Tünaydın hanımlar ve beyler.
Saati sıfırlayabilir misiniz?
Şu an dört dakikayı gösteriyor,
sanırım son konuşmadan kalmış... Harika!
Pekâlâ! Benim adım Akala,
Hip Hop Shakespeare Topluluğu'ndanım.
Çalışmamızın felsefesine, anlamına,
arkasındaki amaca değinmeden önce
sizi ufak bir sınava davet edeceğim.
Bu sınavı birkaç kez yaptık,
bunu sınavdan sonra konuşuruz.
Size bazı alıntılar söyleyeceğim.
Sevdiğim hip hop şarkıları
ya da sevdiğim Shakespeare oyunları
veya şiirleri arasından seçilen
tek satırlık alıntılar.
Siz de elinizi kaldırıp bunun hip hop mı
yoksa Shakespeare mi olduğunu
söyleceksiniz.
(Gülüşmeler)
Anlaşılır oldu mu? Peki.
İlki şu:
"Kendini oluşturan güzelliği yok etmek."
"Kendini oluşturan güzelliği yok etmek."
Hip hop olduğunu düşünüyorsanız
el kaldırın lütfen.
Shakespeare ise el kaldırın.
Güzel, yüzde 70 Shakespeare yönünde.
Bu Sean Carter isimli,
daha çok Jay-Z olarak tanınan bir beyden,
"Can I Live?" parçasından alıntı.
Diğerine geçelim.
"Belki bu kustuğum bir kin,
belki ruhun gıdası.
"Belki bu kustuğum bir kin,
belki ruhun gıdası.
Hip hop?
Shakespeare?
Büyük çoğunlukla
Shakespeare yönünde. İlginç.
Eminem diye bir beyi duyan oldu mu?
(Gülüşmeler)
Kendisi Shakespeare değil.
Bu da Eminem'in Jay-Z ile yaptığı
"Renegade" adlı bir parçadan.
Birkaç tane daha yapalım.
"Ellerini kullanmaktansa
bozuk silahlar kullanmak daha iyi."
"Ellerini kullanmaktansa
bozuk silahlar kullanmak daha iyi."
Hip hop?
Shakespeare?
Belirgin şekilde Shakespeare yönünde.
Bu alıntı Shakespeare'den.
"Othello" isimli oyundan.
Sıradaki:
"Kafiyelerle aram iyi değil."
"Kafiyelerle aram iyi değil."
Hip hop?
Shakespeare?
Bu da Shakespeare'den.
"Kuru Gürültü"den alıntı.
İki tane daha var.
Sıradaki:
"Sizinle rüyalarınız yoluyla
iletişim kuran o en cömert kral."
"Sizinle rüyalarınız yoluyla
iletişim kuran o en cömert kral."
Hip hop?
Shakespeare?
Elli-elli gibi.
Wu-Tang Clan'in lideri,
RZA olarak bilinen bir bey.
Wu-Tang'e tekrar döneceğiz,
RZA'dan çok bahsedeceğiz.
Hip hop felsefesinin ana simgelerinden,
üstümde büyük etkisi olan biri
veya bir topluluk.
Ona tekrar döneceğim.
Günün son alıntısı.
Şuna geçelim...
"Sokratesler, felsefeler
ve hipotezler açıklayamaz."
"Sokratesler, felsefeler
ve hipotezler açıklayamaz."
Hip hop?
Shakespeare?
Büyük çoğunlukla hip hop yönünde.
Bu da hip hop.
Yine Wu-Tang,
Inspectah Deck adlı birinden.
İlginç biçimde, bu alıntı
"Wu-Tang Forever" albümündeki
"Triumph" isimli bir parçadan.
"Wu-Tang Forever" bu ülkede birinci sıraya
çıkan ilk hip hop albümüydü.
Bu tür sözsel tarzla hip hop'ın
ileri bir seviyeye geçmesini sağladı,
buna birazdan tekrar döneceğiz,
Wu-Tang'ten tekrar bahsedeğiz.
Görüyorsunuz, bu muhtemelen birçoğumuzun
sandığı gibi keskin bir biçimde olmadı.
Bağlamlar, algımız elimizden alındığında
kullanılan dil, bahsedilen konular,
çeşitli şeyler
bunu çok zor hâle getiriyor
ve bu iki sanat biçiminin ham hâldeki
diline bakmak zorunda kalıyoruz.
Merak etmeyin, bu çalışmayı
400'den fazla kez yaptık ve şimdiye dek
kimse tamamını doğru biçimde anlamadı.
