Pekâlâ. Buradaki birçok insan gibi geçen gece eşim ve ben Oscar Ödül Törenini izliyorduk. Derhal Christoph Waltz'ın teslim alma konuşmasından etkilenmiştim. Doğru hatırlıyorsam şöyle demişti: "Quentin'in kahraman olduğu bir kahramanın yolculuğuna çıkarılmıştık" Quentin Tarantino. İlk düşüncem "Ne? Sadece bir film çektiniz. Ejdarhaları öldürmediniz; hiçbir prenses kurtarmadınız"dı. İkinci düşüncem ise "Wow. Bu tam da TEDx'de konuşacağım şey"di. Çünkü asıl yaptığı şey o odadaki her metin yazarının anlayacağı bir referans yapmaktı. Bu kitap hakkında konuşuyordu: Joseph Campbell'in tamamıyla kahramanın yolculuğuyla ilgili kitabı "Kahramanın Sonsuz Yolculuğu" Yine de, "Kahramanın Sonsuz Yolculuğu"ndan bahsetmeden önce birazcık geriye dönüş yapmalıyım. Kelimeye dikkat edin. "bahsetmek" "geriye dönüş" Çünkü mecaz hakkında konuşmak istiyorum. Bir süre ilgilendiğim çeşitli akademik alanlardan biri bilişsel dilbilimidir. Bu alan akıl ve dil arasındaki ilişki ile ilgilidir. Özellikle, bilişsel dilbilimde, "kavramsal mecaz" dediğimiz şeyle ilgileniriz. Şimdi, siz, bütün BLIS öğrencileri edebiyat derslerinizden eminim mecazı biliyorsunuz. Öyleyse, "Çelikten kasları vardı" "Tutkuyla yanıyordu" Bu mecazları biliyoruz çünkü onun gerçekten bir robot olmadığını ve onun aslında alevler içinde olmadığını biliyoruz. Bunların mecaz olduklarını biliyoruz; bunlar karşılaştırmalar. Ama aynı zamanda günlük dil mecazlarla doludur. Örneğin, bütün bu öğrencilerin öğrenmekte zorlandığı eylemsiler - girmek, kalkmak, başa çıkmak, o şeyin başından kalmak gibi - bütün bu eylemsiler veya neredeyse hepsi mecazidir. "Geçen gün Joe ile karşılaştım" dersem "Yazık çocuğa. O iyi mi?" demiyorsunuz. Ona aslında arabayla çarpmadığımı biliyorsunuz; mecazi oluyorum. Çok etkili kavramsal mecazlardan biri de "hayat bir yolculuktur". Dilbilimci George Lakoff ve filozof Mark Johnson bunu kapsamlı bir şekilde incelediler. Yaptıkları şey, hayatın yolcululuk düşüncesiyle haritasını çıkarmaktı. Buradaki "haritasını çıkarmak" kelimesi bile tabii ki bir mecaz. Bu yüzden, siz hayatınızı yaşadıkça bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz. Hedefleriniz sizin varış yerlerinizdir. Ulaştığınız hedefler de o halde yollardır. Verdiğiniz kararlar kavşaklardır. Bu hedeflere ulaşmanıza yardım eden insanlar yollardaki rehberlerdir. Sonunda tekrar bu kitaba "Kahramanın Sonsuz Yolcuğu"na böyle geliyoruz. Çünkü Joseph Campell'in asıl yolculuğun kahramanın yolculuğu olduğuna dair bir fikri vardı. Bunu dünyadaki her ülkenin mitolojisinde, efsanelerinde görüyoruz. Genellikle sıradan şartlar altında doğmuş bir kahraman vardır, sıradan hayatını terk eder, gerçekten bir kahraman olmak için çeşitli testleri, duruşmaları ve savaşları atlatır daha sonra halkına değerli bir şey geri getirir. Theseus gibi eski çağ klasik kahramanlardan bahsediyorum. Veya aynı zamanda Musa gibi önemli dini liderlerden bahsediyorum. Onlar da kalıba uyuyorlar. Ama şimdi