Benim adım Hannah. Bu bir palindrom. Yani baştan da sondan da aynı okunan kelimeler. Tabii heceleyebilirseniz. Olay şu ki -- (Kahkahalar) tüm ailem palindromik isimlere sahip. Bir nevi gelenek. Ana, Ata -- (Kahkahalar) Nan, Pop. (Kahkahalar) Bir de kardeşim Kayak. (Kahkahalar) İşte oldu. Sadece biraz şaka. (Kahkahalar) Bir komedyen olduğum için şakayla başlamayı severim. Benim hakkımda şimdiden iki şey biliyorsunuz: Adım Hannah ve ben bir komedyenim. Hiç zaman harcamıyorum. Üçüncüye gelirsek... Aklımdakileri söylemek için yeterli olduğumu düşünmüyorum. Başlamak için cesur bir yol evet, ama doğru. Düşüncelerimi söze dökmekte her zaman zorlandım. Benim gibi sohbette kötü olan birinin stand-up komedyeni gibi birine dönüşmesi çelişkili görünüyor. Ama işte, olan bu. Stand-up komeddi -- komeddi... Gördünüz mü? Gördünüz değil mi? (Kahkahalar) Stand-up komediyi ilk denediğimde yirmilerimin sonundaydım. Patolojik düzeyde utangaç ve düşük öz saygılı, hiç mikrofon tutmamış biri olmama rağmen seyircinin önüne geçtiğim anda ilk esprimi bile yapmadan önce biliyordum ki stand-up'la birbirimizden gerçekten hoşlanacaktık. Ama benimki gibi bir yaşamda bunun neden işe yaradığını çözemedim. Bu kadar kötü olduğum bir şeyde neden bu kadar iyi olabilirdim? (Kahkahalar) Bunu bir türlü anlayamadım. Ta ki anlayana kadar. Kötü olduğum bir şeyde neden iyi olduğumu açıklamadan önce ortaya başka bir çelişki atmama izin verin. Bunun nedenini anladıktan kısa süre sonra komediyi bırakmaya karar verdim. Güvercinlerin arasına attığım bu muhalif kediyi açıklamadan önce şunu da söylememe izin verin: Bu işi bırakmak komedi kariyerimi başlattı. (Kahkahalar) Gerçekten başlattı. Komediyi bıraktıktan sonra dünyadaki en çok konuşulan komedyen oldum. Görünen o ki emeklilik planları yapmakta aklımdakileri konuşmaktan da kötüymüşüm. Bu noktaya kadar, biyografik ayrıntılar saçmak dışında, dolaylı yoldan sizinle paylaşmak istediğim üç fikrim olduğunu söyledim. Bunu üç çelişki paylaşarak yaptım: Birincisi, konuşmakta iyiyim, konuşmakta kötüyüm. Bıraktım, bırakmadım. Üç fikir, üç çelişki. Sözde üçlü listemde neden iki şey olduğunu merak ediyorsanız -- (Kahkahalar) Hatırlatırım ki bu tam anlamıyla çelişkiler listesi. Bana yetişin. (Kahkahalar) TED’dekiler, bu konuşmanın uzunluğuna bağlı olarak sadece bir fikir paylaşmanın daha iyi olacağını söylediler. Hayır dedim. (Kahkahalar) Onlar ne anlar ki? Bu akıllıca öneriyi neden reddettiğimi açıklamak için konuşmanın başını hatırlamanızı istiyorum. Özellikle palindrom şakamı. Bu şaka komedi işindeki favori numaramı kullanıyor; üçler kuralı, bir beyanda bulunur, sonra bu beyanı bir liste ile tekrarlarsınız. Bütün ailem palindromik isimlere sahip: Ana, Ata, Nan, Pop. Listedeki ilk iki fikir bir kalıp oluşturuyor. Bu kalıp beklenti yaratıyor. Sonra üçüncü şey - bam! - Kayak. Ne? İşte bu üçler kuralı. Bir, iki, sürpriz! Ha ha. (Kahkahalar) Üçler kuralı sadece işimde değil iletişimimde de esas. Kimse için, TED için bile değişmem, ki TED'in açılımında bile üç fikir var: teknoloji, eğlence ve dingiller. (Kahkahalar) Her seferinde işe yarıyor, değil mi? Profesyonel komedyenlik için şakalardan daha