Ben de Eee... Sonra... Ve hayatlarında hiç bilgisayar görmemişlerdi. [ Belgeler / Eğitim Sistemi / İş ] Sana, bilgin haricinde bir kimlik verildikten sonra Eğitim Sistemi denilen bir kuruma gönderileceksin. Bu, ülkeden ülkeye biraz değişebilir. Değişiklikler ülkenin kültüründen, daha da önemlisi, bütçesinden kaynaklanır. Dolayısıyla ben, doğduğum ülkedeki eğitim sisteminden bahsedeceğim. Benzerlikleri düşününce farklılıklar o kadar önemli gözükmüyor. Anaokulu 3-4 yıl sürüyor, ama her yer farklı olabilir. Anaokulunda, hikayeler, masallar ve hayal gücüyle ilgili bir çok şey öğrendim. Neden? Bilmiyorum, bana bunu kimse anlatmadı. Hala, anaokulunun niye böyle olduğunu bilmiyorum. Anlaman gereken bir şey, bugün çocuklarımızı suni değerlerle yetiştirdiğimiz. önce, inek möö, kuzu da mee diyor. Çocukları böyle boş şeylerle eğitiyoruz. Halbuki jeoloji, mühendislik veya matematik öğrenebilirler. Çocuklar, yetişkinlerin öğrendikleri şeyleri öğrenme yetisine sahiptir. Ama çocukların kafasını aynı miktarda çöple dolduruyorsunuz. Ve kafalarına gerçek olmayan bilgileri pompalamaya devam ediyorsunuz. Sonra da gelecekte düşünebilmelerini bekliyorsunuz. Çocuklar, çok küçük yaşlardan itibaren öğrenebilirler, okuyabilirler, karmaşık şeyleri anlayabilirler. Kıtasal kaymayı, yanardağları, doğayı anlayabilirler. Sembiyotik süreci anlayabilirler, ancak siz onlara Mickey Mouse klübünü veriyorsunuz. Olur mu bu? Çocukların maruz kaldığı tüm saçmasapan şeyleri düşünün. Kısacası, onlara en baştan zarar veriyoruz. Çünkü, çocukların böyle olduğunu düşünüyorlar. Hiç öyle değiller. Aynı şeyi kendi çocuğum hakkında da söyleyebilirim. Dört yaşındayken bana dedi ki: Baba, oyuncak arabamın tekeri çıktı. Tamir edebilir misin? Ben de dedim ki: Evet, çıkmış. Ben sana tekeri çıkmayan oyuncaklar alacağım. Sonra da arabayı çöpe attım. Baktım, ağzı açık kaldı. Dedi ki: Arabayı atıyorsun. Ben de, "Evet, atıyorum," dedim. O da, "belki ben tamir edebilirim," dedi. Arabayı çöpten çıkarıp ona verdim. Tekeri takmaya çalıştı. İki-üç dakika içinde arabayı tamir etti. Arabayı alıp, baktım. "Müthiş olmuş, nasıl yaptın?" dedim. O da, "O KADAR küçük değilim," dedi. Kısacası, babanın her sorunu çözmesine, her şeyi annenin babanın düzeltmesine izin vermek yerine çocuklara sorumluluk verirseniz, düşünemeyen bir mahluktan fazlası ortaya çıkar. Okul Okula giderken herkesle aynı giysileri giyerdim. Bunlar, eğitim sisteminin dayattığı giysilerdi. Bir açıklaması da yoktu. Okulun programı bellidir. Buna saygı duymanız beklenir. Uymazsanır, büyük ihtimal okuldan atılırsınız muhtemelen iş bulamazsınız, para kazanamadığınız için aç kalırsınız. Program demişken, okul sabah erken saatte başlar. Bundan ötürü her sabah 7'de kalkmak zorundaydım. Bu da, uyku saatimin biyolojik sistem tarafından değil eğitim sistemi tarafından belirlenmesi anlamına geliyordu. Bundan beynim ve diğer organlarım yoruluyordu. Okula