Hikâyemiz birkaç yıl önce
eşim ve ben gizli bir komşudan
şikâyet mektubu aldığımızda başladı.
(Gülüşmeler)
Eşimin gözlerimin önünde
bu zarif, barışçıl, tatlı kadından
yavrularının korunmaya ihtiyacı olan
sinirli bir anne boz ayıya
dönüşmesini asla unutmayacağım.
Çok etkileyiciydi.
Olaylar şöyle gelişti.
Bu bizim ailemiz.
Bu eşim, ben ve 5 harika çocuğumuz.
Oldukça gürültü ve delidoluyuz,
bu biziz.
Yine de iki çocuğumuzun
Mary'den ve benden
daha farklı göründüğünü
fark etmişsinizdir.
Bunun sebebi ise onları
evlat edinmiş olmamız.
Komşumuz, her gün evimizin dışında oynayan
farklı görünümlü iki çocuk görmüş
ve yasadışı bir çocuk bakıcılığı
işi yapıyor olduğumuz sonucuna varmış.
(Mırıldanmalar)
Çocuklarımızın bu şekilde
kalıba sokulmasına kızgındık
ama bunun ırksal profillemenin
küçük bir örneği olduğunu biliyorum.
Bu, bizden farklı düşünen
ya da farklı inanan
belki de farklı oy veren
insanlara yapmaya meyilli
olduğumuz şey değil mi?
Gerçek komşular gibi samimi olmak yerine
birbirimize mesafeli olduk
ve onlara karşı olan davranışlarımız
kimin dünyayı bizim gibi görüp
kimin görmediğine göre şekillendi.
Bakın komşumun muzdarip
olduğu durum çekişme.
Bazen biz de aynı durumdan
muzdarip oluyoruz.
Tıbbi bir durum değil fakat bulaşıcı.
Çekişmenin ne olduğu
hakkında biraz konuşalım.
Çekişme için favori tanımım şu:
"Tam olarak savaş olmayan şartlarda
savaşçı bir görüş benimsemek."
Çekişme kelimesi aynı köke
sahip olan Yunanca kelimeden geliyor
ordan da "Mücadele"
kelimesini çıkarıyoruz.
Ne kadar da uygun.
İlk kez yazar Rick Warren
tarafından tanımlanan,
son derece tutulan
iki inanca bağlandığımızda
hepimiz çekişmenin semptomlarını
göstermeye meyilliyiz.
İlki, eğer birisini seviyorsak
yaptıkları ya da inandıkları
her şeyde hemfikir olmalıyız.
İkincisi ise tam tersi
eğer birisiyle hemfikir değilsek
bu, onlardan korktuğumuz
ya da nefret ettiğimiz anlamına gelmeli.
Mücadelenin, bu tarz düşünmenin
ilişkilerimiz bittiğinde neler getirdiğini
fark ediyor muyuz emin değilim.
Çünkü ne olursa olsun hemfikir olmamız
ya da olmamamız gerektiğini düşünüyoruz.
Brexit ya da Hong Kong
veya İsrail yerleşkeleri,
belki de memurların itham edilmesi
hakkında ettiğimiz sohbetleri düşünün.
Bu konular ya da bu konulardan
feci şekilde daha önemsiz
bir konu yüzünden
hayatımızda en az bir ilişkinin
gerildiğine ya da bittiğine
iddiaya girerim.
Çekişmenin tedavisi ulaşılamaz değil.
Asıl soru nasıl olduğu.
Tecrübelerimin bana başlamamı öğrettiği
iki tane strateji önerebilirim.
İlki, paylaştığımız şeylere
odaklanmamız anlamına gelen
ortak görüş ekmek.
Kelimelerimi kasti olarak
kullandığımı bilmenizi istiyorum.
"Ekmek"ten kastım birisiyle ortak görüş
bulabilmek için isteyerek
çalışmamız gerektiği.
Tıpkı toprağını ekmek
için çalışan çiftçi gibi.
Ortak görüş yaygın bir terim.
Bu yüzden en azından ne söylemek
istemediğimi açıklayayım.
O da şu ki ortak görüşten
kastım aynı olmak
ya da tamamen hemfikir olup
onaylamak değil.
Demek istediğim tek şey
ilişkide diğer insanla
ortak olacak birleştirici
bir şey bulmamız.
Bilirsiniz bazen o bir şeyi bulmak zordur.
Bu yüzden kişisel bir hikâye
paylaşmak istiyorum.
Ama paylaşmadan önce
size kendimden biraz daha bahsedeyim.
Beyazım,
cinsiyetim erkek,
orta sınıf, protestan bir Hristiyanım.
Bu kelimelerin birkaçı
ağzımdan çıkar çıkmaz
bazılarınızın benim hakkımda
sezgileri oluştu.
