John Ronald Reuel Tolkien,
3 Ocak 1892 tarihinde doğdu.
O ve erkek kardeşi,
zor bir çocukluk geçirdi.
Tolkien daha 4 yaşındayken,
ateşli romatizmadan
babaları Arthur'u kaybettiler.
Düşük bir gelirle geçinmeye çalışan
dul annesi Mabel,
çocuklarını evde eğitmeye karar verdi ve
onların ilk eğitimi ve gelişiminde
hayati bir rol oynadı.
Tolkien zeki bir çocuktu ve dillere karşı
büyük bir tutkusu ve öğrenme azmi vardı.
Birmingham'daki King Edward's Okulu'nun
giriş sınavını katıldı ve başarılı oldu.
1900 yılının son baharından itibaren
Tolkien, yıllık 12 poundluk bir bedel ile
akademik potansiyelini
ortaya çıkarmaya
yardımcı olacak bir öğrenim
görecekti.
John Garth: Tolkien için
King Edwards'a gitmek oldukça
önemliydi; olağanüstü yetenekli
bir çocuktu. King Edward's ona
çok büyük imkanlar
ve kendi gibi yetenekli çocuklarla
arkadaşlık etme fırsatı verdi.
Onun bu imkanlara ulaşması okul
hayatı olmasa çok zor olurdu.
Simon Stacey: Rugby
oynamakla kalmadı, münazara
ve edebiyat topluluklarında da
ışıldayan bir yıldızdı.
O gerçekten hayatın ve ruhun
karışımı gibiydi,
okulu bırakmak zorunda kaldığında
bir hayli özledi sanırım.
VO: Yalnızca 11 yaşındayken,
Tolkien ve kardeşi Hilary
annelerini şeker hastalığı
yüzünden kaybettiler.
Yasa gömülmüş halde,
kendini, öncesinden
daha büyük bir enerjiyle okula verdi.
Akademik olarak sivrildi,
ama 1905'te entelektüel olarak dengi ve
rakibi Christopher Wiseman ile tanıştı.
John Garth: Tolkien en iyi arkadaşıyla
King Edward's'da tanıştı;
rugby sahasındaki Christopher Wiseman.
Müzisyen, matematikçi,
Tolkien'den epey farklı.
Rugby sahasında,
güçlü bir bağ geliştirdiler,
kendilerini "Büyük Brethren İkiz Kardeşler",
olarak adlandırıdırlar.
Tanım, Lord Macauley'in "Lays of
Ancient Rome"undan bir alıntı idi.
Simon Stacey: Okulda da arkadaşça
bir rekabet içindeydiler,
ikisi de çok çalışkandı.
Wiseman'in yüksek bir idraki vardı
ve Tolkien'in de
merak sarmaya başladığı
birçok şeyle o da ilgileniyordu;
yabancı diller, sanırım Mısırcaya
ve hiyerogliflere bakıyordu.
John Grath: Tolkien ve Wiseman,
ergenlik yıllarında, kendilerini tanımlama
açısından epey yardımlaşmış olmalılar,
çünkü hayata dair
tüm inançlarını güçlü bir şekilde
tartışırlardı.
Simon Stacey: Wiseman
çok yetenekli bir müzisyendi;
Tolkien'in ise müzik kulağı yoktu
ama bu onları durdurmadı!
VO: Tolkien Başkan Rob Gilson'un
oğluyla da arkadaştı.
Tolkien, Wiseman ve Gilson,
okul yılları ve sonrasına
uzanacak güçlü bir bağ kurdular.
Tolkien'in King Edward's'ın dışındaki
hayatı değişecekti yine de.
John Garth: Tolkien ve kardeşi Hilary,
lojmanlarda kalıyordu.
16 yaşındayken, o sırada 19 yaşında olan
lojman arkadaşı Edith Bratt ile tanıştı.
Edith genç ve güzel bir kızdı;
yetenekli bir piyanistti ve yetimdi.
Ve ikisi, hüzünlerinin yanı sıra
umutlarını ve hayallerini
paylaştıkları sıkı bir bağ kurdular.
