[SAĞLIK] Doktor ziyaretleri, ilaçlar, tedaviler, ameliyatlar hepsi parayla. Parasal sistemde insanın durumu önemli değil. Hayatın tehlikedeyse ancak paran yoksa bir çaresi olsa bile ölebilirsin. Belki, insan hayatının hiç bir değeri olmayan kağıtlarla ölçüldüğü bu durum tarihe insanlığın karşılaştığı en saçma durum olarak geçecek. "SICKO" isimli belgeselde Amerika'nın korkutucu gerçeklerini görebilirsiniz. Doktorlar, hastaardan kurtulmak için para alıyorlar ve tıbbi sigorta şirketlerinin de tasarruf etmesini sağlıyorlar. Bunun yanında, parasal sistem tıbbi teknolojileri ve araştırmayı da sınırlıyor. Parasal sistemin yarattığı ve sürdürdüğü şeylere iki örnek. Bu örnekler, karın her şeyin önüne geçtiği bu sistemin insan ırkı için ne tür güçlükler yarattığını gösteriyor. Alkol ve tütün, sigara bunlar bu sistem tarafından satılan uyuşturucular ve insan vücuduna zarar veriyorlar. Dokuz numarada ise hala yaygın ve popüler olan bir uyuşturucu var: Tütün Paketi 5 sterlin kadar. İngiltere'de 10 milyonun üzerinde sigara kullanıcısı var, ve sigara yüzünden senede 114,000'den fazla kişi ölüyor. Pek çok kişi tütünü Lancet'te yayınlanan bir makaleye soktuğumuz için bize kızdı. Bunu yaptık ki insanlar, çoğu kişinin kullandığı bir uyuşturucuyu soktuk ki diğer uyuşturucuların tehlike ve güvenli yanlarını tütünle karşılaştırabilsinler. Sigara kullanımı uyuşturucu, alkol, HIV, intihar ve cinayet sonucu gerçekleşen ölümlerin toplamından fazla ölüme yol açıyor. Hayat boyu sigara kullanan her 2 insandan 1'i önünde sonunda sigaradan ölecek. Eğer var olan trendler devam ederse, şu anda İngiltere'de yaşayan 5 milyon çocuk tütünden ötürü erken ölecek. 3-4 sigara içerseniz, hayat boyu sigara bağımlısı olabilirsiniz. Kimi insanların 'sosyal içici' dedikleri kişi olmanız da çok düşük ihtimal. Büyük ihtimal, hayatının geri kalanını sigarayı bırakmayı deneyerek geçireceksin. Nikotin, şu anda bildiğimiz maddeler arasında en çok bağımlılık yapanı. 5 numarada ise alkol. Medeniyetin ilk günlerinden itibaren aramızda bulunan alkol, İngiltere nüfusunun 2/3'ü tarafından kullanılıyor, ve senede 40,000 civarı ölümden sorumlu tutuluyor. Sorun, insanların alkolü düşünürken akıllarına, kapının önünde elinde birasıyla oturan adam geliyor. İşten sonra her gün içmeye çıkan insanları düşünmüyorlar. Bu insanlar artık normal işleyemiyor. Eve gitmeden önce 3,4 veya 5 kadeh içki içmeleri gerekiyor. Ya da, işten eve döndüklerinde ilk olarak bir şişe şarap açan çiftleri düşünmüyorlar. Alkol tüketimi, büyük ihtimalle bugün yüzleştiğimiz en büyük uyuşturucu sorunu. Halk sağlığı açısından, karşılaştığımız en büyük sorun. Bence mesele bireyler değil. Bence onları suçlayamayız. Bence sorun, içkinin çok ucuz ve kolayca ulaşılır olması. Bence toplum olarak sorunlara çanak tutuyoruz. Sokaktaki sarhoş gençlere gülesimiz geliyor. Dün akşamdan sonra bugün akşamdan kalmaysak buna gülüyoruz. Alkol bir yatıştırıcı ve beyine yaptığı etkileri 5 dakika içinde görmek mümkün. Beynin ödüllendirmeyle ilgili kısmında bol miktarda bulunan dopamin