Sanal gerçeklik benim için alışılmadık bir yerde başladı. 1970'li yıllardı. Bu alana girdiğimde çok gençtim, yedi yaşındaydım. Ve sanal gerçekliğe erişmek için kullandığım alet Evel Knievel gösteri motorsikletiydi. Bu, motor için çekilmiş bir reklam: (Video) Dış-ses: Ne zıplama ama! Evel müthiş gösteri motorsikletini sürüyor. Dönüş gücü onu en yüksek hızda 30 metre havaya sıçratıyor. Chris Milk: Bu o zamanlar çok zevkliydi. Her yerde bu motorsiklete bindim. Orada Evel Knievel'laydım, Snake River Kanyonu'ndan birlikte zıpladık. Roketi de istemiştim, ama hiçbir zaman alamadım, sadece motorsikletim vardı. Kendimi bu dünyaya çok yakın hissettim. Bir öykü anlatıcısı olmak istemedim, büyüdüğümde bir dublör olacaktım. Oradaydım. Evel Knievel benim dostumdu. Onunla fazlasıyla duygudaşlık kurabiliyordum. Ama işe yaramadı. (Gülüşmeler) Sanat okuluna gittim. Müzik klipleri çekmeye başladım. Ve bu yaptığım ilk videolardan biri: (Müzik: "Touch the Sky" Kanye West) CM: Bazı benzerlikler fark edebilirsiniz. (Gülüşmeler) Ve o roketi de aldım. (Gülüşmeler) Yani şimdi bir yönetmenim, daha doğrusu işin başlangıcındayım ve anlatabileceğim en ilgi çekici öyküleri izleyiciye aktarabilmek için bir yönetmen olarak bana uygun gelen araç-gereci kullanmaya başladım. Filmler bizden çok farklı insanlarla ve tamamen yabancı dünyalarla duygudaşlık oluşturmamızı sağlayan muhteşem araçlardır. Maalesef, Evel Knievel bizim ona karşı hissettiğimiz duygudaşlığı bize karşı hissetmedi ve bizi bu klip için dava etti -- (Gülüşmeler) -- kısa bir süre sonra. Öte taraftan, çocukken taptığım adamın, büyüdüğümde olmak istediğim adamın imzasını alabilmiştim sonunda. (Alkış) Şimdi filmden bahsedelim. Film mükemmel bir araçtır fakat esasında eskiden neyse şimdi de o. Birbiri ardına gelen bir grup dikdörtgen. Biz bu dikdörtgenlerle inanılmaz şeyler yaptık. Ama şunu düşünmeye başladım, çağdaş ve gelişen teknolojiyi kullanarak, 100 yıldır kullandığımız geleneksel film çekme yöntemleriyle belki de anlatamayacağım farklı türdeki öyküleri farklı yöntemlerle anlatmanın bir yolu var mı? Böylece deneylere başladım ve yapmaya çalıştığım şey üstün duygudaşlık makinesini inşa etmekti. Bu ilk deneylerden bir tanesi: (Müzik) İsmi "The Wilderness Downtown." Arcade Fire'la işbirliğimizin ürünü. Başlangıçta sizden büyüdüğünüz yerin adresini yazmanızı istiyor. Bu bir ağ sayfası. Sayfanın dışında farklı tarayıcı pencereleriyle küçük kutular büyümeye başlıyor. Bir caddede koşan bu genci, sonra da Google Street View ve Google Haritalar görüntüleri görüyorsunuz ve koştuğu caddenin sizinki olduğunu anlıyorsunuz. Bir evin önünde duruyor, o sizin eviniz. Bu mükemmeldi ve buna, benim dikdörtgenlerde yaptığım şeyden çok daha derin duygusal tepkiler veren insanlar gördüm. Aslında sizin anılarınızın bir parçasını alıyorum ve onu öykünün çerçevesinin içine yerleştiriyorum. Ama sonra düşünmeye başladım, tamam, bu sizin bir parçanızdı; fakat sizin tamamınızı çerçeveye nasıl yerleştirebilirdim? Bunu yapmak için, bazı sanat programları yapmaya başladım. Buna "Tapınağın İhaneti" diyoruz. Üç parçalı bir tablo. Size üçüncü paneli göstereceğim. (Müzik) Şimdi sizi çerçevenin içine aldım ve insanların bu çalışmaya, bir öncekine oranla daha derin duygusal tepkiler verdiğini gördüm. Ama sonra çerçeveler hakkında düşünmeye başladım, neyi temsil ediyorlardı? Bir çerçeve sadece bir pencereydi. Yani, izlediğimiz tüm medya -- televizyon, sinema -- başka dünyalara açılan pencerelerdir. Ve düşündüm ki, iyi, tamam. Seni çerçevenin içine aldım. Ama seni çerçevenin içinde istemiyorum. Pencerenin içinde istemiyorum. Pencerenin içinden geçmeni istiyorum, diğer tarafta olmanı istiyorum, yaşayan bir dünyada. Bu beni tekrar sanal gerçeklik