Ronald, Edith ona öyle derdi,
ve Edith için zor olan,
kendisinin Anglikan,
onunsa Katolik oluşuydu.
VO: Tolkien'in koruyucusu,
Peder Francis Morgan, Katolik bir rahipti,
bunu büyük bir ayrım olarak gördü
ve Edith'in, Tolkien'in
Oxford Üniversitesi girişimlerinde
dikkatini dağıtacağını düşündü.
John Garth: Peder Francis Morgan
görüşmelerini yasakladı,
hatta konuşmalarını da.
King Edward's'taki arkadaşlıklarına
geri döndü, yeşermeye başlayıp
kendi alanını kurduğu,
o ve arkadaşlarının ortamı yönettiği
zamandan önce buradaki son dönemiydi.
VO: King Edwards'taki son senesinde
yapabileceğini yaparak
ve oluşturduğu arkadaşlıklarla
Tolkien ve sınıf arkadaşları
gayriresmi bir oluşum yarattılar.
Bu genç aydınlar
okul kütüphanesinde toplanır
yasaklandıkları şeyi yaparlar:
çay demlerler.
Okul saatleri dışında, Birmingham'daki
Barrow's Stores'daki bir kafede buluşur,
alaycı bir şekilde kendilerine
"Çay Klubü ve Baroviyan Topluluk"
veya kısaca TCSB derler.
(nostaljik müzik)
John Garth: TCSB'nin özü muhtemelen
Tolkien ve Wiseman'dı ve diğerleri
etraflarında toplandılar. Buradaki
okul müdürünün oğlu Robert Quilter Gilson,
kültürlü ve sosyal bir adamdı,
belki de grubu bir arada tutan maskottu;
herkesi kucaklardı ve ortak bir payda
bulurdu. Çizim yapmayı
seven centilmen ve sanatçı bir tipti.
Simon Stacey: Yetenekli bir sanatçıydı
ve mimar olma ideali vardı.
Aralarına geç katılan,
Geoffrey Bache Smith
mitoloji, Kelt mitolojisinden etkilenmişti;
bu da ona Tolkien'le ortak bir payda
sağladı, bu alan
Tolkien'in
tutkularından biriydi.
Simon Stacey: Smith oldukça başarılı
ve gelişmiş bir şairdi; Tolkien'e
güncel şiiri tanıştırdı. Şiir yazmaya
başladığında, Tolkien, bir yere kadar
Smith ve gruplarından esinlendi.
Gerçekten Tolkien'in
yazar olarak başlangıç zamanlarıydı.
John Garth: Başlarda daha çok eğlence iken
daha sonra savaş yılları boyunca
her birinin, inanılmaz derecede
güç ve rahatlık bulduğu
bir yoldaşlığa evrildi.
VO: O senenin devamında, Tolkien'in
King Edwards'daki zamanı doldu
ve Oxford'daki ilk yılına, başarılı
bir girişle başladı.
Peder Francis Morgan'dan bağımsızlaştığı
21'inci yaş günü arifesinde,
Tolkien Edith'e yazar ve bir haftadan kısa
bir süre sonra, tekrar bir araya gelirler.
Edith başka bir adamla nişanlıdır,
ama neredeyse kesin bir saçmalık olmasına
rağmen, Ronald'ıyla birlikte olmak için
nişanı bozmaya karar verir.
Sonraki birkaç ayda, büyüyen bir bela
hissi Avrupa'ya çöker ve 1914'ün
28 Haziran'ında, her şey değişir.
(silah sesi)
(dini müzik)
Arşidük Franz Ferdinand'ın suikasti
sebebiyle Gavrillo Princip tutuklandı.
Dipomatik bir kriz çıkar ve birkaç haftada
Avrupa'nın önemli güçleri savaştadır.
Almanya Belçika'yı işgal eder ve Britanya
Almanya'ya savaş ilan eder. Parlamento
Britanya halkını orduya çağırır.
Paul Golightly: Renklere doğru direk
bir telaş yoktur. İnsanların,
vahşet hikayeleri
belirdikçe, katılmaya istekli
olduğu çok daha aşikar hale gelir,
o zaman çok daha sıkı bir katılım telaşı
olur.