üç film kahramanına bakacağım: Frodo, Harry Potter ve Luke Skywalker. Luke Skywalker özellikle önemli çünkü George Lucas Star Wars'u yazarken aslında o kitabı okudu. Ayrıca bu efsanevi biçime uygun olduğundan emin oldu. Şimdi size vereceğim şey, bir kahramanın yolculuğunun çok ama çok kısaltılmış hafif pop kültürlü versiyonu. Çünkü kısmen hiç zamanımız yok ve aynı zamanda aslında uymayan bazı kısımların olduğunu düşünüyorum, daha sonra açıklarım. Temelde tabii ki kahramanın doğumuyla başlıyor. Çok sıradan şartlar altında doğmuştur ama kendisinde olağandışı bir şey vardır. Genellikle bir yetimdir. Tekrar üç kahramanımıza bakın. Frado bir yetimdi. Harry Potter meşhur bir yetimdir. Luke Skywalker yetim olduğunu düşünüyordur çünkü aslında Darth Vader'ın babası olduğunu bilmiyordur ama bu Jedi ailelerinde kısmen oldukça alışılmamış bir şeydir. Şöyle ki elimizde normal koşullarda sıradışı bir kişi var. Onu o normal koşullardan kurtarmalıyız. Bu Joseph Campbell'in "maceraya çağrı" olarak adlandırdığı şey. Frodo amcasının doğum günü partisi için hazırlanıyor. Aniden, Bilbo "Frodo bir yolculuğa çıkacağım. Bu oldukça güçlü sihirli yüzüğü almanı istiyorum" diyor. O da "Öyle mi? Pekala." diyor. Harry Potter bir mektup alır. Hogwarts'a kabul edilmiştir. Doğrusu yaklaşık 200 mektup alıyor. Luke Skywalker "Bana yardım et, Obi Wan. Benim tek umudumsun" diye tekrarlıyor. Bir prenses tarafından spamleniyor. Hepsi Campell'in "haberci" dediği biri tarafından maceraya çağırılıyor. Haberci, Orta Çağ'da trompet çalarak "Kral geliyor" diyen kişiydi. Günlük hayatta mezuniyet töreninde Steve Jobs'ın konuşma yapması gibi bir şey. Şöyle söylüyor "gelin, hadi bir maceraya çıkalım" Burada ise haberciler Bilbo, Hagrid ve R2-D2. Komiktir ki kahraman genellikle "pekâlâ hadi maceraya atılalım" demez. Çağrıyı reddetme var. Aklı başında hobbit Frodo sadece Gandalf'a "Yüzüğü sen al. İlgilenmiyorum" diyor. Harry kendisi reddetmiyor ancak üvey babası onu gitmekten alıkoymaya çalışıyor. Luke "Evet, hasatı teslim etmeliyim ve Uzay Akademisine gitmek istiyorum. Anlarsın ya, üniversite giriş sınavına hazırlanıyorum" diye mırıldanıyor. Yolculuğa çıkmanı engeleyen bütün bunlar. Bazen kahramanın yolculuğa çıkması için bile birazcık cesaret gerekir. Köyünün yanması ve tüm ailenin katledilmesi işe yarayacaktır. Ama daha hafif yöntemler de var. Kahraman genellikle akıl hocasının yardımını alır. Frado'nun durumunda onun akıl hocası Gandalf. Harry'nin esasen Gandalf olan sakalı düğümlü Dumbledore'u var. Luke oldukça yavaş öğrenen birisi. Onun iki akıl hocası var: Obi Wan ve Yoda. Bunun nedeni temelde her Star Wars filminin aynı hikâyeyi anlatması. Böylelikle akıl hocasıyla birlikte macera ülkesine yol alıyorlar. Bu tıpkı liseden üniversiteye geçiş gibi. Frodo Rivendell'e geçiyor. Shire'ı terk ediyor. Elflerin cücelerin ve sihirli yaratıkların dünyasına giriyor. Harry, tabiki de, Diagon Alley'e ve ardından Hogwarts Ekspresine gidiyor. Luke