Benim adım Amy Padnani
ve New York Times'ta
ölüm ilanları masasında bir editörüm.
Ya da arkadaşlarımın bana
koydukları isimle ölüm meleğiyim.
(Gülüşmeler)
Öyle ki insanlar bana şunu soracaktır:
"Ölüm ilanları üzerinde çalışmak
ve her zaman ölümü düşünmek
iç karartıcı değil mi?"
Ama onlara ne söylüyorum,
biliyor musunuz?
Ölüm ilanları ölüm değil
hayat hakkında;
ilginçler, ilişkilendirilebilirler.
Genellikle hiç bilmediğiniz
bir şey hakkındalar.
Örneğin, geçenlerde çorap kuklasının
mucitinin ölüm ilanı vardı.
(Gülüşmeler)
Herkes bir çorap kuklasının
ne olduğunu bilir
ancak daha önce hiç kimin yarattığını
veya hayatlarının nasıl
olduğunu düşündünüz mü?
Ölüm ilanları, gazeteciliğin
önemli bir biçimi.
Tabiri caizse bir sanat biçimi.
Bir yazar için bir kişinin
hayatının öyküsünü
güzel bir anlatıya
dönüştürmek için bir fırsat.
1851'den beri
New York Times binlerce
ölüm ilanı yayımladı.
Devlet başkanlarının, ünlülerin,
Slinky ismini bulan kişinin bile.
Sadece bir sorun var.
Yalnızca küçük bir kısmı
beyaz olmayan kişilerin ve kadınların
hayatlarını tarihe yazıyor.
İşte, yarattığım "Gözden Kaçmış" adındaki
projenin arkasındaki itici güç bu.
Bu proje, hiç ölüm ilanı yayımlanmayan
dışlanmış insanların
hikâyelerini anlatıyor.
Gazetenin 168 yıllık varlığını
tekrar ele alması
ve hangi nedenle olursa olsun
dışlanan insanlar için
boşlukları doldurması için bir fırsat.
Geçmişteki yanlışları düzeltmek
ve toplumun kimin önemli kabul edildiği
konusundaki bakış açısını
değiştirmek için bir fırsat.
Bu fikir aklıma 2017'de
Obituaries'e katıldığımda geldi.
Black Lives Matter hareketi
oldukça popülerdi
ve cinsiyet eşitsizliği üzerine konuşmalar
tekrardan ortaya çıkmıştı.
Bunlarla birlikte bir gazeteci
ve beyaz olmayan bir kadın olarak
bu konuşmaların ilerlemesine yardım etmek
için ne yapabileceğimi merak ettim.
İnsanlar yüzleştikleri adaletsizliklerin
hikâyelerini anlatmak için
gölgelerden çıkıyordu
ve onların acılarını hissedebiliyordum.
Bazen okuyuculardan aldığım
maillerde şunların yazdığını fark ettim:
"Hey, ölüm ilanlarında
neden daha fazla kadına
ve beyaz olmayan insana
yer vermiyorsun?"
Ben de şöyle düşündüm:
"Evet, neden yer vermiyoruz?"
Ekibe daha yeni katıldığımdan dolayı
iş arkadaşlarıma sordum
ve onlar da dedi ki:
"Bugün ölen insanlar, kadınların
ve beyaz olmayanların fark yaratmak için
masaya çağrılmadığı
bir nesilden geliyorlar.
Muhtemelen bir ya da iki nesil içinde
ölüm ilanlarında daha fazla kadın
ve beyaz olmayan insanları
görmeye başlayacağız."
Bu cevap, hiç de tatmin edici değildi.
(Gülüşmeler)
Bilmek istiyordum:
Tüm ölü kadınlar neredeydi?
(Gülüşmeler)
Bu yüzden ölen insanları nasıl
duyduğumuzu düşünmeye başladım.
Birinci yol, okuyucu bildirileri
aracılığı ile.
Dolayısıyla şöyle düşündüm:
"Peki ya uluslararası gazetelere
veya sosyal medyaya bakarsak?"
Her şeyin kafamda dönüp
durduğu bir zamanda
Mary Outerbridge hakkındaki
bir internet sitesine denk geldim.
1874'te Amerika'ya
tenisi tanıtmakla biliniyor.
Vay, Amerika'daki en büyük sporlardan biri
bir kadın tarafından mı
tanıtılmış diye düşünmüştüm.
Bunu bilen biri bile var mı?
New York Times ölüm ilanlarına çıktı mı?
Spoiler uyarısı: Hayır, çıkmadı.
(Gülüşmeler)
Bu yüzden başka kimleri
kaçırdığımızı merak ettim
ve bu merak, beni arşivdeki
derin bir yolculuğa yolladı.