fazlasına ihtiyacınız var. Çekicilik ve zararsızlık arasındaki çizgide yürüyebilmelisiniz. Zararsız kişiliğimi dengelemek için ihtiyaç duyduğum çekiciliğin şakalardan değil hikâyelerden geçtiğini keşfettim. Yani stand-up rutinim hikâyelerle dolu: büyümek, cinsel kimliğimi açıklamak, sadece kadın değil, kilolu ve erkeksiliğini yüksek gören biri olarak karşılaştığım taciz. Eğer beni internetten izlerseniz taciz örnekleri için yorumlara bakabilirsiniz. (Kahkahalar) Konuşmanın ikinci vitese geçtiğim kısmına geldik. Size, az önce söylediğim her şey hakkında bir hikâye anlatacağım. Büyükannemin yaşamının son günlerinde etrafı insanlarla çevrilmişti. Birçok insan. Çünkü o, kocaman ve sevgi dolu bir ailenin sevgi dolu kabile reisiydi. Bağlantıyı kuramadıysanız ben de o ailenin bir üyesiyim. Büyükannemin öldüğü gün, onunla vedalaşacak kadar şanslıydım. Çoktan kendi içinde kozasına çekildiğinden, tek taraflı bir veda oldu. Bir sürü şey hakkında düşündüm. Uzun süredir düşünmediğim şeyler hakkında. Mesela üniversiteye başladığımda büyükanneme yazdığım, onun eğlenmesi için süslediğim hikâyeler ve fıkralarla doldurduğum mektuplar gibi. Benim için çok büyük hissettiren dünyaya, küçücük yaşamımı oymaya çalışırken hissettiğim anksiyete ve korkuyu ifade edemememi hatırladım. Bu mektupları, aklımda büyükannemle yazdığım için hissettiğim refahı hatırladım. Dünya daha da ezici bir hal aldığında, zorlukları aşma yeteneğim iyiye değil de kötüye gittiğinde mektupları bıraktım. Büyükannemin okumak isteyeceği bir hayatım olduğunu düşünmüyordum. Eşcinsel olduğumu bilmiyordu. Ölümüne altı ay kala, hiç yoktan, erkek arkadaşım olup olmadığını sordu. O anda, büyükanneme açılmamak için bilinçli bir karar verdiğimi hatırlıyorum. Yaşamının sonuna geldiğini, onunla olan zamanımın sınırlı olduğunu biliyordum ve bu zamanı farklı olduğumuz yönleri konuşarak geçirmek istemedim. Ortak noktalarımızdan konuşmak istedim. Böylece konuyu değiştirdim. O anda, doğru karar gibiydi. Ama büyükannemin kaçınılmaz sona yaklaşmasını izlerken hayatımın böylesine önemli bir kısmını paylaşmamak bende hata yaptım hissi uyandırdı. Ama fırsatımı kaybettiğimin farkındaydım. Büyükannemin her zaman söylediği gibi: "Çoktan çorbanın içine girdi. Soğanları çıkarmak için çok geç.” (Kahkahalar) Bunun hakkında düşündüm. Çocukken uğraşmak zorunda kaldığım bir sürü soğanı, eşcinselliğin yasadışı sayıldığı bir eyalette büyümeyi düşündüm. Bu düşünceyle özümsediğim utancın filizlerinin içimde nasıl sıkıca sarıldığını gördüm. Bununla birlikte yaşadığım tüm travmaları düşündüm: şiddet, taciz, tecavüze uğramam. Tüm bu düşünce demetinde, cevaplayamadığım bir düşüce, bir soru sürekli kafamda beliriyordu: İnsanlığımın amacı ne? Ailemdeki herkes içinde, en çok büyükanneme yakın hissettim. Çoğu özelliğimiz ortak. Tabii şu sıralar çok değil. Ölüm insanı gerçekten değiştiriyor. Ama bu -- (Kahkahalar) büyükannemin mizah anlayışı. Dünyada en yakın hissettiğim insan bir anne, büyükanne, büyük büyükanneydi. Ben mi? Aile ağacının en alt dallarını temsil ediyorum. Hala gövdeye bağlı olduğumdan emin değilim. İnsanlığımın amacı neydi? Büyükannemin ölümünden sonraki yıl