Altyazı Küfür İçermektedir.
İzleyeceğiniz film, Ekim 2007'deki
olaylardan esinlenmiştir.
Bu film, resmi polis
kayıtlarını içerir.
Bu olaya karışan kişiler röportaj
yapmayı kabul etmemiştir.
Acil Durum Hizmetleri
OPERATÖR KAYDI v3.1
Alo, polis, itfaiye ya da
ambulans?
- Alo?
- Evet, alo?
- Polis mi, itfaiye mi,
ambulans mı gerekiyor? - Alo!
Yardım edin! Yardım gerek!
Tamam, bayan. Yardım
göndereceğiz. Ne oldu?
Bir numaralı perondayız.
İstasyondayız.
Lütfen, hemen birini yollayın.
- Arkadaşım ölüyor. Kanaması var.
- Lütfen sakin olun, bayan.
Tam olarak nerede olduğunuzu ve
neler olduğunu anlatmanız gerek.
Bilmiyorum, istasyondayız...
...ve bir şey...
bir şey arkadaşımızı aldı.
Tamam, lütfen sakin olun.
İstasyondasınız.
- Hangi istasyondasınız?
- Yardım edin! Biri yardım etsin!
- Ne yapıyorsunuz?!
- Bayan? Orada mısınız?
Hangi istasyondasınız? Alo?
Alo, bayan?
Alo? Orada mısınız?
Bayan?
Çeviri: bloodflower
İyi Seyirler...
New South Wales hükümeti...
...su krizine karşı radikal
bir çözüm üretti.
Şehrin altındaki terk edilmiş bir
rezervuardan faydalanmayı planlıyorlar.
Sydney'in kalbindeki son model
su geri dönüşüm tesisine...
...95 milyon dolar harcanacak.
İsmim Natasha Warner...
...ve 10 yıldan fazladır ana
haber bülteninde çalışıyorum.
Hikayeler anlatmam gerektiğini...
...halkla sohbet etmem
gerektiğini biliyordum...
...ve benim için mükemmel
bir yer gibi gözüküyordu.
NSW Su ve Çevre bakanı...
...12 aydır sıcaklıkla mücadele
ediyor.
Sydney'in su rezervleri
en düşük seviyesinde.
Yenilikçi bir hükümetiz ve iklim
değişikliğiyle yüzleşmek için...
...tüm olasılıklara bakmalıyız.
Ve suyu yeniden kazanmak...
...kesinlikle geleceğin
yoludur.
İlk olarak hükümetin suyu
yeniden kazanmakla ilgili...
...hikayesiyle karşılaşmıştım...
...ve yer altındaki raylı
sistemlerimizde bulunan...
...terk edilmiş tünelleri
kullanmak istiyorlardı.
Her gün binlerce insan, devletin
su krizine karşı çözümünün...
...ayaklarının altında olduğunu
bilmeden buradan geçiyorlar.
Plan, kullanılmayan tren
tünellerinde kalmış...
...milyonlarca litre suyu kullanmak
için geri dönüşüm altyapısı kurmak.
Ne kadar geniş olduklarını
fark etmemiştim.
Altımızda adeta başka bir şehir
var.
Yardım grupları, tünellerde
Sydney'in evsizlerinin kaldığını...
...su geri dönüşümü kurulursa...
...onlara gidecek yer
kalmayacağını söylüyorlar.
Hükümetin su krizine karşı
çözümü...
...evsizlerden dolayı, başka
bir yolu tıkayabilir.
Amerika'daki aynı senaryoda,
yüzlerce evsiz...
...yakın dönemde yeraltı
tünellerinden tahliye edilmişti.
Bu, halkla ilişkileri kabusa
çevirmişti.
Hükümetin evsizleri tahliye etmek
için neden bu kadar uğraştığı...
...anlaşılıyor. Yani, bu karanlık
labirentlerde yönünü bulmak bile zor.
Burada saklanan insanları
bulmak ise neredeyse imkansız.
Su ve Çevre bakanı...
...Sydney tünellerinde
yaşayanların olmadığını...
...ve işçi sınıfı seçimi kazanırsa,
su çözümünün işleme konacağını söylüyor.
İlk tantanalar bittiğinde
olay unutulmuştu.
Sanki bu hiç olmamış
gibiydi.
O zaman kafamda çanlar çalmaya
başlamıştı. Öylece hiçbir şey kaybolmaz.
Bir konu hakkında konuşulmazsa,
o zaman nedenini sorarım.
Bu, bir gazeteci olarak
benim işim.
7 Ekim
Baş Yapımcı John Rice
için doğum günü içecekleri
- Şerefe, John. Mutlu yıllar.
- Doğum günüm...
Doğum günü mesajın ne?
- Ne söylemek istiyorsun?
- John...
Aslında, John hakkında bir
hikaye anlatabilirim.
Sizler bunu bilmezsiniz.
1991 yılıydı.
İsmim Steve Miller,
TV kameramanıyım.
80'lerin ortalarından beri
ana haber bülteninde çalışıyorum.
Pete ile yeni başladığımızda
bizi Körfez Savaşına gönderdiler.
Bu yüzden, o sırada haber yönetmeni
olan John'a telefon açıp...
"Bize para lazım...
..."gaz maskesi ve kimyasal korumalı
giysiler almamız gerek" dedik.
Bize 10 bin dolar yolladılar.
Para avucumuzdaydı ve "siktir et,
parayı biraya harcayalım" şeklindeydik.
Ve hava saldırısı sirenleri başladı,
herkes maskelerini takıyordu...
...ve biz sadece, "siktir et"
şeklindeydik.