John Grath: Savaşa dair heyecanlı
bir atmosfer vardı, bunun genç erkeklere
barış zamanında mümkün olmayacak şekilde
potansiyellerini gerçekleştirme fırsatı
vermesi gibi bir naif his vardı.
Muazzam bir yurtseverlik
ve sorumluluk hissi
İngiltere veya Britanya'da hakimdi.
Paul Golightly: Onlar veya en azından
bazıları, Almanlarla hesaplaşma fikrini
cazip buldular. Olayın bütününde
Almanları hırpalayacaklarını
düşünüyorlardı.
John Garth: "Almanlar adice savaştı"
ve başa çıkılıp üstesinden
gelinmeliydiler.
Paul Golightly: Ekonomik ihtiyaç
erkekleri katılmaya iter,
bu her savaşta böyledir.
Hayat pek de heyecanlı değil
ve orduya katılmaktaki romantizm ve renk,
çok büyük bir şeyin bir parçası olmak,
eminim biraz cezbedici.
(dini müzik) Ve daha çok,
başarısızlığa mahkum, romantik bir gözle
bakıyorlar; Birinci Dünya Savaşı'nın neye
döndüğünü hepimiz biliyoruz. Bu
bir ilerleme savaşı değil, dash and elan;
hücum eden süvariler ve trompetler değil;
korkarım, patır patır silah ve top ateşi
domine edecek
olan.
Yani, savaşın nasıl olacağına dair
beklentileri var bence,
ana duyguları da, Fransa'ya
gitmeden önce bitecek mi.
John Garth: Kadim kahraman edebiyatının
değiştirilmiş halini okuyan, savaşta
ne olduğunu şaşılası bir samimiyetle
anlatan Tolkien, savaşa, daha gözü açık
gidenlerdendi. Kendisini "hayal dünyası
çok geniş genç adam" diye tanımladı,
ve asla heves duymadı.
Paul Golightly: Bence bu durum,
sadece orada savaşmış, Tolkien gibi
adamlar için değil, savaşı yöneten
politikacı ve generaller için de öyle; çok
insan korkunç olacağını anladı bence.
Simon Stacey: Gilson, Tolkien ve Wiseman
arasındaki mektuplara bakınca gördüğünüz,
Smith'in de şiirinde, görevlerini yapmaya
dair kararlılık ve hayatlarını vermeye
hazır olmaları gerektiği.
Karanlık zamanlardı ve onların atlatması
gerçekten takdire şayan.
VO: G.B.Smith ve Rob Gilson orduya
1914'te, Tolkien'in kardeşi Hilary
borazancı olarak ve Christopher Wiseman
donanmaya katıldı. Tolkiense
çelişkiye düştü.
Simon Stacey: Savaş patladığında,
Tolkien zor durumdaydı; Oxford'da bir yılı
kalmıştı ve Tolkien diplomasını almayı
çok istiyordu çünkü akademik kariyer
yapmak isiyordu; Gilson gibi ailesinde
para yoktu, bu yüzden üç yıllık
süreklilikten sonra tamamlayıp diploma
almak çok önemliydi. Böylece,
lisans eğitimini tamamlarken,
Memur Eğitim Merkezi'nde de
eğitim görebileceği bir dolap keşfetti
ve Oxford'u muzaffer bir şekilde
birincilikle bitirdi.
VO: Aynı tabura düşme
umuduyla, iyi arkadaşı G.B.Smith'in
peşinden Lancashire Piyadelerine katıldı.
John Garth: Tolkien
orduda, belli bazı yeteneklerini
kullanabileceği bir yer aradı.
O yetenekler dil ve yazım sistemleriydi;
Tolkien de kod vb şeylere çok ilgiliydi.
Yani sinyalci olarak eğitilmesi
çok doğaldı.
Paul Goliathly: Bu,
Tolkien'in, o zaman varolan teknolojiye
ulaşması demekti ve ilgisini çekmiş
olmalı; radyonun kullanımı,
sinyallerin, semaforun kullanımı.
Simon Stacey: Mors alfabesini öğrendi,
işaret lambalarını kullanmayı öğrendi,
verimsiz olması kaçınılmaz olan
alan telefonlarını da öğrendi.
