Bu odadaki kimseyi telaşlandırmak istemiyorum,
ama dikkati çeken birşey var ki
sağınızdaki kişi bir yalancı.
(Kahkahalar)
Solunuzdaki kişi de bir yalancı.
Şu an oturduğunuz koltuktaki kişi de bir yalancı.
Hepimiz yalancıyız.
Bugün yapacağım şey
hepimizin neden yalancı olduğu konusunda araştırmaların ne dediğini,
nasıl bir yalan gözcüsü olabileceğinizi
ve neden bir adım daha atıp, yalan yakalamaktan
gerçeği aramaya ve nihayetinde güven kurmaya
geçmek isteyebileceğinizi göstereceğim.
Güvenden bahsetmişken,
"Yalan Gözcülüğü" adlı kitabı yazdığımdan beri
kimse benimle yüz yüze görüşmek istemiyor, hayır.
"Önemli değil, sana e-posta atarız." diyorlar.
(Kahkalalar)
Starbucks'ta bir kahve görüşmesi bile yapamıyorum.
Kocam da, "Canım, yalancılık mı?
Belki de yemek yapmaya odaklanabilirdin. Fransız mutfağına ne dersin?" diyor.
Başlamadan önce, yapacağım şey
size amacımı açıklamak olacak,
amacım "Yakaladım Seni" oyununu öğretmek değil.
Yalan gözcüleri herşeye kusur bulan,
odanın arkasından "Yakaladım seni! Kaşın seğirdi. Burun deliklerin genişledi.
"Lie To Me" dizisini izliyorum. Yalan söylediğini biliyorum."
diye bağıran o çocuklar gibi değiller.
Hayır, yalan gözcüleri
yalancılığı nasıl yakalayabileceklerine dair bilimsel bilgiye sahiptirler.
Bunu doğruya ulaşmak için kullanıyorlar,
ve deneyimli politikacıların hergün yaptığı şeyleri yapıyorlar;
zor insanlarla zor görüşmeler yapıyorlar,
bazen çok zor zamanlarda.
Ve bu yola temel bir önermeyi
kabul ederek başlıyorlar,
ve bu önerme de şu:
Yalan söylemek işbirlikçi bir eylemdir.
Bir düşünün, bir yalanın yalnızca dile getirme ile herhangi bir gücü yoktur.
Gücü, bir başkasının
yalana inanmaya razı olması ile ortaya çıkar.
Biliyorum, bu kulağa sert gibi gelebilir,
ama bakın, eğer herhangi bir zamanda size yalan söylendiyse,
bu yalan söylenmeye razı olduğunuz için olmuştur.
Yalan söylemek hakkındaki birinci gerçek: Yalan söylemek işbirlikçi bir eylemdir.
Her yalan zarar vermez.
Bazen sosyal itibar adına yalancılığa isteyerek
katılabiliriz, belki sır olarak
saklanması gereken bir sırrı saklamak için.
"Güzel şarkı," deriz.
"Tatlım, o elbise içinde hiç şişman görünmüyorsun."
Ya da favorilerden birisi olan şunu söyleriz,
"O e-postayı az önce spam dosyasında buldum.
Çok özür dilerim."
Ama bazen yalancılığa istemeyerek katılıyoruz.
Ve bunun da bizim için dramatik bedelleri var.
Geçen yıl A.B.D.'de sadece kurumsal
dolandırıcılıkta 997 milyar dolar gördük.
Bu neredeyse bir trilyon dolar.
Bu gelirlerin yüzde yedisi.
Yalancılık milyarlara mal olabilir.
Enron'u, Madoff'u, ipotek krizini düşünün.
Ya da çift taraflı ajanlar ve hainlerin durumunda,
Robert Hanssen ya da Aldrich Ames gibi,
yalanlar ülkemize ihanet edebilir,
güvenliğimizi riske atabilir, demokrasiyi zayıflatabilir,
bizi savunanların ölümlerine sebep olabilir.
Yalancılık aslında çok ciddi bir iştir.
Bu dolandırıcı, Henry Oberlander,
o kadar etkili bir dolandırıcıydı ki
İngiliz yetkililer
Batı dünyasının tüm banka sistemini yerle bir edebileceğini söylüyor.
Ve bu adamı Google dahil hiçbir yerde bulamazsınız.