geldiğimde ise hep gözlerimden uyku akıyor olurdu. Ve okul, aldığın bilgiyi aklında tutmanı bekleyen bir kurum. Ders saatleri belliydi, teneffüsler de. Program, hafta 5 gün, günde 6-7 saatti. Eğitim programı 12 yıl kadar sürüyordu, her yıl da 2-3 ay tatil vardı. Eğitim sistemi insanın değerinin ilk ölçüsüydü, ve insanları bilinmeyen kurallara göre aptal veya akıllı olarak etiketliyor, kıskançlık yaratıyordu. Eğer arkadaşından daha iyi bir beynin varsa, mesela dokular daha iyi kalitede, nöron süreçlerin de daha iyi oluşmuşsa Nazi Almanya'sında yaşasan, daha hızlı Nazi olurdun. Beyin daha iyi olsa bile beynin neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu anlayacak bir mekanizması yok. Zeka da böyle. 75 yıl önce elektrik mühendisi olan biri, iyi bir mühendis, bugün iş bulamazdı. Dolayısıyla, zekadan bahsettiğimizde esasen neden bahsediyoruz? Zeka, devam eden bir süreçtir. Zeki insan diye bir şey yoktur. A ve B alanlarında bilgili, ancak C alanında bilgisi olmayan insanlar vardır. Ayrıca okul, rekabeti destekliyordu. Bu da içgüdüsel olarak ihtilafa yol açıyordu. Unutmayın ki rekabette kazananlar ve kaybedenler olur. Benim ve milyonlarca başka çocuğun gittiği okul, yanlış bir değer ölçüsü yaratıp rekabeti körüklüyordu. Ayrıca okul çok önemli bir şeyi yok etti: Merak. Kimse orada niçin belli bir şekilde davranman gerektiğini anlatmadı. Sana sormadan her şeyi nasıl yapacağını söylediler. Çocuklar konusunda endişeli olduğunu söyledin. Beni endişelendirenler çocuklar değil, yetişkinler. Tamam mı? Oy verenler, dünyanın 2012'de sona ereceğini söyleyenler. Bunları çocuklar değil, yetişkinler söylüyor. Beni, bana yıldız falımı oku, yarın nereden para bulacağımı söyle diyen yetişkinler endişelendiriyor. Bunları çocuklar değil, yetişkinler söylüyor. Çocuklar fallarını okumazlar. Çocuklar, 13'e kadar sayıp, mutlu olurlar. Çocuklar, merdivenlerin altından yürümekten siyah kedilerden korkmazlar. Kedi gördüklerinde pisicik diyerek kediyi okşamak isterler. Gidip ters yöne koşmazlar. Buradaki sorun çocuklar değil. Başlatma şimdi... Çocuklar doğuştan meraklıdırlar. Devamlı keşfederler. Hayatlarının ilk yılında onlara nasıl yürüyüp, nasıl konuşacaklarını öğretiyoruz. Hayatlarının geri kalanında da onlara oturup susmalarını söylüyoruz. Okulda ne öğrendiğimi özetleyeyim: Bir dil öğrendiğimi hatırlıyorum. Bu, şu anda duyduğunuz dil. Buna biraz daha odaklanalım. Beni anlayıp anlamadığını bilmiyorum. Pek çok kişi, dili birilerinin okumak, yazmak ve iletişim kurmak için icat ettiğini düşünür. Bu, doğru değil. Esasen olan şu: Biri dirseğini vurup, avvv, kulağını vurup, ovvv, yemek yiyip, hmmm dedi. Dil, bu seslerin uzun sürelerden sonra geldiği hal. Kimse oturup bir dil icat etmedi. Bu haliyle dil, pek çok yüzyıldır var olan bir şey. İnsanlığın gelişimine destek olmuş olsa bile, artık eskidi. Çoğu zaman fazla yavaş, ve karşlıya bir mesaj göndermek