[Nathalie Djurberg] Ürettiğiniz şeyleri ortaya koymak cesaret istiyor. Kendinizle işinizi ayırt etmek oldukça zor. İş ne zaman bitiyor ve ben ne zaman başlıyorum? Bu çok berbat bir durum. [Hans Berg] Aslında şöyle... [Djurberg] Berbat da olsa gerçek bu. (Gülüyor) [Nathalie Djurberg & Hans Berg Hislerini Paylaşıyor [Seni yiyip bitirdim.] [Seni bir çırpıda yalayıp yuttum.] [Berg] Bu kısa filme müzik yapmak benim için biraz hüzünlüydü. Kendimi savunmasız hissettim. [Seni adeta mahvettim] [Tek bir kırıntını dahi bırakmadım] [Djurberg] Bu iş üzerinde çalışırken bunu kişisel bir şey olarak düşünmedim. Ancak galeride görünce bana ait olduğunu hissettim ve kendime dokunarak "Çok affedersin." dedim. (Gülüşmeler) [Utanç] [Djurberg] "Utanmışlık" en ağır basan duygularımdan biri. Üretimim esnasında bende genellikle utanma duygusu oluyor. Bu durum bir fikir olarak ortaya çıkıyor fakat çok gerçekçi hissettiriyor. Aslında öyle değil. Bunu güçlükle kabulleniyorum ve biraz zamanımı alıyor. Fakat öte tarafa geçtiğimde eserim, saçma fikrimin hissettirdiği kadar kusursuz olmuyor. Şu an düşünüyorum da, artık o kadar farkındayım ki (Gülüyor) işin ucu kaçtı. [Arzu] [Berg] How to Slay a Demon filmi sürecinde bağımlılık, bir şeyi istemek ve ona ulaşamamak gibi meseleleri çok düşündüm. Müziğin, bağımlılığın sesine benzemesini istiyordum. Hipnotik, çekici ve insanı cezbeden bir siren gibi olmalıydı. [Djurberg] Daha fazlasını istemek, daha başka şeyleri istemek. "İşte şimdi istediklerime sahibim!" hissinin verdiği neşe. Fakat bu ruh hâli sonra kayboluyor. "Sahip oldum" hissi kaç kez yok oldu? [Berg] İşte bu, "This Is Heaven" eserimizle bağlantılı. Karakterimiz bir şeylere layık olduğunu düşünüyor. Kısa filmde "Shameless winner" müziğini kullanmak istedim. Çünkü o kazanıyor. O bunu hak ediyor. Seksenler ortamını yaratmak istedim çünkü her şey harikaymış hissi veriyor. Kusursuz, hiçbir ayıp yokmuş gibi. [Djurberg] Her şey, iğrenç olana kadar harika. Duyduğumda utandığım tek müzik bu. (Gülüyorlar) [Berg] Mükemmel! (Gülüyorlar) [Berg] Karakter, sonsuza dek mutlu kalacağını sanıyor. [Djurberg] Ta ki mutluluk aşırıya kaçana kadar. [Berg] Daha fazla istedikçe geriye cennet diye bir şey kalmıyor. [Mutluluk] [Mutluluk ve Umutsuzluk] [Berg] Kısa filmimizin adı "One Last Trip To The Underworld." Son yolculukta olup olmadığınızı bilmiyorsunuz, sonra da her neredeyseniz oradan kurtuluyorsunuz. Belki de bu son yolculuğunuz ve buraya bir daha hiç geri dönmeyeceksiniz. [Djurberg] Neşeliyken kendimizi iliklerimize kadar hissederiz çünkü bu neşe anı başka hiçbir şeye benzemez. Genellikle çok kısa sürer. Sonra da kötü ruh hâli bize eşlik eder ve sonsuza dek sürer. Bu umutsuzluk içinde sıkışıp kalma korkusu beni her gün kandıran çok güçlü bir yalan gibi. Hiçbir ruh hâli sonsuza dek sürmez. [Boğuldum ben] [Yuttum seni] Gerçeği görmek, özellikle de kendinizle ilgili bir gerçeği fark etmek acı verici olabilir. Fakat öyle olması çok önemli çünkü sizi daha büyük bir özgürlüğe götürüyor. Belki de götürmüyor.