Bir kez röportaj verdi, ve şunları söyledi:
"Bakın, tek bir kuralım var."
Ve bunun Henry'nin kuralı olduğunu söyledi,
"Bakın, herkes size birşey vermeye gönüllü.
Aç oldukları her ne ise onun için size birşey vermeye hazırlar."
Ve bu da düğüm noktası.
Eğer kandırılmak istemiyorsanız, bilmeniz gereken şey,
neye aç olduğunuz.
Hepimiz itiraf etmekten nefret ediyoruz.
Herbirimiz daha iyi bir eş, daha akıllı, daha güçlü,
daha uzun, daha zengin
olmayı diliyoruz --
liste devam ediyor.
Yalan söylemek bu boşluğu doldurmak,
kim ya da nasıl olmak istediğimiz hakkındaki
dileklerimizi ve fantazilerimiz ile gerçek halimizi bağlamak için
bir teşebbüstür.
Ve bu boşlukları doldurmak için hemen yalanlara başvuruyoruz.
Herhangi bir günde, araştırmalar gösteriyor ki 10 ila 200 sefer
arasında yalana maruz kalıyoruz.
Varsayalım ki onların birçoğu beyaz yalan.
Ama başka bir araştırma
yabancıların birbirleriyle tanışmalarının
ilk 10 dakikasında üç kez yalan söylediğini gösterdi.
(Kahkahalar)
Bu veriyi ilk duyduğumuzda, irkiliyoruz.
Yalan söylemenin ne kadar yaygın olduğuna inanamıyoruz.
Temelde hepimiz yalana karşıyız.
Ama eğer daha yakından bakarsanız,
olaylar dizisi aslında yoğunlaşıyor.
Yabancılara, iş arkadaşlarımıza söylediğimizden daha çok yalan söylüyoruz.
Dışa dönükler, içe dönüklerden daha çok yalan söylüyor.
Erkekler kendileri hakkında, başkaları hakkında
söylediklerinden daha çok yalan söylüyorlar.
Kadınlar başka insanları korumak için daha fazla yalan söylüyor.
Eğer ortalama bir evli çiftseniz,
eşinize her 10 konuşmanızın birinde
yalan söyleyeceksiniz.
Şimdi bunun kötü olduğunu düşünebilirsiniz.
Eğer evli değilseniz, bu sayı üçe düşüyor.
Yalan söylemek karmaşık bir eylem.
Günlük ve iş hayatımızın dokusuna işlemiştir.
Doğru hakkında derinden karışık duygulara sahibiz.
Doğruyu gerekli olduğu zaman kullanıyoruz,
bazen çok iyi nedenler için, bazen de
yalnızca hayatımızdaki boşlukları anlamadığımız için.
Yalan söylemeye dair ikinci gerçek bu.
Yalan söylemeye karşıyız,
ama gizliden gizliye, toplumumuzun
asırlardır onayladığı şekillerde
yalan söylemenin lehindeyiz.
Yalan söylemek nefes almak kadar eski bir eylem.
Kültürümüzün bir parçası, tarihimizin bir parçası.
Dante'yi, Shakespeare'i,
İncil'i, Dünya Haberleri'ni düşünün.
(Kahkahalar)
Yalan söylemek bizim için bir tür olarak evrimsel değere sahip.
Araştırmacılar uzun zamandır
türler ne kadar akıllı olursa,
neocorteks ne kadar büyük olursa,
yalancı olmanın o kadar daha olası olduğunu bilmekteler.
Koko'yu hatırlıyor olabilirsiniz.
İşaret dili öğretilen gorilla Koko hatırlayan kimse var mı?
Koko'ya işaret dili ile iletişim kurması öğretilmişti.
Burada Koko kedisiyle beraber.
Onun küçük, sevimli, tüylü evcil kediciği.
Koko bir defasında evcil kedi yavrusunu
bir lavabo'yu duvardan sökmekle suçlamıştı.
(Kahkahalar)
Sürünün lideri olmak doğamızda var.
Bu çok ama çok erken başlıyor.
Ne kadar mı erken?
Bebekler ağlama numarası yaparlar,
kimin geldiğini görmek için susar ve beklerler
ve sonra tekrar ağlamaya başlarlar.
