Bu, Mabel.
Mabel; ağustos böcekleri,
pis kokulu böcekler ve tahta kuruları ile
aynı düzene sahip,
küçük bir böcek olan yaprak bitidir.
Tüm bu böcekler avlarını deler
ve onların yaşamsal sıvılarını emer.
Yaprak bitlerinin avı ise bitkilerdir.
Yaprak bitlerinin peşinde olduğu şey
bitkinin içinde gömülüdür,
bir uçtan diğer uca dizilmiş
tek hücreli tüplerde akıp giderler.
Bunlara süzgeç tüpleri adı verilir
ve hepsi birlikte,
bitkinin en değerli kaynağı için
boru tesisatını oluştururlar: öz su.
Öz su çoğunlukla su ve şekerden oluşur.
Bazı türlerin öz suyunun bir litresi,
bir teneke kola kadar şekerlidir.
Fotosentez sürekli şeker üretir.
Onu, süzgeç tüplerinde çok yüksek
-- araba lastiğinden 9 kat daha fazla --
basınç üreten kimyasal bir
"pompa" olarak düşünebilirsiniz.
Mabel beslenmek için uzun,
esnek bir iğne olan boyuncuğunu kullanır.
Onu bitki hücreleri arasındaki
dokuya yavaşça sokar,
ta ki süzgeç tüplerinden
birisini delene kadar.
Öz su basınç altında olduğu için,
Mabel'ın onu bitkiden
emmesine bile gerek kalmıyor.
Yalnızca kafasında bir kapakçık açıyor
ve basınç da öz suyu
sindirim sistemine itiyor.
Poposundan çıkan şeye
daha sonra geleceğiz fakat şu an için
bitkilerin delinmek ve içilmek
istemediklerini bilmelisiniz.
Bu yüzden kendilerini
savunmaya çalışırlar.
Savunmalardan birisi öz suyun kendisidir.
Bunun nasıl işe yaradığını görmek için
sabit bir öz su akıntısının
diğer bazı böceklerdeki sindirim sistemi
yolunu varsayımsal olarak ele alalım.
Öz su böceğin hücrelerine dokunduğunda
onun yüksek şekerli içeriği
hücredeki suyu osmoz aracılığıyla
dışarı çıkmaya teşvik eder;
tam olarak tuzun, salyangozdaki suyu
çıkmaya teşvik ettiği gibi.
Böceğin içinden ne kadar çok öz su
geçerse, böcek o kadar çok su kaybeder.
Sonuç olarak kurur ve ölür.
Ancak Mabel'ın bağırsakları
sükraz adlı bir enzimle kaplıdır,
bu enzim iki sakaroz molekülünü,
fruktoz ve bu üç birimli şekerden birini
içeren bir moleküle dönüştürür.
Mabel enerji için fruktozu yakar
ve üç birimli şekeri geride bırakır.
Peki bu ona nasıl yardımcı oluyor?
Öz suda ne kadar çok
şeker molekülü çözünürse,
Mabel'ın hücrelerinden de
o kadar çok su emebilir.
Mabel, öz sudaki şeker moleküllerinin
sayısını azaltarak,
öz suyun hücrelerinden
su emme becerisini azaltır.
Bitki öz suyu nötrleşti.
Bu demek oluyor ki, Mabel
çoğalması için gereken tüm enerjiyi alarak
günlerce beslenebilir.
Bazı yaprak bitlerinin olağanüstü bir
yaşam döngüleri vardır.
Örneğin, yeşil şeftali biti.
Sonbaharda erkekler ve dişiler eşleşir
ve dişiler yumurtlar.
Ama ilkbaharda yumurtalar çatladığında
çıkan tüm yarı ergin böcekler dişidir.
Bu dişiler olgunluğa eriştiğinde
yumurtlamazlar.
Bunun yerine, genç kalmak için doğururlar,
yani kendi klonlarını doğururlar.
Üstelik onlar da yine
kendi klonlarına hamiledir.
Bu dişi yaprak bitleri, içeride
aynı anda kendilerini oluşturan
iki jenerasyon bebek yaprak biti
klonlarına sahiptir.
Bilimciler buna teleskopik gelişim diyor.
Yani yaprak bitleri hızlıca
kendilerini çoğaltabiliyor --
tek bir sezonda
20 jenerasyon olabiliyor --
ve bu da bir sürü
yaprak biti dışkısı demektir.
Mabel her iki saatte bir kendi vücut
ağırlığı kadar dışkı yapabiliyor,
bu da onu gezegenin
en verimli dışkıcısı yapıyor.
Bazı yaprak biti nüfusları, 4047 metre²
başına yüzlerce kilo dışkı üretebilir.
Yaprak biti dışkısı,
sizin dışkınız gibi değildir.
Kimyasal olarak öz sudan farksızdır;
temiz ve renksiz, şurup gibi bir sıvıdır.
Onu başka bir adla zaten biliyor
olabilirsiniz: balsıra.
Diğer türler balsırayı severler.
Bazı karınca türleri öyle sever ki,
bütün yaprak biti kolonilerini
güder ve korurlar.
Karşılığında karıncaların sağlam bir
tatlı balsıra stoğu olur,
bunu doğrudan yaprak bitlerinin
popolarından içebilirler.
Şerefe!
Balsırayı insanlar da sever.
Birçok Kızılderili kabilesi onu
uzun kamışlardan hasat eder
ve ondan kek yaparlar.
Bazı arı türleri ise
balsıradan bal yaparlar,
insanların hasat edip yediği bal budur.
Yani bitkiler öz suyu oluşturur,
yaprak bitleri onu yer ve dışkılar,
arılar onu geri kusar,
insanlar hasat eder
ve birazını, bir fincan
bergamotlu çaya koyarlar.