Bazı en saygın
Shakespeare kuruluşlarındaki
kimi üst düzey profesörler bile.
İsim vermeyeceğim.
Şunu söylemeye bile gerek yok:
bu birçok insanın algısına meydan okudu
ve bunu genişletirsek,
hip hop ve Shakespeare
arasındaki diğer bazı benzerlikleri,
paylaştıkları diğer şeyleri görüyoruz.
Paylaştıkları başlıca şeylerden biri de
elbette ki ritim.
Beşli ölçü -- dee-dum, dee-dum,
dee-dum, dee-dum, dee-dum.
Beş set, iki vuruş, aslında bu
hip hop müzikte kullanmak için
harika bir ritim
ve bunu bugünün söz yazarlarına bile
zor gelecek bir şekilde aktarıyor.
Bununla ne kastediyorum?
Bunu kullanmak profesyonel bir rapçi için
bile çok zor, grime tarzı bir altyapı
üstüne yazılmış sözler.
Grime dakikada 140 vuruştur.
Bu çok çok hızlı bir tempo.
Aynı sözleri alıp geleneksel bir hip hop
altyapısı kabul ettiğimiz
dakikada 70-80 vuruş üstüne ekleyin.
Çok çok zor bir beceri.
Hazır olan müzikle,
şu an yazarken bile zor.
Yine de beşli ölçü
bize bunu yapma olanağı sağlıyor.
Söylemek istediğim şeyi anlatmaktansa
doğrudan göstereyim. Kulak verin.
Müzik gelsin lütfen.
(Müzik)
Birazdan duyacağınız şeyi
bazılarınız bilip
bazılarınız bilmeyebilir.
Bu Shakespeare'in en ünlü şiiri, 18. Sone.
Ritme uysun diye herhangi bir uyarlama
yapmadım, iyi kulak verin.
Pekala.
"Seni bir yaz gününe
benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen,
çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da
yaldız düşer yüzünden;
Her güzel
er geç yoksun kalacak güzellikten,
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz,
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın,
gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
İnsanlar nefes alsın,
gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir."
(Alkışlar)
Gördüğünüz gibi,
ritme tam olarak uyuyor.
Altyapıyla uyum içinde.
Şimdi tamamen farklı tarz altyapı
deneyeceğiz, farklı tempoda bir altyapı.
Bu uyumlu ritim sayesinde
yine aynı sözleri göreceksiniz.
Deneyelim.
(Müzik)
"Seni bir yaz gününe
benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen,
çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da
yaldız düşer yüzünden;
Her güzel
er geç yoksun kalacak güzellikten,
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz,
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın,
gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
İnsanlar nefes alsın,
gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir."
(Alkışlar)
Herkesin bir saniyeliğine
elini kalbine koymasını istiyorum.
Kalbinizi hissediyorsanız, öyle umuyorum,
kalbiniz ikili setler şeklinde
atıyor olmalı,
bir kuvvetli, bir zayıf, dee-dum
veya diğer adıyla iki tempolu.
Öyle değilse en kısa sürede bir doktora
danışmanızı öneririm.
Bundan dolayı
-elinizi kalpten çekebilirsiniz-
Bundan dolayı
bu ritim bizim için çok özsel,
müzik yaşamın ritmini,
yaşamın seslerini taklit ediyor
Yaşamın kalp atışını.
Bu ritim, beşli ölçü, basit bir ritim
olsa bile müziğin birçok tarzı için
oldukça özsel nitelikte.
Dünyadaki diğer yerlerde
farklı ritimler var.
Batı Afrika ritimleri gibi,
insanlar temelde üçlü biçimde konuşuyor.
Ritmin, gençlerin sözleri
ezberlemesi açısından
bellek destekleyici bir araç
olduğunu gördük.
Ayrıca söylenen bazı şeyleri
kavramak için de bir yol.
Ritim bunu anlamamıza yardım ediyor.
Duyguyu aktarmamıza yardım ediyor.
Tabii ki hip hop'ta da tonlama,
söylediğini söyleme şeklin,
hangi ruh hâliyle söylediğin,
hangi ritimle söylediğin
söylediğinin ne olduğu kadar önemli.
Bu iki sanat biçiminin felsefelerine,
algılarına veya anlayışlarına,
hakkında çok şey bildiğimizi
sandığımız bu iki şeye geri dönersek,
buna Shakespeare ile başlayalım.
