"İçimde insanlar var." Rahmetli Abbey Lincoln şarkısında böyle demişti. Bu sözü mantram olarak kullanıyorum. "İçimde insanlar var." Jomama Jones, rehber olarak başvurduğum içimdeki insan. O, benim ikinci kişiliğim. 1995'deki performanstan beri onu nesnelleştiriyorum. Sunacağı bir içgörüsü varsa ortaya çıkıyor, millet. Bu radikal değişim zamanında size olan mesajına aracı olmaktan çok memnunum. Jomama Jones: Ya size iyi olacağını ama henüz olmadığını söyleseydim? Ya size en derin korkularınızın ötesinde sınavlar olduğunu söyleseydim? Ya size en, en, en dibe düşeceğinizi söyleseydim? Ama ya size kendinizi şaşırtacağınızı söyleseydim? Ya size yeteri kadar cesur olacağınızı söyleseydim? Ya size hepsinin üstesinden gelemeyeceğimizi söyleseydim? Ama ya size bunun böyle olması gerektiğini söyleseydim? Ya size geleceği gördüğümü söyleseydim? Ellerimi beğendiniz mi? Etkileyiciler değil mi? Şimdi ellerinize bakın, hadi bakın. Dokunuşlarıyla çok fazla tarih kaydedilmiş ve geleceğin izleri avuçlarına taslak çizmiş. Bazen eller sıkı tutar, bazen de bırakırlar. Ya size hepsinin parçalara ayrılacağını söyleseydim? Bayanlar ve baylar ve başka türlü tanımlananlar, ben Jomama Jones. Bazıları bana bir ruh sonik süperstarı diyor, geçmişimde olsa bile bu gelecektendi ve buna katılıyorum. Sizi kızlık çağına geri götüreyim. Hayal edin: Bulduğum siyahi gençlik topluluğu için uydurduğum bir tatil olan Ekim Günü'ydü. Amcam Freeman'ı suçüstü yakaladığımda bahçıvanlık takımımı giymek için eve koşmuştum. Çekicini yükseltmiş bir şekilde kumbaramın başında duruyordu. Paralarımı çalmak için tamir ediyordu. Bakın, amcam Freeman becerikli birisiydi. Her şeyi tamir edebilirdi; kırık bir sandalye, bozulmuş bir demlik, büyükannemin bitkilerini bile hayata döndürebilirdi. Kırılmış şeylere ve kırılmış insanlara karşı sihirli bir dokunuşu vardı. İşe giderken beni de yanında götürürdü ve "Hadi Jo, bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için bir şeyler yapalım." derdi. Elleri büyük ve nasırlıydı. Bana hep yerinden edilmiş ağaç köklerini hatırlatırdı. Çalışırken insanlarla yaklaşmakta olduğuna emin olduğu değişim hakkında konuşurdu. Zayıf umutları iyileştirdiğini ve insanları başı dik bıraktığını görürdüm. Elleri günışığına karışırdı. Şimdi de kumbaramı kırmak üzereydi. "Geri çekil ve bana ellerini göster." dedim. İroni, çalışırken parkelerin altında bulduğu eski paraları bana vermesiydi. Çocukluğumdaki ek işlerle kazandığım paralarla birlikte onları da kumbarama koyardım. Ama 1970 ilkbaharına kadar Freeman amcam işlerinin çoğuyla birlikte dokunuşunu da kaybetti. Avucunda haksızlıklar ve siyahi güçlerinin azalması ile dolu ağır bir gelecek gördü. Son hasır işi, Fred Hampton'u vurdukları geçen kış mevsiminde geldi. Korku, öfke ve kederle dolup taşan Freeman amcam geleceğiyle oynamaya başladı. Çok sıkı tutmuştu ve sayılarla oynamaya başladı. "Bu sayılardan bir tanesi tutacak küçük kız. Amcan Freeman için bir çeyrekliğin var." Hepinizin böyle bir akrabası var. Ama o anda bir şey yapmam gerektiğini biliyordum. Atladım ve o çekici elinden aldım. Çekiçle kumbaramı kırdım. Freeman amcam ben bütün paraları toplarken ağlamaya başladı. "Artık piyango bileti almayacağız Freeman amca, hadi." Her kuruşu tohum dükkânında harcadık. Bahçıvanlık grubumdaki çocukları biliyor musunuz? Freeman amcam çömelip elini tekrar toprağa koyduğunda ve o toprağa tohumlarımızı dağıttığında kıllarını bile kıpırdatmadılar. Küçük arkadaşım Taesha bile yanımıza gelip "Ağla Freeman amca. Ağla." diyerek amcamın sırtını sıvazlamaya başladı. "Bunu düzeltemem." diye hıçkırdı. Bu herkesçe bilinen bir antik gelecekti. Böyle hisseden ilk insan değildi ve son da olmayacaktı. Şu anda her şey onarılamayacak kadar kırılmış gibi hissettiriyor olabilir. Ki öyle. Ama o parçalara ayrılma ne kadar zorlu, belirsiz ve korkunç gözükse de kırık bir başlangıç olabilir. Mesele şu ki bunu tek başımıza yapamayız. Freeman amcam o gün tohumlarımızı ekerken çok ağladı. Kendi sulama sistemimiz gibiydi. Günbatımında bana "Artık kim olduğumu bilmiyorum küçük kız." dedi. "Bu iyi, Freeman amca. Bu iyi. Tekrar yenisin ve sana tam olarak bu hâlinle ihtiyacımız var."