çok uzun sürüyor. Daha da önemlisi yoruma açık. Bu sebepten ötürü de tamamen işlevsiz. Matematiğin, kimyanın, fiziğin yoruma açık olmadığını biliyoruz. Bunlar sabit diller. Şu anda dinlediğiniz dil, yoruma açık. Şu anda, senin ve patronunun aynı oluğunu söyleyebilirim. Ama... ne demek istedim? Aynısınız, ama nasıl? Aynı mı görünüyorsunuz? Aynı mı davranıyorsunuz? Nedir? Nasıl anladığınıza bakar. Çünkü bu, yoruma açık bir iddia. Ancak, bilimsel olarak sizin aynı elementlerden oluştuğunu söylesem, kimse mesajımın ne anlama geldiği konusunda şüpheye düşmez. Şimdi, türlü türlü binalar inşa eden insanları düşün. Bu binaları inşa ederken sabit bir dil kullanıyorlar. Böylece herkes onları anlıyor. Bina da çevreye uyum gösteriyor. Burada fikir yürütmeye yer yok. Dolayısıyla, okula gittiğin 12 yıl boyunca, benim için 15, zaten karmaşık olan dünyayı daha da karıştıran, şişirilmiş bir dil öğrendin. Daha da önemlisi ben, yüzlerce dilden sadece birini öğrendim. Ülkeyi terk ettiğimde bu dilin bana bir faydası yok. 7 milyarlık gezegende, bir kaç milyon insanla iletişim kurmaya yarayan yorumlamaya açık bir dil öğrendim. Peki, farazi sınırları olmayan İnternet çağında neden evrensel bir dil öğrenmedim? Daha kısa ve yoruma daha az açık bir dil. Ya da neden bu yorumlanabilir dil yerine başka bir sabit dil öğrenmedim? Kendime ait teorilerim var, fakat bunların önemi yok. Önemli olan, senin kendine sorman. Bu dilin yanında bir de matematik öğrendim. Okulu bitirdikten sonra bile matematiğin belli kurallara uyan harf ve sayılardan ibaret olduğunu ve her şeyin beynin gelişmesi için bir oyun olduğunu düşündüm. Meslektaşlarım da aynı şeyi düşünüyordu. Kimisi belki bu konuyu hiç düşünmüyordu. Bu teoriyi yaratmamın sebebi, başkalarının bana "hesap yapmayı bilmen gerekiyor" demekten başka hiç bir açıklama verememesiydi. Para mı hesaplayacaktım? Neyi hesaplayacaktım? Yaşlı meslektaşlarım matematiğin gerçek anlamını biliyor mu, bilmiyorum. Aynı şey fizik ve matematik için de geçerli. Kara tahta, beyaz tebeşir, sabit fikirli bir profesör ve eşit derecede sabit ve zorunlu bir okul programı beni gerçeklerden uzaklaştırdı. Ve bu sabit dillerin çoğu anlamsız bir ilişkiler bütünü haline geldii Bu sebepten ötürü öğrencilerin çoğu bu derslerden nefret eder. Kimse onlara bu derslerin değerini anlatmamıştır. Bu sabit dillerin hiç birinin bana günlük hayatta veya parasal sistemde yardımcı olmadığını unutma. Çünkü burada kullanılan temel dil şu anda duyduğun dil. Eski ve yoruma açık bir dil. Coğrafya ve tarih de öğrendim. Tarih beni hiç ilgilendirmiyordu, çünkü bahsedilen olayların gerçekten olup olmadığını bilmiyordum. Belki sadece benim için yazılmıştı. Her neyse, içinde bulunduğumuz an zaten daha önemli. Ayrıca, başroldeki kahramanların silahlı suçlular olduğu hikayelere katılmıyordum. Coğrafyada da, ülkeleri temsil ettikleri söylenen isimler öğrendim. Bu da, gezegenin