Ben profesyonel bir baş belasıyım. (Kahkaha) İşim dünyayı, baştan savma sistemleri ve daha iyisini yapmayı reddeden insanları bir yazar, konuşmacı ve gizemli bir Nijeryalı olarak eleştirmek olduğundan (Kahkaha) Amacımın bu kedi olmak olduğunu hissediyorum. (Kahkaha) Ben diğer insanlara bakıp şöyle diyen kişiyim: ''Bunu düzeltmen lazım.'' Ben buyum. Bu dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bir şekilde bırakmak istiyorum. Bu değişimi başlatmak için seçtiğim yol konuşmak, ilk olmak ve o ilk domino taşı olmak. Bir dizi dominonun düşmesi için birinin önce düşmesi gerek, bu şekilde diğer taşların da bir seçim şansı olmayacaktır. O domino düştüğünde ise, genellikle bunu gören ilk kişinin de bir domino taşı olmak için ilham kazandığını umuyoruz. Benim için, o ilk domino taşı olmak sesimi duyurmak ve gerçekten zor olan şeyleri yapmak demek, özellikle ihtiyaç duyulduklarında başkalarının da takip edeceğini umarak. Ancak bir şey var ki ben sizin muhtemelen düşündüğünüz fakat söylemeye cesaret edemediğiniz şeyleri söyleyen kişiyim. Pek çok zaman insanlar korkusuz olduğumuzu düşünürler, bunu yapan insanlar korkusuzlar gibi. Korkusuz değiliz. Gerçeği güce karşı savunarak yapmak zorunda olduğumuz fedakârlıkların sonuçlarından korkmuyor değiliz. Burada olan şey kendimizi zorunlu hissetmemiz çünkü dünyada o domino taşı olmaya istekli çok az insan var, çok az insan bu riski göze almaya istekli. Bunu korkusuzca yapmıyoruz. Bir de korku hakkında konuşalım. Büyüdüğümde ne olmak istediğimi tamamen biliyordum. ''Doktor olacağım!'' diyordum. Doktor Luvvie hayalimdi. Daha kimse onu bilmezken Doc McStuffins olurdum. (Kahkaha) Üniversiteye gittiğimde, ilk yılımda tıp hazırlık için Kimya I almak zorundaydım. Akademik kariyerimin ilk ve son D'sini aldım. (Kahkaha) Danışmanıma gittim ve ''Tıp hazırlığı bırakalım, çünkü bu doktorluk işi bana uymayacak, ben hastaneleri sevmiyorum bile... ''Yani...'' dedim. (Kahkaha) ''Bu işi oldu bitti varsayalım.'' O yarıyıl blog yazmaya başladım. 2003 yılıydı. Bir hayal sona ererken diğeri başlıyordu. Küçük bir hobi olarak başladı ve 2003 yılında pazarlama işimi kaybedince tam zamanlı işim haline geldi. Yine de ''Ben bir yazarım.'' diyebilmek 2 yılımı aldı. Ben yazmaya başladıktan 9 yıl sonra, 'Yazarım' demeden önce, çünkü 401ks olmadan olacaklardan korkuyordum, ''Ayakkabı tarzıma nasıl devam ederim'' demeden ''Benim için önemli.'' (Kahkaha) Amacımın ne olduğu bilincine sahip olmak bir hayli zamanımı aldı. Sonra fark ettim ki korkunun, amacımız olan şeyleri yapıp söylememiz üzerinde inanılmaz bir gücü var. Kendime diyordum ki ''Hayatımı korkunun yönetmesine izin vermeyeceğim... Yaptıklarıma korkunun karar vermesine izin vermeyeceğim.'' Sonra tüm bu harika şeyler olmaya ve dominolar düşmeye başladı. Bunu fark ettiğimde ''2015 olmuş, 30 oldum, 'yine de yap' yılım olacak bu, bir şeyler beni korkutsa da yapacağım artık'' diyordum. Şimdi, ben Oğlak burcuyum. Yere bastığımı hissetmeyi severim. Tek