Her şey bir geri sayımla başladı.
14 Ağustos 1947'de,
saat gece yarısına doğru ilerlerken
Bombay'daki bir kadının doğumu başladı.
Hindistan'da insanlar,
yaklaşık iki yüzyıllık İngiliz işgali
ve egemenliğinin ardından
bağımsızlık ilanı için nefesini tutuyordu.
Tam gece yarısında,
bir bebek ve iki yeni ülke
mükemmel senkronizasyonla doğdu.
Bu olaylar Salman Rushdie’nin
göz kamaştırıcı romanı
“Geceyarısı Çocukları”nın
temelini oluşturuyor.
Ulusla aynı yaşta olan bebek,
romanın kahramanı
Saleem Sinai'dır.
Hikayesi, aile sırları ve derin gizemler
üzerine yorum yapmak için
zamanda geriye ve ileriye giderek
30 senelik yaşamına yayılıyor.
Bu gizemler,
en büyük bilmeceyi de içeriyor:
Saleem'in sihirli güçleri vardır
ve bir şekilde doğum zamanı ile ilgilidir.
Ancak yalnız değildir.
Gece yarısı ve civarında
doğan tüm çocuklar
olağanüstü güçlerle aşılanmıştır;
muhteşem bir sihirbaz olan Cadı Parvati
ve Saleem’in düşmanı olan
yetenekli savaşçı Shiva gibi.
Telepatik güçleriyle Saleem,
gece yarısı çocuklarından oluşan -
suya daldırıldığında
cinsiyetini değiştiren bir çocuk
ve çok dilli yapışık ikizleri içeren
geniş bir ağ ile bağlantı kuruyor.
Saleem, hem büyülü olaylara
hem de tarihi bağlamlara
keyifli bir rehber olarak hareket ediyor.
Doğum günü bir
kutlama günü olmasına rağmen,
Hindistan tarihinde
çalkantılı bir döneme işaret eder.
1948'de Hint
bağımsızlık hareketinin lideri
Mahatma Gandhi öldürüldü.
Bağımsızlık ayrıca,
İngiliz kontrolündeki Hindistan'ı
Hindistan ve Pakistan
olarak iki ülkeye ayıran
bölünme ile aynı zamana denk geldi.
Bu, 1965 ve 1971'deki Hint-Pakistan
Savaşlarının patlak vermesine sebep oldu.
Saleem, 1971'de Bangladeş'in kurulmasını
ve Indira Gandhi'nin
acil durum kurallarını takip ederek
tüm bunlara ve daha fazlasına değiniyor.
Bu geniş tarihsel çerçeve,
Geceyarısı Çocukları'nın
sömürgecilik sonrası edebiyat eserlerinin
en aydınlatıcı olarından
biri olarak görülmesinin nedenidir.
Bu tür tipik olarak, sömürge ve
daha önce sömürgeleştirilmiş
ülkelerde yaşayan insanların
deneyimlerine hitap ederek
devrim, göç ve kimlik
gibi temaları araştırır.
Saleem gibi 1947'de doğmuş olan Rushdie,
Hindistan ve İngiltere'de eğitim gördü.
Kıtalar arası geçmişi, politik yorumları
ve büyülü gerçekçiliği ile ünlüdür.
"Geceyarısı Çocukları"nı,
aile geleneklerinden
yiyecek, din ve halk hikayelerine kadar
Hint ve Pakistan kültürel
referanslarıyla zenginleştirir.
Sevgilisi Padma'nın gözlerinin
altında geceleri karalayarak,
Saleem’in çerçeve anlatısı,
Scheherazade adlı bir kadının
kralına kendisini hayatta
tutması için bir dizi hikaye anlattığı
"1001 Gece"yi yansıtıyor.
Saleem'in gördüğü gibi,
1001 “alternatif gerçekliklerin,
gecelerin ve sihirlerin sayısı”dır.
Romanın seyri boyunca,
Rushdie gerçeğin birçok
versiyonuyla göz kamaştırıyor.
Bazen, bir hız trenini okumaya benzer.
Saleem anlatıyor:
''Kimim, neyim ben? Cevabım:
Ben, benim yeteneğimden etkilenen
dünyadaki her şey, herkesim.
Ben, benden sonra olan
ve ben olmasaydım
olmayacak olan her şeyim.
Ben de bu konuda
özellikle istisnai değilim;
her bir “ben”,
altı yüz milyon artı bizin her biri,
benzer bir çokluk içeriyor.
Son kez tekrar ediyorum:
Beni anlamak için
bir dünya yutmalısınız.''
Saleem’in anlatısının
soluk kesen bir kalitesi var-
hatta Rushdie bir yaşamın
kozmolojik sonuçlarını gösterse de
tarihi tek bir anlatı haline
getirebilme fikrini sorguluyor.
Onun akıl almaz entrikası
ve şekil değiştiren karakterleri
büyülemeye ve övgü almaya devam etti.
“Geceyarısının Çocukları”
yalnızca yayınlanma yılında
prestijli Man Booker
Ödülü'nü kazanmakla kalmadı,
39 kazananın rekabet ettiği
2008'deki bir yarışmada,
kazananlar arasında en iyisi oldu.
Rushdie, büyük başyapıtta
tekil gerçeklerin olmadığını,
aksine gerçeğin
birçok versiyonuna inanmanın,
avuçlarımızda birçok yaşamı tutmanın
ve saatin tek bir vuruşunda
birçok anı tecrübe etmenin
daha akıllıca olduğunu ortaya koyuyor.