dahil bir kaç tane nörotransmiteri etkiliyor. Bu sistemin uyarılması insana keyif vermekle kalmayıp alkolün bağlılık yaratan özelliklerine de temel oluşturuyor. Alkol ayrıca bir yatıştırıcı az miktarlarda insanların sosyal engellerini ortadan kaldırarak insanları sosyal ve konuşkan yapıyor. Doz arttıkça konuşma kayıyor. Koordinasyonu etkileyerek mide bulantısı ve kusmaya yol açıyor. Alkol kullanımı uzun vadede kalbe, karaciğere ve mideye zarar veriyor. Bence alkol bugün icat edilmiş olsaydı, şu andakinden çok daha sıkı bir şekilde denetlenirdi. Büyük ihtimal reçeteye bağlanırdı. Sanırım alkol, insanları aktif olarak kullanmaya teşvik ettiğimiz tek uyuşturucu. fiyatını düşürüyoruz çok satmaya çalışıyoruz ancak tüm olumsuz yanlarını ve tüm zararları da kabulleniyoruz. Bugün senede, hastanelere alkolden kaynaklanan 180.000 vaka geliyor. Geçtiğimiz on yıl içinde ölümler neredeyse ikiye katlandı. Acil Servis'e gelen vakaların %40'ı alkol kaynaklı. Bunun NHS'e olan yıllık maliyeti ise 1.7 milyar sterline çıktı. Ancak, içmeye devam ediyoruz. Profesör Theodora Duka alkolün kötüye kullanılması ile ilgili yeni bir olguyu inceliyor: Seri içiciliğin etkileri. [Prof THEODORA DUKA Deneysel Psikolog, Sussex Üniversitesi] Seri içicileri seri içici olmayanlarla karşılaştırdık Alın korteksi, beynin geç gelişen bir kısmı. Buranın gördüğü zarar, seri içicilerin devamlı durup tekrar içmesinden kaynaklanıyor. Mesela, hafta sonu çok içip hafta içinde hiç içmiyorlar. Bir oturuşta o kada çok içiyorlar ki emilen alkol, ki alkol toksik, beyin tarafından emiliyor ve hücreler zarar görüyor. Bir sonraki gün alkol yavaş yavaş yok oluyor ve de beyin, toksik olabilecek ve kendine zarar verebilecek pek çok madde üretmeye başlıyor. Peki, devamlı içmek seri içici olmaktan daha mı iyi? İkisi arasında tercih yapmanız gerekiyorsa, evet. Demek istediğim, evet. İdeali, hiç bir zaman çok fazla içmemeniz. Devamlı çok alkol tüketmek de zararlı. Eğer haftada iki şişe şarap içiyorsanız, bunu her güne bölerek hafta boyunca içmeniz hepsini haftasonu içmenizden daha iyi. Unutma ki, bu uyuşturucular parasal sistem dediğimiz sistem tarafından üretiliyor ve sürdürülüyor. Bir şeyler yapmamız lazım, Fred. Kestirsek mi? Benim daha iyi bir fikrim var! Bir Winston molası verelim. Budur! Winston, her paketi 20 kere tat veren tek filtreli sigara. Winston, filtre için harmanlandı. Evet, Fred Filtre harmanının tadı gerçekten farklı ve bu harman Winston'da! İşte burada. Bak, bembeyaz bir filtrenin önünde. Winston, özenle seçilmiş lezzetli tütünü özel bir şekilde işleyerek keyifli bir filtreli sigara yaratıyor. Evet dostum, Winston iyi bir sigaranın sahip olması gereken tada sahip. Flintstones'un sponsoru Winston, Amerika'nın en çok satan ve en lezzetli filtreli sigarası. Winston iyi bir sigaranın sahip olması gereken tada sahip. Sağlıklı olmak, formda bir bedene, sağlıklı bir sindirim sistemine ve egzersizle güçlenmiş bir kalbe sahip olmak demek. Peki ya beynimiz? İnsanlar, formlarını korumak için uğraşıyorlar. Bunun sağlıklı olduğunu