kendini uzay aracının pilotları Han Solo ve Wookiee Chewbacca ile tanıştığı belalı uzaylılarla dolu bir barda buluyor. Hepsi donanımlılar ve gitmeye hazırlar. Şimdi bir kahraman gibi hissetmeye başlıyor. Biraz üniversiteden mezun olmak gibi. "İşte şimdi maceraya hazırım" gibi. Daha sonra Campbell'in "sınanma yolu" dediği evreye geliyoruz. Kahraman çeşitli güçler tarafından test edilir. Genellikle Orklar, Ölüm Yiyenler, Ruh Emiciler, Stormtrooper gibi onu öldürmeye çalışan şeyler. Birer birer hepsini yener. Şimdi, bu noktada, Campbell psikanalizleşiyor. Babayı telafi ve kadını baştan çıkarıcı olarak görüyor ama şimdilik bunu atlayacağım ve büyük hesaplaşmaya geçeceğim. Bu arada bu benim terimim, Campbell'in değil. Bir noktada kahramanın kötü adamı yenmesi lazım - Karanlık Lord, Sauron, Voldemort, the Emperor her ne ise- Bu noktada kahraman bazen ödül kazanır. Ödül bır yığın hazıne, sihirli bir kılıç, bir prenses gibi eve götürebileceği bir şey olabilir. İlginç bir şekilde üç kahramanımızın hepsi aslında bir şey yok ediyor. Frodo Hüküm Dağı'ndan yüzüğü atıyor. Harry Potter kendi de dahil olmak üzere bir dizi hortkuluk yok ediyor. Luke Skywalker ise meşhur Ölüm Yıldızını yok ediyor, daha sonra başka bir Ölüm Yıldızını, ondan sonra güçlü bir bitkiyi ve anlayacağınız bazı şeyleri yok ediyor. En sonunda Campbell'in "geri dönüş" olarak adlandırdığı evre. Belli ki kahraman evine gidiyor. Buraya geldik, ödülümüzü aldık ve şimdi eve gitme zamanı. Frodo Shire'a geri dönüyor. Harry Muggle dünyasına geri dönüyor. Ginny ile evleniyor ve yeni nesil büyücüleri yetiştiriyor. Luke Skywalker ise Rebel askeri üssüne geri dönüyor ve Prenses Leia tarafından verilmiş bir madalyası var. Mutlu son. Bu, temel yöntem ve oldukça popüler. Fantazi filmlere baktım çünkü en belirgin fantezi filmlerinde. Ama her yerde görürsünüz. Akıl hocası figürünün, örneğin, kung fu filmlerinde sıkça görüyorsunuz. Küçük, küstah Amerikalı bir çocuk Uzak Doğu'ya gider, yaşlı bilgin adamla tanışır, değişik yollarla insanları öldürmesi için eğitilir ve bunu yaparken iyi bir insan olur. Bu, "Hayat bir yolculuktur" mecazının en uç örneği. Kötü bir mecaz da değil. Eğer hayatın gerçekten de bu yolu takip ediyorsa bu sahiden harika. Ama bazı sorunları var. Bunlardan biri gerçekliğe bakışımızı bozabilmesidir. Çünkü olayların tıpkı hikayeler gibi olmasını isteriz. 2. Dünya Savaşı hakkında, 1. Dünya Savaşı hakkında olanlardan çok daha fazla film olmasının sebebi de budur. 2. Dünya Savaşı kalıba uyar. Karanlık Lordumuz, yani Hitlerimiz vardır. Büyük bir savaş, bir hesaplaşma olur ve sonra herkes evine döner. 