Bu çizim, projeksiyon alanını ilk inceleyişim. Heykel bu, bir kürsü üzerinde duruyor. Heykele projeksiyonla nasıl hayat verilebileceğini hayal etmek benim için oldukça önemliydi. [Krzysztof Wodiczko: Yaşam İçin Anıt] İnsanlar hep anıtların önünde toplanır. Etkinlikler, protestolar olur. Bazen bu anıtların omuzlarına oturup bayraklar sallarız. Onları yeni anlatılarla boyarız. Bu anıtlar daha önce de olaylara şahit oldular. Bazıları büyük olaylardı. Yine anıtların bugün yaptıklarımızı inceleyip kaydetmesini, gözlemlemesini istiyoruz. Yıllar boyunca birilerinin sesi olmaya, duyulmayan veya bastırılmış sesleri duyurmaya çalıştım. -Ölmekte olan ya da çoktan ölmüş birçok çocuk gördüm. -Çok kötüydü. -Zehirli olduğunu, ışın saçtığını bilmeden atladılar. Yetmiş milyondan daha fazla mülteci var ve bunlar ülkeleri savaşta olduğu için evlerini terk etmeye mecbur bırakılmış insanlar. Bu savaşlar genelde iç savaşlar oluyor. Madison Meydanı'nda dört anıt daha var. Seçtiğim anıt ise en dikkat çekici olanı ve kesinlikle iç savaş ile bir ilgisi var. Mülteciler için pek anıtımız yok. [Projeksiyondaki Ses] Ailemi terk ettim. Annemi terk ettim, kardeşlerimi terk ettim. Hem de veda bile etmeden. Beni gördüğünüz hâlimi terk ettim. [Projeksiyondan Bir Başka Ses] On yıl boyunca çadırlarda uyuyup uyandığımız, tüm gün korkuyla titrediğimiz ve hayatımız için hiçbir şey yapamadığımız bir durumdaydık. [Projeksiyondan Bir Başka Ses] Resmen işkenceydi. Daha iyi bir hayat için umut yoktu. Gençliğimin, hayatımın on dokuz yılı benden alındı. [Wodiczko] Gerçekten bir mültecinin konuştuğunu görmek, toplum için oldukça ender rastlanır bir fırsat. [Projeksiyondaki Ses] Çocuğumu terk etmek benim için zordu. Bir çocuğu ardınızda bırakmayı hayal edebiliyor musunuz? Bir insanın çocuğunu birkaç günlüğüne bile bırakabileceğini zannetmiyorum. Ben çocuğumu on yıl boyunca ardımda bırakmak zorundaydım. On yıl! [Wodiczko] Böyle travmatik anılarla yaşayabilmek için başkalarıyla konuşmak, iletişim kurmak oldukça önemli. Travma üzerine çalışanlar bilir ki üzerine konuşulmamış ve paylaşılmamış, üzücü bir tecrübeden daha çok acı veren bir şey yoktur. Bu tecrübeler paylaşıldığında travmatik anılarla daha sağlıklı bir hayata kapı açar. Bu, benim anıtlara olan genel yaklaşımım. Anıtların yaşam için faydalı hâle gelmesini, bizler için bir anlam ifade etmesini sağlamalıyız ki bir gelecek, daha iyi bir gelecek inşa edebilelim. Belki de artık hiç savaşlar veya mülteciler olmadığından savaş anıtları gibi anıtların yaratılmasına gerek kalmayan bir gelecek.