz. Pek çoğumuz böyle bir fedakârlığı yapamaz. Fakat olanlar aslında temel hikâye yapısına benziyor. Hayat öyle olabilir. Hepiniz hoş insanlarsınız. Hepinizin bir arzusu var, engellerle karşılaşıyorsunuz ve orada duruyoruz. Tıpkı şöyleyiz: "Bir fikrim var, fakat ortaya atmayacağım, nasılsa kabul olmayacak." Biz kendi fikirlerimizi kendimiz sabote ediyoruz. Engelleri kendimiz defetmeliyiz. zorluğun bizi değiştirmesine izin vermek yerine ilerlemeli,hayalimize tutunmalı ve onu gerçekleştirmeliyiz. Ben bile yapabiliyorsam, herkes yapabilir. Maddi-manevi açıdan zayıf çevrede büyüdüm. Kız kardeşimle ilk kez kampa gittiğimde istismara uğradım ki bu ilk değildi en şiddetli olanıydı. Annem ve babam 3 kez tekrar evlendi. (Mırıldanmalar) evet karmaşık ve kavga etmedikleri zaman evdeki alkolikleri ayık tutmaya çalışırlardı. Çünkü kendileri de alkolü bırakmış alkoliklerdi. Annem, on altı yaşımdayken bizi terk etti. Kardeşlerimin ve evin bakımını ben üstlendim. Evlendim. Bir adamla tanıştım. Aşık oldum. Bir sene üniversiteye gittim. Her bekâr ve akıllı genç kızın yapması gerekeni yaptım-- on sekiz yaşında evlendim. Biliyor musunuz? Bundan daha iyisi için doğduğumu biliyordum. Hayatımın bu noktasında, seçim yapmam gerekiyordu. Bunların beni aşağıya çekmesine izin verebilirdim. Bütün fikirlerin içimde ölmesine. Hayat dünyayı değiştirmek için çok zor. Çok sert ve acımasız. Hayatım için farklı bir hikâye seçtim. (Gülüşmeler) Bilmiyor musunuz? Sanki, bu odadaki insanların, sizlerin Suavitos pişirme baharatları varmış gibi hissediyorum. " Çok da önemli değil" der gibisiniz. Gerçekten tüm dünyayı değiştiremem. Ancak, kendi dünyanızı değiştirebilirsiniz. Hayatınızı değiştirebilirsiniz. Üzerinde kontrolünüzün olduğu dünyayı, kendi dünyanızı değiştirebilirsiniz. Bunun için sizi cesaretlendirmek isterim. Neden biliyor musunuz? Gelecek, gideceğimiz bir yer değil, bizim birlikte yaratacağımız bir yer. Size teşekkür ediyorum. Tanrı sizi korusun. (Alkışlar)