2002 yılında bir grup tedavi eylemcisi,
uçağın ilk zamanlardaki gelişmesini tartışmak için toplandılar.
Wright kardeşler, son yüzyılın başında
ilk defa o aletlerden birini
uçurabilmeyi başarmışlardı.
Aynı zamanda çok sayıda patenti de
uçağın temel kısımları için almışlardı.
Bunu yapan sadece onlar değildi.
Bu, sanayide yaygın bir uygulamaydı
ve uçaklar için patent sahibi olanlar
onları ateşli bir biçimde savunuyor
ve rakiplerine sağlı sollu dava açıyorlardı.
Bu aslında havacılık sanayisinin gelişimi için çok da iyi olmamıştı
ve tam da o vakitler özellikle A.B.D. hükümeti
askeri uçakların üretimlerine
hız verilmesiyle ilgilenmekteydi.
Bu yüzden bir miktar anlaşmazlıklar oldu.
A.B.D. hükümeti harekete geçmeye karar verdi
ve o patent sahiplerini
patentlerini ulaşılabilir yapıp diğerleriyle paylaşmak ve böylece
uçak üretiminin mümkün olmasını sağlamaları konusunda zorladı.
Peki bütün bunların
bununla ne ilgisi var?
2002'de Nelson Otwoma, Kenyalı bir sosyal bilimci,
kendisinde HIV olduğunu keşfetti ve tedaviye ulaşması gerekti.
Kendisine bunun çaresinin olmadığı söylendi.
AIDS, duyduğuna göre ölümcüldü
ve tedavi sunulmuyordu. O zamanlar,
tedavinin zengin ülkelerde var olduğu zamanlardı.
AIDS kronik bir hastalık haline gelmişti.
İnsanlar burada Avrupa'daki ülkelerimizde, Kuzey Amerika'da
HIV ile sağlıklı hayatlar sürdürüyorlardı.
Nelson içinse böyle değildi. Yeterince zengin değildi,
ve üç yaşındaki oğlu için de durum aynıydı, onun da bir yıl sonra
HIV olduğunu fark etmişti.
Nelson bir tedavi eylemcisi olmaya
ve diğer gruplara katılmaya karar verdi.
2002'de farklı bir savaşla karşı karşıyaydılar.
ARVler, yani HIV için gerekli olan ilaçlar
hasta başına yıllık yaklaşık 12.000 dolar tutuyordu.
Bu ilaçların patentleri ise
bir grup Batılı ilaç firmasının elindeydi
ve o onlar da bu patentleri ulaşılabilir
yapmak konusunda pek de gönüllü değillerdi.
Elinizde patent olduğu zaman, sizden dışınızdaki herkesi
bu ilaçları yapmaktan, üretmekten veya
daha az maliyetlisini üretmekten örneğin,
alıkoyabilirsiniz.
Şüphesiz bu patent savaşlarının
tüm dünyada baş göstermesine sebep oldu.
Neyse ki bu patentler her yerde mevcut değillerdi.
Bazı ülkeler ilaç sanayisindeki ürünlerin
patentlerini tanımıyorlardı, Hindistan gibi örneğin,
ve Hintli ilaç şirketleri
bunların sözüm ona jenerik (patentsiz) olarak adlandırılan modellerini,
antiretrovial ilaçların düşük maliyetli kopyalarını üretmeye
ve bunları gelişmekte olan ülkelerde ulaşılabilir yapmaya başladı,
ve bir yıl içinde ilacın fiyatı
hasta başına yılda 10.000 dolardan
hasta başına yıllık 350 dolara düştü
ve bugün aynı üçlü hap karışımını piyasada
hasta başına yıllık 60 dolara bulmak mümkün,
ve tabi ki bu da
bu ilaçları almaya parası yetenlerin sayısını
son derece muazzam biçimde etkiledi.
Tedavi programları mümkün hale geldi,
parasal kaynak sağlama mümkün oldu ve
antiretroviral ilaç kullananların sayısı hızla artmaya başladı.
Bugün, sekiz milyon insanın
antiretroviral ilaçlara erişimi var.
34 milyon kişi HIV virüsü taşıyor.
Bu rakam hiç bu kadar yüksek olmamıştı,
ama aslında bu iyi bir haber,
çünkü bu aynı zamanda insanların ölmediğini gösteriyor.
Bu ilaçlara erişimi olan insanlar artık ölmüyorlar.
Ve bir şey daha var.
Aynı zamanda artık virüsü de bulaştırmıyorlar.
Bunu gösteren epey yakın zamanlı bir araştırma.
Bu da şu anlama geliyor ki, artık
bu salgının belini kırmak için araçlarımız var.
O zaman sorun ne?
Sorun şu ki, birçok şey değişti.
Öncelikle kurallar değişti.
Bugün tüm ülkeler ilaçlara
en az 20 yıllık patent sağlamakla yükümlüler.
Bu da Dünya Ticaret Örgütü'ne ait
fikri mülkiyet haklarının bir sonucu.
Bu yüzden Hindistan'ın yaptığı artık mümkün değil.
İkinci olarak, patent sahibi şirketlerin uygulaması değişti.
Burada patent uygulamalarının
Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarının, 1995'ten önce,
antiretroviral ilaçlardan önceki durumunu görüyorsunuz.
Bu da bugün görmekte olduğunuz durum,
ve bu gelişmekte olan ülkelerde olan, yani bu şu anlama geliyor ki
eğer planlı olarak bir şeyler yapmazsak,
ve eğer şimdi bir şey yapmazsak,
çok yakında yeni bir ilaç fiyatı kriziyle yüz yüze olacağız,
çünkü yeni ilaçlar geliştiriliyor,
yeni ilaçlar satışa çıkıyor, ama bu ilaçlar
çok daha yaygın bir alandaki ülkelerde patentli.