Bu sorun değil.
O sezgilerin hepsinin
pozitif olmadığını biliyorum.
Benim inancımı paylaşan insanlar
çizgiyi aşmak üzere olduğumu biliyor.
Beni duymazdan gelebilirsiniz.
Devam ettiğimde
eğer beni dinlerken zorlanıyorsanız
sizden nazikçe düşünüp
taşınmanızı ve çekişmeyi
benimseyip benimsemediğinizi
görmenizi istiyorum.
Eğer beni geri çeviriyorsanız
dünyayı benim gördüğümden
daha farklı gördüğünüz içindir.
Zaten konuştuğumuz şey de bu değil mi?
Pekala hazır mısınız?
Protestan bir Hristiyan olarak
cinsiyet bağımsızlığı konusunda
nasıl ortak bir görüş
bulabileceğimi düşünüyordum.
Benim gibi Hristiyanlar
Tanrının bizi kadın ve erkek
olarak yarattığına inanır.
Peki ne yapıyorum?
Havlu atıp
"Transeksüel ya da LGBTQIA
olan birisiyle ilişkim olamaz."
mı diyorum?
Hayır.
Bu çekişmeye boyun eğmek olurdu.
Ben de inancımın temel
görüşlerine bakmaya başladım.
O da şu ki:
Bizi insan yapan 3 milyar genin-
bu arada o genlerin 99.9'unu paylaşıyoruz-
o 3 milyar genin zeki bir tasarımcı
sayesinde olduğuna inanıyorum.
Bu da hemen bana başka
birisiyle ortak görüş sağlıyor.
Aynı zamanda
bana, her birimize
aynı zeki tasarımcı tarafından
yaşama hakkı verildiği inancını sağlıyor.
Yine de derinlere indim.
İnancımın bana
birisiyle, o inandığım şeye inanana kadar
ya da onu ikna edene kadar tartışarak
ilişki başlatmamı
öğretmediğini fark ettim.
Bana, insan ırkının eşit bir üyesi
oldukları için onları severek
ilişki başlatmamı öğretti.
Dürüst olmak gerekirse yine de
inancımı paylaşan bazıları çizgi çekiyor
ve birisine tercih edilen cinsiyet adıyla
hitap etmeyi reddediyor.
Ama bu, sizi onurlandırmak için
inandığım şeyden vazgeçmem gerektiği
yalanına inanmak değil mi?
Zamanda geriye gidelim.
Diyelim ki 20 yıl geriye gittik
ve Muhammed Ali kapınıza geldi.
Kapıyı açtınız.
Ona Muhammed Ali diye mi,
yoksa eski ismi Cassius Clay
diye mi hitap ederdiniz?
Birçoğunuz Muhammed Ali derdi
diye tahmin ediyorum.
Aynı zamanda birçoğunuz
sadece ismini kullandığımız için
İslamiyete geçmemiz
gerektiğini düşünmezdi.
Ona saygı duymak bana, hiçbirimize
bir şeye mal olmazdı.
Bir ilişkiye sahip olmak için
bize ortak görüş verirdi.
Çekişmeyi iyileştiren şey de ilişki.
İnandığımız şeyden vazgeçmemek değil.
İnancımı onurlandırmak benim için
çekişmenin bu katı semptomlarını
reddetmek anlamına geliyor.
Demek istediğim, sizi
sevebilirim ve seveceğim.
Sizi kabul edebilirim ve edeceğim.
Bir şeyleri yaparsam
inandığım şeyden vazgeçmek
ya da sizden korkmak ve nefret etmek
zorunda olduğum yalanına uymayacağım.
Çünkü sahip olduğumuz
ortak şeylere odaklanıyorum.
Birisiyle en küçük bir
ortak görüş dahi bulduğunuzda
bu, diğer insanın güzelliğini,
karmaşasını ve görkemini
anlamanızı sağlıyor.
İkinci stratejimiz
bize (nefes alır)
nefes alabilmemiz,
duraklamamız,
sakinleşmemiz,
çekişmeyi iyileştiren türden
ilişkilere sahip olmamız
ve bu ilişkileri canlı tutmamız
için bize yer açıyor.
İkinci strateji abartılı
nezaketi değiştirmek.
(Güler)
Tekrar ediyorum kelimeleri
önemsiz göstermiyorum.
Nezaketten kastım gidip
baleye yazılmamız gerektiği değil.
Bu tuhaf olurdu.
(Gülüşmeler)
Demek istediğim tek bir hata yüzünden
her şeyi rafa kaldırmamak.
O hata sizi belki de derinden
rencide etmiş olsa bile.