John Garth: Kendi taburunun
Tabur İşaretçi Memuru oldu. Tolkien,
duruma göre, 600 veya 1000 adam bulunan
bir taburdaki iletişimi denetlemek
durumundaydı.
Paul Goliathly: Asıl görevi
tabii ki, komuta zincirinde bir köprü
olmaktı, onun sorumluluğunda;
gelen emirler ve bunların doğru insanlara
ulaştığından emin olmak vardı,
ve tabii ki gidişatı bölümdeki üstlerine
bildirmekten sorumluydu.
John Garth: Tamamiyle
düşmanınızın yeri bilgisine endeksli
bir savaşta, kesinlikle kilit bir role
sahipti yani.
VO: 1916'nın martında, eğitimini
tamamlamak üzereyken, Tolkien ve Edith
yakında ön cepheye göderileceğinin
farkına varırlar. Evlenirler ve sadece
iki ay sonra, Tolkien Fransa'ya gönderilir.
Bir daha görüşebilecekler mi, bilmeden,
ayrıldılar.
(yüksek savaş sesi, silah sesi, çığlıklar)
(matemli müzik)
VO: Tolkien cepheye vardığında,
savaş neredeyse iki yıldır sürüyordu.
Savaşın bedeli açık;
kırsal kesim korkmuş
ve ölü sayısı yüksek.
1915 boyunca siperlerde fiilen kazanan
olmayınca, yeni eğitim almış binlerce
yazıcının da akınıyla, Büyük İtme'nin
eli kulağında olduğu açıktı.
(bando yürüyüşü)
Tolkien'in tugayı yedekteydi
ama cephede bulunan eski
okul arkadaşları için korkuyordu.
Fransa'ya varalı bir ay olmuşken
müttefikler Somme Savunması'nı kurdu.
1 Temmuz, Cumartesi, 7:30'da,
İngiliz Cephesi'ndeki birlikler
tepeye çıktı.
(ıslık sesi yankıları)
Savunma'nın sadece ilk gününde,
20.000 asker öldürüldü, 35.000'i yaralandı
ve 2.000 kişi kayıp ilan edildi.
Paul Goliathly: İlk kayıp planlıydı.
Çok hızlı dağılmaya başladı.
Açıkta yakalananlar, trajik bir şekilde
ölüme mahkumdu. Savaşa 1 Temmuz'da
giden erkeklerin beşte biri
öldürüldü.
John Garth: İngiliz Ordusu'nun tarihindeki
en felaket gündü ve tüm ülke adına
bir trajedi. Tüm genç erkeklerini
kaybeden köyler vardı.
Paul Goliathly: Bu
bir musumiyet kaybı gibi görüldü;
20,000 kişinin ölümü, İngiliz bilinci
ve kararları alanlar ile yürütenler arası
ilişkiler açısından bir dönüm noktasını
temsil etti.
(yumuşak piyano müziği)
VO: O gün kaybolanların arasında,
sevgili arkadaşı ve TCSB üyesi,
Robert Gilson da vardı.
John Garth: bölüğünün kontrolünü ele alarak
Müfrezesini gözü bir kara bir şekilde
saldırıya geçirtti. Fakat iki siper
arasındaki sahipsiz bölgede vuruldu.
Paul Goliathly: dördüncü saldırı dalgasındaydı.
İlk saldırının yapıldığını ve başarısız
olduğunu gördü.
İkinci dalga saldırıya geçti ama
onlarda başarısız oldu.
ve üçüncü dalga saldırıya geçti,
onlarda başarısız oldu.
ve dördüncü dalganın bir parçası olarak
sıra ona gelmişti.
Ve yine de saldırdılar.
sanırım 1 Haziran 1916'nın belki de
en dokunaklı ve trajik olayı buydu.
Bu nesil üstlerine öyle bir inançla
bağlı, silah arkadaşlarına o kadar
düşkünlerdi ki,
sonunda kesin ölüm olsa bile
ileri atılmaktan
tereddüt etmediler.
John Garth: Tolkien bu olayı
Somme'deki ilk çatışmalarından
bir kaç hafta sonra duyduğunda kahroldu.
