Ben yedi dil konuşuyorum. İnsanlar bunu öğrenir öğrenmez, bana en sık sorulan şey --telefon numaram hariç-- "Bunu nasıl yaptın? Bütün bu farklı dilleri nasıl öğrendin?" Birkaç cevabı bugün sizinle paylaşacağım. Telefon numaram 212... (Gülüşmeler) Sadece şaka yapıyorum. Çok dilli birisi olarak yetiştirildim. 18'ime bastığımda, dört farklı dil konuşabiliyordum. Sonra takip eden üç yılda, üç başka dil daha öğrendim. İşte o 3 yıl hakkında konuşmak istiyorum. Çünkü benim dil kazanım sürecim yaşıtlarımdan çok farklıydı. Şöyle ki, bütün bu stresli, yorucu, zor, görünürde imkansız olan ödevler yoktu. Aksine, zevkli, eğlenceli ve heyecan vericiydi. O sürecin her anını sevdim. Sizinle bunun sebebini ve o anları özel yapan şeyin ne olduğunu paylaşmak istiyorum. Benim bir avantajım vardı, yani zaten dört dil biliyordum. Ama ayrıca bu 5 teknik de vardı, dil öğrenme sürecini çok kolaylaştıran benim kullandığım 5 beceri de diyebiliriz. İşte anlatmak istediğim o 5 teknik. Şimdi derine inelim. İlki için, yapmamız gereken şey, çok derin bir nefes almak. Ve rahatlamak. Bunun sebebi, tüm yaşamımızda bir şeyleri nasıl doğru yapacağımızın bize öğretilmesi. Doğduğumuz andan itibaren ne yapıp ne yapmamamız gerektiği ve onları doğru bir şekilde nasıl yapacağımız bize öğretilir. İş dil öğrenmeye geldiğinde, dil öğrenmenin altın kuralı, en önemli şey, bir şeyleri yanlış yapmak, hata yapmak ve bu ilk kural. Nedenini açıklayayım. Bakın, dil bildiğimiz zaman, tam bir ses koleksiyonunu ve tam bir yapı koleksiyonunu biliyoruz, ki bunları birleştiren --ve bu sunumun sebebi-- bizim "dil veritabanımız." Bu dil veri tabanımız bildiğimiz tüm ses ve yapıları içerir. Bununla birlikte, dil veri tabanımızın ötesinde kalan, koca bir ses ve yapı ailesi var. İşe koyulabilmek ve keşfedebilmek için, veri tabanımızda hiçbir şey yok. Yapıyı doğru kurduğumuzu söyleyecek bir bilgimiz yok. O ses doğru olduğunda bize söyleyecek hiç bir şey yok. Diyelim özel bir ses keşfedeceğiz. Veri tabanımızda hiçbir şey yok. Söylediğimizde, mükemmel bir şekilde söyleyebiliriz, ancak zihnimizde, bir hata gibi gelecek. Bu tatsız hissi biliyorsunuz değil mi, bu güvensizlik hissini, bir şeyleri yanlış yaptığımızı hissettiğimizdeki şeyi? Bu aramanız gereken dürtü. Çünkü, o, size veri tabanınızın ötesine gittiğinizi ve yeni dil sahasını keşfetmek için kendinize izin verdiğinizi söyleyen bir işaret. Bunun pratikte nasıl uygulandığını göstereyim. Diyelim, İspanyolca'da "kapı" kelimesini öğreneceğiz. "Kapı" kelimesi İspanyolca'da "Puerta"dır. "Puerta" için, İngilizcede varolan bir kaç ses var. Bu sesler "Pu," "e" ve "ta." Bununla birlikte, "r" sesine sıra geldiğinde, bu ses veri tabanımızda yok. "RR." Yuvarlanmış "r" İngilizce ses veri tabanında yok. Biraz dışında kalıyor. Eğer kendimize veri tabanımızla bir köprü oluşturabilseydik ve gerçekten atılım yapabilseydik ve hata yapabilseydik, "RR" sesini yapabilirdik. Ama onun yerine, bazen, veri tabanındaki en yakın bağlantısına