Geçen üç veya dört yıl boyunca,
yüzlerce uygulama atölyesinde yüzlerce,
binlerce gençle
çalıştıktan sonra,
insanların Shakespeare algısıyla ilgili
çok ilginç şeyler keşfettik.
Kim olduğunu,
içinde yaşadığı dönemin
kökleşmiş inançlarının neler olduğunu,
etrafındaki insanların, geçmişinin
nasıl olduğunu sandıkları hakkında.
Tabii ki bir kısmı hip hop'ta da
olduğu gibi tamamen anlamsızdı.
Örneğin Shakespeare'in,
onların dediği şekilde,
"üst düzey" veya Kraliyet İngilizcesi
konuştuğu fikri.
Geçerli telaffuz.
Geçerli telaffuz Shakespeare'in ölümünden
100 yıl sonra bile henüz icat edilmemişti.
Bugün Kraliyet İngilizcesi ile
kastettiğimiz dili hiç duymadı.
O hayattayken insanlar biraz Yorkshire
ve Cornwall karışımı şeklinde konuşuyordu.
Örneğin, "hours" (saatler)
"urrs" diye söyleniyordu.
"Urrs ve urrs ve urrs."
Veya: "mood" (hâl)
ve "blood" (kan)... kafiyeliydi!
İnsanlar "mu:dd" ve "blu:dd" olarak
telaffuz ediyordu.
Onun yaşadığı dönemde
zengin ve fakir arasındaki uçurum
bugünkünden fazlaydı,
gerçi bu uçurumu tekrar oluşturmak için
elimizden geleni yapıyor gibiyiz.
Çok fırtınalı, çok zorlu zamanlarda
yaşıyordu ve biz o zorluğun
hemen hemen temizlenmiş olan
görünümüne maruz kalıyoruz,
geçmişin manzarasını
renklendiriyoruz.
Shakespeare'in izleyicilerinin
yüzde doksanından fazlası
okuyup yazamazdı.
Nasıl oldu da 21. yüzyılda Britanya'da
neredeyse seçkinciliğin simgesi
durumuna geldi
ve hatta biz şu tartışmayı duyabiliyoruz:
Kendi oyunlarını yazan o muydu?
Çünkü elbette ki bu, bilgiyi elinde
bulundurma iznine kimin sahip olup
kimin olmadığına indirgeniyor.
Shakespeare üniversiteye
gitmemiş biriydi.
Oxford veya Cambridge'li değildi.
O -bazılarınca- -öyle görmüş olmalılar-
bilgiyi bulundurma hakkı olmayan biri
olarak görülüyordu.
Zekâsını bir gerçeklik olarak
kabullenmektense
onun zekâsına
bir açıklama getirmek zorundayız.
Bu da beni hip hop'a götürdü.
Birçok kişinin hip hop'a dair fikri var --
tabii ki basının da hip hop'a dair yüksek
sesle belirttiği fikirleri var.
Binlerce kişiyle olan,
yüzlerce atölyedeki çalışmamda
ve kurumlardaki etkileşimlerde
tekrar keşfettim ki
hip hop'a dair fikri olan birçok kişi
onunla ilgili hiçbir şey bilmiyor.
Sıfır. Hiç. Bununla kastettiğim ne?
Sözcüklerin kendisi, "hip hop",
buradaki "hip" bir Wolof sözcüğü olan
"hipi"den geliyor.
Wolof bir Senegal dili,
bir aydınlanma terimi anlamında,
"gözünü açıp görmek" demek.
"Hop" sözcüğü de
İngilizcedeki belirtme hareketinden.
Yani "hip hop" "zeki hareket" demek.
Hip hop New York'taki
kurucuları tarafından sistemleştirilen
beş unsur içerir.
Beş unsur.
Dj'lik, rap yapma,
break dans, grafiti sanatı
ve bugün bahsetmek istediğim
beşinci unsur:
Bilgi.
Belki televizyon veya radyoda
pek görmediğimiz bir unsur.
Tabii ki bu kültürü kuranlar
bu kültürün bugünkü simgelerinin
oluşturan kişiler değil.
Bu anlaşıldıktan sonra,
ortaçağdaki Batı-Afrika imparatorlukları
Mali, Songhay, Gao,
antik Gana'ya dönersek,
Malililerin griot dediği
bir niteliğiniz var.
Bu griotlar bugün hâlâ var, griot kimdi?