yaşamımdaki en yoğun yaratıcılık yılıydı. Sanırım bunun nedeni, sonunda, düşüncelerimin dağıldıklarından fazla toplanmasıydı. Düşünme sürecim çizgi halinde değil. Görsel düşünürüm, düşüncelerimi görebiliyorum. Fotografik hafızam yok, kafam mantıklı düşünce parçalarının toplandığı durgun bir galeri de değil. Daha çok, sürekli gelişen bir hiyeroglif dili biliyorum gibi, kendi geliştirdiğim bir dil ve akıcı bir şekilde anlıyor ve derinlemesine düşünebiliyorum. Ama tercüme edemiyorum. Boyama yapamam, çizemem, yontamam hatta dikemem. Yazılı olarak bununla sorunum yok. Ama bu dolambaçlı bir çeviri yolu ve bunun işe yaradığını hissetmiyorum. Dediğim gibi, aklımdakileri söylemekte iyi değilim. Konuşmak hep, içimdeki yaşam için yetersiz bir donmuş görüntü gibi hissettirdi. Sonuç olarak, her zaman, iletişim kurabileceğimden çok daha fazlasını anladım. Büyükannem ölmeden bir yıl kadar önce, bana otizm teşhisi kondu. Benim için bu iyi haber. Depresyonda ve kaygılı olduğum için hayatımı normal biri gibi çözemeyeceğimi düşündüm. Ortaya çıktı ki hayatımı normal biri gibi çözemeyeceğim için depresyonda ve kaygılıymışım. Çünkü normal biri değilmişim. Bunu bilmiyordum. Bu, hâlâ mücadele etmediğim anlamına gelmiyor. Dürüst olmak gerekirse her gün biraz mücadele. En azından artık mücadelemin ne olduğunu biliyorum. Bu, normalliğin başlangıç çizgisine ulaşmak değil. Mücadelem fırtınadan kaçmak değil. Mücadelem; yapabildiğimin en iyisiyle onun merkezini bulmak. Biz spektrumdakilerin sakinleşmek için yaptığı geleneksel hareketler dışında -- tekrarlayan davranışlar, rutin ve takıntılı düşünme -- Fırtınanın merkezine açılan sürpriz bir kapım var: stand-up komedi. Nörolojik olarak farklı olduğuma başka kanıt istiyorsanız çoğu insanın ödünü koparan şeyleri yaparken sakinim. Neredeyse içim ölü. (Kahkahalar) Teşhis, bana hangi parçalarımı asacağımı asla anlamadığım bir çerçeve verdi. Uyumsuzluğum aniden uyum sağladı ve bir süreliğine, düşüncelerimde bulduğum güven başımı döndürdü. Ama büyükannem öldükten sonra bu güven dalışa geçti çünkü düşünerek yas tutuyordum. Bu düşünce kederinde, ne kadar derinden izole edildiğimi ve hep öyle olduğumu net bir şekilde görebildim. İnsanlığımın amacı neydi? Otizm ve travma sonrası stres bozukluğu arasında çok fazla benzerlik vardı. Endişelenmeye başladım çünkü ikisine de sahiptim. Onları hiç çözebilecek miydim? Her zaman travmadan çıkmanın yolunun birleşmiş hikâyelerden geçtiğini söylediler. Birleşmiş hikâyelerim vardı ama hala travmalarımın insafındaydım. Hepsi çorbamın bir parçasıydı ama soğanlar hala yakıyordu. O anda, hikayelerimi güldürmek için anlattığımı fark ettim. Seyircinin rahatı için karanlığı süslüyor, acıyı kesiyor ve travmayı sürdürüyordum. Diğer insanlara kahkahalarla bağlı olmama rağmen hâlâ onlardan derinden kopuktum. İnsanlığımın amacı neydi? Bir cevabım yok. Ama bir fikrim var. Gerçeği anlatmak. Hepsinin gerçeğini. Kahkahaları değil de travmamın organlarımda yarattığı acıyı paylaşmak. Bunu yapmanın en iyi yolunun komediden geçtiğini düşündüm. İşte bunu yapıyorum. Komedyenlerin, yumruklarını gıdıklamalara çevirmesinin beklendiği ve buna güvenilen bitiş sözlerine