Bir insan çocuğu doğar
ve uzunca bir süre
tüketici olarak yaşar.
Bilinçli bir şekilde hayata katılamaz.
Çaresizdir
Hayatta nasıl kalacağını bile bilmez,
hatta kendisine hayatta kalma dürtüsü bahşedilmiş olduğu halde kalamaz
Bir annenin veya manevi bir annenin yardımı ile hayatta kalabilir
Kendisi ile ilgilenen kişi hakkında şüpheye düşme lüksüne sahip değildir
Tamamen teslim olmak zorundadır
Aynı bir anestezi uzmanına teslim olmanız gibi
tamamen teslim olmak zorundadır.
Bu çok fazla güven duygusu gerektirir
Bu güvenilen kişinin
duyulan güveni ihlal etmemesini gerektirir
Çocuk büyüdükçe şunu
keşfetmeye başlar;
güvendiği kişi güvenini ihlal etmektedir
hemde ihlal etmenin kelime anlamını bile bilmezken.
Bu sebeple, kendini suçlar...
Sessiz bir suçlamadır bu
ki bunun çözümlenmesini daha da güçtür
sessiz bir kendini suçlama.
Çocuk erişkin olma yolunda büyümeye devam eder,
ki o zamana dek tüketicidir ve
bir insanın büyümesinin altında
katkıda bulunma kapasitesi, üretme kapasitesi yatar
üretken olması için bu gereklidir.
Bir insan kendini güvende hissetmezse üretici olamaz,
kendini büyük hissetmezse,
kendi içinde "ben yeteri kadarını aldım!" seklinde hissetmezse üretemez.
Şefkatli olmak bir şaka değildir.
Bu o kadar da basit değildir.
Bir kişi kendi içinde "büyüklüğünü" keşfetmek zorundadır.
Bu büyüklük kişinin içinde olmalıdır.
maddi açıdan değil,
güç kullanabilme potansiyeli değil,
toplumda sahip olduğunuz statüyle elde ettiğiniz komuta gücü değil,
bu büyüklüğün kendi içinizde olması gereklidir.
Kendiniz, kendinizin farkında olmalısınız
İşte bu kısımda, büyüklüğünüz, bütünlüğünüz merkezinizde olmalıdır.
yoksa, şefkat-merhamet sadece bir kelime ve bir rüyadan ibaret olur.
Ara sıra şefkatli olabilirsiniz,
şevkatten ziyade empati ,
empati ile hareket edersiniz
Allaha şükür ki empatiğiz.
Biri acı çekerken, acıyı alabiliyoruz.
Wimbledon maçlarından birinde, final maçında
bu iki adam savaşıyorlardı.
Her biri ikişer maç kazanmıştı.
Bu herkesin maçı olabilirdi.
Uğruna onca ter döktükleri şeyin aslında bir anlamı yoktu.
Bir kişi kazanır.
Tenis etiketi, bu iki oyuncunun da nete doğru yaklaşması
ve el sıkışmalarını gerektiri.
Kazanın havayı yumruklayıp
ve yeri öper.
t-shirtünü, sanki birisi onu bekliyormuşcasına havaya atar.
(gülüşmeler)
Ve bu kişi nete doğru gelir.
Nete gediğinde
bütün yüzünün değiştiğini görebilirsiniz.
Sanki hiç kazanmamış olmayı dileyen bir ifade olur yüzünde.
Neden? Empati...
Bu insan kalbidir...
Kalbi olan hiç bir insan empatiyi inkar edemez.
Hiç bir din, yada öğreti bunu yok edemez.
Hiç bir kültür, ulus ve milliyetcilik
hiç bir şey buna dokunamaz
çünkü bu empatidir.
Ve bu empati kurma kapasitesi
diğer insanlara ulaştığınız bir pencere gibidir,
başka birinin hayatında farklılık yaratacak bir şey yaparsınız.
Bazen kelimeler, bazen zaman.
Şefkat sadece tek formda olmaz.
Hintli şefkati diye bir şey yoktur.
Amerikan şefkati diye bir şey yoktur.
Ulus, cinsiyet, yaşın ötesine geçer.
Neden? Çünkü herkesin içinde vardır.
İnsanlar tarafından bazen tecrübe edilir.
Bu bazen oluşan şefkat,
hakkında konuşmadığımızdır.
Asla "bazen" olarak kalmaz.
Zorla bir insanı şefkatli yapamazsınız.
"Lütfen beni sev" diyemezsiniz
Sevgi keşfettiğiniz bir şeydir.
Bu bir hareket değildir
ama ingilizcede aynı zamanda bir eylem anlamına da geliyor.
Buna daha sonra değineceğim.
Yani, bir kişi içindeki bütünselliği keşfetmek zorundadır.
Deneyimlerimiz arasında olan, herkesin deneyimi olan
bütün olabilme ihtimalinden bahsedeceğim..
Çok trajik bir yaşama rağman
insan, arada sırada ve tek tük varolan anlarda da nutludur.
Ve mutlu olan kişi
hatta abartılı bir şakadan dolayı mutlu olsa dahi
kendisini ve kendi içinde tasavvur ettiği şeylerin hepsini kabul eder.
Bu bütün bir evren demektir
bilinen ve bilinmeyen şeyler,
Bütün hepsi tamamen kabul edilmiştir
çünkü kendi içinizdeki bütünselliği keşfetmişsinizdir.