Bu yüzden harekete geçmezsek, bugün bir şeyler yapmazsak,
çok yakın bir zamanda, bazılarının tabiriyle
zaman ayarlı tedavi bombasıyla yüzleşeceğiz.
Sorun sadece patentli ilaçların sayısı da değil.
Başka bir şey daha jenerik ilaç üreticilerini
gerçekten korkutabilir.
Bu, size bir patent haritası gösteriyor.
Bu tek bir ilacın haritası.
Yani fark edebileceğiniz gibi eğer patentsiz bir şirketseniz
ve bu ürünün gelişimine para yatırıp yatırmamak
konusunda karar vermek üzereyseniz, bu patentlere
yetki verilmesinin gerçekten mümkün
olacağını kesin olarak bilmedikçe
muhtemelen başka bir şey yapmayı seçersiniz.
Tekrar diyorum, planlı hareket gerekli.
Yani muhakkak
eğer bir patent havuzu
askeri uçakların üretiminin hızlandırılması için kurulabiliyorsa,
biz de benzer bir şeyi
HIV / AIDS salgınıyla başa çıkmak için kullanabiliriz.
Ve kullandık da.
2010 yılında UNITAID, İlaç Patent Havuzu'nu
HIV için kurdu.
Ve bu şu şekilde çalışıyor:
Patent sahipleri,
yeni ilaç geliştiren mucitler,
bu icatlar için patent alıyor
ama bu patentleri
İlaç Patent Havuzu'na erişilebilir kılıyorlar . İlaç Patent Havuzu da
daha sonra bu patentlere erişime ihtiyacı olanları yetkilendiriyor.
Bu jenerik üreticiler olabilir.
Kar amacı gütmeyen ilaç geliştirme acentaları olabilir
örneğin.
Bu üreticiler daha sonra bu ilaçları
daha düşük bir fiyata bunlara ihtiyacı olan insanlara,
bunlara ihtiyacı olan tedavi programlarına satabilirler.
Satışların üzerinden patent sahiplerine telif ücreti ödüyorlar,
böylece fikri mülkiyetlerini paylaşmalarının karşılığı bu şekilde ödeniyor.
Bir kilit fark var
uçak patent havuzuyla arasında.
İlaç Patent Havuzu gönüllü bir mekanizma.
Uçak patent sahiplerine patentleri için yetki vermek veya
vermemek konusunda bir seçenek bırakılmamıştı.
Bunu yapmaya mecbur bırakılmışlardı.
Bu, İlaç Patent Havuzu'nun yapamayacağı bir şey.
İlaç şirketlerinin gönüllülüğüne dayanarak
patentlere yetki veriyor ve bunları diğerlerinin
kullanımına açık hale getiriyor.
Bugün, Nelson Otwoma sağlıklı biri.
Antiretrovial ilaçlara erişimi var.
Oğlu yakında 14 yaşında olacak.
Nelson, İlaç Patent Havuzu'ndaki
uzman danışma grubunun bir üyesi,
ve çok da uzak olmayan bir tarihte şöyle demişti;
"Ellen, bizler Kenya'da ve diğer birçok ülkede
İlaç Patent Havuzu'na, yeni başka ilaçların
bizim için ulaşılabilir olması ve yeni ilaçların
gecikme olmadan bizim için ulaşılabilir olması konusunda güveniyoruz."
Ve bu artık bir hayal değil.
Hatta size bir örnek vereceğim.
Bu yılın Ağustos ayında, Birleşik Devletler ilaç birimi
yeni bir dördü bir arada AIDS ilacına onay verdi.
Patent sahibi şirket Gilead,
fikri mülkiyeti için İlaç Patent Havuzu'nu yetkilendirdi.
Havuz bugün şimdiden çalışıyor, iki ay sonrasında
jenerik üreticiler bu ürünün
ihtiyacın olduğu her yerde ve her zaman için
satışa çıkabilmesini sağlıyorlar. Bu emsali olmayan bir olay.
Daha önce hiç yapılmamıştı.
Kural, bir ürünün ortalama 10 yıllık gecikme sonrası gelişmekte olan
ülkelerde satışa çıkması şeklindedir, ki o da satışa çıkarsa.
Bu daha önce hiç görülmemişti.
Nelson'ın beklentileri çok yüksek,
ve böyle olmakta haklı da. O ve oğlu,
antiretrovirallerin bir sonraki üretimine,
ve bir sonrakine ihtiyaç duyacaklar, ömürleri boyunca,
ki böylelikle o ve Kenya'daki, diğer ülkelerdeki başkaları da
sağlıklı, aktif hayatlarına devam edebilsinler.
Şimdi bunun gerçekleşmesi için ilaç şirketlerinin
istekliliğine güveniyoruz. Bu şirketlerin şunu
anlamalarını istiyoruz ki, bu olay sadece
evrensel yarar için değil, aynı zamanda kendi yararlarına,
anlaşmazlıktan işbirliğine varabilmeleri için,
ve İlaç Patent Havuzu sayesinde bunu gerçekleştirebilirler.
İsterlerse böyle yapmamayı da tercih edebilirler,
ama bu yoldan gidenler Wright kardeşlerin
geçen yüzyılda karşılaştıkları sorunla karşılabilirler
ve hükümet tarafından yapılan zorunlu tedbirlerle
yüz yüze kalabilirler. Yani şimdiden atlasalar iyi olur.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)