Bu olay onun inançlarını derinden
sarstı. TCBS'nin tüm üyeleri gibi
birlikteliklerini kardeşlik hukuku
üzerine inşa etmişlerdi. Dünyaya
vermek istedikleri idealleri ve ruhları
vardı. Her dördü de ayrılmaz bir
bütündü ve şimdi içlerinden biri ölmüştü.
Peki bu durum yüksek ülkülerine helal
getirdi mi?
ya da onun ülküsüne?
Simon Stacey: Geoffrey Smith
ona bir mektup yazdı ve bu mektupta
Smith bariz bir şekilde harap olma ve
kardeşliğin bozulduğuna dair hislerini
kaleme döktü. Rob asla
bir mimar olmayacaktı, her ne hayal
ettiyse ona ulaşamayacaktı.
John Garth: Ve sanırım bu
hissiyattan kurtulması epey zaman aldı.
Diğer iki üye, Wiseman ve Smith'de onu
TCBS ülküsünün devam etmyeceği konusunda
ikna etmeye kararlıydılar ve sanırım
sonunda Tolkien'de vazgeçti.
VO: Tolkien Rob'un
King Edward'ın okulunda
müdür olan babasına mektup yazarak
başsağlığı dileklerinde bulundu.
TCBS parlak ve genç bir üyesini
yetenekli bir sanatçıyı ve hepsinden de
acısı
yakın bir arkadaşını kaybetti.
Tolkien'in savaşı ise yeni başlamıştı.
Gelecek aylarda siper savaşının
pek çok zorluğu ile mücadele etti.
John Garth: Zamanını siperin içinde ve
dışında harcıyordu. Birlikler ön
cepheden arkadaki siperlere dönüşümlü
olarak dinlenmeye çekilirdi ancak dinlenme
yoktu gerçekte sadece eğitim vardı.
Tolkien bu savaşın her yerde yarattığı
bıkkınlıktan bahsederdi. Ancak üç
saldırıya katıldığı dönemde Somme'ye ilk
gün girmemekle son derece şanslıydı.
Bu zamanda ön cepheden
sadece bir kaç km uzaktaydı.
Onun bölüğü ikinci dalga hücum i,çin
ileri atıldı. Alman ön cephesinin bulunduğu
Ovillers adlı bir köye karşı saldırdılar.
Bu saldırı da ilk dikkatini çeken şey
savaş alanındaki iletişim sisteminde
gördüğü mutlak bir kargaşaydı.
İletişim sistemi çok ilkeldi.
Kısmen yapılmıştı ve
bunlarda savaşta tahrip olmuştu.
Muharebe subayları ellerinde meşalelerle
siper hatları arasını geçerlerdi.
Bu biz geldik anlamına geliyordu. Daha
fazla meşale
"esir aldık" anlamına gelirdi. Güvercinde
taşırlardı. En güvenilen iletişim
aracı güvercinlerdi. Tolkien'in
habercilerinden biri güvercinlerini
cepheler arasında geçirebildiği için
askeri madalya kazanmıştı.
VO: Saldırı başarılıydı ve pek çok
esir alındı. Tolkien'in yaptığı savaşların
en önemlilerinden biri son savaşıydı;
Regina Siperindeki
saldırı.
John Garth: Ekim ayıydı ve savaş meydanı
çamur deryası içindeydi.
Saldırı aşırı yağmurdan ertelenmişti
ancak 21 Ekim tarihinde ani bir soğuk
bastırdı ve toprağı dondurdu.
Böylece saldırı yapılabildi.
(Derinden gelen bir patlama,
gürültülü top atışı)
(Tüfek sesleri, kurşunlar vınlıyor)
(merasim müziği)
John Garth: zor ölen
insanları gördü ve en keskin dehşeti
hissetti.
Bildiğimiz kadarıyla asla detaylı olarak
siper savaşıyla ilgili konuşmadı.
Ancak mektuplarının birinde bu savaşı
"hayvani bir dehşet" olarak tanımladı.