ulaşırız ve "ah-er" sesi olur. (Gülüşmeler) Ve bu "ah-er" sesi, "pue-er-rta" daki ses gibi bir ses oluşturur, ki bunun İspanyolca'da bir anlamı yok ve aslında çok da cezbedici değil. Size çok şey söylemez. Bu yüzden, birinci teknik, kendinize hata yapma izni verin, ki böylece "Puerta" gibi sesler ortaya çıkabilsin. Şimdi ikinciye bakalım. İkinci için, bazılarınızın yardımına ihtiyacım var. Bu güzel dört kelimeyi okuyacağız. Üçe kadar sayınca. Birinciden başlayalım, üç deyince: bir, iki, üç. (Seyirci) Mao. (Sid) "Mao," mükemmel. İkincisi: bir, iki, üç. (Seyirci) Coco. (Sid) Mükemmel. Üçüncüsü. Bir, iki, üç. (Seyirci) Cocao. (Sid) Mükemmel. Ve dördüncüsü. Bir, iki, üç. (Sessizlik) Oh. Bunu yaptığımızda ne olduğunu göstereyim. Bu dört kelimeyi aldık ve bir tür Amerikan İngilizcesi filtresine koyduk. Bir şeylerin böyle görünmesini sağlıyoruz. Size bunun sonuçlarını anlatayım. Birinci "Mão," kelimesi için, ki bu Portekizce'de "el" anlamına geliyor, biz filtreye koyduk ve "Mao"yu elde ettik. (Gülüşmeler) İkinci kelime "coco" için, ki bu Portekizce'de "ananas" anlamına geliyor, veya "cocô", "dışkı" anlamına geliyor. Bunu da filtreye koyduk, bir fincan sıcak kakao elde ettik. (Kahkahalar) Dördüncüsünde ise, "huo" kelimemiz vardı, ki Çince'de "ateş" anlamına geliyor. Ve elde ettiğimiz şey, gerçekten yaratıcı olursanız, birisi karate yapıyor olabilir... (Kahkahalar) Ama her şekilde, bunlar size, bu kelimelerin nasıl telaffuz edildiği hakkında pek bir şey söylemez. Bunun tek yol olduğunu düşünüyor, şayet İngilizce'den farklı bir dile geçiyorsanız, ana dilini konuşmayanları düşünün. Birine şunu açıklamayı deneyin: Bu kelime [though] "dou" diye ve bu kelime [thought] "thoot" diye telaffuz edilir. Neredeyse farksız görünseler de, birbirleriyle hiç bir ilgileri yok. Ya da insanlara bu kelimenin [enough] "yeterli" ve bunun [enuf] "yanlış" olduğunu açıklamayı deneyin. Görüyorsunuz ki, dil öğrenirken yabancı bir alfabe kullanmanın bir faydası yok. Neden mi? Çünkü size yanlış sinyaller verecek. Peki ikinci teknik ne? Rafa kaldırın. Yabancı alfabeyi rafa kaldırın. Bunu nasıl yapabileceğinizle bir alternatif göstereyim. Bu bir Brezilya parası ve şöyle heceleniyor. Üçe kadar sayınca, hepimiz para birimini söyleyebilir miyiz? 1,2,3. (Seyirci) Real. (Sid) Bazılarımız nasıl heceleneceğini biliyor. Evet, esas itibariyle, "re-al." Bu faydalı görünüyor olsa da, size hiç bir şey anlatmıyor. Portekizce konuştuğunuzda, "re-al" hiç bir anlam ifade etmiyor. Size bir alternatif sunayım. Portekizce'de, "real" kelimesini söyleme şekli "heou" dur. Nasıl söyleneceğini öğreteyim. Üçe kadar sayınca, "he" diyelim. "y" sesi olmadan "hey". Bir, iki, üç -- "he." (Seyirci) HE. (Sid) Mükemmel. Şimdi "ou" diyelim. "Ouch" gibi, ama "ch" sesi yok, yani "ou." Bir, iki, üç, (Seyirici) OU. (Sid) Mükemmel. Öyleyse, "HE." (Seyirici) HE. (Sid) "OU." (Seyirci) OU. (Sid) "HE." (Seyirici) HE. (Sid) "OU." (Seyirici) OU. (Sid) "HE-OU," HEOU. (Seyirici) HE-OU. (Sid) Mükemmel. Şimdi