Griot ritmik, sözsel şair, ozan, müzisyen,
tarih ile ruhsal geleneğin
ve benzer şeylerin, o imparatorluğun,
o kültürün bilgisini taşıyan kişiydi.
Amerika bölgesinde bu müzikal,
sözsel, kültürel geleneklerin birçok
karmaşık biçimde nasıl ortaya konduğunu
ve caz, blues, funk'tan hip hop'a dek
ilham olmaya nasıl yardım ettiğini
anlamaya başladığımızda,
kurucular Afrika Bambaataa, Kool DJ Herc
ve Grandmaster Flash'in bu kültürü
bu şekilde sistemleştirdiğinde,
aslında ne yapmaya çalıştığına dair
çok daha güçlü bir kanıya varırız.
Onu bu bağlamda kavradığımızda,
yetmişlerin sonu
ve seksenlerin başında New York'ta
neler olduğunu anladığımızda,
çoğunlukla temsil edildiği şekle kıyasla,
hip hop çok farklı bir mesele
hâline gelir.
Sivil haklar dönemi sonrasından
çıkan insanlar,
Amiri Baraka veya James Baldwin
edebiyatının estetik etkisi,
Muhammed Ali'nin kişiliğinin etkisi,
James Brown'ın funk müziğinin etkisi,
bu arada, James Brown tarihteki
en çok örneklenen bateristtir.
Döngü tarzındaki ünlü parçaları
tüm hip hop müziğinin temelini oluşturur.
Bu hip hop'ı bir kültür olarak
içine ekleyebileceğimiz tek hakiki ortam.
Ben bunun içinde büyüdüm sayılır.
Büyük oranda bundan ilham aldım.
Şöyle oldu... doksanların ortalarına dek
ticari anlamda
en başarılı olan rapçilerin kadar zeki
oldukları hakkında övünmesi olağandı.
Bilime hakim olmaktan bahsetmek,
bilgi sunmak,
yaşamın New York'tan bakıldığında
nasıl olduğunu anlatırken
aynı anda matematiğini konuşturmak.
Bu iki unsur arasında bir çelişki yoktu
ve yine aynı şekilde,
mesele bilgiyi bulunduranın kim olduğuydu.
Kimin meşaleyi alıp ileriye taşıdığı.
Hip hop'a dair ilham verici olan
şeylerden biri de
bunu yapmak zorunda olmadıkları
söylenen insanlardı,
olmadıkları bir şey olmaya çalışmadan,
farklı biçimde giyinmeden,
farklı şekilde konuşmadan,
karar verdiler, kararı veren onlardı:
"Bu bilgiyi bulunduran biz olacağız.
Kendimizi eğiteceğiz
ve bu bilgiyi müzik yoluyla aktaracağız."
Yaşamımda bunun temel simgesi,
üstümdeki asıl etki
size bahsettiğim bu gruptu, Wu-Tang Clan.
"Wu-Tang Forever" yayınlandığında,
okul çağındayken,
bambaşka tarzlar dinleyen insanları
bir araya getiren ilk albümdü.
O zamana dek, hip hop Londra'da hâlâ
belirli bir kesimdekilere hitap ediyordu,
benim okulumda öyleydi.
Sonra "Wu-Tang Forever" çıktı
ve birdenbire Heavy Metal dinleyen,
Blur ve Oasis seven çocuklar,
herkes o tarzdaki albüm
etrafında birleşmişti.
Peki bu neydi?
Açık bir şekilde gururlu, zekice olan
bu söylem öylesine yadsınamazdı ki,
bana göre, herkesin ilgilisini uyandırıp
insanları içine çekti.
Size bir şiir örneği göstereceğim,
ben ona şiir diyorum ama bazıları
rap diyebilir,
bu grubun başındaki isim,
RZA olarak bilinen bir beye ait,
Az önce ondan bahsettim.
"Kill Bill" filmi için de müzik yapmıştı,
belki daha çok bu niteliğiyle
tanıyanlar vardır.
Onun yazdığı, "Twelve Jewels"
adlı bir şiir vardı, bu size zamanının
en başarılı rapçilerinden biri olmasına,
zekâyla övünmenin o dönemde ne kadar
normal olduğuna dair bir fikir verecektir.
"Twelve Jewels" adlı bir parça,
internetten bakabilirsiniz.
Birazını paylaşacağım.
