1815'te Tambora Yanardağı'nın patlaması
bazı yerleri karanlığa mahkûm etti
ve "Yazsız Yıl" olarak bilinen kasvetli
dönemin başlangıcı oldu.
Bu nedenle Mary ve Percy Shelly,
Lord Byron'ın Ceneve Gölü'ndeki evine
gittiklerinde
zamanlarının çoğunu evde geçirdiler.
Byron, eğlenmek için arkadaşlarına
bir yarışma önerisinde bulundu:
Kim en korkutucu
hayalet hikâyesini yazabilirdi?
Bu, 18 yaşındaki Mary'ye ilham verdi.
İlerleyen birkaç ay içinde Frankenstein'ın
hikâyesini yazdı.
Frankenstein genelde yeşil ve
hırıldayan bir figür olarak betimlense de
Mary Shelly'nin canavarı böyle değil.
Aslında, kitaptaki canavar isimsizdir.
Frankenstein adı canavarın yaratıcısı olan
Dr. Victor Frankenstein'a aittir.
Yaratıcı ve canavar arasındaki çekişme
o kadar gergindir ki
kolektif bilinçaltımızda ikisi
birbirine girmiştir.
Orijinal metni okumadan önce
Frankenstein ve sahip olduğu pek çok
anlam ile ilgili
bilmenizin yararlı olabileceği
pek çok şey vardır.
Kitap, Dr. Frankenstein'ın
yaşamı kontrol etme konusundaki
sonuçsuz çabalarını anlatıyor.
Dr. Frankenstein ceset parçalarını
birleştirerek canavarı yaratır
ve ona elektrik vererek bilinçli
bir varlığa dönüştürür.
Fakat ortaya çıkan şeyden korkar ve kaçar.
Zaman ve mekân canavarı
uzaklaştırmak için yeterli değildir,
bu yüzden yaratan ve canavar arasında
korkutucu bir kovalamaca başlar.
Shelly, romanın alt başlığına
"Modern Prometheus" adını vererek,
Yunan mitolojisindeki Titan
Prometheus'a bir atıfta bulunmuştur.
Prometheus, Tanrılardan ateşi çalarak
insanlara vermiştir.
Böylece insanlar bilgi
ve güce sahip oldular.
Ama Prometheus,
Tanrıların ateşini çaldığı için
bir taşa zincirlendi ve sonsuza kadar
akbabalar tarafından yendi.
Prometheus'un hikâyesi, 18. yüzyılda
Romantik Dönem edebiyatında
yeniden ortaya çıktı.
Mary, Romantizm akımının
doğa, duygular ve sanatın
sadeliğine dair görüşlerini paylaşan
önemli bir yazardı.
Mary, Frankenstein'ı
yayınladıktan iki yıl sonra
Percy, "Bağları Çözülen Prometheus" adlı
lirik dramasında hikâyeyi
yeniden yorumladı.
Romantikler bu mitolojik göndermelerle
Antik Dünya'nın, modern çağlara kıyasla
ne kadar saf olduğunu vurguladılar
ve genellikle bilime şüpheyle yaklaştılar.
Frankenstein, insanları
yapay zekâya karşı uyaran
ilk hikâyelerden biridir.
Romandaki korku ögesi
doğaüstü güçler değil;
bir laboratuvarda yapılan canavardı.
Ayrıca, romanda gotik ögeler de
bulunmaktaydı.
Gotik Edebiyatın karakteristik
özellikleri tedirginlik,
ürkütücü bir mekân,
grotesk
ve unutulma korkusudur.
Bunların hepsi Frankenstein'da
görülebilir.
Kitaptaki korku ögesini etkileyen
bir diğer şey,
Mary'nin hayatındaki travmalardır.
1797'de doğan Mary, William Godwin ve
Mary Wollstonecraft'ın kızıydı.
İkisi de önemli radikal düşünürlerdi.
Annesinin kitabı olan
"Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi"
feminizmde önemli bir yere sahiptir.
Annesi, Mary'nin doğumu sırasında yaşanan
sorunlar nedeniyle öldü.
Mary, annesinin ölümünden çok etkilendi
ve kendisi de hamileliklerinde
sorunlar yaşadı.
16 yaşında Percy ile kaçtıktan
sonra hamile kaldı.
Fakat bebek doğduktan
kısa süre sonra öldü.
4 kere daha hamile kalan Mary'nin
yalnızca bir çocuğu sağ kaldı.
Bazı eleştirmenler bu trajedinin
Frankenstein'daki temaları
etkilediğini ileri sürüyor.
Shelly, doğumu hem yaratıcı
hem de yıkıcı olarak betimliyor
ve canavarı yaşamın doğal döngüsünün
biçimsiz bir aynası olarak gösteriyor.
Canavar, zafer arayışı içindeki
Dr. Frankenstein'ın doğayı bozmasının
somut hâlidir.
Bu onun ölümcül hatasıdır.
Tanrı kompleksinin en belirgin olduğu yer
"Yaşam ve ölüm bana her
şeyden önce, aşmam gereken
hayali bir sınır gibi görünüyordu.
Sonra da karanlık dünyamıza
bir ışık seli yağdıracaktım." cümlesidir.
Büyüleyici bir şey yapmış
olmasına rağmen
kendi ahlaki görüşüyle ateşle oynadı.
Ve bu kararının etkileri tüm
kitapta görülebilir.
Kitap aydınlık ve karanlığın arasındaki
farka ve ateşe birçok atıfta bulunuyor.
Bu yalnızca Prometheus'un ateşinin
kıvılcımını değil,
aynı zamanda hayatın karanlık yönünü
ortaya çıkaran fikirlerin gücünü de
sembolize ediyor.