düşünüyorlar. Ancak çok daha önemli bir şeyi unutuyorlar. Beyin Eğer vücut sağlığın çok iyiyse ancak yabani bir çocuk değilsen veya çok ilkel bir kabileden gelmiyorsan ya da hayatını tamamen suni değerlere göre yaşamıyorsan kendine sorman gerekiyor: Vücut sağlığı neyi destekliyor? Güncel bilgiler, beynimizin kişiliğimiz olduğunu gösteriyor. Durum buysa, parasal sistemin yarattığı stres hakkıında ne düşünüyorsun? Sağlık sigortan olabilir ve çok sağlıklı hissedebilirsin. Ancak sevmediğin bir işyerinde günde sekiz saatini veya daha fazlasını devamlı tekrar işte geçiriyorsan, sağlık sigortanınbir faydası yok. Yine beynine zarar veriyorsun. Bunu unutma. Düşünme tarzın, vücudundaki organların sağlığını kritik ölçüde etkileyebilir. Madonna'yı bir kenara bırak. Eğer yaşına rağmen bedenini korumuş bir kadın görmek istiyorsan Christine Fryer'a bak. 95 yaşında bunu yapabiliyor. Bunu da. Ve de bunu. İnanılmaz! Bunu, ben bile yapamıyorum. Hayatın boyunca vücuduna bakıp beynine, aldığın bilgilere ve de düşünce tarzına daha az önem verebilirsin. Bunu niye yapıyorsun? Hep bir çeşit sporla meşgul oldum. Hep. Ve hoşuma gidiyor. Hem, başka türlü evde sıkıntıdan patlarım. Ama bu, kesinlikle başıma gelmiyor. Kürek makinesindeyken bile kameramanımızla flört etmeye fırsat buldu. Don, seni görünce 50 yıl daha genç olmak istiyorum. Veya, beyninin iyiliğine önem verebilirsin. Hayat tarzını değiştirerek kendini iyileştirebilirsin ve insan olmaktan faydalanarak varlığının keyfine varabilirsin. Eğer organik yiyeceklerle besleniyorsan ve organik beslenen 40,000 kişilik bir topluluğun parçasıysan, çevrendeki herkes sağlıklıdır. Fakat aklen sağlıklı değiller. Fiziksel olarak formları mükemmel. Ancak akılları öğrendikleri metafizik, tapınaklar ve bu tür şeylerle dolu. Anlıyor musun? Yani, farklı kültürlere bakınca görüyorsun ki fiziksel olarak sağlıklılar ama akılları tamamen korkunç halde. Anlıyor musun? Hitler'in vejetaryan olduğunu biliyor muydun? Yaşayan şeyleri yemiyordu. Ancak, beyni bu sebepten ötürü daha iyi durumda değildi. Bir insan, sadece organik beslense asla kansere yakalanmasa, asla kalp hastalığı geçirmese ama burası tamamen rezalet olsa, onda çağrışım hastalığı var derim. Bunun ne olduğunu biliyor musun? Yahudileri Katolikleri ve eşcinselleri sevmiyor. Bu, çağrışım hastalığı. Aklı incelemeye çalışan pek çok insan var. Aklı inceleyemezsin. Bu, ilkel bir teknolojiyi kullanan çok eski, yüzyıl öncesinden bir teknolojiyi kullanan birine bir transistör verip, bu nedir demek gibi. Transistörün ne olduğunu bilmiyorlar. Kapasitörün ne olduğunu bilmiyorlar. Vakum tübünü bilmiyorlar. Yapabilecekleri tek şey onu kesmek. Eğer bir kimyager getirirsen, transistörün ne olduğunu sana söyleyebilir, biraz magnezyum, biraz silikon, değil mi? Ama yine de transistörün ne olduğunu anlayamazlar. Anlaşılıyor mu? Beyni incelemek sana hiçbir şey öğretmiyor. Beynin çevreye verdiği tepkilere bakman lazım. Beyin, bir tepki mekanizması. Gözüne parlak bir ışık tutarsan gözün tepki verir. Sen de tepkinin ne kadar çok veya