Rutinim oldukça basit;
İçeri giriyorum,
kahvemi ısıtıyorum,
bilgisayardan bir kaç şeye göz atıyorum,
fırçalarımı temizliyorum,
ve işe koyuluyorum.
Çılgınca görünüyor ama başladığımdan
beri hiç ara vermedim.
Son teslim tarihiniz olduğunda,
kıyamet kapınızda gibi.
Tam bir pezevenklik!
Sürekli, birilerine bir şey borçlusunuz.
Stres, yaratıcılığı öldürüyor.
İşiniz sanatçılıksa ve kötü
bir resim yaptıysanız,
bu en kötüsü.
Küçük düşürücü.
Sanki bir galaya giderken yüzünüzün
tamamı çikolata veya başka
bir şeyle kaplanmış gibi.
Sadece en son eseriniz
kadar iyisiniz
- ki bu çok kötü -
Ama, aynı zamanda gerçek.
New Jersey'de hiçliğin ortasında
büyüdüm
Ve bir an önce New Jersey'den çıkıp,
New York'a gelmek istiyordum.
Tüm sanatçıların, sanatçı olmaya
geldiği bir yer New York.
"Painters Painting"i izliyordum;
Stella, Rauschenberg vesaire
hepsi New York'daydı,
boya lekeleriyle kaplanmış merdivenlerde
oturuyorlardı.
Ergenlik yaşlarında benim için
muhteşem bir şeydi.
Tam bu...
Tam budur.
Artık bu kadar romantik
düşünmüyorum.
New York'a gelmek ve sanat
dünyasında var olmaya çalışmak
tamamen delice.
Bir sürü boktan işim oldu.
Geceyarısı vardiyalı garsonluk.
Bakımhane de çalıştım.
Cimnastik öğrettim.
Ana okulu öğretmenliği.
Gemi tutkunu bir bahriyeli için
kitap organize ettim.
Önceleri resimleri yatağımın üstünde
yapıyordum,
her gece, uyumayarak.
Sonunda birazcık daha büyük bir odam oldu
ve sonra biraz daha büyüğü.
Aslında 3 yıl önce gerçekten bir
stüdyo sahibi oldum.
Her gün Christmas gibi.
Çok çirkin.
Resimler, bence...
Çetrefilli.
Onları daha iyi yapmalısın,
daha tuhaf yapmalsın,
daha akıllı, daha salak
yapmalısın.
Bir çölde kardan adam çizdin...
Bu mudur? Cidden mi?
Yani başka yapacak bir şeyin yok?
Aptalca ve tek düze?