bir kısmının aynı maymunların yaptığı gibi kimi insanlar tarafından 'fethedildiği' ve isimlendirildiği anlamına geliyor. Ülke kavramı bu, ülkeler böyle geliştiler. Bugün bile sınırlar, farklı bölgeleri bir birinden ayırarak insan ırkını bölüyorlar, ırkçılığa yol açıyor ve ayrım yaparak gelişimi içgüdüsel olarak yavaşlatıyorlar. Ülkelerin ve şehirlerin hiç önemi yok, çünkü dünyanın kendisi insanlığın ortak mirası. Dünyanın bir kısmını tanımlayıp isim vererek orayı ancak hayalinde sahiplenebilirsin. Bunun değeri olması için ise başkaları tarafından tanınması ve doğru olarak kabul edilmesi gerekiyor...bu da hayal ürünü. Coğrafyadan öğrendiklerim bunlar: isimler ve hayali sınırlar. Tanrı hakkında bir şeyler öğrendim. Bir de, din denilen, dünyanın 7 gün içinde ilahi bir varlık tarafından yaratıldığını anlatan bir teori öğrendim. Kısacası, bu teori herkes tarafından destekleniyor ve kabul görüyordu, çünkü okulda teorinin doğru olduğu öğretiliyordu. Fizik, kimya, biyoloji gibi okulda öğrettikleri diğer konular ve hatta aklın ta kendisiyle çelişkili olan bu teori bence sadece kafa karıştırıyordu. Gittiğim okul, spor, müzik veya çizime odaklanmadığı için bu alanlarda bir şey hatırlamıyorum. O 12 yılın sonuna yaklaştıkça, öğrendiklerim git gide daha az akla yatkın geliyordu. Okulda öğrendiklerimiz gerçekliğe teğet bile geçmiyordu. Üniversite de bunun devamıydı. Parasal sistemde üniversite, insan eğitiminin son adımı. Üniversite sizi işe hazırlar. Bu da, eğitim sisteminin bir işçi eğitme sistemi haline getiriyor. 12 yıl boyunca bana yardım etmek yerine kafamı daha da karıştıran bir dil öğrendim. 12 yıl boyunca varoluşumla ilgili duyduğum farklı teorilerle kafam daha da karıştı. 12 yıl boyunca belli saatlerde, belli giysiler giyerek belli bir kurumda hazır bulunmaya zorlandım. 12 yıl boyunca beni matematikten, fizikten, biyolojiden veya kimyadan uzaklaştıran bir kurumda bulundum. 12 yıl boyunca bana öğrendiğim şeyler, neden öğrendiğim ve niye eğitim sistemlerinin kurallarına saygı göstermem gerektiği açıklanmadı. Bu 12 yılı ben kayıp ve yanlış olarak görüyorum. 12 yıl boyunca o kadar çok şey öğrenebilirdim ki. Ondan sonra 3 yıl da üniversiteye gittim. Üniversite beni sadece bir meslek için hazırladı. Eğitim bunun neresinde? Belki, suçlu olan doğduğum ülke. Bu durumda da okulda geçirdiğin yılları ve öğrendiklerini düşünüp, gerçeklikle karşılaştırıp, kendi sonuçlarını çıkarabilirsin. Sonuçlarına vardıktan sonra böyle bir programın bir parçası olmayı kabul etmediğini düşün. 