Bu savaş seni insanlıktan alarak
korkudan titreyen ve hayatta kalmaya
çalışan böğüren bir yaratığa çeviriyor.
ve Yüzüklerin Efendisine baktğımızda
ne zaman karakterlerden biri aşırı korku
yaşamaya başlarsa bu karakterler her zaman
sersemler ve
kamburlarını çıkarırlar. Dehşetten dolayı
insanlıktan çıkarlar.
Paul Golightly: Pek çok İngiliz siperleri
kasıtlı olarak çok kötü haldeydi
çünkü Generaller adamlarının orasının
sadece geçici olduğuna ve bunun
ilerisine gideceklerine inanmalarını
isterdi. Burası evleri değildi.
VO: Batı Cephesinde Tolkien kendini
yalnız ve evden çok uzakta
hissediyordu. Edith'le mektuplaşma
onun can simidiydi.
Güvenlik kaygılarından dolayı Tolkien'in
mektuplarında
yeriyle ilgili malumat paylaşması yasaktı,
ancak noktalardan oluşan bir kodlama ile
nerede olduğunu bilgisini
Edith'e gönderiyordu.
John Garth: Sadece yazdığı mektuptaki
harfleri bulur ve ilgili olanların
üzerine nokta kordu ve böylece
nerede olduğunu bildirirdi.
Edith'te duvarına bir harita yerleştirip
iğnelerle onun o şimdi nerede olduğunu
işaretlerdi.
VO: Regina siperindeki başarılı
hücümdan sonra
Birliği cepheden çekildi ve yüksek
rütbeli subaylar
önünde geçit töreni yapıldı.
Ancak Tolkien hastalandı.
John Garth: Bu siper savaşıydı ve
siperlerdeki sağlıksız ortamdan dolayı
ortaya çıkan bitlerden hastalanmıştı.
Paul Golightly: Bitlerin taşıdığı
hastalığın belirtileri
hiçte hoş değildi.
Bu hastalık sana baş ağrısı verir
mide krampları geçirmene neden olur ve
eklemlerinde ve kemiklerine ağrılar başlar
ve derinde kabarcıklar çıkmaya başlardı.
Öldürücü olmamasına rağmen inanılmaz
derece bitkin düşürürdü
Ve bitkin düşen bir asker verimli olamazdı
Tolkien hastalığı çok ağır geçirdi
öyle ki evi gönderilmesine karar verildi.
Aslında onun savaşının sonu gelmişti artık
JHastalık Tolkien'in hayatını kurtadı
cepheden evine döndü.
Birmingham'a evine gönderildi. O zaman
"The First Southern General Hospital"
adlı hastaneye yattı.
Hastane Birmingham Üniversitesi'nin
altına kurulmuştu.
Ve Tolkien orada eşi Edith'e
yeniden kavuştu
Bu hastanede Orta Dünyayla ilgili
ilk hikayelerini yazmaya başladı.
Edith'le tekrar kavuşması duygusal olarak
onu çok etkiledi ve mitolojisindeki pek
çok kısıma ilham oldu. Özellikle
Silmarillion'da geçen
Luthien ve Beren'in hikayesi
ve Yüzüklerin Efendisindeki bazı kısımlar
bu kavuşmanın izlerini taşır. Ölümlü bir
erkek ile ölümsüz bir elf arasındaki
aşk.
(Yumuşak Piyano Müziği)
Ancak Tolkien'in dinlenmesi kısa sürdü.
Birmingham'a döndükten kısa bir süre sonra
Tolkien Christopher Wiseman'dan yakın
arkadaşı G.B. Smith'in öldürüldüğünü
öğrendi.
Somme savaşı bitmişti
ve Smith cephenin 6 km gerisindeki
adamları için bir futbol maçı organize
ediyordu. Serseri bir top mermisi
yanında patladı.
Şarapnel parçaları vücuduna isabet etti
ve Gaz Kangreni olarak adlandırılan
rahatsızlık baş gösterdi. Bir kaç gün
sonra ölmüştü.
1916'nın ilk zamanlarında Tolkien hala
askeri eğitimdeyken
O zaman Fransada'ki siperlerde olan
Smith'ten bir mektup aldı.
Smith bir gece devriyesine çıkmak üzereydi.