Subje, ben,
ve obje, tasavvur edilmiş tüm şeyler
bir olma halinde birleşir,
hiç kimsenin "Ben inkar ediyorum" diyemeyeceği bir deneyim
hepimize ait ve ufak tefek muhtelif deneyimler.
Bu deneyim, bütün kısıtlamalarınıza rağmen, şunu teyid eder,
bütün istekleriniz, arzularınız, boşluklarınız ve kredi kartlarınız,
işten çıkarılmalarınız,
ve en son olarak da kelliğinize rağmen
mutlu olabilirsiniz.
Fakat bu mantıkla bakışımız genişletildiğinde
sizler mutlu olma arzunuzu gidermeye ihtiyaç duymazsınız.
Sizler olmak istediğiniz o büyük mutluluk ve bütünlüksünüz.
Bunda bir seçim hakkınız da yok.
Bu, sadece, gerçeği tasdik eden
o bütünlüğün sizden değişik olamayacağıdır,
sizden çıkartılamaz
siz olmak zorundadır
Bütünlüğün bir parçası olup da
hala bütün olunamaz.
İşte o mutluluk anlarınız bu gerçeği ortaya çıkarır,
bunu farketmenizi, bunu tanımanızı sağlar.
Belki ben bütünün kendisiyim.
Belki Hintli din bilgini haklı.
Belki bu konuşan hinti din bilgini haklı. Yeni bir hayata başlarsınız.
İşte o zaman herşey bir anlam kazanır.
Kendimi suçlamak için daha fazla sebebim yok.
Birisi kendisini suçlayacaksa, milyonlarca sebebi vardır zaten,
ama ben "bu limitli bedenime rağmen" dersem;
bedenim siyah, beyaz değil; bedenim beyaz, siyah değil,
bedeniniz, bakış açınıza göre limitlidir. Limitlidir.
Bilginiz de limitlidir, sağlığınız da limitlidir,
ve dolayısı ile güç de limitlidir,
ve mutluluğunuz da limitli olacaktır.
Şefkat de limitli olacaktır.
Herşey limitSİZ olacaktır.
Limitsiz olmadığınız sürece şefkati idare edemezsiniz
limitsiz olmadığınız sürece ve kimse limitsizleşemez.
ya öylesinizdir, ya değil. Nokta.
Ve limitsiz olmamanın da bir yolu yoktur.
Kendi deneyimleriniz açığa çıkarıyor ki, tüm limitlerinize rağmen, bütünsünüz.
Ve dünya ile ilişkinizde de
sizin gerçekliğiniz, bu bütünlüğünüzdür
Sevgi öncedir.
Dünya ile ilişkinizde
bu bütünlüğünüzün dinamik olarak ortaya çıkaracağı şey ise
Sevgi-AŞK dediğimiz şeydir.
Ve eğer ilişkide olduğunuz obje o duyguyu size çağrıştırıyorsa
kişi şefkatin kendisi olur.
Sonra bu sizi veren ve paylaşan olma yönünde değiştirir.
Şefkatiniz olduğu için kendinizi ifade edersiniz.
Şefkati keşfetmek için, şefkatli olmak zorundasınız.
Verme ve paylaşma kapasitenizi keşfetmek için
veren ve paylaşan kişi olmalısınız.
Kısa bir yolu yok. Bu, yüzerek yüzmeyi öğrenmek gibidir.
Yüzmeyi yüzerek öğrenirsiniz.
Köpükle dolu bir şilte üstünde yüzmeyi öğrenip daha sonra suya giremezsiniz.
(gülüşmeler)
Yüzerek yüzmeyi öğrenir, bisiklete binerek bisiklet kullanmayı öğrenirsiniz.
Yemek yaparak yemek yapmayı,
çevrenize sempatik insanları da alarak
pişirdiklerinizi onlarla yiyerek öğrenirsiniz.
gülüşmeler
Ve, bundan dolayı, diyorum ki,
bunu yapıyormuş gibi yaparak yapın. Numara yapın ve sonra yapın.
(gülüşmeler)
Bunu yapmanız gerekiyor.
Benim atalarım bunu anlattı.
Bunu dışa vurmalısınız.
Şefkatle hareket etmelisiniz.
Şefkat için bir fiil yoktur,
ama şefkat için bir zarf (belirteç) vardır.
Bu bana ilginç gelir.
Şefkatle davranırsınız. Şefkatli olursunuz.
Ama sonra şu var, şefkatiniz yoksa, nasıl şefkatli davranabilirsiniz?
İşte bu noktada numara yapacaksınız.
Yapıyormuş gibi yapın ve yapın. USA 'da mantra (öz.'le dua'da çok tekrarlanan söz) budur.
gülüşmeler
Yapıyormuş gibi yapın ve yapın.
Şefkatiniz varmış gibi şefkatli davranın
dişlerinizi gıcırdatın,
bütün destek sistemini alın,
dua etmeyi biliyorsanız, edin.
Şefkat dileyin.
"Şefkatle davranmama izin ver..."
Yapın bunu.
Sizde şefkati keşfedeceksiniz.
Yavaşca kısmen şefkati
ve yavaşca, eğer doğru eğitimi alırsanız, muhtemelen
şefkatin dinamik alametlerini belirtilerini keşfedeceksiniz
kendi gerçekliğinizi, BİRliğinizi, bütünlüğünüzü
olduğunuz şeyi keşfedeceksiniz.
Bu kelimelerle, size çok teşekkür ediyorum.
Alkışlar