Şöyle:
"Matematiksel, biyokimyasal
denklikler öncesindeki
taş, hava, ateş ve suyun görünümleri,
temel oluşumları katı, sıvı
ve gazlar olmadan,
ki onlardır kara parçalarını,
uzay katalizörlerini
ve tüm maddeleri doğuran,
bu yoğun hâldeki üçüncü boyut
somut bir kavrayışı gözlemlemeli.
Siniri bozmak için önce sinir gerekli.
Bilgelik bilge olanın kendisi.
Şair uykudaki aptal uyansın diye söyledi.
Zaman dördüncü boyut, giriverir zihnine.
Çakralar omurganın gerisine doğru
hareketlendiğinde.
Çi enerjimin yaşamsal noktama
temasını gözlemle.
Dilin tek hareketi
kılıcın ciğere yaptığı gibi delip geçer.
Duymadın mı şunu?
Sözcükler kurşun gibi hızlı yok eder.
Olumsuz fikirleri zihninin
odacıklarına yüklediğinde
ve ağzın cehennemden gelen
kötülüğü taşıyan tetiği çekince.
Olumsuzluğun barındığı yerden,
midenin derinliklerinden.
RZA'nın "Twelve Jewels"undan
küçük bir parça bu.
Bir taraftan da ilginç.
Bu türdeki sözsel tarzı kavradığınızda,
hip hop'ın Shakespeare ile aynı gücü
taşıdığını fark edersiniz.
Dönüştürme felsefesi,
herhangi bir yüce sanattaki gibi,
çevremizdeki dünyayı sorgulamak.
Bu bizi tiyatrodan
eğitim prodüksiyonlarımıza,
üstünde çalıştığımız film
ve televizyon yapımlarına kadar
Hip Hop Shakespeare Topluluğu ile
neye dair bir çalışma
yaptığımız hakkında bir sonuca götürüyor.
Tüm bunların ne olduğu.
Bu, bilgiyi elinde bulunduranın
kim olacağıyla ilgili.
21. yüzyılda, özellikle de
işçi kitlelerine gerek duymadığımız
sanayi sonrası toplumlara doğru geçerken,
artık fabrikalarda çalışmaları için
işçi kitleleri yetiştirmiyoruz,
bunlar oldukça önemli sorular.
Bugün eğitimin amacı ne?
Gençlere ne öğretiyoruz?
Sonraki nesli neyi yapması ve
biçimlendirmesi için eğitiyoruz?
Toplumun başarı ve başarısızlığın
gitgide o toplum içindeki
insanların zihnine
veya fikirlerine bağlı olduğu
bir toplumdaki her bireyi eğitiyor muyuz?
İnsanları yapabileceğinin en iyisini
isteyecek şekilde eğitiyor muyuz?
Tam potansiyeline ulaşacak şekilde.
Toplumda ne konumda doğarsa doğsun.
Yoksa hâlâ eski, katmanlı, insanların
zorunlu konum ve yerlerinin olduğu
zihniyet içinde mi çalışıyoruz,
yoksa onları olabildiğince
büyük düşünmesi için destekliyor muyuz?
Shakespeare'in yaşamında kimin onu
bilgiye sahip biri olması için
desteklediğini bilmiyorum
ama bunu yapamamış olsaydı
onun eserlerinden mahrum olurduk,
tıpkı hip hop'taki gibi.
Üstüne düşünmek istediğimiz şey de bu.
Eğitim, onun kime ait olup
kime ait olmadığı.
İnsan kültüründeki birliği,
insanların takip ettiği
fikir ve eylemlerdeki birliği
kendimize kanıtlamak için
görünüşte apayrı olan
bu sanat biçimlerini,
görünüşte apayrı olan
bu iki dünyayı kullanıp
onları bir araya getirerek.
İnsanları kendi sanatsal, edebi, kültürel
ve toplumsal nitelik tarzlarına
doğru ateşlemek için.
Sizinle ufak bir...
son bir parça paylaşacağım
Biraz daha...
"eğlenceli" demek istemiyorum
ama biraz daha oyun
ve meydan okuma tarzında.
Bir radyodan ortaya çıktı,
Radio 1Xtra'daki "Freestyles"dan,
yaklaşık iki buçuk veya üç sene önce.
Biraz şakasına gibiydi. DJ bana,
"Burada 27 Shakespeare oyunun listesi var,
onları serbest stile
uydurmaya çalış." dedi.
Şans eseri, başardık.
Nasıl oldu bilmiyorum, gerçi yaklaşık
on dakikamız vardı,
gerçek anlamda bir serbest stil değildi
ama yaptık ve sonrasında
albüme eklediğimiz bir parça oldu.