12 ila 15 yıl boyunca, sonunda bir diploma almadan veya minnet görmeden, sadece öğrenmek ister misin? Okuldaki öğretmentlerin "Eğitimi insanların ihtiyaçlarını karşılık verecek şekilde düzenleyelim" dediklerini duymadım. Üniversitelerden veya herhangi bir büyük kurumdan açıklayıcı bir sistem çıktığını görmedim. Örneğin demokrasi kavramını alalım. Herkes katılım ve katkıda bulunuyor. Ancak bence insanlar, ancak kültürden öğrendiklerini katabiliyorlar. Ve herhangi bir organizasyonun üyesinden bir farkları yok. Bugün, üniversitelerin bilim laboratuvarlarında, mimari laboratuvarlarında, her türlü laboratuvarda en karmaşık ekipman bulunurken savaşlar daha da kötüleşiyor. Patlayıcılar daha kötüleşiyor. [ Alternatif Çözümler ] Şimdi, çocukların nasıl öğrendiğine bakalım ve okulların, nasıl insanlığın gelişimini sağlayacak ve özgürlüğünü artıracak bir sistemde neye benzeyeceğini düşünelim. Çocuklar bana doğru gelip, ne yapmamızı istiyorsun diye sordu. Ben de onlara 6 GCSE sorusu verdim. İlk grup, en iyi olanlar, tüm soruları 20 dakikada çözdü. En kötüler ise 45 dakikada. Bildikleri her şeyi kullandılar: Haber grupları, Google, Wikipedia, Ask Jeeves... Ancak öğretmen sordu: Derinlemesine öğrenme bu mu? Ben de dedim: Haydi görelim. İki ay sonra geleceğim ve onlara yazılı bir sınav vereceğim. Bilgisayar yok, kendi aralarında konuşmak yok. Bilgisayarla yaptığımda grupların aldığı ortalama sonuç %76'ydı. Deneyi yaptığımda ve iki ay sonra sınavı verdiğimde aldıkları ortalama %76'ydı. Çocukların hafızası fotoğrafikti. Eğer aradığını Google'da bulabiliyorsan, bu bilgili kafanda tutmanın ne anlamı olabilir? Yeni Delhi'deki fakir bir mahallenin bir duvarına bir bilgisayar yerleştirdim. Çocuklar pek okula gitmemişti. İngilizce bilmiyorlardı. Ve de Internet'in ne olduğunu bilmiyorlardı. Bunu Hindistan'ın her köşesinde yaptım , sonra dünyanın büyük kısmına yaydım. Çocukların, ne yapmayı öğrenmek istiyorlarsa onu öğrendiklerini farkettim. Sonunda da, her nereden olurlarsa olsunlar çocukların bilgisayarı ve Internet'i kullanmayı kendi başlarına öğrenebilecekleri sonucuna vardım. Bir keresinde Colombo'dan, rahmetli Arthur C. Clarke'tan bir telefon aldım. Diyordu ki "Ne olduğunu görmek istiyorum." Seyahat edemiyodu, ondan ben onun yanına gittim. İki enteresan şey söyledi. "Eğer bir öğretmenin yerine bir makine iş görüyorsa, o zaman makine kullanılmalı." İkincisi de: "Çocukların ilgisi varsa o zaman eğitim gerçekleşir." Ben de sahada bunu yapıyordum. Her gün bunu izleyip onu düşünüyordum. Bu mümkün, ve kesinlikle insanlara faydası olacak. Çünkü çocuklar Internet'te gezinmeyi ve ilgilendikleri şeyi bulmayı çok hızlı öğreniyorlar. İlgi varsa eğitim de oluyor. Sanırım, gördüğümüz şey kendi kendini organize eden bir sistem. Kendi kendini organize eden sistem, dışarıdan belirgin bir müdahale olmadan ortaya çıkan yapı demek. Kendi kendini organize eden sistemlerde hep bir doğuş vardır. Sistem, inşa edilirken öngörülemeyen şeyler yapmaya başlar. Bu sebepten ötürü verdiğiniz tepkiyi veriyorsunuz. İmkansız gibi görünüyor. Ama şimdi, bir tahminde bulunabilirim. Eğitim, öğrenmenin devamlı doğmakta bir olgu olduğu, kendi kendini organize eden bir sistemdir. Artık çocukların merak yoluyla daha iyi öğrendiğini ve kendi kendilerini daha iyi organize ettiğini biliyoruz. Bu sebepten ötürü onlara tek vermeniz gereken bilgi ve bilgiye ulaşmanın bir yoluç Basit. Merhaba. Benim adım Sal Khan. Khan Akademisi'ni kurucusuyum ve akademide öğretim üyesiyim. Biz, dünyayı eğitmeye çalışıyoruz. "Basit toplama" isimli sunuma hoşgeldiniz. 