1. Dünya Savaşını neden yaptığımızı kimse bilmiyor. Kendimizi 1. Dünya Savaşının ortasında bulmuş gibiydik. Korkunçtu ve herkes pisikolojik olarak derinden sarsılmıştı. Diğer bir örnek ise "Cesur Yürek". Tarihsel olaylara dayanan heyecan verici bir isyanın öyküsü. Sadece "Yüzüklerin Efendisi" ne kadar tarihsel olaylara dayanıyorsa Cesur Yürek de o kadar tarihsel olaylara dayanıyor. Bu zamana kadarki en hatalı tarihi film olarak ödüller kazandı. Fakat bence asıl Cüneyt Arkın o ödülü almalı. "Cesur Yürek"teki tüm yanlışları sayamam. Bu bana ayırılan zamanı aşar. Ama sadece bir tanesinden bahsedeyim. Filmde William Wallace alçakgönüllü, İskoç bir çiftçi. Tek yapmak istediği şey güzel karısı ve koyunlarıyla birlikte çamurdan yapılmış kulübesinde yaşamak ve hayatını sürdürmek. Sonra kötü İngiliz gelir ve herkesi katleder. Tıpkı Luke Skywalker gibi bir kahraman olmaya zorlanır. Aslında William Wallace Normandiyalı bir şövalyedir. İskoçya'da doğmuştur. Bu kısım doğrudur. Ancak babası İskoçya kralı tarafından askeri hizmet karşılığında toprak teklif edilmesi üzerine oraya taşınmıştır. Onun öncesinde Wallace isminin geldiği Galler'de takılıyordu. Ayrıca ana dili muhtemelen iskoçça veya Mel Gibson'ın İskoç-Avustralya karışımı İngilizce bile değildi. Büyük ihtimalle Fransızcaydı. Çünkü o zamanlar aristokratların konuştuğu dil buydu. O zamanın İngiltere kralı da Fransızca konuşuyordu. Bu gerçekler göz ardı ediliyor çünkü aslında efsaneye uymuyor. Bu yüzden efsaneyle veya mecazla ilgili sorun dünya bakışımızı bozmasıdır. Diğer bir sorun ise bence kendi hayatımıza uyguladığımızdadır. Kendimize mantıksız, yüksek hedefler koyabiliriz ve sadece bir şeyi yapmaya ayarlayabiliriz. Kahramanın yolculuğunda bir hedefi, bir görevi var. Yüzüğü yok et. Voldemort'u yen. Eski cumhuriyeti geri getir. Ama hayatımızda sadece bir şeyi yapmamız gerekmediğini biliyoruz. Bir basketbol oyuncusu olup uçak tasarlayıp onlarda uçabileceğini söylüyoruz ve hepsini mükemmel derecede iyi yap. Aynı zamanda, tabii ki, başka bir mecaz kullanırsak eğer bütün yumurtalarını bir sepete koyarsan başarısız olmanda büyük ihtimali var ve bu mezuniyet töreninde fazla anlatmadıkları şeylerden. "Hayallerinin peşinden git" "Tutkunu bul" gibi şeyler söylediklerinde "Popçu mu topçu mu?" demek gibi bir şey. Eğer tutkun, hayalin öğretmen olmaksa harika, öyleyse öğretmen ol. Ben öyle yaptım. Aslında, hayır, benim hayalim bir rock yıldızı olmaktı. Sonra öğretmen oldum. Bu bir sorun. Toplum sana hayallerinin peşinden gitmeni söyleyecek çünkü toplumun yaratıcı dahilere, rock yıldızlarına, sporculara ihtiyacı var. Ama yol boyunca kaç hayalin suya düştüğünün umrunda değil. Bu yüzden "Hayallerinin peşinden git" dediğimde yedekte daha fazla hayalin olsun. Birçoğumuz gibi sen de Frodo değilsin. Konuştuğumuz şeylerin %95'sin. Biz Sam'iz. Tabii, kahramanın yolculuğunu takip et. Üniversiteyi bitir, uçak uçur, basketbol oyna, cam yap. Tüm bunları yap. Ne yapmak istiyorsan onu yap ama şunu hatırla: Bu senin görevin değil. Dünyayı kurtarmak için yapmak zorunda olduğun bir şey değil. Dünya iyi. O kendi hayatını yaşıyor. Sen de kendi hayatını yaşıyorsun. Çünkü aslında hayat bir yolculuk değildir. Hayat Opus'un ölümsüz kelimeleriyle "Hayat yaşamaktır." Sadece devam et ve hayatını yaşa. Teşekkür ederim.