Bir yaşındakiler saklanmayı öğrenirler.
(Kahkahalar)
İki yaşındakiler blöf yaparlar.
Beş yaşındakiler düpedüz yalan söylerler.
Övme yoluyla oyuna getirirler.
Örtbasın efendileri dokuz yaşındakiler.
Üniversiteye girdiğinizde,
her beş etkileşimin birinde annenize yalan söylüyorsunuz.
İş dünyasına girdiğimizde ve bir aile sahibi olduğumuzda,
spam, sahte sanal arkadaşlar, taraflı medya
usta kimlik hırsızları, birinci sınıf
Saadet zincircileri,
bir yalancılık salgını ile
darmadağın olmuş bir dünyaya,
kısaca, bir yazarın sözleriyle,
doğru sonrası topluma
giriyoruz.
Uzun bir zamandır
herşey çok karışık.
Ne yaparsınız?
Bataklıkta yolumuzu bulmak için
atabileceğimiz adımlar var.
Eğitimli yalan gözcüleri doğruya yüzde 90 ulaşıyorlar.
Geri kalanımızsa, sadece yüzde 54'üne.
Öğrenmesi neden bu kadar kolay?
İyi yalancılar var, bir de kötü yalancılar. Gerçek esas yalancılar yoktur.
Hepimiz aynı hataları yaparız. Hepimiz aynı teknikleri kullanırız.
Bu nedenle yapacağım şey
size kandırmanın iki örneğini göstermek olacak.
Ve sonra sıcak noktalara bakacağız ve onları kendimiz bulabilir miyiz diye bakacağız.
Konuşma ile başlayacağız.
(Video) Bill Clintion: Beni dinlemenizi istiyorum.
Bunu bir daha söyleyeceğim.
O kadın, Bayan Lewinsky ile
cinsel ilişki yaşamadım.
Kimseden yalan söylemesini istemedim,
bir kere bile, hiçbir zaman.
Ve bu iddialar yanlış.
Ve Amerikan halkı için çalışmaya dönmem gerekiyor.
Teşekkürler.
Pamela Meyer: Peki, yalan belirtileri nelerdi?
İlk olarak anlaşmasız inkar olarak bilinen şeyi duyduk.
Araştırmalar gösteriyor ki inkarlarında aşırı kararlı olan insanlar
konuşma dili yerine resmi dile başvururlar.
Ayrıca mesafeli dili de duyduk: "o kadın."
Biliyoruz ki yalancılar dili araçları olarak kullanarak
bilinçsiz bir şekilde
kendilerini özneden uzaklaştırırlar.
Şimdi eğer Bill Clinton şöyle deseydi: "gerçeği söylemek gerekirse..."
ya da Richard Nixon'ın favorisi: "Tüm samimiyetimle..."
sıfatlandırıcı dilin, adlandırıldığı şekliyle
bunun gibi sıfatlandırıcı dilin
öznenin itibarını daha da sarstığını bilen her yalan gözcüsü için
kendini açığa vururdu.
Eğer soruyu tümüyle tekrarlasaydı,
ya da olayı, gereğinden fazla detayla açıklasaydı --
ve hepimiz bunu yapmadığı için memnunuz --
kendisini daha da sarsardı.
Freud haklıydı.
Freud dedi ki, bakın, ortada konuşmadan çok daha fazlası var:
"Hiçbir ölümlü sır saklayamaz.
Dudakları sessizse, parmak uçlarıyla gevezelik eder."
Hepimiz ne kadar güçlü olursak olalım bunu yapıyoruz.
Hepimiz parmak uçlarımızla gevezelik ederiz.
Size parmak uçlarıyla gevezelik eden Dominique Strauss-Kahn ile
Obama'yı göstereceğim.
(Kahkahalar)
Bu bizi sonraki örneğimize getiriyor,
vücut dili.
Vücut dili ile, yapmanız gereken şey şu.
Varsayımlarınızı gerçekten sadece kapıdan dışarı atmanız gerekiyor.
Bilimin bilginizi biraz kıvama getirmesine izin verin.
Çünkü yalancıların her zaman kıpır kıpır hareket ettiğini düşünürüz.
Doğrusu, yalan söylerken üst bedenlerini dondurmaları ile bilinirler.
Yalancıların gözünüze bakmayacağını düşünürüz.