başıma ilk tatilime çıkmaya karar verdim, Dominik Cumhuriyeti'ne, yurtdışına gidiyordum. Doğum günümde ne yaptım? Punta Cana ormanları arasında ziplin yaptım. Tuhaf bir sebepten üzerimde rahat iş kıyafeti vardı. Sebebini sormayın. (Kahkaha) İnanılmaz vakit geçirdim. Ayrıca su altında olmaktan hoşlanmıyorum. Toprak üstünde olmayı seviyorum. O yüzden Meksika'ya gittim ve su altında yunuslarla yüzdüm. O yıl yaptığım diğer bir güzel şey yaptığım en çarpıcı şeydi, kitabımı yazdım; ''Seni Yargılıyorum''u. Sonrasında... (Alkış) yazı haklarını almam gerekiyordu. Evet. Ama o yıl yaptığım karşıt-ben işi ödümü kopardı... Hava dalışına gittim. Uçaktan atlamak üzereyiz. ''Hayatımda çok aptalca şey yaptım, bu da onlardan biri'' dedim. (Kahkaha) Sonra Dünya'ya düşmeye başlıyoruz ve tam anlamıyla nefesim kesiliyor ve diyorum ki ''Ben az önce harika bir uçaktan bilerek atladım.'' (Kahkaha) ''Benim sorunum ne?'' Sonra o güzelliğe bakıyorum, ''Bu yapabileceğim en güzel şey'' diyorum ''Bu harika bir karardı.'' Sonra gerçekleri konuştuğum zamanları düşünüyorum. O uçaktan atlıyormuşum gibi hissediyorum. Uçağın tam kenarında durduğum o anı hissediyorum, ''Bunu yapmamalısın'' hissi ama yine de yapıyorum çünkü zorunda olduğumu görüyorum. O uçağın kenarında oturmak ve uçağın içinde kalmak beni rahatlıyor. Kurumlara ve benden büyük insanlara, benden daha güçlü her tür duruma karşı konuştuğum her gün o uçaktan düştüğümü hissediyorum. Sonra anlıyorum ki rahatlık abartılmış. Sessiz olmak da rahatlık çünkü. İşleri olduğu gibi bırakmak da. Tüm bu rahatlık var olan durumu korumaktan ibaret. O yüzden rahatsızlıktan rahatlık duymalıyız, gerekli olduğu her zaman acı gerçekleri konuşarak. Ben -- (Alkış) Kendim için söyleyeyim, bu gerçekleri konuşmak zorundayım çünkü dürüstlük benim için önemli. Doğruluk çok değer verdiğim bir şey. Adalet... Bu bir seçenek bile olmamalı. Her zaman adalet sahibi olmalıyız. Ayrıca karite yağının da çok değerli olduğuna inanıyorum -- (Kahkaha) ve bence cildimiz nemli olursa dünya daha iyi bir yer olurdu. Bunun dışında en önemli değerlerim ışığında gerçeği konuşmak zorundayım. Bu konuda başka bir seçim şansım yok. Ancak benim gibi profesyonel baş belaları bu domino taşları olmaya gönüllü, her zaman uçaktan atlayan veya ilk eleştiriye hedef olan tek insanlar olmamalı. İnsanlar bu akut sonuçlardan o kadar korkuyor ki pek çok kez bir ortama girdiğinizde o ortamdaki en güçlü insan olduğunuzu fark etmiyorsunuz... İkinci veya üçüncü en güçlü kişi de olabilirsiniz. Şuna kesinlikle inanıyorum ki bu tür durumlarda işimiz olanlara müdahele etmek. Eğer en güçlü biz değilsek, iki kişinin daha desteğiyle birlikte güçlü oluruz. Tıpkı toplantıda ortak imza atan kadın örneği gibi, hani kadın sesini duyuramıyordur veya sesini duyuramayan kişinin duyulmasını istiyordur. İşimiz bunlara fırsat tanımak. Herkesin iyiliği toplumsal bir sorundur. Eğer bunu savunabilirsek, ihtiyaç duyduğumuzda bunu anlarsak, başkasına yardım edebileceğimizi