hepiniz hırslı Brezilyalı kapitalistler gibi söylediniz. (Gülüşmeler) Peki neden bunun gibi şeyler için kullanmıyoruz, "real" e benzeyen şeyler için, buna karşılık, buna benzeyen ve bir yabancı dilde bir şeyin nasıl söylendiği hakkında size daha çok bilgi veren bir şeyi kullanabildiğinizde. Bu bizi, iyi bir noktaya getiriyor, çünkü bu noktada, kendimize veri tabanımızı aşmak, hata yapmak ve yeni bir dilin keşfedilmemiş sahasına girmek için izin verdik. Sonra, nasıl not alacağımızı keşfettik bilginin gerçekten anlamlı olduğu bir yöntemle. Peki o zaman onu nasıl test edebiliriz? İşte 3 numaralı tekniğin devreye girdiği yer. Teknik 3 titiz birini bulmak. Detaylara önem veren biri hatalarınızdan kaçıp kurtulmanıza izin vermez. Ve öyle olan birini, dil bilgesini bulmaktan daha fazlası, daha çok, doğru çeşit ilişki kurmak. Biriyle ilişki, sizi düzeltecek ve sizi düzeltmekte kendini rahat hissedecek ve bir dilde olmayı istediğiniz noktaya geldiğinizden emin olacak biri. Ancak aynı zamanda, sizi yanlış yapmaya ve ilk etapta o hataları yapmaya cesaretlendiren birisi. Titizler sizin öğretmeniniz olabilir, özel eğitmeniniz, arkadaşınız, Skype ya da Craigslist'ten birisi olabilir, önemi yok. Titiz insanları her yerde bulabilirsiniz ve teknolojiyle, onları bulmak kolay olur. Sonra pratik zamanı. Pratik için, dördüncü tekniğimiz var. Bu şey bende hep vardı, yaptığım "Sid çılgınlığı"ndan biraz ve sonra ne kadar faydalı olduğunu fark ettim. "Duş Konuşmaları" demekten hoşlandığım şeyi hep yaptım. Duş konuşmaları tam olarak anlaşıldığı gibi. Yeni bir dil öğrenirken, duşta birkaç dakika kalırdım. O tartışmaları yaptığımı hatırlıyorum; hatırlıyorum da, Çince öğrenirken, o harika etli hamuru ve indirimi almak için pazarlık ederdim ve iki yen daha fazla elde etmeye çalışırdım, ya da Roma'ya giderdim ve en iyi "meydan" için yön sorardım. Büyüleyiciydi. Duş konuşmasında en güzel şey, bilgi eksiğinizin olduğu yeri bulmanıza yardım etmesi, çünkü konuşmayı her iki yönden yapıyorsunuz. Örneğin yön sormak kolaydır, ya almak? Ya da daha da iyisi, yön göstermek. İşte, duş konuşması sizi her iki taraftan konuşma yapmaya zorlar. Bu konuşmayı duşta yapmak zorunda değilsiniz. Diğer mükemmel şey, bu konuşmayı her yerde yapabilmeniz. Duşta, dairenizde, yolda yürürken, metroda ve cidden, metrodaysanız, New York'ta yabancı dilde kendi kendinize konuşuyorsanız, tam da oraya uyuyorsunuz. İyisiniz. Bu güzel, çünkü pratik yapmak için hiç bir şeye ya da hiç kimseye bağlı değilsiniz ve ben bunu yıllarca yaptım. Sonra, profesyonel atletlerin de bunu yaptığını keşfettim. Michael Phelps yarışlarının herbirini, suya atlamadan önce birçok kez gözünde canlandırması ile bilinir. Onun işine çok yaradı ve benim işime de yarıyor, öyleyse sizin işinize de yarayabilir. Ve şimdi dili kullanmaya geçelim. Çünkü şimdiye kadar çok iyi, bunca şeyi nasıl yapacağımızı anladık ve bu bizi, dili kullanma da gerçekten iyi bir konuma