Doğrusu, gözünüze biraz fazla bakarlar, yalnızca o söylentiyi
dengelemek için.
Samimiyet ve gülümsemelerin
dürüstlük ve içtenlik içerdiğini düşünürüz.
Ama eğitimli bir yalan gözcüsü
bir kilometre uzaktan sahte bir tebessümü farkedebilir.
Buradaki sahte tebessümleri ayırt edebiliyor musunuz?
Yanaklarınızdaki kasları
bilinçli olarak kasabilirsiniz.
Ama gerçek gülümseme gözlerdedir, göz kenarındaki kırışıklıktadır.
Bilinçli olarak kasılamazlar,
özellikle Botox'u fazla kaçırdıysanız.
Botox'u abartmayın; kimse dürüst olduğunuzu düşünmez.
Şimdi sıcak noktalara bakacağız.
Bir sohbette ne olduğunu anlayabiliyor musunuz?
Birisinin sözleri ile hareketleri
arasındaki tutarsızlıkları
görmek için sıcak noktaları bulmaya başlayabildiniz mi?
Şimdi çok bariz olduğunu biliyorum,
ama yalan söylediğinden şüphelendiğiniz
biri ile bir konuşma yaparken, tavır en çok
gözden kaçırılan ama yalan işaretlerini veren şeydir.
Dürüst bir insan işbirliği yapacaktır.
Sizin tarafınızda olduklarını gösteceklerdir.
Coşkulu olacaklardır.
Sizin doğruya ulaşmanız için istekli ve yardımcı olacaklardır.
Beyin fırtınası yapmaya, şüphelileri adlandırmaya, detaylar
sunmaya hazır olacaklardır.
Şöyle diyecekler: "Hey,
o sahte çekleri yapanlar belki de kadrodaki insanlardır."
Eğer yanlış yere suçlandıklarını sezerlerse, çileden çıkacaklardır,
sadece zaman zaman değil, ama tüm görüşme süresince;
tüm görüşme boyunca çileden çıkacaklardır.
Ve eğer dürüst birisine, sahte çekleri
yapanlara ne olmalı diye sorarsanız,
dürüst bir insan çok daha büyük olasılıkla
hafif cezalandırma yerine katı cezalandırmayı önerecektir.
Şimdi o aynı konuşmayı yalancı biri ile yaptığınızı
söyleyelim.
O insan içe dönük olabilir,
aşağı bakabilir, sesini kısabilir,
duraksayabilir, yerinde duramayabilir.
Yalancı bir insandan hikayesini anlatmasını isteyin,
hikayeyi her türlü saçma yerde gereğinden fazla detayla
anlatacaktır.
Ve sonra hikayelerini kronolojik dizide anlatacaklardır.
Ve eğitimli bir sorgu yargıcı içeri girip şunu yapar,
çok ince yollarla, birkaç saat boyunca
o insana hikayelerini tersten
hikayesini tersten anlatmasını isteyeceklerdir ve sonra
kıvranmasını izleyecek ve hangi soruların
yalancılık belirtilerinin en yüksek sesini ortaya çıkardığını tespit edeceklerdir.
Bunu neden yapıyorlar? Hepimiz aynı şeyi yapıyoruz.
Kelimelerimizi prova ediyoruz,
ama hareketlerimizi nadiran prova ediyoruz.
"Evet" diyoruz, kafamızı "hayır" der gibi sallıyoruz.
Çok inandırıcı hikayeler anlatıyoruz, hafifçe omuzlarımızı silkiyoruz.
Korkunç suçlar işliyoruz,
ve paçayı kurtarmanın sevinci ile tebessüm ediyoruz.
Şimdi o tebessüm, mesleki çevrede, "aldatıcı sevinç" olarak biliniyor.
İleriki dakikalarda birkaç videoda bunu göreceğiz,
ama önce şu video ile başlayacağız -- tanımayanlar için söyleyeyim,
evlilik dışı bir çocuk sahibi olması haberi ile
Amerika'yı şok eden başkan adayı John Edwards.
Babalık testi almak hakkında konuşmasını izleyeceğiz.
"Evet" derken, başını "hayır"
der gibi salladığını, hafifçe omuzlarını silktiğini
görebilecek misiniz bir bakın.