1789 yılının Ağustos ayında, Bağımsızlık Bildirisi'nin kendilerine özgü bir halini yazmış bulunuyorlardı.. İşte bu sürece fotosentez diyoruz... Kuzenlerime ders veriyordum. Büyümenin bir yolunu bulmak zorundaydım. Youtube videoları kaydetmeye ve küçük yazılım modülleri hazırlamaya başladım. Ancak bunları herkesin ulaşabileceği şekilde hazırladım ve çok ilgi görmeye başladım. Sal Khan'ın yaptıkları gerçekten hayret verici. Bütün bu malzemeyi alıp 12 dakikalık derslere bölmüş. Bunları, bazı şeyleri hatırlamak için şahsen kullandım. Çocuklarımın bazıları da bunlardan hoşlanıyor. Dolayısıyla, Khan konuşma yapmaya geldiğinde çok sevindim. Bundan sonraki adım neydi? Vakfım bu rüyayı gerçekleştirmeye nasıl katkıda bulunabilir? İnternet'te olup biten müthiş şeylerle bunları nasıl bir araya getirebilirim? Bunun, dünyada herkesin, bir şeyler öğrenmek isteyen herkesin ulaşabileceği, temelden başlayabileceği ve istediği kadar ilerleyebileceği, pratik yapabileceği, değerlendirme alabileceği sanal bir okul olmasını istiyorum. Sonra da bunun sınıfta olan bitenler için kullanılabilecek bir işletim sistemi olmasını. Her öğrenci kendi hızında öğrenebilir. Öğretmen de daha çok bir danışman veya bir koç görevi görür. Ben Sal Khan'ı teknolojiyi kullanarak daha çok insanın öğrenebileceği ve ne bildiklerini görebileceği genel bir hareketin öncüsü olarak görüyorum. Bu, bir devrimin başlangıcı. Bu tür bir sistem, meraklı, zeki ve yaratıcı bireyler üretecek. İşçiden farklı bir şey bu. Böyle bir sistemin sana parasal sistemde bir faydası olmaz. Ondan sonra, kendine sorman gerek "Neden?" diye. Ben çocuğuma okumayı öğretmedim. Ona geceleri kitap okurdum ve hikayenin en ilginç yerinde kitabı bırakır, ne yapacağını izlerdim. Ona baktım ve dedim ki: "Sen hikayenin geri kalanını okuyamazsın. Ben de çok yoruldum. Kalanı yarın okurum." Okumayı öğrenmek istemesini sağlayacak bir ihtiyacı vardı. Çocuklara okumayı veya matematiği öğretmeyin. Öğrenmek istemeleri için bir sebep verin. Bunun ne demek olduğunu herkes anlıyor mu? Okulda bunun tam tersini yapıyorlar. [Alternatif Çözümler] 1) Bilgi ve bilgiye ulaşmanın bir yolunu sağlayın. Dünyadaki en baskın zeki ırkı olan insan ırkının bir bireyi, çevrenin nasıl işlediğini ve çevresinde nelerin olup bittiğini en doğru ve en iyi kanıtlanmış bilgiyi kullanarak öğrenmeli. 70-80 yıl ömrü olan bir insanın hayatının 12 ila 15 yılını, belki de daha fazlasını, kullanıp ona bir işçi olmayı veya kültürüyle sınırlı bir dili öğretmek onunla dalga geçmektir. Bu tür bir eğitim evrime ters düşer. İnsanları bir çizgi üzerinde değil bir elips üzerinde ileriye götürür.