Bazı sürprizler vardı.
Linç karşıtı kampanyayı başlatan
öncü gazeteci Ida B. Wells.
Harika şair Sylvia Plath.
Matematikçi, şimdi ise ilk bilgisayar
programcısı olarak tanınan Ada Lovelace.
Ekibe döndüm ve dedim ki:
"Peki ya şimdi
onların hikâyelerini anlatırsak?"
Destek almak biraz zaman aldı.
Şöyle bir endişe vardı, anlarsınız ya,
gazete ilk seferinde hata
yaparsa kötü gözükebilirdi.
Aynı zamanda günümüz hikâyeleri yerine
geçmişe bakmak bir nevi biraz garipti.
Ama onlara, buna değeceğini söyledim.
Değerini görür görmez
ekibim de işin içine girdi.
Bir düzine yazar ve editörün yardımıyla
8 Mart 2018'de olağanüstü
15 kadının hikâyesini yayımladık.
Ekibimin yaptığı işin
etkili olduğunu bilsem de
tepkilerin eşit derecede
güçlü olmasını beklemiyordum.
Yüzlerce eposta aldım.
"Sonunda bu kadınları
dile getirdiğin için teşekkür ederim."
diyen kişilerden geliyordu.
"İşe giderken bu hikâyeleri
okuyarak ağladım.
Çünkü ilk defa göründüğümüzü hissettim."
diyen okuyucular geliyordu.
"Daha önce hiç beyaz olmayan bir kadının
New York Times'ta böylesine bir başarı
elde edebileceğini düşünmemiştim."
diyen meslektaşlarımdan geliyordu.
Aynı zamanda gözden kaçmış kişileri
öneren 4000 okuyucu bildirimi de aldım.
Bazıları, projedeki
en sevdiğim hikâyelerdendi.
En çok sevdiğim ise
Büyükanne Gatewood'du.
(Gülüşmeler)
Kocası tarafından gördüğü
30 yıllık aile içi şiddetten kurtuldu.
Bir gün onu o kadar kötü dövdü ki
tanınamaz hale geldi,
kafasında bir süpürge sopası bile kırdı
ve buna karşılık o da yüzüne un attı.
Ancak polis geldiğinde bile
kocasını değil, onu tutukladılar.
Belediye başkanı onu nezarette gördü
ve yeniden ayakları üzerinde durasıya
kadar onu kendi evine aldı.
Bir gün, National Geographic'teki
bu makeleyi okudu,
hiçbir kadının Apalaş Yürüyüş Patikası'nı
baştan sonra yürümediği hakkındaydı.
O da "Bak ne diyeceğim?
Ben başaracağım." dedi.
Muhabirler, ormanda yürüyen
yaşlı büyükanneyi yakaladılar.
Bitişte ona, "Bu kadar zorlu bir yola
nasıl dayandınız?" diye sordular.
Fakat daha öncesinde neleri atlattığı
hakkında hiçbir fikirleri yoktu.
"Gözden Kaçmış" işte böyle
oldukça başarılı oldu.
Şimdi ise Netflix'te
bir televizyon programı oluyor.
(Gülüşmeler)
(Alkış)
Bunun hayat bulmasını
görmek için sabırsızlanıyorum.
25 kadar farklı yayınevi
"Gözden Kaçmış"ın kitaba
uyarlanması için bana ulaştılar.
Tüm bunlar, bu projenin ne kadar yerinde
ve gerekli olduğunu açıkça gösteriyor.
Ayrıca gazetelerin her gün
dünyamızda olanları
nasıl aktardığının da bir hatırlatıcısı,
bu yüzden kilit kişileri
atlamadığımızdan emin olmalıyız.
İşte bu nedenle, geçmişe bakmak
bu kadar anlamlı olsa da
şu soru aklıma takılıyor:
"Peki ya gelecekteki ölüm ilanları,
onları nasıl çeşitlendiriyorum?"
Bu benim asıl problemimdi, değil mi?
Bu soruyu cevaplamaya başlamak için
biraz bilgi toplamak istedim.
New York Times binasının
en altına, bodrum katına indim,
yani arşive.
Oraya morg diyoruz.
(Gülüşmeler)
Oradaki arşiv görevlisinden
biraz yardım istedim.
"New York Times Obituaries Index"
adındaki bir kitabı gösterdi.
New York Genealogical Society'ye
teslim ettik
ve bizim için kitabı dijitalleştirdiler.
Sonra bir programcı, bay, bayan,
hanımefendi, beyefendi gibi
her tür cinsiyet
tanımlayıcı terimleri içeren
tüm manşetleri tarayan bir program yazdı.
Bulduğumuz şey, 1851'den 2017'e kadar olan
ölüm ilanlarının sadece
yüzde 15 ile 20'sinin kadın olmasıydı.