Bir önceki gece
devriyesine çıkan subay
yakalanmış ve muhtemelen de öldürülmüştü.
Bu devriye Batu cephesinde yapabileceğin
en tehlikeli şeydi ve
Smith bu görevi ifaya hazırlanıyordu ve
bu anı Tolkien'e yazmak için
fırsata çevirdi.
Mektupta; " Gece devriyesine
çıkmak üzereyim"
yazdığın ve yazacağın şeylerin
müthiş ve büyük bir hayranıyım.
Tolkien'e "seçilmiş olduğundan eminim,
ve yazdıklarını yayımlamalısın."
Smith aslında Orta Dünya'nın ilk
hayranıydı.
Smith mektubunda ölümün
"ölümsüz dörtlü"den oluşan
TCSB'yi yok edemeyeceğini
yazdı. Tolkien söylemek istediği
pek çok şeyi o hala yaşıyorken
söyleyebilirdi.
Bu çok dokunaklıdır çünkü
Tolkien her ne kadar bireysel bir sanatçı
olsa da sanırım sonraki kariyerini
beraber paylaştıkları hayallerin
gerçekleşmesi olarak görmüştü.
Gücünü toplayabildi ve belki de Smith'i
erişilmesi gereken bir
ideal olarak gördü.
1918 yazında Tolkien ve Wiseman
Smith2in bazı şiirlerini toplayarak
"Bir Bahar Hasadı" isimli küçük hacimli
bir kitapta yayımladılar.
Tolkien'in savaşı bitmişti ancak yaşadıklarının
etkisi onda ve yazdıklarında
sonsuza kadar kalacaktı.
Savaşın bütün tecrübesi
Tolkien'in mitolojisinde sürekli bir
etkiye sahip oldu.
Somme'den döner dönmez Tolkien
"Gondolin'in Düşüşü" isimli bir hikaye
yazmaya başladı.
Hikaye onun mitolojisinin
savaşla ilgili ilk kısmıydı.
Hikaye hakkında büyüleyici olan şey
saldıran güçlerin Tolkien tarafından
"ejderhalar", "canavarlar"
ya da "yaratıklar" olarak
adlandırılmasıydı.
Ancak bu canlılar metalik ve yuvarlanan,
ateş püskürten ve bazıları içlerinde
askerler taşıyanlar şeklinde tasvir
edilmişti.
Gayet açık bir şekilde burada bir nevi Tank'ın
mitleştirilmesi yapılmıştı.
Tank, Tolkien halan ordayken
İngiltere'nin gizli silahı olarak Somme'de
kullanılmaya başlanmıştı.
Yüzüklerin Efendisi arkadaşlık hukukuna
odaklanır.
tıpkı TCBS'de olduğu gibi
farklı cephelere dağılmışlardır.
Yüzüklerin Efendisinde arkadaşlığın dağılmasıyla
ilgili kısmı yazarken
Tolkien'in Birinci Dünya
savaşındaki kendi kayıplarından
ve TCBS arkadaşlığının dağılmasından
etkilenmediğini söylemek
mümkün değildir.
Yazdığı bir mektupta
Sam, Frodo ve Gollum'un
geçtiği ölü bataklıkların
Kuzey Fransa'da savaştığı
Somme'deki bir yerden
aldığından bahsetmiştir.
Frodo ve Sam'in ilişkisi bir subay ve
emir eri, hizmetçisi
arasındaki ilişkiyle aynıdır.
Aslında Tolkien bir defasında
Sam Gamgee karakterini savaşta tanıdığı
emir erlerinden ilham aldığını söylemiştir
Frodo aslında
savaşa itilen ve vazife yükü gibi korkunç bir yük
taşımak zorunda kalan kendisi gibi genç bir
adamın hislerini temsil etmektedir.
Frodo'nun şimdi
"Tramva Sonrası Stres Bozukluğu"
olduğunu bildiğimiz ya da o zaman
Savaş Tramvası olarak ya da
Top Şoku olarak bilinen
adlandırılan semptomlar
geliştirdiği görülmektedir.
Dünyadan çekilmeye ve gittikçe içine
kapanmaya başlamış
ve çimenin ve güneş ışığının nasıl
olduğunu hatırlayamadığını yazmıştır.