fikrine götürdü. Şimdi sanal gerçeklik hakkında konuşalım. Maalesef, sanal gerçeklik hakkında konuşmak, mimari hakkında dans etmeye benziyor. Ve bu gerçekten sanal gerçeklikte mimari hakkında dans eden birisi. (Gülüşmeler) Yani, bunu tarif etmek zor. Peki neden? Zor çünkü bu çok deneysel bir araç. Onu ancak onun içindeyken hissedersin. O bir makine ancak içindeyken gerçek yaşam gibi hissettirir, gerçek gibi hissettirir. İçinde bulunduğun zaman o dünyaya aittir ve ve o an yanında hissettiğin insanlar onun içinde yanında olanlardır. Şimdi size bir sanal gerçeklik filminin tanıtım filmini göstereceğim: Sanal gerçekliği kameraya alırken yakaladığımız tüm görüntülerin bir tam-ekran sürümü. Her yönde çekim yapıyoruz. Bu, her yöne bakan 3B kameralara ve her yönden kayıt alan iki yönlü mikrofonlara sahip bir kamera sistemi. Bununla, temel olarak içinde yaşadığınız dünyayı bir küre içinde inşa ediyoruz. Size göstereceğim şey bu dünyanın bir manzarası değil, temel olarak tüm dünyanın bir dikdörtgene yaydırılmış hali. Bu filmin adı "Sidra'nın Üstündeki Bulutlar." Bizim sanal gerçeklik şirketimiz olan VRSE, Birleşmiş Milletler ve Gabo Arora isimli bir ortak ile birlikte yapıldı. Aralık ayında Ürdün'deki bir Suriyeli mülteci kampına gittik ve orada Sidra isimli 12 yaşında bir kızın öyküsünü kameraya aldık. O ve ailesi çöl üzerinden Ürdün'e kaçmıştı ve son bir buçuk yıldır kampta yaşıyordu. (Video) Sidra: Adım Sidra. 12 yaşındayım. 5. sınıfa gidiyorum. Suriyeliyim, Daraa Bölgesi'ndeki Inkhil Şehri'nde oturuyorum. Bir buçuk yıldır burada, Ürdün'deki Zaatari kampında yaşıyorum. Büyük bir ailem var: Üç kardeş, bir bebek. O çok ağlıyor. Babama bebekken ağlayıp ağlamadığımı sordum, ağlamadığımı söyledi. Galiba bebekken kardeşimden daha güçlüydüm. CM: Başlığın içindeyken, bu şekilde görmüyorsunuz. Etrafa o dünyanın içinden bakıyorsunuz. Her yönde, 360 derece gördüğünüzü fark ediyorsunuz. Ve orada otururken, onun odasında, onu izlerken, onu bir televizyon ekranından izlemiyorsunuz, onu bir pencereden izlemiyorsunuz, orada onunla oturuyorsunuz. Aşağı baktığınızda, onun oturduğu zeminde oturduğunuzu görüyorsunuz. Ve bu yüzden, onun varlığını daha derin bir şekilde hissediyorsunuz. Onunla daha derin bir şekilde duygudaşlık kuruyorsunuz. Ve bence bu makineyle fikirleri değiştirebiliriz. Birkaçını değiştirmek için çabalamaya başladık bile. Bu filmi Ocak'ta Davos'taki Dünya Ekonomik Forum'una götürdük. Fikirleri milyonlarca insanın yaşamını etkileyecek bir grup insana gösterdik. Götürmeseydik bu insanlar muhtemelen Ürdün'de bir mülteci kampındaki çadırda hiç oturmayacaklardı. Ama Ocak'ta, bir öğle sonrası, İsviçre'de, kendilerini aniden orada buldular. (Alkış) Ve etkilendiler. Biz bunu daha sık yapacağız. Şu an bu filmlerden bir seri yapmak için Birleşmiş Milletler'le birlikte çalışıyoruz. Liberya'da geçen bir öyküyü çekmeyi yeni bitirdik. Ve şimdi, başka bir hikâye için Hindistan'a gideceğiz. Bu filmleri alıyoruz ve Birleşmiş Milletler'de çalışan ve orayı ziyaret eden insanlara gösteriyoruz. Filmlerdeki insanların hayatlarını gerçekten değiştirebilecek insanlara gösteriyoruz. Ve bence şu an için sadece sanal gerçekliğin gerçek gücünün yüzeyini kazımaya başladık. Bu, üç boyutlu bir video oyunu değil. Bu, daha önce hiçbir medya aracında görmediğim kadar derin bir yolla insanları diğer insanlara bağlıyor. Ve bu, insanların diğerlerine olan bakışını değiştirebilir. Bence bu sanal gerçekliğin nasıl dünyayı değiştirecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. Yani, bu bir makine ancak bu makineyle daha merhametli hâle geliyoruz, daha çok duygudaş oluyoruz ve birbirimize daha çok bağlanıyoruz. En nihayetinde, daha insan oluyoruz. Teşekkürler. (Alkış)