Daha sonrasında,
çeşitlilik analiz aracı adındaki
bu aracı yapan bir programcıyla çalıştım.
Çok sıkıcı bir isim ama fazla
üstüme gelmeyin, oldukça kullanışlı.
Ölüm ilanlarımızın yüzdesini
aydan aya, kadından erkeğe analiz ediyor.
Tamam, size pek fazla
bir şey gibi görünmüyor olabilir
ama eskiden ben böyle hesap yapardım.
(Gülüşmeler)
Bu programcıdan hedefi olan
bir program yazmasını istedim
ve o hedef yüzde 30'du.
"Gözden Kaçmış"ın yayım tarihi
olan 2018 Mart'ından
2019 Mart'ına kadar
kadın ölüm ilanlarının yüzde 30'a
yükselmesini umut ediyordum.
168 yılda elde edemediğimiz bir sayıydı
ve başardığımızı söylemekten mutluluk
duyuyorum; yüzde 31'e çıkardık.
(Alkış)
Bu harika ama yeterli değil.
Bundan sonra yüzde 35'e
çıkarmayı umuyoruz
ve daha sonra yüzde 40'a,
ta ki eşitliği elde edene kadar.
Ardından ölüm ilanlarımızdaki beyaz
olmayan insanların sayısını hesaplayacak
benzer bir araç yapmak için yeniden
bu programcıyla çalışmayı umuyorum.
Bu, "Gözden Kaçmış" ile de
yapmak istediğim bir şeydi,
beyaz olmayan erkekleri de dahil etmek
ve en sonunda Black History Month için
bir düzine siyahi erkek
ve kadının hikâyelerini anlattığımız
özel bir bölüm yapabildim.
Yine oldukça güçlü bir deneyimdi.
Bu insanların birçoğu köleydi
veya kölelikten kurtulan bir nesildi.
Birçoğu, hayatlarında
daha iyi bir yere gelmek için
geçmişleri hakkında
hikâyeler uydurmak zorunda kalmıştı.
Tekrar tekrar ortaya çıkan
mücadeleleri vardı.
Elizabeth Jennings,
örneğin, New York City'de
siyahilerden ayrı tutulmuş
tramvaylara binme hakkı için
savaşmak zorunda kalmıştı.
Rosa Parks aynı şeyi otobüslerde
yapmadan 100 yıl önce.
Ne kadar yol kat ettiğimizin
ve hala yapmamız gereken
ne kadar çok şeyin olduğunun
sadece bir hatırlatıcısı.
"Gözden Kaçmış" diğer
dışlanmış insanları da içeriyor.
Son zamanlarda bilgisayar programcısı
Alan Turing için ölüm ilanı yayımladık.
İster inanın ister inanmayın, bu harika
adamın hiç ölüm ilanı yayımlanmadı,
hem de İkinci Dünya Savaşı sırasında
Alman mesajlarını deşifre etme işinin
savaşı sonlandırmada
yardımcı olmasına rağmen.
Bunun yerine cinsel yönelimi
yüzünden bir suçlu olarak öldü
ve kimyasal hadımlığa mecbur bırakıldı.
Bu ölüm ilanları projesi gibi
harika şeyler kolayca gerçekleşmiyor.
İnsanları içlerini dökmenin değeceğine
ikna etmek için çok çalışırken
birçok inişler ve çıkışlar vardı.
Kendimden şüphe ettiğim anlar da vardı.
Delirdiğimi ya da tamamıyla
yalnız olduğumu
ve öylece vazgeçmem mi
gerektiğini merak ettim.
Bu projeye karşı tepkileri gördüğümde
hiç de yalnız olmadığımı anlamıştım.
Benim gibi hisseden birçok insan vardı.
Evet, ölüm ilanlarını
düşünen çok kişi yok.
Ancak düşündüğünüzde, bir hayatın
kanıtı olduklarını fark ediyorsunuz.
Birinin dünyaya katkılarını
konuşmak için son şans.
Aynı zamanda toplumun kimi
önemli gördüğünün bir örneği.
Şu andan itibaren 100 yıl içinde
birileri bizim zamanımızın nasıl olduğunu
görmek için geçmişe bakabilir.
Bir gazeteci olarak
öykücülüğün bu biçimini
bir hikâyeyi değiştirmek için
kullandığım için şanslıyım.
Ayrıca bilindik bir kuruluşun
mevcut durumunu sorgulamasını sağladım.
Adım adım bu işi ve toplumun bakış açısını
değiştirmeyi devam ettirebilmeyi umuyorum,
böylece kimse gözden kaçmasın.
Teşekkür ederim.
(Alkış)