İlk bölüm 27 Shakespeare oyunu,
sonraki bölüm
Shakespeare'den 16 ünlü alıntı içeriyor.
İsmi "Komedi, Trajedi, Tarih",
internetten bakabilirsiniz, şu şekilde.
Şimdi söyleyeceğim, şöyle başlıyor:
"Bu Akala bir elmas gibi.
Siz ufaklıklarsa Yanlışlıklar Komedisi.
Bağırsanız da sizi çalarlar çello gibi.
İşime bakıyorum,
Othello gibi kıskançsınız.
Kimsin? Ne yapacaksın?
Hırçın Kız gibi susturuldun.
Yaz Gecesi Rüyasındasın.
Müziğin yavan.
Ben Capulet, sen Montague, acımam.
Ben Sezar'ım, duydun mu?
Venedik Taciri satamaz CD'ni.
Benim için işin sonu hep iyi.
Macbeth gibisin, cehenneme gideceksin.
Kısasa Kısas, en iyisi benim.
Windsor'un Şen Kadınlarısınız,
Kral Lear değil.
Timon'u bilmem, Atina'daydı o.
Hamlet gibi döndüğümde bedeli ödersin.
Ben Akala,
Sana Nasıl Geliyorsa öyle olsun.
Kuru Gürültüsün. Tek işin çalmak.
Harikayım, 12 Gece gerekmez.
Siz ufak Fırtınalar sahnede yok olur.
Güncel olan benim.
Sen tarih oldun 4. Henry gibi.
Alevim ben, işler kötü.
İyisi mi sen kaç Perikles gibi.
Standart ötesi, Kış Masalı gibi soğuk.
Titus Andronicus çuvallamaya mahkum."
27 oyun.
(Gülüşmeler) (Alkışlar)
Kulak verin.
Son bir kısım var,
Shakaespeare'den 16 ünlü alıntı içeriyor.
"Bilge adam aptal olduğunu bilendir.
Kışkırtma umutsuz ama değerli adamı.
Peter'dan alıp Paul'a ödemek niye?
Biri günahla yükselir, biri erdemle düşer.
Ruhunu inci pahasına satıp
dünyayı kazansan da ne olur?
Dünya istiridyem ama açım ben.
İstediğim fazlası kuruş ya da metelikten.
Şaka değil, umarım gülmezsiniz.
Şair veya yoksul, hangisi dersiniz?
Düzgünce konuşurum, kenar
mahalledenim gerçi, aslında yok ilgisi.
Şehirli de, sokaktan de. Gül yine güzel
kokmaz mı, adı başka olsa bile?
Sertçe söylüyorum, bir ozan kadar akıllı.
Elimde bahçeye dikilecek Krallık Bayrağı.
Akala, Akala, niye Akalasın sen?
Rap'im Shakespeare mısrasıyla,
sırrım ortada.
Ben şansla yükselmedim, kader bu.
Konuşsanız da şaşkınım ben hâlâ.
Saniyede binlerce korkağı bitirdim.
Kralın adı bile bir kale değil mi?
Bundan bahsetme, sır değil ki.
Tez dersi veririm Antik Yunan'daki gibi.
Ya da Mısıroloji, dilemem özür.
Zihin gözüm her şeyi net görür.
Beni durdurmak değil olası.
Yaşamım büyülü, büyük olasılıkla.
Acımasızca konuşuyorum adeta.
Bir son vereceğim neşeli zamanlarına.
Ne dersen de işe yaramaz.
Kartallar yoksa çalıkuşu av olmaz.
Konu sözcüklerse en fenasıyım,
küfürlü tüm yüklemlerim.
Yanında hemşire olan ilk rapçi.
Kafayı sıyıran ilk ahmak için
cenaze aracı hazır, kullanamaz zihnini.
Şahlan Akala'yla, resmen delilik.
Sebepsiz bir çılgınlık, yalnızca üzüntü.
Sözlerim hırsın hançeri
ve çekici gibi, bir saldırı hâli.
Askeri tarzda rap'imin mevzisi,
konuşarak bulamazsın yerini.
Satürn'den hızlı geride bırakırım seni.
Mahveder sözlerim bu koca çocukları.
Bu Akala, rap Shakespeare'i.
Geçen yıl dedim, istemedin dinlemeyi.
Etiyopyalı kulağındaki taş gibi değerli.
Yine söyle duymayanlar için."
Benim için zevkti.
(Alkışlar)