Kaveh Akbar adında, şair bir dostum var. Kaveh internette, bilim insanları mavi balinanın anatomik kalbini tavana kancayla astığı bir fotoğraf buldu. Bu şekilde, mavi balinanın kalbinin bir insanın içine sığabileceği kadar büyük olduğunu gözlemleyebildiler. Kaveh, bu fotoğrafı paylaştığında açıklama olarak şunu yazdı: "Bu, yazmayı planladığın şiiri evrenin çoktan yazdığının bir başka hatırlatıcısıdır." Bunu ilk gördüğümde dehşete kapıldım. “Hadi ama dostum! Yeni metaforlar uydurmaya çalışıyorum. Henüz keşfedilmemiş güzellikleri keşfetmeye çalışıyorum. Evrenin her zaman önümde olacağını söylerken ne demeye çalıştın?” Bu problemin şairlere özgü olmadığını biliyorum. Ama dünyanın özellikle büyük, özellikle imkansız, özellikle ihtişam dolu hissettirdiği, böyle günlerde; “Bütün bunlara katkıda bulunabileceğim neyim var?” diye düşüyorum. Bir süre önce bazılarınızın da görmüş olabileceği bir video gördüm. Birkaç ayda bir internette turluyor. Sığırcık denilen kuşlar var. “Sığırcık sürüsü” denilen gruplarla uçuyorlar. Buna büyük bir kuş bulutu da denilebilir. Birisi, bu sığırcıkların uçuşunu telefonuyla yakalamayı başarmış. İlk başta şekilsiz bir leke oluşturuyorlar. Sonra öyle bir an var ki, kuşlar yer değiştirip sığırcık görüntüsünü alıyor. Hem de gökyüzünde! (Kahkahalar) Bunu görür görmez şöyle düşündüm: (İç çekerek) ''Yazmayı planladığın şiiri evren çoktan yazdı!" (Kahkahalar) Ancak, ilk kez, bu beni umutsuzlukla doldurmadı. Bunun yerine “Tamam,” dedim. Belki yeni bir şey icat etmek benim görevim değil. Belki de benim görevim; evrenin bana gösterdiklerini dinlemek ve bana sunacaklarına karşılık kendimi açık tutmaktır. Böylece sıra bana geldiğinde sadece bir anlığına, sadece sahip olduğum sürece, ışığa bir şey tutabilirim. Yazmayı planladığın şiiri evren çoktan yazdı. İşte bu yüzden, miras kalmış bir koreografiyle bedenleri yükselen ve alçalan nefes kesici bir şekilde gökyüzüyle kaynaşan, yoğun bir anda, gökyüzüne karşı kanat çırpan koca bir kuşun belirgin şeklini oluşturan bu sığırcıkları işaret etmek dışında bir şey yapamazsın. İşte bu yüzden ağzın “o” şeklini alır. Bu nefes kesilmesi değildir. Bunun yerine “Evet, elbette,” demenin başlangıcıdır. Elbette, mavi balinanın kalbi, bir insanın ayakta durabileceği kadar yüksek olan bir ev kadar geniştir demek gibi. Elbette, dişi yaban arısının yumurtalarını incir çiçeğinin içine bırakması, ölmesi ve ayrışması inciri mümkün kılar. Meyve, onun bu dönüşümünün kanıtıdır. Bazen, şiir o kadar aydınlıktır ki şapşal dilin buna bağlı kalmaz. Bazen, şiir o kadar dürüsttür ki kimse sana inanmaz. Ben, kuşlardan oluşan bir kuşum. Bu mavi kalp içinde ayağa kalkabileceğin bir ev. Burada, bu çiçeğin içinde ölüyorum. Önemli değil. Bunu yapmak için buraya kondum. Bu meyveyi al. Sana bunu sunuyorum. Belki ilk ya da en en iyisi değil. Ama yaşadığımdan emin olmanın tek yolu bu. (Alkışlar)