az olduğuna bakarsın. Ama ne olduğunu bilemezsin. Beyni incelemek sana bir şey kazandırmıyor, beynin çevreyle ilişkisine bakman lazım. Kanatlı bir kuş hava olmadan uçamaz. Kuşa bir oksijen maskesi giydirsen de uçamaz. Kanatlarını çırpar ama yerden kalkamaz. Bir süre sonra denemeyi de bırakır. Kuş, sadece hava varsa uçabilir. Anlıyor musun? Bir kanadına daha fazla basınç versen bir kanadı rüzgara versen ve o da kanadını çırpsa kuş dönmeye başlar. Kuşlar, uçmayı içgüdü yoluyla bilmiyorlar Kanadını farklı şekillerde çırparsa gitmek istediği yere gider ilerler. Kanadını böyle çırpsa havada durur sinekkuşuysa. Dolayısıyla kuş tepki veriyor. Kuşu incelemek için kuşun yaşadığı çevreyi incelemen lazım. Anlıyor musun? Beyni kesmenin bir yolu yok. Bir kişinin çevresini dikkate almadan nasıl biri olduğunu anlayamazsın. İlkel beyin de farklı görünmüyor ki! Beynin de milyarlarca saçma çağrışım varsa, metafiziksel şeyler, milyarlarca çağrışım... Bu çağrışımların orada olmasının tek sebebi bunları birinin kendi derdini sana anlatmak için vermiş olması. Dolayısıyla, durumu dikkate almada beynin ne olduğunu veya nasıl işlediğini soramazsın. Yerli çocuklarını ebeveynlerinden alıp onları modern dünyada büyütebilirsin. Bir kişi ne kadar ilkel olursa olsun, bebeklerini alıp onlar bilim insanı yapabilirsin. Kimyacı olabilir, her şey olabilir. Ancak bir yetişkine bunu yapsan, tüm çağrışım sistemini bozarsın. İlkel birini havaalanına getirsen, uçağı, kanak, kuyruk ve iniş aksamı olarak görüp bütün bu parçaları düşünmeye koyulmaz. Bunu yapamaz. Bakıp güler. Bitki anatomisi bilmeyen biri olarak senin ağaca baktığında güleceğin gibi güler. Ağacı göremiyorsun. Anatomist, bitki fizyoloğu ağaçta senin gördüğünden daha fazla şey görüyor. Sen onun gördüğünden daha net görebilirsin, ama o ne aradığını biliyor. Ağacın halkaları ona ağacın yaşını söylüyor. Halkaların genişliği ona geçmişteki kuraklık veya selleri gösteriyor. O, doğayı okumayı öğrenmiş. Normal, daha basit tepkiler veren insanlarla insan doğasını tartışamazsın. Onların insan doğası anlayışı sahiptir. Doğuştan gelen ve nesilden nesile aktarılan bir takım eğilimler ve özellikler. Davranış sabit olsa, hala mağarada yaşıyor olurduk Eğer iyi bir beyne sahipsen dokuları kaliteliyse, nöronlar yerli yerindeyse her şey yerli yerindeyse onun neyin önemli olduğunu bilen bir mekanizması yok. Beyin, deneyim olmadan bir şey bilmiyor. Beyin temizse, içinde toksin yoksa bile çevreye olan tepkini beynin temizliği belirlemiyor. Musa sinirlendi, Loeb şunu bunu yaptı diyorlarsa, beyinlerini iyi kullanıyorlardır. Dedikleri, çevrelerini yansıtıyor. İlkel insan ise dünyay bakıp sadece gülümsüyor. Uçağa bakın, bu zımbırtı nasıl uçuyor diye sormuyor. Ona bakmanın ötesinde bir merakı yok. İlkel aletleriyle bunu anlayamaz. Şunu da diyemez. "Bunu geliştirmişler. Bunu yapan insanlar gerçekten gelişkin bir akla sahip." Anlıyor musun? Bunu diyemez. Bu kültürde büyümüş bir insanın Pazar günü kiliseye gittiğine tanık olabilirsin, Amazon'daki kafa avcıları kadar ilkel. Bunu