Milyarlarca yıl önce
genç Dünya gezegeni üzerinde
büyüyebilen ve üreyebilen
daha karmaşık birliklerde toplanan
basit organik bileşimler vardı.
Dünya üzerindeki ilk yaşam onlardı
ve onlar, o zamandan beri
gezegenimizde yaşayan
milyarlarca türün
her birini meydana getirdi.
Dünya o zamanlarda canlı varlıklar için
uygun bir çevre olarak tanımladığımız
şeyden neredeyse tamamen yoksundu.
Genç gezegende
volkanik etkinlikler yaygındı
ve düşmanca koşullar yaratan
bir atmosfer vardı.
Peki yaşam Dünya'nın neresinde başlamıştı?
Yaşamın beşiği arayışına başlamak için
öncelikle herhangi bir yaşam türünün
temel gereksinimlerini anlamak önemlidir.
Yaşam için gereken element
ve bileşimler arasında
hidrojen, metan, nitrojen, karbondioksit,
fosfat ve amonyak vardır.
Bu maddelerin birbirleriyle karışması
ve tepkimeye girmesi için
sıvı bir çözücüye ihtiyaçları vardır: Su.
Büyümeleri ve üreyebilmek için ise
tüm yaşam türlerinin
bir enerji kaynağına ihtiyacı vardır.
Yaşam biçimleri iki gruba ayrılır:
Ototroflar, bitkiler gibi,
kendi enerjilerini üretirler
ve heterotroflar, hayvanlar gibi,
enerji için diğer organizmaları yerler.
İlk yaşam biçiminin elbette yiyebileceği
diğer organizmalar yoktu
bu yüzden o, enerjisini ya Güneş'ten
ya da kimyasal gradyanlardan
üreten bir ototrof olmalı.
Peki, bu kriterlere uyan yer neresi?
Karadaki veya okyanusun yüzeyinin
yakınındaki yerlerin
güneş ışığına erişme avantajı vardır.
Fakat yaşam başladığı zaman,
dünya üzerindeki ultraviyole ışıma
orada hayatta kalabilmek için
muhtemelen çok sertti.
Bir ortam bu radyasyona karşı koruma
ve alternatif bir enerji kaynağı sunuyor:
Kilometrelerce deniz suyuyla
ve tamamen karanlıkla kaplanmış
okyanus yüzeyinde dolaşan
hidrotermik delikler.
Hidrotermik delik, deniz suyunun
magma odacığında yayılmaya başladığı
dünya kabuğundaki bir çatlaktır
ve yüksek derecelerde,
zengin bir mineral bulamacı
ve temel kimyasal bileşimlerle
birlikte tekrar dışarı atılır.
Enerji özellikle hidrotermik deliklerin
dik kimyasal yokuşlarında yoğunlaşır.
Hidrotermik deliklere işaret eden
başka bir kanıt dizisi daha vardır:
Son Evrensel Ortak Ata
veya kısaca SEOA.
SEOA ilk yaşam biçimi değildi
fakat izini sürebildiğimiz en eskisi oydu.
Buna rağmen SEOA'nın tam olarak
neye benzediğini bilmiyoruz --
bir SEOA fosili yok,
etrafta modern bir SEOA da yok --
bunun yerine, bilim insanları günümüzde
var olan üç alandaki tüm türlerde
ortak olarak bulunan genleri tanımladılar.
Bu genler, türler ve alanlar
arasında paylaşıldığına göre
ortak bir atadan miras kalmış olmalıdır.
Bu paylaşılan genler bizlere SEOA'nın
sıcak, oksijensiz bir yerde yaşadığını
ve hidrotermik deliklerdeki gibi
bir kimyasal eğimden
enerji aldığını söylemektedir.
İki tür hidrotermik delik vardır:
Siyah dumancılar ve beyaz dumancılar.
Siyah dumancılar asitli, karbondioksitle
zenginleşmiş su çıkarırlar,
yüzlerce derece kadar ısıtılmış
ve kükürt, demir, bakır
ve yaşam için gerekli
diğer metallerle dolup taşarlar.
Ancak bilim insanları siyah dumancıların
SEOA için fazla sıcak olduğuna inanıyor—
dolayısıyla yaşamın beşiği için
baş adaylar artık beyaz dumancılar.
Beyaz dumancılar arasında
Kayıp Şehir denen Atlantik Ortası Sırtında
bir hidrotermal baca sahası
yaşam beşiği için
en tercih edilen aday oldu.
Buradaki deniz suyu yüksek derecede
alkali ve karbondioksit bulunmuyor
ancak metan bakımından zengin
ve daha ılıman sıcaklıklar sunuyor.
Komşu siyah dumancılar, yaşamın
Kayıp Şehir'de gelişmesi için gerekli olan
karbondioksit katkısı yapmış olabilir,
bugün Dünya'daki yaşamın
harika çeşitliğine yön veren
ilk organizmaları desteklemek için
tüm bileşenleri vermiş olabilir.