Uzay, ulaşabileceğimiz son nokta.
Bunu ilk duyduğumda 6 yaşındaydım
ve tamamen etkilenmiştim.
Yabancı dünyaları keşfetmek istiyordum.
Yeni bir hayatın peşindeydim.
Evrenin bize sunduğu her şeyi
görmek istiyordum.
İşte bu hayaller, bu kelimeler
beni bir yolculuğa sürükledi.
Bir keşif yolculuğu,
okul yılları, üniversite yılları,
hatta doktora yaparken
ve en sonunda profesyonel bir astronom
olduğumda dahi süren bir yolculuk.
İki harika şeyin farkına vardım,
birisi biraz talihsiz bir şekilde
doktora yaptığım döneme denk geldi.
Şu gerçeğin farkına vardım:
Yakın gelecekte bir uzay gemisi kullanmam
pek mümkün değildi.
Ancak, bunun yanında evrenin tuhaf,
muhteşem ve engin olduğunu da fark ettim.
Bir uzay gemisiyle
keşfedilemeyecek kadar uçsuz bucaksızdı.
Ben de ilgimi astronomiye,
teleskop kullanmaya yönelttim.
Şimdi size gece çekilmiş
bir gökyüzü görüntüsü göstermek istiyorum.
Bunu dünyanın herhangi bir yerinden
görebilirsiniz.
Bütün bu yıldızlar galaksimiz
Samanyolu'nun bir parçası.
Eğer gökyüzünün daha karanlık
bir bölgesine giderseniz
güzel karanlık bir bölgede,
belki bir çöldeyken,
etrafınıza yayılmış yüz binlerce yıldızı,
Samanyolu'nun merkezini görebilirsiniz.
Bu harika bir görüntüdür.
Renklidir.
Ve tekrar söylüyorum, bu sadece
evrenin küçük bir köşesi.
Tuhaf, karanlık bir tozun üstünde
yayıldığını görebilirsiniz.
Bu toz, yıldızların ışığını gizleyen
bölgesel bir toz.
Ama biz iyi bir iş yapabiliyoruz.
Sadece gözlerimizle, evrenin
küçük bir bölgesini keşfedebiliyoruz.
Daha iyi yapma imkanımız var
Hubble Uzay Teleskobu gibi
muhteşem teleskoplar kullanabilirsiniz.
Astronomlar bu resmi bir araya getirdi.
Buna Hubble Derin Alanı deniyor.
Astronomlar, sadece küçücük bir bölgeyi
gözlemlemek için yüzlerce saat çalıştılar.
Somutlaştırmak gerekirse, kolunuza
oranla baş parmağınızın büyüklüğü.
Ve bu görüntüde,
binlerce galaksi görüyorsunuz.
Biliyoruz ki, evrenin geri kalanında
bazıları bizimkine benzer
bazıları farklı olmak üzere
milyonlarca galaksi olmalı.
Şimdi düşünüyorsunuz ki,
bu yolculuğa devam edebilirim.
Kolay bir iş. Güçlü bir teleskop kullanıp
gökyüzüne bakabilirim, sorun yok.
Eğer sadece bunu yaparsak,
bir şeyler eksik kalır.
Şuana kadar konuştuklarımız,
sadece görünür spekturumda,
gözümüzle görebildiğimiz kadarı.
Evrenin bize sunduğu
ufacık bir kısım.
Görünür ışık kullanımıyla ilgili
iki önemli problem var.
Farklı türden ışık yayan
kısımları göremiyor olmak dışında
iki tane daha sorun teşkil eden konu var.
Birincisi az önce bahsettiğim
toz ile ilgili.
Toz bulutları
bize gelen görünür ışığı engelliyor.
Bu yüzden uzayın derinliklerine baktıkça
daha az ışık görüyoruz.
Toz bize ulaşmasını durduruyor.
Fakat evreni keşfederken
görünür ışık kullanmanın
çok tuhaf bir sorunu daha var.
Şimdi bir dakika ara verelim.
İşlek bir caddenin köşesinde
durduğunuzu farz edin.
Arabalar geçiyor.
Bir ambulans geliyor.
Tiz bir sireni var.
(Siren sesini taklit ediyor)
Ambulans hareket ettikçe
sesin şiddeti de değişiyor.
Şoför sizle dalga geçmek için
sesi azaltıp yükseltmiyor.
İşte bu algınızın bir ürünü.
Ambulans yaklaştıkça
ses dalgaları sıkışıyor
ve tizliği artıyor.
Ambulans uzaklaştığında ise
dalgalar geriliyor
ve tizliği azalıyor.
Aynı olay ışıkta da oluyor.