(Video) John Edwards: Babalık testi yaptırmaktan memnuniyet duyarım.
Olayların zamanlaması nedeniyle bu çocuğun benden olması
imkansız biliyorum.
Yani imkansız olduğunu biliyorum.
Test yaptırmaktan mutluluk duyarım,
ve gerçekleşmesini isterim.
Sunucu: Bunu yakın zamanda yapacak mısınız? Biri var mı --
JE: Ben sadece bir tarafım. Testin sadece bir tarafıyım.
Ama testi yaptırmaktan memnuniyet duyarım.
PM: Peki, bu baş sallamaları, dikkat etmeniz gerektiğini bildiğiniz zaman,
farketmesi çok daha kolay.
Bazı zamanlar biri bir yüz
ifadesi yaparken, bir diğerini saklar,
ve bu ifade bir an için açığa çıkar.
Katillerin hüzün sergiledikleri bilinir.
Yeni iş ortağınız elinizi sıkabilir, sizinle kutlama yapabilir,
yemeğe çıkabilir ve sonra
bir kızgınlık ifadesi sergileyebilir.
Burada bir gecede yüz ifadesi uzmanı olmayacağız,
ama size öğretebileceğim çok tehlikeli bir tane var, ve öğrenmesi kolay,
ve bu da aşağılama ifadesidir.
Şimdi kızgınlık ile, eşit bir oyun alanında iki insan vardır.
Bu yine de oldukça sağlıklı bir ilişkidir.
Ama kızgınlık aşağılamaya döndüğünde,
reddedilmişsinizdir.
Bu ahlaki üstünlükle ilişkilidir.
Ve bu nedenden dolayı, toparlanması çok ama çok zordur.
İşte buna benziyor.
Bir dudak köşesinin yukarı ve
içeri çekilmesi ile belirtilir.
Varolan tek asimetrik ifadedir.
Ve aşağılama huzurunda,
yalancılık takip ediyor olsun ya da olmasın --
ve her zaman takip etmez --
diğer tarafa bakın, diğer yöne gidin,
anlaşmayı tekrar gözden geçirin,
ve "Hayır teşekkürler. Sadece bir içki için daha gelmeyeceğim. Teşekkürler," deyin.
Bilim çok ama çok daha
fazla göstergeyi su yüzüne çıkardı.
Mesela, yalancıların
göz kırpma oranlarını değiştireceklerini,
ayaklarını bir çıkışa doğru çevireceklerini biliyoruz.
Engelleyici nesneler alacaklar
ve onları, kendileri ile onları sorgulayan insan arasına koyacaklardır.
Ses tonlarını değiştirecekler,
sıkça daha kısık sesle konuşacaklardır.
Şimdi konu şu.
Bu davranışlar sadece birer davranış.
Yalancılığın ispatı değiller.
Onlar kırmızı bayraklar.
Biz insanız.
Gün boyunca her yerde aldatıcı tavırlarda bulunuyoruz.
Kendi başlarına bir anlam ifade etmiyorlar.
Ama bir dizisini gördüğünüzde, sinyaliniz bu olur.
Bakın, dinleyin, araştırın, zor sorular sorun,
bilmenin o rahat modundan çıkın, merak moduna
girin, daha fazla soru sorun, biraz saygın olun,
konuştuğunuz kişi ile dostça bir ilişki kurun.
"Law & Order" ve o diğer TV dizilerdeki insanlar gibi olmaya çalışmayın,
hani faillerini teslim olana kadar vuranlar gibi.
Aşırı agresif olmayın, işe yaramıyor.
Şimdi yalan söyleyen biri ile
nasıl konuşmak ve bir yalanı nasıl gözlemlemek
hakkında biraz konuştuk.
Ve söz verdiğim gibi, şimdi doğrunun neye benzediğine bakacağız.
Ama size iki video göstereceğim,
iki anne -- biri yalan, diğeri doğruyu söylüyor.
Bunlar Kaliforniya'da
araştırmacı David Matsumoto tarafından ortaya çıkartıldı.
Ve bence bunlar doğrunun neye benzediğine
dair mükemmel birer örnek.
Bu anne, Diane Downs,
çocuklarını yakın mesafeden vurdu,
onları kanlar içinde
arabayla hastaneye götürdü,
ince saçlı bir yabancının yaptığını iddia etti.
