Ya bir oteliniz varsa
ve misyon beyanınızdaki
temel ilkelerden biri,
cinsiyet ve din söz konusu olduğunda
tüm çalışanlara
ve müşterilere eşit davranma taahhüdüyse?
Sonra büyük bir grup, mekanınızda
bir etkinlik için rezervasyon yaptırır
ve rezervasyona baktığınızda bunun
dini bir grup olduğunu fark edersiniz
ve temel ilkelerinden biri,
kadınların evden asla ayrılmaması
ve dışarıda profesyonel
gelişim fırsatları olmaması.
Ne yaparsınız?
Etkinliği kabul edip
bazıları tarafından eleştirilir
yoksa reddedip diğerleri tarafından mı
eleştirilirsiniz?
Çalışmamda, örgütlere ideolojik
anlaşmazlıkları ve tartışmalı konuşmaları
yönlendirmek için nasıl kurallar
oluşturacakları konusunda
danışmanlık yapıyorum
ve onları, ister mahkemede
ister hükûmet için olsun,
eylemlerine itiraz edildiğinde
savunuyorum.
Önerdiğim yapılar,
belirli konuşma türlerinden gelebilecek
gerçek zararları kabul ediyor,
ancak aynı zamanda, diyaloğu bitirmek
yerine geliştirmeye çalışıyor.
Bunun nedeni,
anlaşmazlığa ihtiyacımız olması.
Yaratıcılık ve insan gelişimi
buna dayanır.
Söylediğiniz her şeyi kabul eden
biriyle konuşmak
çoğu zaman daha kolay olsa da
söylemeyen biriyle konuşmak
daha aydınlatıcı ve çoğu zaman
daha tatmin edici olur.
Ancak anlaşmazlık ve düşünce ayrılığının
gerçek ve anlamlı bedelleri olabilir.
Özellikle nefret söylemi biçimindeki
anlaşmazlık,
derin ve kalıcı yaralara yol açabilir
ve bazen şiddete neden olabilir.
Kutuplaşma ve yeniliğin görünüşte
üstel oranlarda
arttığı bir dünyada,
güçlü ama şiddetli olmayan anlaşmazlıklar
için yapılar yaratma ihtiyacı
hiç bu kadar önemli olmamıştı.
ABD Birinci Anayasa Değişikliği,
cevap aramaya başlamak için
iyi bir yer gibi görünebilir.
Siz de benim gibi, sık sık birisinin,
ister bir işverenden,
ister bir web sitesinden
veya hatta başka birinden olsun,
konuşmasını kısıtlamanın,
Birinci Değişikliği
"ihlal ettiğini" söylediğini duymuş
olabilirsiniz.
Ama gerçekte, Birinci Değişiklik
konuyla neredeyse hiç ilgili değil.
Birinci Değişiklik yalnızca,
hükûmet vatandaşlarının konuşmasını
bastırmaya çalıştığında geçerli.
Sonuç olarak, Birinci Değişiklik,
tasarım gereği kör bir alet.
İçeriğine göre cüzi bir konuşma
kategorisi yasaklanabilir.
Geriye kalan neredeyse
hiçbir şey yasaklanamaz.
Ancak konu, özel bir varlığın
düzenleyici konuşması olduğunda
Birinci Değişikliğin hiçbir ilgisi olmaz.
Bu iyi bir şey,
çünkü özel kuruluşların emrinde
konuşmayı yasaklamayan,
ancak konuşmacıları sözlerinin
sonuçlarından haberdar eden
geniş ve esnek bir araç seti olduğu
anlamına geliyor.
Birkaç örnek sunayım.
Üniversiteye gittiğinizde
özgür ve sınırsız fikir alışverişi başlar.
Ancak, bir öğrenci grubu tarafından
yapılan kasıtlı olarak
kışkırtıcı bir olay veya sınıfta
tartışmalı bir konunun konuşulması,
bazı fikirler ve bunları ifade etmek için
kullanılan kelimeler uyumsuzluğa
neden olabilir.
Hem entelektüel özgürlüğü
hem de savunmasız öğrencilerini
korumak için bazı üniversiteler,
birbirlerinin görüşlerini duymak için
herhangi bir yaptırım olasılığından
bağımsız olarak konuşmacı
ve dinleyiciyi bir araya getiren
ekipler oluşturur.
