Yıllar boyunca hayal kırıklığı yaşadım
çünkü dindar bir tarihci olarak
dünyadaki tüm major inanç sistemlerinde
şefkatin odak noktası olduğunu
çok ani bir şekilde farkettim.
Her bir tanesi
kendi versiyonunda değişmiş olan
Altın Kural denilen şeydi.
Bazen oldukça olumlu bir versiyondan geliyordu--
"Kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, başkalarına da öyle davranın"
Ve eşit derecede önemli olan
olumsuz versiyonu--
"Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, başkasına yapma".
Kalplerinize bakın.
Size acı veren şeyin ne olduğunu keşfedin.
Ve sonra, ne koşul altında olursa olsun,
bu acıyı başkasına da yaşatmayı reddedin.
Ve insanlar şefkatin önemini
sadece kulağa iyi geldiği için değil,
İŞE YARADIĞI için vurguladılar.
İnsanlar Altın Kuralın İŞE YARADIĞINI,
onu sadece günlük "iyilik" işlerini yaparken kullanıp
günlük "iyilik" işleri bitirince de, açgözlü
ve egoist yaşamlarına dönmek yerine, Konfiçyus'un dediği gibi
"gün boyu ve her gün"
uyguladıklarında anladılar.
Ama bunu gün boyu ve hergün uygulamak için
dünyanızın merkezinden kendinizi alıp
oraya başkasını koyup, kendinizin ötesine geçmelisiniz.
Ve bu sizi Tanrı, Nirvana, Rama, Tao da denilenin
mevcudiyetine sokar.
Egomuza bağlı varoluşumuzun
ötesine geçen bir hal.
Ama malum, bunun dini yaşamın bu kadar
merkezinde olduğunu çoğunlukla bilmeyiz.
Çünkü bir kaç harika istisna dışında, dindar kişiler
din liderleri bir araya geldiklerinde,
çoğunlukla ya anlaşılması zor doktrinlerden veya
homoseksüellik yada ona benzer birşeye
karşı öfkeli kınamalardan bahsederler.
İnsanlar çoğunlukla şefkatli olmak istemez.
Dindar insan cemaatlerine
yaptığım konuşmalar sırasında onların yüzlerinden geçen
bir çeşit isyankar ifadeyi görürüm,
çünkü insanlar daha ziyade "haklı olmayı" önemser.
Ve buda elbette tartışılan konuyu mağlup eder.
Şimdi, TED'e neden bu kadar müteşekkirim?
Çünkü onlar beni kibarca
kitaba bağımlı çalışmamdan aldılar ve
21. yüzyıla taşıyarak,
tahminimden büyük, çok daha büyük dinleyici kitlelerine
ulaşmamı sağladılar.
Çünkü ben bu konudaki aciliyeti hissediyorum.
Global olarak Altın Kural'ı
uygulamayı başaramaz, bütün insanları ne olursa olsun
en az kendimiz kadar önemli göremezsek
korkarım ki,
bir sonraki nesile
canlı bir dünya bırakamayacağız.
Bizim zamanımızın görevi,
zamanımızın en büyük görevlerden biri
insanların birlikte barış içinde yaşayabilecekleri
bir dünya inşa etmek.
Ve din, buna katkıda bulunmak yerine,
sorunun bir parçasıymış gibi görünüyor.
Ve elbette, Altın Kural'a inananlar sadece dindarlar değil.
Bu ahlakın kaynağıdır.
Kendinizi başkasının yerine koyduğunuz
hayali bir empati hareketi.
Ve evet, bir seçeneğimiz var, bana öyle geliyor.
Bunlardan birini yaşamaya devam edeceğiz;
ya inancımızın dogmatik ve toleranssız yönlerini vurgulayacağız,
veya yahudi gurulara,
Rabbi Hillel'e, isa'nın yaşlı çağdaşına geri dönüp, bir pagan'ın
"Ben tek ayak üstündeyken, bana bütün yahudilik öğretisini
özetle" dediğinde onun verdiği yanıtına bakacağız;
"Sana nefret dolu gelen şeyi, sen de komşuna yapma.
Torah sadece budur, geri kalanı ise teferruattır".
Kilisenin eski papazları ve yahudi gurular, kutsal kitaplara ait yorumlardan
nefret ve kibir dolu olanlarının hepsinin
hatalı ve yanlış olduğunu söylemişlerdir.
İşte bu ruhu tekrar canlandırmalıyız.
Ve bu bir sevgi ruhsallığınin gelip bizleri sarmasıyla
olacak bir şey de değil.
Bunu gerçekleştirmek zorundayız,
ve bunu TED'in bize tanıştırmış olduğu
modern iletişim teknikleriyle
sağlayabiliriz.