Bize doğru gelen cisimlerin
ışık dalgaları sıkışıyor
ve daha mavi bir hâl alıyor.
Uzaklaşan cisimlerin ışık dalgaları
ise genişliyor ve daha kırmızı görünüyor.
Bu etkiye maviye kayma
ve kırmızıya kayma diyoruz.
Evrenimiz genişlediğine göre,
her şey birbirinden uzaklaşıyor
ve bu da her şeyin kırmızı
göründüğü anlamına geliyor.
İşin garip yanı
evrenin derinliklerine indikçe
daha uzak cisimlerin, daha hızlı bir
şekilde ileri gittiğini görüyoruz.
Ve daha kırmızı göründüklerini
gözlemliyoruz.
Hubble Derin Alanı'na dönersek
sadece Hubble'ı kullanarak
evrenin derinliklerini bakmaya
devam edersek
belli bir mesafe uzaklaştığımızda
her şey kırmızı olacak,
bu da bize bir problemi işaret ediyor.
Çok uzaklara gittikçe
zamanla her şey kızılötesine doğru kayar
ve artık hiçbir şey göremez hâle geliriz.
Bu sorunun bir çözümü olmalı.
Yoksa yolculuğumda kısıtlanmış olurum.
Ben bütün evreni keşfetmek istemiştim,
kızıla kayma olayı başlamadan önce
görebildiğim kadarını değil.
Radyo astronomi adında
bir teknik var.
Astronomlar bu tekniği
on yıllardır kullanıyor.
Harika bir yöntem.
Bu, Parkes Radyo Gözlemevi.
Etkileyici ismiyle "Çanak".
Filmi izlemiş olabilirsiniz.
Ve radyo gerçekten çok iyi.
Daha derinlere inmemizi sağlıyor.
Toz onun için bir engel değil,
böylece evrendeki
her şeyi görebiliyorsunuz
ve kızıla kayma da o kadar sorun değil
çünkü daha geniş alanı görebilen
algılayıcılar kurabiliyoruz.
Peki Samanyolu'nun merkezine
doğrulttuğumuz zaman Parkes ne görür?
Muhteşem bir şey görüyor olmalı değil mi?
Yani, ilginç bir şey görüyoruz.
Bütün tozlar gitmiş.
Dediğim gibi, radyo, tozu
görmezden geliyor yani sorun yok.
Ama görüntü oldukça farklı.
Gördüğünüz gibi
Samanyolu'nun merkezi çok parlak
fakat bu yıldız ışığı değil.
Sinkrotron radyasyonu
adını verdiğimiz bir ışık var
ve bu ışık elektronların kozmik manyetik
alanın etrafında dönmesiyle oluşur.
Ve bu parlayan düzlem oluşur.
Ayrıca bu çizgiden değişik fışkırmalar
ve gözlerimizle görebileceğimiz
bir çizginin parçası olmayan
nesneler de görebiliriz.
Ama bu resmi yorumlamak
gerçekten zor,
çünkü görebildiğiniz üzere
çok düşük çözünürlükte.
Radyo dalgalarının dalgaboyları çok uzun,
bu da çözünürlüğü düşürüyor.
Ve ayrıca görüntü siyah beyaz,
o yüzden buradaki şeylerin renklerini
de bilemiyoruz.
Bugüne geri dönelim.
Bu sorunların üstesinden gelen
teleskoplar yapabiliyoruz.
Karşınızda Murchison Radyo Gözlemevi'nin
bir görüntüsü,
radyo teleskopları inşa etmek için
mükemmel bir yer.
Düz, kuru
ve en önemlisi, radyo dalgaları yok:
telefon yok, wi-fi yok, hiçbir şey yok,
çok, çok radyosuz
ve bu yüzden de radyo teleskobu
koymak için mükemmel.
Birkaç yıldır üzerinde çalıştığım
teleskobun adı
Murchison Widefield Dizisi
ve şimdi size inşa sürecinin
zaman çizelgesini göstereceğim.
Bu Perth'de bulunan
bir grup lisans ve lisansüstü öğrencisi.
Onlara Öğrenci Ordusu diyoruz
ve onlar vakitlerini
radyo teleskobu inşasına adadılar.
Bundan puan almıyorlar.
Ve bu radyo dipollerini birleştiriyorlar.
Sadece düşük frekansları algılıyorlar,
evinizdeki radyo ve televizyon gibi.
Ve bunları çöllere yayıyoruz.
Son teleskop Batı Avustralya Çölü'nde
10 km kare alan kaplıyor.
İşin ilginç yanı,
hareket eden parçası yok.
Bu küçük antenleri
özellikle tavuk ağlarına kuruyoruz.