Yüzüklerin Efendisindeki savaş bittiğinde
Frodo bir kahraman gibi davranmamış,
açık bir şekilde bütün yaşadıkları onda
tramvaya neden olmuştur.
Bu durum Batı Cephesinden
dönen pek çok asker için doğrudur.
Bu askerler onları çok derinden etkileyen
olaylar hakkında konuşamamışlardır bile.
(Piyano Müziği)
Birinci Dünya Savaşını yapan nesil
gerçekten çok cesur insanlar olmalı.
Bu nesilin fedakarlıkları gerçekten de
olağanüstüydü.
Sadece aileler ve arkadaşlar için değil
tüm medeniyet için çok
trajik kayıplar oldu.
Savaş onur ve zafer gibi çok uzun süredir
el üstünde tutulan inançları
derinden sarstı.
Bu ilk büyük makinalar savaşıydı
ve binlerce nihayet milyonlarca insan
düşmanlarıyla yüz yüze
bile gelmeden
yok edilebilirdi.
Bu insanlar bir defada bir kişinin
ölmesi imtiyazına sahip değildi.
Onlar toplu ölüyorlardı. Sanırım işte
bu sayılar bizi tramvaya itiyordu.
Bu durum neden sadece uzun listeler şeklinde isimler bulunan
insanlar için
Thiepval ve Menin Gate'de
anıtlar yaptığımızın da de cevabıdır.
Bu insanların bedenleri kolayca yok oldu.
Farklı hayatları vardı ancak hepsi bir
anda yok oldular.
King Edward's School'un kayıtlarını
okuduğunda (Tolkien'in oradaki
hayatını incelerken)
onun beraber büyüdüğü çocuklara
ve başarılarına aşina oluyorsun, neler
öğrendiklerini, ne kadar zeki olduklarını
potansiyel olarak ne kadar yaratıcı ve
parlak olduklarını görüyorsun.
Ve sonra Birinci Dünya Savaşı ve
bu çocuklar savaşa doğru gidiyor.
Daha yaşayacak koca bir
hayatları olan bu genç adamlar
hayatlarının baharında biçildiler.
Potansiyelleri olan,
yaşama sevinciyle dolu,
planları olan, coşkuları olan,
ihtirasları olan, gelecekteki meslekleri
hayatlarıyla ilgili hayalleri olan bu
genç adamlara yaşama fırsat verilmedi.
Savaşa baktığımız da Tolkien'in
hayatta kalması ve edebiyata
çok büyük eserler
kazandırması ve kültürümüzü dahi
şekilllendiren işler yapmasının ne kadar hayret verici
olduğunu görüyoruz. Hayatta kalamayan
diğerlerinde olan potansiyelin
asla ortaya çıkmaya fırsat bulamadığı
düşünülünce insan hayret eidyor.
Orada sayısız kayıplar oldu.
yaşamının baharında yok olan G.B. Smith
örneği hayatlarının baharında hayallerini
gerçekleştiremeden giden genç adamlarla
ilgili bize bir fikir veriyor.
Bu nesil hissettiğini
konuşmayan bir nesildi ve bu durum
sanırım uzun süren psikolojik etkilere
sebep oldu. Savaşta Hayatta kalmayı
başarabilen bazı askerler barışta hayatta
kalmayı beceremedi.
King Edward Okulundaki mabette
8 adet prinç levha
savaş sırasında hayatını kaybeden 245
mezunun adını taşıyor. Tolkien ve onun
TCBS arkadaşları
Büyük Savaşta savaşmak için ülkelerinin
çağrısına cevap veren 1500 okul
mezunundan sadece dördü ve herbirinin
hikayesi anlatılmaya değer.
Kuzey Fransa'da yürüyebileceğin
mezarlıklar şimdi neredeyse 21. yy'nin
katedrali oldular. Burada savaşın
ve fedekarlığın doğası hakkında gerçekten
çok önemli sorular
sorulmayı bekliyor.
Gerçekten herhangi bir savaş
BUNA DEĞER MİYDİ?
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)
(Piyano solo)