Bazen öğrenciler görüşmek istemezler
ve bu sorun değil.
Ancak diğer durumlarda,
karşıt bir görüşe aracılı maruz kalma,
kabul edilmeye,
istenmeyen sonuçların olmasına
ve perspektiflerin genişlemesine
neden olabilir.
Size bir örnek vereyim.
Bir üniversite kampüsünde,
İsraillileri ve Filistinlileri
destekleyen bir grup öğrenci,
etkinlikleri bozdukları,
posterleri yırttıkları
ve sözlü çatışmalara katıldıkları için
sürekli olarak birbirlerini
rapor ediyorlardı.
Öğrencilerin bildirdikleri
şeylerin çoğunun
üniversitenin disiplin kurallarını
ihlal etmediğini fark eden üniversite,
her iki grubu da, yaptırım olasılığından
bağımsız olarak birbirlerinin
görüşlerini duyabilecekleri
sözde "onarıcı grup toplantısı"nı
yapmaya davet etti.
Toplantıdan sonra,
gruplar arasındaki ideolojik
anlaşmazlıklar
her zamanki gibi keskin kaldı,
ancak aralarındaki öfke
önemli ölçüde azaldı.
Açıkça, bu her zaman olmaz.
Ancak, yüksek öğretim kurumları,
konuşmaya verilen tepkileri
disiplin sisteminden ayırarak,
üretken bir anlaşmazlık
ve perspektiflerin genişlemesi için
bir alan yarattı.
Hepimiz önyargılıyız.
Kötü anlamda söylemiyorum.
Hepimiz, aile geçmişimizden,
eğitimimizden, yaşadıklarımızdan
ve milyonlarca başka şeyden etkileniyoruz.
Kurumların ve en önemlisi
üyelerinin inançlarının yanı sıra
yönetildikleri yasaların
veya rekabet ettikleri
pazarların da etkisi olur.
Bu etkiler kurumsal kimliğin
kritik bir parçasını oluşturabilir
ve yetenekleri çekmek ve elde tutmak için
hayati öneme sahip olabilir.
Ama benim onlara verdiğim adla
bu "ön yargılar" da
bir meydan okuma olabilir,
özellikle de birilerinin
konuşmasına izin verip
diğerlerine vermemek için çizgiler çekmek
söz konusu olduğunda.
Sırf hemfikir olmadığımız için
konuşmayı zararlı
veya yıkıcı bulmanın
cazibesi gerçek.
Ancak belirli ifadelerden gelebilecek
zarar da aynı derecede gerçek.
Bu durumda üçüncü şahıslar
yardımcı olabilir.
Dini grubun etkinliğine
izin verip vermemeye karar vermeye
çalışan oteli hatırlıyor musunuz?
Bu grubun kimliği
ve mesajı hakkında karmaşık,
yerinde bir karar vermek
zorunda kalmak yerine,
otel üçüncü bir tarafa,
örneğin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki
nefret gruplarının bir listesine
sahip olan
Güney Yoksulluk Hukuku Merkezi'ne,
hatta farklı geçmişlerden gelen
dış uzmanlar grubuna
bile güvenebilir.
Kuruluşlar, belirli bir olayın
bağlamı dışında sınırlar çizmek için
üçüncü taraflara güvenerek,
kişisel çıkar veya önyargı ile suçlanmadan
içerik kararları verebilir.
Gerçekler ve görüşler arasındaki
çizgi belirsiz olur.
İnternet, güneş altındaki herhangi
bir konuda hemen hemen
her durumu yayınlama fırsatı sağlar.
Bazı açılardan bu iyi bir şey.
Azınlık bakış açılarının ifade edilmesine
ve iktidardakileri
sorumlu tutmaya izin verir.
Ancak kişisel özgür yayınlama yeteneği,
doğrulanmamış ve hatta tamamen
yanlış ifadelerin
hızla dolaşım ve geçerlilik
kazanabileceği anlamına gelir
ve bu çok tehlikeli.
Bir gönderiyi kaldırma
veya kullanıcıyı engelleme kararı zor.
Bazen uygun olabilir,
ancak üretken ama sorumlu tartışmayı
teşvik edecek başka araçlar da var.
Twitter kısa süre önce tweetleri
yanıltıcı, aldatıcı
veya doğrulanmamış bilgiler içeren
olarak etiketlemeye başladı.