Ve bu videoyu izlediğinizde göreceksiniz ki,
acı çeken bir anne gibi bile davranamıyor.
Burada görmek istediğiniz şey
anlattığı korkunç olaylar ve
onun çok ama çok soğukkanlı tavrı arasındaki
inanılmaz bir tutarsızlık.
Ve eğer yakından bakarsanız, video boyunca aldatıcı tebessümü göreceksiniz.
(Video) Diane Downs: Akşam gözlerimi kapattığımda,
ben arabayı sürerken, Christie'nin bana elini uzattığını ve
ağzından durmadan kan aktığını görebiliyorum.
Ve belki bu zamanla kaybolacak --
ama ben öyle düşünmüyorum.
Beni en çok üzen bu.
PM: Şimdi size hakikaten acı çeken bir
anne olan Erin Runnion'un kızına işkence eden ve
öldüren kişi ile mahkemede yüz yüze geldiği videoyu göstereceğim.
Burada hiç sahte duygu görmeyeceksiniz,
sadece ızdırap içinde bir annenin gerçek ifadesi.
(Video) Erin Runnion: Bu sözleri bebeği aldığın gecenin
üçüncü yıldönümünde yazdım,
ve ona zarar verdin,
ve onu yıktın,
kalbi durana kadar onu korkuttun.
Sana karşı mücadele etti, biliyorum.
Ama o şahane kahverengi gözleri ile
sana baktığını biliyorum,
ve sen yine de onu öldürmek istedin.
Ve ben bunu anlamıyorum.
ve asla anlamayacağım.
PM: Tamam, bu duyguların doğrulundan şüphe duyamayız.
Şimdi doğrunun neye benzediği çerçevesindeki teknoloji,
bilim gelişmeye devam ediyor.
Mesela artık özel amaçlı
göz takipçiler ve kızıl ötesi beyin taramaları, kandırmaya çalıştığımızda
bedenlerimizin yolladığı sinyalleri deşifre edebilen MRI'ların
var olduğunu biliyoruz.
Ve bu teknolojiler hepimize yalan için birer ilaç olarak
pazarlanacaklar,
ve birgün inanılmaz derecede faydalı olacaklar.
Ama aynı zamanda kendinize şunu sormalısınız:
Bir görüşmede sizin tarafınızda kimin olmasını istersiniz,
doğruya ulaşmak için eğitilmiş biri mi yoksa
kapıdan 400 pound değerinde bir elektroansefalo itecek
biri mi?
Yalan gözcüleri insan araçlarına güvenirler.
Biliyorlar ki, eskilerin dediği gibi,
"Karakter karanlıkta ortaya çıkar."
Ve ilginç olan şey ise
günümüzde çok az karanlık var.
Dünyamız günün her saatinde aydınlık.
Yaşamlarını
halka açık yaşama seçimi yapmış
yepyeni bir nesil insanların seslerini yayınlayan
bloglar ve sosyal ağlarla apaçık ortada.
Çok daha gürültülü bir dünya.
Bu nedenle sahip olduğumuz
bir zorluk, aşırı paylaşımın
dürüstlük olmadığını hatırlamak.
Delice tweetlemek ve mesajlaşmak
insan terbiyesinin --
karakter bütünlüğünün -- inceliklerinin hala önemli olduğu
her zaman önemli olacağı gerçeğinden uzaklaştırabilir.
Yani bu daha da gürültülü dünyada,
ahlak kodumuz hakkında
biraz daha açık olmamız, bizim
için mantıklı gelebilir.
Yalancılığı farketmenin bilimi ile görme, dinleme sanatını
birleştirdiğinizde, bir yalana
işbrliği yapmaktan kendinizi kurtarırsınız.
Biraz daha açık olma
yolunda adım adım ilerlersiniz,
çünkü çevrenizdeki herkese şunu işaret edersiniz:
"Hey, benim dünyam, bizim dünyamız,
dürüst bir dünya olacak.
Benim dünyam, doğrunun güç kazandığı ve sahteliğin
farkedildiği ve dışlandığı bir dünya olacak."
Ve bunu yaptığınızda,
bastığınız zemin biraz da olsa hareket etmeye başlayacak.
Ve doğrusu da bu. Teşekkürler.
(Alkışlar)