saygı duymayan bir gösteri hazırladım. Durmadım. O sözleri, seyircinin hayali bağırsaklarına attım. Onları güldürmek istemedim. Nefeslerini kesmek, şok etmek istedim. Böylece akılsız, gülen kalabalıklar gibi değil de bireyler olarak acımı tutabilir, hikâyemi dinleyebilirlerdi. İşte bunu yaptım ve gösteriye “Nanette” adını verdim. Bir çoğunuz -- (Alkış) Bir çoğunuz, bunun bir komedi olmadığını savunuyor. “Nanette”in komedi olmadığı kısmına kesinlikle katılsam da o insanlar hâlâ hatalı. (Kahkahalar) Çünkü argümanlarının iskeletini komedi yapamadığımı söylemekle oluşturdular. Komedide başarısız olmadım. Onun hakkında bildiğim her şeyi aldım -- püf noktalar, araç gereçler, ustalık -- hepsini aldım ve bunlarla komediyi kırdım. Eğer komedide başarısızsanız komediyi komediyle kıramazsınız. Yumuşaklık senin çekicin olsun. (Kahkahalar) (Alkış) Amacım bu değildi. Sadece komediyi kırmak değildi. Amacım, komediyi kırmaktı ki onu yeniden inşa edip biçimlendireyim. Böylece onu, paylaşmam gereken her şeyi daha iyi tutan bir şeye çevirebilirdim. Komediyi bıraktığımı söylerken bunu kastetmiştim. Muhtemelen şunu söyleyeceğinız noktadayız: "İyi, çok güzel. Peki üç fikir tam olarak ne? Pek anlaşılmıyor." Sormuşsunuz gibi yapmam iyi oldu. (Kahkahalar) Şimdi, eminim ki birkaçınız çoktan üç fikir belirlemiştir. Söylentilere göre akıllı bir kalabalık, bu yüzden hiç şaşırmam. Ama o üç fikre sahip olmadığımı söylemem sizi şaşırtabilir. Üç fikrim olduğunu söylerken yalan söylemiştim. Salt yanlış yönlendirmeydi -- Çok eğlenceliyim. Bunun yerine, bir avuç fikir tohumu aldım ve konuşmam boyunca hepsini dağıttım. Peki bunu neden yaptım? Tüm saçmalıklar ve gülüşmeleri çıkarırsak büyükannemin hep söylediği bir söze geliyoruz. "Önemli olan bahçe değil, yapılan bahçe işleri." "Nanette" bana bu gerçekçiliğin gerçeğini öğretti. Komedinin kontratını yırtıp gerçek ve acı dolu hikayemi anlatmanın beni yaşam ve sanatın sınırına iteceğini düşündüm. Bunu bekliyordum ve gerçeğimi anlatmak için bedelini ödemeye hazırdım. Ama olan bu değildi. Dünya beni uzaklaştırmadı, yakınına çekti. Bu kopuklukta bağlantı buldum. Bu çelişkinin merkezinin aynı zamanda, kötü olduğum bir şeyde neden iyi olduğum çelişkisinin de merkezi olduğunu anlamak uzun zamanımı aldı. Görüyorsunuz, gerçek dünyada insanlarla konuşmakta zorlanıyorum. Çünkü nöroçeşitliliğim aynı anda düşünmemi, dinlememi, konuşmamı ve yeni bilgiyi işlememi zorlaştırıyor. Ama sahnedeyken düşünmem gerekmiyor. Düşüncelerimi çok önceden hazırlıyorum. Dinlemek zorunda değilim, o sizin göreviniz. (Kahkahalar) Gerçekten konuşmak zorunda değilim çünkü doğrusunu söylemek gerekirse ezbere anlatıyorum. Geriye kalan tek şey elimden gelenin en iyisini yaparak seyircimle hakiki bir ilişki kurmak. "Nanette" bana herhangi bir şey öğrettiyse o da bu ilişkinin sadece bana bağlı olmadığı. Sizin de bir rolünüz var. "Nanette" benimle başlamış olabilir. Ama şimdi, benim paylaşmadığım dünya dolusu diğer zihnin içinde yaşıyor ve büyüyor. Bağlandığıma güveniyorum. O, benden çok daha büyük. Tıpkı insan olmanın amacının hepimizden büyük olması gibi. Yapmak istediğinizi yapın. Teşekkürler ve merhaba. (Alkış)