Hali hazırda bütün ortaklarınızın tepkilerinden dolayı
inanılmaz umut dolmuş haldeyim.
Singapur'da bu sözleşmeyi bölünmeleri
düzeltmek için kullanacak bir grubumuz var,
Singapur toplumunda yakın zamanda filizlendiler
ve parlementonun bazı üyeleri bunu
politik olarak uygulama niyetinde.
Malezya'da yakın zamanda,
bir sanat sergisi yapılacak ve
önde gelen sanatçılar
tüm sanatların temelinde yine sefkatin yattığını
insanlara, genç insanlara gösterecek.
Tüm Avrupa'da ve müslüman toplumlarda
islamın ve bütün inançların
merkezinde şefkatin yer aldığına dair etkinlikler
ve tartışmalar düzenlenecek
Ama orada duramayız. Başlamasıyla birlikte bitemez.
Dini eğitim, işte bu noktada hatamızda çok ileri gittik.
sadece anlaşılması zor doktrinlere odaklandık.
Dini eğitim muhakkak hareket etmeye teşfik etmeli.
Ve ölüm günüme kadar da bu konu üstünde çalışmaya niyetliyim.
Ve iki şeyi yapmak için
ortaklarımızla devam etmek istiyorum--
sefkatle düşünmeyi öğretmek ve teşfik etmek.
Öğretmek çünkü, arkadaşlar, biz şefkatte
çok geriledik.
İnsanlar çoğunlukla bunun anlamının
başka birisi için üzüntü duymak olduğunu sanıyor.
Elbette eğer şefkati sadece düşünürseniz,
şefkati anlayamazsınız.
Bunu yapmanız da gerekiyor.
Basının da bu işe girmesi gerekiyor
çünkü basın, başka insanlar hakkında
bizleri birbirimizden ayıran
bazı stereotipik görüşlerimizin
çözülmesinde son derece önemli.
Aynı şey eğitimciler için de geçerli.
Gençliğin, şefkatli bir yaşam stilinin
dinamizmini, meydan okumasını
hissetmesini istiyorum.
Ve ayrıca çok hızlı bir zekaya ihtiyaç duyulduğunu
bunun yapış yapış bir duygusallık olmadığını da görüyorum.
Bilim adamlarına kendileri ve başkalarının
geleneklerindeki şefkat temasını
araştırmaları için çağrıda bulunuyorum.
Ve belki de hepsinin üstünde,
şefkat içermeyen konuşmalarla ilgili
bir hassasiyet yaratılmasının sağlanmasını.
Belki böylece bu sözleşmeye sahip kişiler
inançları ne olursa olsun veya inanmasalar da
dini liderlerden, politik liderlerden
sektör kaptanlarından gelecek
şefkatsiz, küçümseyen ifadeler
içeren konuşmalara karşı
meydan okuyabilecek kadar güçlenirler.
Çünkü dünyayı değiştirebiliriz,
bu yeteneğimiz var.
Bu sözleşmeyi online yayınlamayı asla düşünemezdim.
Eski dünyada bir takım bilimsel araştırmacılarla
yine anlaşılması güç ifadeleri tartıştığım
bir odada sıkışıp kalmıştım
Ve TED beni düşünmenin, fikirler öne sürmenin
yepyeni bir yolu ile tanıştırdı.
İşte TED hakkında harika olan şey de buydu.
Bu odada, bu uzmanlıklarla
bir araya gelebildiysek,
dünyayı da değiştirebilirdik.
Ve elbette bazen sorunlar başedilemez gibi görünüyor.
Ama Oxford'lu ingiliz bir yazarın referansıyla
aslında çok sık alıntı yapmadığım birinden,
küçük bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum.
C.S. Lewis.
Yazdığı bir şey kafama saplandı,
henüz okula giden küçük bir kız olduğum zamanlardan beri aklımda.
Dört Aşk isimli kitabında,
Şöyle der, erotik aşkın varlığında
iki insan birbirlerinin gözlerinin içine bakarak büyülenirler,
Ve sonra bunu arkadaşlık ile kıyaslar.
İki insan yan yana durur, öylesine ki, omuz omuza gibi
ve ikisinin de gözleri ortak bir hedefte kilitlenir.
Birbirimize aşık olmamız gerekmiyor,
ama arkadaş olabiliriz.
Ve ben buna eminim;
Vevey'deki küçük münaazaralarımızda
farklı kanaatlere sahip onca kişi
ortak bir hedef için
bir araya gelip, yan yana çalıştığında
bütün o farklılıklar eriyip yok olduğunda,
bunu son derece güçlü bir şekilde hissettim.
Ve biz arkadaşlığı öğreniyoruz.
Ve biz birlikte yaşamayı ve birbirimizi tanımayı öğreniyoruz.
Çok teşekkür ederim.
(alkışlar)