anlıyor musun? Daha önce de çok defa söyledim. Yerliler hindi tüylerini veya büyük tüyleri alıp kendilerine şapka yapıyorlar. Bu halde ateşin etrafında dans etmenin hiç bir işe yaramadığını söylesen şapkalarını çıkarıp, bu kadar dürüst olduğun için teşekkür etmezler. Bunu anlıyor musun? Kötüler mi? Hayır. Habisler mi? Hayır, bildikleri yoldan gidiyorlar. Beyinlerinde, herhangi bir yol ne kadar sabitse o kadar sabit olan yollar var. Onlar da bu yoldan gidiyorlar. Dolayısıyla, biri "makul olalım" dediğinde, sana bu üç kelimeyi kullarak deneyimlerini dayatmaya çalışıyor. Makul olamazsın, makul olmayı öğrenebilirsin. Eğer 2 yaşında bir bebeği medeniyetten koparıp, bir kafa avcısı olarak yetiştirirsen, a da kafa avcısı olur. Sen de, 'ne kadar korkunç bir şey' dersin. Bu, yaşadığın dünyadan çok daha kötü mü, bilmiyorum. Bir adam tesisatçı, diğeri de elektrikçi olunca bence beyinlerini adil olmayan bir şekilde kullanıyoruz. Bir insanı bir elektrikçi, tesisatçı, genel şeylerle uğraşan biri haline getirince onlara sadece daha fazla alet veriyorsun, aletlerin tamamını vermiyorsun. Antropologlar farklı kültürleri, çoğunlukla ilkel kültürleri inceler. Ancak kendi kültürünün ilkel olduğunu düşünmez. Bak, bugün maalesef bir kültürde hapis olup kalmamış bir araştırma alanı bulamazsın. Bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Kaçmak zor. Ve kültüründen gerçekten kaçmayı becersen, insanlarla konuşmakta güçlük çekerdin. Onları sadece bilgilendirebilirdin. Beyin bir pil gibi, enerjisi de akıl. Bu ne demen biliyor musun? Ben bir yere 'şarjsız pil' yazsam, bu içinde elektrik enerjisi olmayan pil anlamına gelirdi, bedavaya eve görürebileceğin bir pil değil. Sana şarjsız bir pil, şarjsız bir akıl versem, bazen beynini bir şimşek çarpar. Her şeyi o kadar doldurur ki adam orada olduğunu bile unutur. Beyin, ilişkisel olmayan bir sistem tarafından şoka sokulmuştur. Bu olabilecek bir şey. Beyin kısmen ilişkisel olmayan bir sistem tarafından şoka sokulabilir. Birine 'aklını kullan' dersen, onlara sahip olmadıkları aletleri kullanmayı öğütlüyorsun. Onlara, 'Kafanı kullan! Düşün!' diyorsun. Bu, eğer elinde gerekli aletler yoksa, hiç bir şey ifade etmez. İnsanlar aletlerin ne olduğunu bilmiyor, onlara göstermen lazım. Aklın yaratıcılığı doğuştan başlayan bir süreç değil. Yaratıcı akla sahip olan insan, pek çok alete sahip olan ve doğru soruları soran insandır. Biri, 'sağlıklı bir beden istiyorum' dedğinde, ben de 'bunu neden istiyorsun' diyorum. Sağlıksın, ee? Sağlıklı bir aklım olsa, sakat bir bedenle de yaşayabilirim. [ Alternatif Çözümler ] Karı yok et ve hizmet etmeye odaklan. Yiyeceğin, suyun, havanın ve insanların durumlarını geliştirdiğimiz teknolojilerle iyileştirmeye çalış. Organları tamir edebilsek veya nanoteknoloji kullansak, bunların ne kadar faydalı olacağını düşün. Burada bulunanlardan bazıları eminim bir noktada işlemeyen ancak karmaşık olan programlar yazmıştır. Bozuk yerleri düzeltmen ve programın niye işlemediğini bulman gerek. Şimdi, elinde olanın yazılım kodu değil, insan