Yeterince ucuz.
Kablolar antenlerden
sinyal alıyorlar
ve merkezi işlem ünitelerine
gönderiyorlar.
Ve bu teleskobun büyüklüğü,
onu bütün çöle kurmuş olmamız
bize Parkes'ten
daha yüksek bir çözünürlük sağlıyor.
Bütün bu kablolar en sonunda verileri
Perth'de bulunan
bir süper bilgisayara gönderirler
ve bu noktada ben işe giriyorum.
(Derin nefes)
Radyo verisi.
Son beş yılımı
daha önce kimsenin görmediği
çok zor verilerle
çalışarak geçirdim.
Onu hesaplamakla
çok uzun zaman harcadım,
süper bilgisayarlarda milyonlarca
CPU saati harcadım
ve o veriyi gerçekten anlamaya çalıştım.
Ve bu teleskopla,
bu veri ile,
bütün güney gökyüzünde
bir inceleme yaptık,
GaLactic ve Extregalactic
All-sky MWA İncelemesi
ya da benim deyişimle GLEAM.
Ve çok heyecanlıyım.
Bu inceleme yayınlanmak üzere
fakat henüz gösterime açılmadı,
yani siz bu güney gökyüzünün incelemesini
görecek olan ilk insanlarsınız.
Size bu incelemeden birkaç görüntü
göstermekten mutluluk duyuyorum.
Şimdi, Murchison'a gittiğinizi,
yıldızların altında kamp yaptığınızı
ve güneye doğru baktığınızı hayal edin.
Güneyin göksel kutbunu gördünüz,
galaksi yükseliyor.
Eğer radyo ışığını düşürürsem,
incelememizde bunu görürüz.
Artık galaksi düzleminin toz ile
kapanmadığını görebilirsiniz.
Sinkrotron radyasyonu ile parlıyor
ve gökyüzünde binlerce nokta var.
Geniş Macellan bulutları,
en yakın galaktik komşumuz,
bizim bildiğimiz mavi-beyaz
yerine aslında turuncu.
Yani burada çok fazla şey oluyor.
Daha yakından bakalım.
Eğer galaktik merkeze tekrar bakarsak,
size daha önceden gösterdiğim
Parkes görüntüsünün olduğu yere,
düşük çözünürlük, siyah beyaz
ve eğer GLEAM görüntüsüne geçersek,
çözünürlüğün yüz kat arttığını
görebilirsiniz.
Artık gökyüzünün
renkli bir görüntüsüne sahibiz,
technicolor bir görüntü.
Yanlış bir renk görünümü değil.
Bunlar gerçek radyo renkleri.
Yaptığım şey düşük frekansları kırmızıyla,
en yüksek frekansları maviyle
ve ortancaları yeşille renklendirmekti.
Bu da bize bir gökkuşağı görüntüsü verir.
Ve bunlar yanlış renkler değil.
Bu görüntüdeki resimler bize
evrende gerçekleşen fiziksel olaylar
hakkında bilgi verir.
Mesela, galaksinin olduğu düzleme bakarsak
sinkrotron ile ışıldıyor
ve bu da genelde kırmızımsı turuncu
ama dikkatli bakarsak
mavi noktalar görebiliriz.
Şimdi, eğer yakınlaştırırsak
bu mavi noktalar
büyük yıldızların etrafındaki
iyonize olmuş plazmadır
ve kırmızı ışığı bloke ettikleri için
mavi görünüyorlar.
Ve bu da bize galaksimizdeki
yıldız oluşturan bölgeler
hakkında bilgi verir.
Ve onları hemen görebiliriz.
Galaksiye bakarız ve renkler bize
onların yerini söyler.
Küçük baloncuklar görüyorsunuz,
galaktik düzlemdeki
küçük yuvarlak cisimler,
bunlar süpernova kalıntıları.
Bir yıldız patladığı zaman,
dıştaki kabuğu atar
ve bu kabuk da materyal toplayarak
uzayda yolculuk eder,
bu da küçük bir yapı oluşturur.
Bütün bu süpernova atıklarının
nerede olduğu
astronotlar arasında
henüz çözülememiş bir gizemdir.
Gördüğümüz sinkroton radyasyonunun
oluşması için düzlemde
çok sayıda yüksek enerji elektronu
olması gerektiğini biliyoruz
ve bunların süper nova kalıntılarından
oluştuğunu düşünüyoruz
fakat yeterince yok gibi duruyor.
Neyseki GLEAM, süpernova kalıntılarını
algılamakta çok iyi,
o yüzden yakında bu konu üzerine
bir yazı yayınlamayı umuyoruz.