Bu tweetlere erişimi yasaklamak yerine
Twitter konu ile ilgili
daha fazla bilgi içeren
bir kaynağa bağlanır.
İyi ve zamanında bir örnek,
virüsün yayılması
ve kaparsanız
ne yapmanız gerektiği hakkında
en güncel bilgileri içeren
koronavirüs sayfası.
Bana göre bu yaklaşım çok mantıklı.
Diyaloğu sonlandırmak yerine,
foruma daha fazla fikir,
gerçek ve bağlam getiriyor.
İddialarınızın daha yetkili kaynaklara
karşı savunulacağını biliyorsanız,
ilk başta daha sorumlu konuşma için
teşvikler yaratabilir.
Sert bir gerçekle bitirmeme izin verin:
Açıkladığım yapılar gerçekten
zararlı konuşmayı izole ederken
üretken tartışmayı teşvik edebilir.
Ancak kaçınılmaz olarak,
belki de derinden saldırgan
ama aynı zamanda kamusal tartışmaya
katkıda bulunma potansiyeline sahip
bazı konuşmalar gri bir alana düşecek.
Bu durumda genel bir mesele olarak
bence beraberlik az konuşmadan
çok daha fazlasına izin vermeye
yönelik olmalı.
Sebebini açıklayayım.
Birincisi, yenilikçi
veya yaratıcı bir fikrin
alışılmadık veya tehlikeli göründüğü için
bastırılma riski her zaman olur.
Neredeyse tanımı gereği,
yenilikçi fikirler,
işlerin nasıl olması gerektiğiyle ilgili
tutuculuğa meydan okur.
Bir fikir saldırgan
veya tehlikeli görünüyorsa
bunun nedeni öyle olması
veya sadece değişimden
korkmamız olabilir.
Ancak, konuşmanın hiç değeri olmasa da
bu eksikliğin bastırmadan ziyade
açık tartışma yoluyla gösterilmesi
gerektiğini önermeme izin verin.
Daha açık olmak gerekirse:
Yanlış konuşma, gerçek dünyada,
15. yüzyılda
Avrupa'da cadı olmakla suçlanan
kadınların yakılmasından
Güney Amerika'daki
Afrikalı Amerikalıların linç edilmesine
ve Ruanda Soykırımı'na kadar
yıkıcı zararlara yol açabilir.
Yanlış konuşmanın çaresinin
daha fazla konuşma olduğu fikri
her zaman doğru değil.
Ama genellikle daha fazla konuşmanın
yardımcı olabileceğini düşünüyorum.
Birinci Değişiklik içtihat hukukundan
ünlü bir hikaye bunun nedenini gösteriyor.
1977'de, bir grup neo-Nazi,
önemli sayıda soykırım kurtulanına
ev sahipliği yapan Illinois, Skokie'nin
yapraklı, huzurlu banliyösünde
bir yürüyüş yapmak istedi.
Şehir Meclisi, Nazileri bloke etmeye
çalışan kararları derhal kabul etti
ve Naziler dava açtı.
Dava, ABD Yüksek Mahkemesine kadar gitti
ve tekrar geri çekildi.
Mahkemeler, neo-Nazilerin
yürüyüş hakkına sahip olduğuna
ve bunu yaparken gamalı haçlarını
sergileyebilmelerine
ve selam verebilmelerine karar verdi.
Ancak yürüyüş günü geldiğinde
ve tüm bu davalardan sonra,
sadece 20 neo-Nazi Chicago, Illinois'deki
Federal Binanın önüne geldi
ve Nazilerin nefret mesajlarına
karşı mücadele eden
2.000 protestocu tarafından karşılandı.
Chicago Tribune'un da belirttiği gibi,
Nazi yürüyüşü 10 dakika sonra
olağanüstü bir şekilde sona erdi.
Charlottesville, Virginia'daki
ve aslında tüm dünyadaki şiddet,
bu hikayelerin her zaman
böyle bitmediğini gösteriyor.
Ama bana göre,
Skokie hikayesi iyi bir hikaye,
nefret dolu konuşmanın yanlışlığına
ve ahlaki iflasına
en iyi şekilde bastırma yoluyla değil,
iyi ve asil fikirleri telafi etmenin
haklı gücüyle yanıt verilebileceğini
gösteren bir hikaye.
Teşekkürler.