bedeni olduğunu düşün. İnsanların bedenine yanlış giden bir şeyler olduğunda belli kod parçacıkları sokup onların bir hata olduğunda parlayıp sana neyin hatalı olduğunu göstermesini sağlayabilsen... Ve sana e-mail veya küçük filan gönderebilseler... Bu müthiş bir yolculuk olurdu, ama hele bir de gerçek olsa... Bir sonra göreceğin şey, bir karikatür veya stok bir resim değil gerçek sıçanların resmi. Maalesef bunlar insan değil ancak burada gördükleriniz, gerçekten bir şeyler yanlış gittiğinde sinyal veriyor. Bu nasıl oluyor? Nanoteknoloji sayesinde. Evet, bucky kürelerine ve bucky tüplerine bakmak gerçekten hoş. Ayrıca onları her şeyde bulabilirsiniz, kozmetiklerde, rujlarda... boyalarda, kırışmayan pantalonlarda... ancak bunların insanlara çok faydalı sağlayacak özellikleri de mevcut. Sebebi ise: Şans, şans, şans! Nanoteknolojiyle üretilen şeylerin boyu, aşağı yukarı insan vücudunun yapıtaşlarıyla aynı. 1 ila 100 nanometre boyda, neden bilmem. Bunun sebebi ve avantajı ise şu: Aynı boyutta oldukları ki, bunların iyi özelliklerinden faydalanabilirsiniz, nanoparçacıkları bir araya getirerek hem hoş görüntüler ortaya çıkarabilir hem de parçacıkların şeklini ve boyutunun değiştirerek, renklerini ve fiziksel özelliklerini ayarlayabilirsiniz. Bu ise, işe yarayabilir. Sebebini de şimdi anlayacaksınız. Evet, işte bu adam bir farenin optik sinirini kesti. Sonra bu berrak sıvıyı aldı. Neden işlediğini hala bilmiyor ama bu sıvıyı farenin vücuduna enjekte etti, 6 hafta ila 6 ay içinde, voila, fare yeniden görmeye başladı. Sonra da yaraların gerçekten iyileşmiş olduğunu keşfetti. Bu teknolojiyle temiz bir ortamda ameliyat yapabilirsiniz. Ameliyatınızı yapıp, hastayı evine gönderirsiniz ve yaptığınız neyse işleyiverir. Bunun neden işe yaradığını hala bilmiyorlar, ancak bu gerçekten müthiş. Patentini de almışlar. Neticede bunların hepsi trikordöre varıyor. Hepimiz tıbbi mir trikordör inşa etmeye çalışıyoruz. Ve nanoteknoloji sayesinde bunu başaracağız. Mikro sıvı gibi, gayet iyi işleyen başka teknolojiler de mevcut. Mikro sıvı kanallarını nanoteller oluşturuyor ve bunların hepsini tek bir çip üzerine oturtuyorsunuz. Bugün, bu tür deneyler yapmak için milyonlarca doları ve büyük gereçlere sahip büyük bir laboratuara ihtiyaç duyuyorsunuz. Gelecekte ise bu büyüklükte bir çiple işinizi halledebilecek, ne hastalığınız olduğunu görebileceksiniz. Bunun sebebi ise banmalı kalemle yapılan nanolitografi gibi teknikler, evet, Northwestern Üniversitesi yazabiliyorsunuz. Bu teknoloji sayesinde güzel görünen nanolar kullanarak nano sıralar, iletken polimerler, protein sıraları, nanoparçacıklardan oluşan çizgiler üretebilirsiniz. Bunlara altın kabuklu nanoparçacık deniyor. Altından yapılan boş bir kabuk bu. Bu kabuğun özelliklerini ve renklerini kontrol edebiliyorsunuz. Burada da faydalar mevcut. Onların içine antikorlar yerleştirip vücuttaki bir tümöre sokabilirsiniz. Bunların işe yaradığını size garanti edebilirim. Bunlara ışık tuttuğunuz zaman bunların plazmonik denen bir özelliği var. ve de bu