Şimdi, bu iyi.
Küçük yerel evrenimizi keşfettik
ama ben daha derine,
daha ileriye gitmek istedim.
Samanyolu'nun da ilerisine gitmek istedim.
Sağ üstte çok ilginç bir cisim görüyoruz
ve bu yerel bir radyo galaksisi,
Erboğa A.
Eğer oraya yakından bakarsak,
uzaya doğru uzanan
iki bulut görebiliriz.
Ve eğer bu iki bulutun
tam ortasına bakarsanız,
aynı bizimki gibi bir galaksi görürsünüz.
Sarmal şekli var. Toz çizgileri var.
Bu normal bir galaksi.
Ama bunlar sadece radyoda görülebiliyor.
Eğer görünürden baksaydık,
orada olduklarını bile bilemezdik
ve ev sahipliği yapan galaksiden
binlerce kat daha genişler.
Neler oluyor?
Bu fışkırmaları oluşturan nedir?
Bildiğimiz bütün galaksilerin merkezinde
devasa bir kara delik bulunur.
Karadelikler görünmezdir.
O yüzden onlara bu isim verilmiştir.
Tek görebildiğiniz, etrafında sapan ışık
ve bazen de bir yıldız veya gaz bulutu
yörüngesine girince oluşan,
toplanma diski adını verdiğimiz,
gelgit kuvvetinin oluşturduğu yapıdır.
Toplanma diski x-ray ışığında
güçlü bir şekilde parlar
ve devasa manyetik alan materyali
neredeyse ışık hızında uzaya yollayabilir.
Yani bu fışkırmalar radyoda görünür
ve biz de inceleme yaparken
bunları algılarız.
Güzel, çok iyi, bir radyo galaksisi
gördük. Bu iyi.
Ama eğer görüntünün yukarısına bakarsanız,
bir radyo galaksisi daha göreceksiniz.
Birazcık daha küçük,
ama bunun sebebi uzakta olması.
Tamam. İki radyo galaksisi.
Bunu görebiliyoruz. Bu iyi.
Peki ya diğer bütün noktalar?
Bunlar herhalde yıldızlardır.
Hayır, değiller.
Hepsi radyo galaksileri.
Bu görüntüdeki her bir nokta
uzaktaki bir galaksi,
milyarlarca ışık yılı uzakta,
merkezlerinde etrafa materyalleri
ışık hızında saçan
devasa bir kara delik ile.
Bu çok şaşırtıcı.
Ve bu inceleme burada gösterdiğimden
çok daha geniş.
Eğer incelemenin tamamına
bakacak olursak,
300.000 tane radyo galaksi bulduğumu
görebilirsiniz.
Yani bu gerçekten efsanevi bir yolculuk.
İlk devasa karadeliklerine kadar
bütün bu galaksileri keşfettik.
Bununla çok gurur duyuyorum.
Haftaya yayınlanacak.
Ve hepsi bu kadar da değil.
Bu incelemeyle birlikte galaksinin
uçsuz bucaksız köşelerini keşfettim
ama daha da fazlası var.
Şimdi sizi zamanın başlangıcına
geri götüreceğim.
Büyük Patlama ile birlikte
evren ilk oluştuğunda,
evren hidrojen denizine dönüşmüştü,
nötr hidrojen.
İlk yıldızlar ve ilk galaksiler
oluşmaya başlayınca,
bu hidrojeni iyonize ettiler.
Yani evren nötr olmaktan
iyonize olmaya geçti.
Bu da her yere izini bıraktı.
Bu, her yere yayıldı
aynı Star Wars'daki Güç gibi.
Bu çok uzun süre önce gerçekleştiği için,
bu sinyal kızıla kaydı
ve şuan çok düşük frekanslarda.
Benim incelemem ile aynı frekansta
ama çok sönük.
İncelememdeki herhangi bir nesnenin
milyarlarda biri büyüklüğünde.
O yüzden teleskobumuz bunu algılamak için
yeterince hassas olmayabilir.
Ama, yeni bir radyo teleskobu var.
Yani bir uzay gemim olmayabilir
ama umarım ki
dünyanın en büyük teleskoplarından
birine sahip olabilirim.
Kilometre Kilometre Dizisi adı verilen
yeni bir radyo teleskobu yapıyoruz
ve MWA'dan binlerce kat daha büyük,
daha hassas ve daha kaliteli
çözünürlükte olacak.
Yani on milyonlarca galaksi bulmalıyız.
Ve büyük ihtimalle,
o sinyalin derinliklerinde,
ilk yıldızların ve galaksilerin oluşumunu
görebileceğim,
yani zamanın başlangıcını.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)