anlarsak çevremize o kadar sık bakmak zorunda olmayız. Toplumda çok zor duruma düştüğümü hissettiğim zamanlar oldu, bir konferansta konuşmam istendiği bir zaman olduğu gibi ve benden bunun için ödeme yapmamı istediler. Sonra biraz araştırma yaptım ve öğrendim ki orada konuşma yapan beyaz erkeklere ödeme yapılmış ve seyahat masrafları karşılanmış. Konuşma yapan beyaz kadınların seyahat masrafları ödenmiş. Konuşma yapan siyahi kadınlardan ise ödeme yapması istenmiş. ''Ne yapıyorum şimdi?'' dedim. Bunu topluluğa karşı dile getirirsem finansal bir kayıp yaşayacağımı biliyordum Sonra anladım ki sessizliğimin kimseye faydası yok. Sonra korku içinde bunu aleni olarak konuştum ve diğer kadınlar da konuşmaya başladı... ''Bu ödeme eşitsizliği bana da yapıldı.'' Sonra bu konu konferansın dahil olduğu ayrımcı ödeme uygulamaları hakkında bir sohbet oldu. İlk domino taşı olduğumu hissettim, tanınan bir kişinin yazdığı rahatsız edici anıyı okuyup onunla ilgili bir yazı yazdım. Benden daha güçlüydü ve kariyerimi etkileyebilirdi ama ''Yapmak zorundayım'' diyordum. ''Bu uçağın kenarında gerekirse iki saat oturmam lazım.'' Ve yaptım. ''Yayınla''ya tıkladım ve kaçtım. (Kahkaha) Döndüğümde viral olmuştu ve insanlar ''Tanrım, sonunda biri bunu dile getirdi'' yazıyorlardı. Akıl sağlığı ve kişisel bakım hakkında bir tartışma başladı ve ben şu havaya büründüm; ''Yaptığım bu şey... işe yarıyor sanırım.'' Sonra pek çok insan güçlü erkekler tarafından uğradıkları saldırılar hakkında konuşarak domino etkisi yarattılar. ''Ben de!'' diyen milyonlarca kadın buna katıldı. Bu hareketi ateşleyen Tarana Burke'e teşekkürler. (Alkış) İnsanlar ve sistemler bizi olduğumuz yerde tutmak için sessizliğimizi kullanırlar. İlk domino taşı olmak bazen tamamen olduğunuz kişi olmak demektir. Bu yüzden 3 yaşından beri şaibeli bir karakterim. (Kahkaha) Üçüncü doğum günümde ben. Hayatım boyunca bu kız oldum, bunun bile domino olduğunu düşünüyorum çünkü kendimizin temsilcisi olmamızı isteyen bir dünyada kendiniz olmak devrim gibi olabilir. Ben fısıldamamızı isteyen bir dünyada bağırmayı seçiyorum. (Alkış) Bu zor şeyleri söylemek gerektiğinde kendime üç şey soruyorum. Bir: Bunu kastettin mi? İki: Bunu savunabilir misin? Üç: Bunu sevgiyle mi söyledin? Üçüne de yanıtım evet ise, bunu söylüyor ve sonucuna göğüs geriyorum. Bu önemli. Bu iç kontrol sistemim bana hep ''Bunu yapman lazım'' diyor. Doğruları söylemek, önemli gerçekleri konuşmak devrimsel bir hareket olmamalı. Güce karşı gerçeği savunmak fedakârlık gerektirmemeli ama öyle değil. İnanıyorum ki daha çoğumuz insanlık için bunu yapmayı tercih etse şu an olduğumuzdan çok daha iyi yerlerde olurduk. İnsanlıktan söz açılmışken, Bence köprüler kurmak için gerçekleri konuşmayı kendimize borçluyuz, ortak payda adına ve gerçekler üzerine kurulmayan köprüler yıkılacak. Doğruyu savunmak o domino taşı olmak bizim işimiz, sorumluluğumuz, görevimiz, yalnızca zor olduğunda değil, özellikle zor olduğunda. Teşekkür ederim. (Alkış)