plazmonikler vücutta işe yarıyor. Nanoparçacığı ısıtıyorsunuz ve tümörü yerinde yok ediyor ve etraftaki hücrelere hiç zarar gelmiyor. Bir gün tümör terapisi bunun gibi olacak. Sadece tümör yok olacak. Ayrıca insanların vücuduna bir şeyler sokabilirsiniz. Onlar yüzüp gitmek istedikleri yere gidecekler. Ve umuyoruz ki bir gün çipteki hücreler sayesinde size neyin yanlış gittiğini gösteren sinyaller verecekler. Yani bir gün, bunları dışarıda değil vücudunuzun içinde kullanmak isteyeceksiniz. Ya da vücudun belli yerlerini hedefleyen ilaçlar yapabilirsiniz. Esasen işe yarayan ancak zararlı pek çok ilaç var. Bunları güvende olacakları dendrimerlere yükleyebilirsiniz. Sonra onları görtürmek istediğiniz yere götürüp, onları salıverebilir ve işlerini yapmalarına izin verebilirsiniz. Ve umuyoruz ki bundan ötürü daha iyi hissedeceksiniz. Bunların hepsi çizgi film gibi. Ancak, bahsettiklerim gerçek ilaçlar. İki yıl önce FDA tarafından onaylanan bir ilaç, Abraxane. Bu, şu anda klinik testlerden geçmekte olan bir AIDS ilacı, ve üreticisi Avustralyalı Starpharma. Yani bunlar düzmece şeyler değil. Bu, şu anda gerçekleşmekte olan bir değişim. Neticede hepimiz bu akıllı bombaları ve denizaltıları inşa etmek istiyoruz. Bu multifonksiyonel zamazingo yolula bunları yapabilirsiniz. Görüntüleme aygıtını, hastalık sebebi sensörünü, kanser hedefleme mekanizmasını ve ihtiyaç duyulan ilacın hepsini bir araya koyabilirsiniz. Bunların hepsi birlikte çalışacak ve istediğiniz şeyleri yapacaklar. Bin dolarlık genomunuz sayesinde DNA sıralamanızı kesin olarak öğreneceğim. Bunu da sağlayan şey piyasada bulabileceğiniz bir nanoteknoloji ürünü. Bunları bir kaç yüz bin dolar karşılığında alabilirsiniz. Geleceğin tıbbı öngörüye odaklanacak. Başınıza ne geleceğini başınıza gelmeden bileceğiz. Ve umuyorum başınıza bir şey gelmeden önce önleyebileceğiz. Ve bu çözüm binadaki herkes için kişiselleştirilecek. Vücutta büyümekte olan hücreler etraftaki etkileri hissederek tepki verirler. Bugün biyologlar, bu bilgiyi kullanarak kök hücrelerden doku ve organ üretiyorlar. Daha önce, yeni hücrelerin düzgün bir şekilde gelişmesine yarayan kimyasal tetikleyicilere odaklanıyordu. Ancak atmakta olan bu sıçan kalbini üretmek için mekanik tetikleyiciler de önemliydi. Pompalanan kan ve besinlerin sağladığı güç, kök hücrelerin farklılaşmasına yardımcı oluyor. Burada yedek damarlar yetiştiriliyor. Her nabız atışı, liflerin sıraya geçmesini sağlayarak damarları güçlendiriyor. Bir başka laboratuarda da bioreaktörler kullanılarak kemik yetiştiriliyor. Kemiğin vücutta normal olarak maruz kalacağı sıvı akımını taklit eden tüpler var. Bu sayede gerçek çene kemiğinin sağlamlığına ve şekline sahip bir kemik ürettiler. Bunu satın alarak vücudunuzu iyileştirebilirsiniz. Karın ortadan kalkması parasal sistem dahilinde mümkün değil. Bu sistem, tıbbi teknolojileri ve araştırmayı sınırlandırıyor. Eğer insanların yarattıkları bir organizasyonun temel derdi sağlık ve yemek değilse, bu, organizasyonun insanın çektiği acıdan sorumlu olduğu anlamına gelir.