Belki de Holokosttan
sağ kalan Corrie ten Boom
"Affetmek, sadece o
mahkumun ben olduğumu
fark etmek için bir mahkumu
özgür bırakmaktır."
dediğinde en iyi şeyi söylemişti.
İnancım bana kendim de
dahil olmak üzere biz insanların
asla mükemmel olmayacağını öğretiyor.
Bu yüzden benim için İsa olan
bir kurtarıcının nezaketine
ihtiyacımız var.
Nezaketi kendi inancım
bağlamında tanımlarken
bunu farklı bir şekilde
ve farklı yollarla tanımlayan
birçok insan olduğunu biliyorum.
Favori tanımım radyo yayıncısı
Oswald Hoffman'ın yaptığı:
"Nezaket, sevimsizi ve sevilmeyeni
seven sevgidir."
Nezaketin bu resmini seviyorum.
Çünkü öyle olduğumu biliyorum
ve belki birçoğunuz hepimizin oldukça
sevilmeyen olduğumuz
zamanları düşünebilirsiniz.
Yani inancıma tiksindirici demeye,
Tanrıdan gelen kayıtsız şartsız
nezaket ve sevgiyi kabul etmeye
ve arkamı dönüp
sana gösterdiğim sevgiye şart koymaya
cesaret etmem riyakarlık olurdu.
Aklım neredeydi?
Abartılıdan kastım sadece
bir kutucuğu işaretlemek değil,
beklenenden daha fazla demek.
Çocukken, ebeveynlerimizin bizi
birisinden özür dilemeye zorladığını
ve onlara yürüyüp (öfkeyle)
"Üzgünüm." dediğimizi hatırlarsınız.
Bununla başa çıkmıştık değil mi?
Bahsettiğimiz şey bu değil.
Bahsettiğimiz şey, birisine
nezaket göstermek
zorunda kalmamız değil
bunu seçmemiz ve istememiz.
Abartılı nezaketi böyle değiştirebiliriz.
Dinleyin bu kulağa
oldukça teorik gelebilir.
Size kendi kahramanımdan
bahsetmek istiyorum.
Nezaketin bir kahramanından.
Yıl 2014.
Yer İran.
Öldürülmüş bir oğlanın annesi
şehir meydanında duruyor.
Oğlunu öldüren o adam da
darağacında,
sandalye gibi bir şeyin üstünde,
boynunda bir ilmek,
gözlerinde gözbağıyla orada.
Samereh Alinejad'a
ülkesinin yasaları altında
bu adamı bağışlaması
ya da infazını başlatması
yegane hakkı verilmişti.
Bir başka deyişle onu bağışlayabilir
ya da tam anlamıyla o sandalyeyi
ayaklarının altından itebilirdi.
(Nefes verir)
Ben--
Samereh ve o adam arasındaki mücadeleyi
hayal edemiyorum.
Samereh'in alması gereken bir karar vardı.
O adam, okuduğum bir raporda,
ağlıyordu, affedilmek için yalvarıyordu.
Samereh seçimini yaptı.
O anda adama yaklaştı
ve yüzüne bir tokat indirdi.
Bu onun bağışlama şekliydi.
Daha da iyisi.
Hemen sonrasında ona sorular sordular,
onunla röportaj yaptılar.
"Sanki öfke kalbimden yok olmuş
ve damarlarımdaki kan tekrar akmaya
başlamış gibi hissettim." dedi.
İnanılmaz değil mi?
Ne güzel bir nezaket resmi,
ne güzel bir nezaket kahramanı.
Burada hepimiz için bir ders var.
Teolog John Piper'ın da dediği gibi:
"Nezaket güçtür,
sadece bağışlamak değildir."
Üzerine düşünürseniz
nezaket, ilişkide birisine verdiğimiz
ve ilişkimizin bizi ayıran şeylerden
daha önemli olduğunu gösteren
bir hediyedir.
Üzerine bir süre daha düşünürseniz
hepimiz ilişkimizi infaz etmek
ya da bağışlamak için
güce sahibiz.
Gizli komşumuzun kimliğini asla bulamadık.
(Gülüşmeler)
Ama eğer bulsaydık
"Kahve içebilir miyiz" derdik.
Belki de birlikte kahve içmeniz
ve onlarla ortak görüş
bulmanız gereken birisi vardır.
Ya da belki ilişkide olduğunuz
ve abartılı nezaketi
değiştirmeniz gereken birisi vardır.
Belki de önden buyurmalısınız.
Bu iki strateji ilişkilerimdeki
abartılı nezaketi
nasıl değiştirebileceğimi
ve komşularımın güzel tasarımlarının
tadını çıkarmamı öğretti.
Çekişmeye karşı ilişkileri seçmeye
devam etmek istiyorum.
Bana katılmayı seçer misiniz?
Teşekkür ederim.
(Alkış)