koyuyor ve ayrıca size bir konuşma partneri bulmanızı öneriyorum. Bir konuşma partneri bulmak için, "Dost Formülü" dediğim şeyi takip etmenizi önereceğim. Dürtülerinizin yeni dili kullanmak için hizaya girdiği bir yol. Bu nedenle, hedef diliniz, genelde en iyi diliniz olmalı. Neden mi? Eğer benim gibiyseniz, dil öğrenmeyi seviyorsanız, ki böylece daha çok insanla iletişim kurabileceksiniz, onlara ulaşabileceksiniz ve kalplerindekileri ve akıllarındakileri biraz daha anlayabileceksiniz. Eğer birisiyle ikimizin de iyi olmadığı bir yabancı dilde konuşmayı denersek, İngilizce konuşabildiğimizde ya da eş olarak hangi dilde daha rahatsanız o dilde konuşabildiğinizde, avantaj şu ki o daha kolay olan dile döneceksiniz. Size, en iyi ortak dilinizin hedef diliniz olduğu birisini bulmanızı öneriyorum. Bölgesel olarak bulamıyorsanız, teknolojiyi deneyin. Ya da seyahat edebilirsiniz, bu mükemmel olur. Burada bir problem var ve bunu fark ediyorum, çünkü bu profile tam olarak uyan birini bulmak zor. Ama iyi bir haberim var. Ben işteyken bunu buldum ve meslektaşlarımdan biri de dilbilimci, bir sürü dil biliyor ve bizim ortak en iyi dilimiz kesinlikle İngilizce. İkinci ortak en iyi dilimiz kesinlikle Fransızca. Ama biz daima ofiste birbirimizle Almanca konuşuyoruz. Neden mi? Çünkü ofiste İngilizce konuşan insanlar vardı, Fransızca konuşan insanlar da vardı. Ancak biz Cuma ve Cumartesi geceleri hakkında Almanca konuşabiliyorduk ve ne hakkında konuştuğumuz ile ilgili kimsenin fikri yoktu. Öyleyse, sizin de en iyi ortak gizli bir diliniz olabilir. (Kahkahalar) Kullanışlı bir araç oluyor. Arkadaşlarınızla bunu yapabilirsiniz ve toplum içinde kişisel gizlilik hissi elde edersiniz. Nerede olursanız olun, özel bir konuşma yapabilirsiniz. Tekrar özetleyelim. İlk teknik ile, kendimize, dil engelini kırmak ve veri tabanımızın dışındaki ses ve yapıların keşfedilmemiş alanını keşfetmek için izin veriyoruz. Sonra ikinci teknik ile, nasıl not alınacağını ve o sesleri ve yapıları daha sonra tekrarlayabileceğimiz bir şekilde not aldığımızdan nasıl emin olacağımızı öğreniyoruz. Daha sonra hataları, titiz birini bularak kontrol edebiliriz. Dördüncüsü: Pratik. Duş konuşmaları yapın, nerede olmak isterseniz. Sonra, "Dost Formülü"nü takip edin ve pratik yapacağınız birisini bulun. Ve bundan sonra, (İtalyanca) gerçekten güzel bir yere gidiyoruz, (Almanca) dil öğrenmenin artık stresli, zor ve sıkıcı olmadığı, (İspanyolca) bir olasılıklar dünyasına. Herbirimizin, keşfetmek için fırsatı bulunan bir dünya: (Fransızca) yeni kültürleri ve apayrı yaşam tarzlarını. (Brezilya Portekizcesi) Bunun en büyük ödülü ise, kendimiz hakkında daha çok öğrenmek. (Yunanca) Şu an itibariyle, tümü size Yunanca geliyor olabilir. Ancak bu, öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. (Mandarin Çincesi) "Binlerce millik bir yolculuk ilk adımla başlar." (İngilizce) Bu bir sorun değil, çünkü şimdi nasıl yürüneceğini biliyorsunuz. Teşekkür ederim. (Alkışlar)