Yaklaşık 66 milyon yıl önce, gezegenimizdeki yaşama korkunç bir şey oldu. Devasa volkanik püskürmeler atmosferi karbondioksitle doldurup Manhattan büyüklüğünde bir göktaşı Dünya'ya çarptığında ekosistemler çifte darbe ile sarsıldı. Çarpmanın yarattığı toz, çoğu bitkide fotosentezi durdurarak veya azaltarak otçulları ve onlarla beslenen etçilleri açlığa mahkum etti. Kısa bir süre içinde, dünyadaki türlerin dörtte üçü sonsuza kadar yok oldu ve çağlar boyu gösterişle gezinen devasa dinozorlar, uçan sürüngenler, kabuklu mürekkep balıkları ve deniz sürüngenleri tarih öncesine yitip gitti. Dinozorlar çok şanssız gibi görünebilir, ancak Dünya tarihi boyunca çeşitli şiddette yok oluşlar yaşandı ve hâlâ etrafımızda yaşanmaya devam ediyor. Çevrenin değişimi bazı türleri bölgelerinden dışarı iterken diğerlerine yeni fırsatlar yaratıyor. Yaşam alanlarına istilacı türler gelip yerlileri bastırıyor. Bazı durumlarda, daha iyi uyum sağlayan organizmaların faaliyetleri sonucu tüm tür tamamen yok oluyor. Ancak, bazen çevrede meydana gelen büyük değişiklikler çoğu canlının uyum sağlayamayacağı kadar hızlı geçekleşiyor ve jeolojik bakımdan bir anda binlerce türün yok olmasına yol açıyor. Biz buna bir kitlesel yok oluş diyoruz ve bu tür olaylar nadir olsa da paleontologlar, fosil kayıtlarında ciddi değişimler tespit edip birkaç jeolojik katman boyunca sürmüş olan tür silsilelerinin birdenbire yok olduğunu gördüklerinde bu yok oluşların birkaçını belirleyebiliyor. Aslında bu kitlesel yok oluşlar Dünya tarihini kesin dönemlere ayırmakta kullanılıyor. Dinozorların yok oluşu en bilinen kitlesel yok oluş olsa da en büyük olanı dinozorlardan çok önce meydana geldi. 252 milyon yıl önce, Permiyen ve Triasik dönemler arasında, Dünya'nın kara kütleleri birleşip süper kıta Pangea'yı oluşturdu. Bu birleşme olurken iç kısımlar çölleşti ve tek sahil şeridi, biyolojik çeşitliliğin geliştiği sığ tropik denizlerin çoğunu yok etti. Bütün Sibirya'da büyük volkanik püskürmeler oldu ve çok yüksek sıcaklıklarla çakışarak büyük bir sera etkisi yarattı. Bu felaketler okyanustaki türlerin %95'inin yok oluşunu hızlandırdı ve kara üzerindeki, bugün dinozor olarak bildiğimiz türlerin ataları olan tuhaf Permiyen sürüngenlerinin önünü açtı. Fakat kitlesel yok oluşlar sadece uzak geçmişteki şeyler değil. Geçtiğimiz birkaç milyon yılda, gezegenimizin kutuplarındaki devasa buz örtülerindeki değişimler deniz seviyesinin inip çıkmasına neden olarak iklim düzenini ve okyanus akıntılarını değiştirdi. Buz tabakaları genişledikçe, geri çekildikçe ve tekrar döndükçe bazı hayvanlar bu değişimlere uyum sağladı veya daha uygun bir yere göç etti. Ancak diğerlerinin, dev yer tembelleri, dev sırtlanlar ve mamutlar gibi hayvanların soyu tükendi. Bu büyük memeli yok oluşu, buz örtüsünün erimesine bağlı olarak iklim koşulları ve ekosistem değişimleri çakışınca oldu. Ancak, 150.000 yıl önce Afrika'da ortaya çıkan bir hominid türünün yükselişi de rahatsız edici bir çakışma oldu. Yeni çevreye adaptasyonları sırasında, yiyecek toplama ve avlanma için yeni araç ve yöntemler yaratan insan binlerce yıl birlikte yaşadığımız bu büyük hayvanların yok olmasının tek nedeni olmayabilir. Ancak bugün, araçlarımız ve yöntemlerimiz o kadar etkili bir hale geldi ki insanlar artık çevreye göre yaşamıyor, onu aktif olarak değiştiriyor. Türlerin yok oluşu ekosistemlerin geçmişinde olağan bir durumdur. Ancak çalışmalar, günümüzdeki birçok organizmanın yok olma seviyelerinin olağan bir gidişattan yüzlerce, binlerce kat yüksek olduğunu söylüyor. Ancak, insanların eşsiz kitlesel yok oluş yaratma yeteneği, onları engellemesini de sağlayabilir. Geçmişteki tür yok olmalarını öğrenerek, günümüzde çevre değiştikçe neler olup bittiğini fark ederek, bu bilgiyi diğer türler üzerindeki etkimizi azaltmak için kullanarak, insanlığın dünya üzerindeki devasa bir göktaşı kadar yıkıcı olan etkisini değiştirerek biyolojik çeşitliliği olan bir çevrenin iş birliği içindeki bir unsuru olabiliriz.