İşinle evliysen, çalıştığın
insanlar sonunda ailen olurlar.
Sesçimizle tanış.
İnanılmaz derecede yakışıklı
ama işinde pek iyi değil.
- Buraya gel, Tangles.
- Neden bahsediyorsun?
Amerika'daki zamanlardan
bahsediyorum.
İki haftayı kulaklıksız
geçirmiştin. Hatırladın mı?
- Ve kimse fark etmemişti?
- Kimse fark etmemişti!
- O bir dahi.
- Bu işte iyiyimdir.
Duymama bile gerek yok,
başımda hissediyorum.
Bu ekiple yola çıktığınızda...
...bir çekime Steve ve Tangles
ile gittiğinizde, onlar--
Profesyoneller ama ayrıca
çocuklar da.
Gün sonunda dalga geçip
gülmekten hoşlanırlar.
Natasha'yı hatırlıyorum,
başka bir ağdaydı...
...ve birkaç yıl sonra,
onu bize getirmişlerdi.
İlk izlenimim...
...sadece başka bir genç olduğu...
...ve çok fazla para alıp
kendini kanıtlayamadığıydı.
Ama sıradaki büyük olay
oydu.
Hey, Pete! Pete!
İş toplantısı mı?
Üretim toplantısı.
Üretim toplantısı.
Birkaç denizci üretmekten
bahsediyorlar.
Evet... üret--
Nasıldı? Bunu yakında kapatsan
iyi olur.
- Pete!
- Pete!
Kaçıyordun!
- Kaçmadım, buradayım.
- Bunu daha önce de yaşamadık mı?
Buraya gel, dostum.
Pete ve benim, ilginç bir iş
ilişkimiz vardı.
O, kendi işini yaparken, ben de
kendi işimi yaparken çok kararlıydım.
Bazen bu ikisi iyi işliyordu...
...ve bazen anlaşmazlıklara
sebep oluyordu.
İsmi söylendiğinde, konu
çabucak değişiyordu.
Şimdi tekrar düşününce...
..."evet, aralarında bir şeyler
varmış", diyorum.
10 Ekim
Bazı gençlerin tünele zarar
verdiklerine dair...
...bir YouTube videosuna
denk gelmiştim.
Sef? Bunu sen mi yaptın?
Benimle dalga geçiyorsun!
- O halde bu onlara ders olsun.
- Olacak.
Saçmalıklarınız hakkında
düşündüğüm bu.
Bu klipte...
...bilinmez bir şey vardı.
Gerçi, tünelde bir yerde
oldukları açıktı.
O da neydi?
- O neydi?
- Kes sesini.
Siktir. O da neydi?
Hala burada.
- Feneri ver.
- Sef, buradan gidelim.
Siktiğimin fenerini ver!
- Hayır, yapma! Hadi!
- Sorun yok, sorun yok.
İşimi mi etiketleyeceksiniz?
Siktir. Sef, hadi.
Gitmeliyiz. Siktir.
- Sef!
- Sef?
Sef? Ne oldu, Sef? Hadi!
Bekle.
Sef. Bana cevap ver!
- Sef!
- Ben gidiyorum.
Dez, bekle. Hiçbir yere gitme,
bekle.
- J. hadi!
- Dez, dur!
Dez, gitme! Ne yapıyorsun?
Yardım et!
Sef? Sef, cevap ver. Lütfen!
Bu klibi ilk gördüğümde, John'la
gitmem gerektiğini düşünmüştüm.
Sonuç olarak güçlü bir şeydi.
Saygın gazeteciler araştırma yaparken
ne zamandan beri YouTube kullanıyorlar ki?
İyi bir klipti ama o zaman
deli olduğunu düşünmüştüm.
Hikayeyi John'a anlattığımda,
bunda Pete'i görevlendirdi.
Bunun anlamı--
Pete'in Çin'de olacak, çok
istediği bir hikaye vardı.
Ve bu haberi ona vererek, onu
o hikayeden çıkartmış oldum.
12 Ekim
Tünellerin potansiyel hikayemiz
olduğunu ilk duyduğumda...
...Pete ile beraber Çin'e
gitmeye hazırlanıyorduk.
Hey, dostum. Orada bir yerde
odak çizelgesi var.
- Yukarı kaldırabilir misin?
- Evet, evet. Sorun değil.
Güzel.
Uzun zamandır bu şey üstünde
çalışıyordu...
...ve oraya gidip buna başlamaya
çok hazırdı. Sanırım iyi bir yoldaydı.
Kariyerini çok iyi yerlere
getirebilirdi.
- Nasıl gözüküyor, dostum?
- Çok iyi görünüyor.
Gözükmeli de. Onarım ücreti çok
tutacak. Sağ ol, Tangles. İyiydi.
Artık merdiven boşluğuna
kamera sallamayın.
Evet, benim hatam olmadığını
söylemiştim, millet, tamam mı?
Hey, mikrofonundan mutlu musun?
Ne kadar hafif, o kadar hızlı.
Kesinlikle, dostum.
Ne de olsa Çin'e gidiyoruz.
Ucuz DVD'ler, korsan yazılımlar
için daha çok yer kaldı.
Süpersiniz, dostum.
Hikayeye Pete'i koymak
bütünüyle John'un fikriydi.
Başlangıçta Pete'le olmaktan
biraz rahatsızdım.
Önceden dediğim gibi,
her zaman anlaşamıyorduk.
Pete'le konuşurken tedirgindim.
Ona anlatmak istemiyordum.
Büyük bir hikayeyle ilgili
umutlandıktan sonra...
...size dandik bir iş verilince
o kadar da heyecanlı gelmiyor.
O noktada, doğru şeyi
yaptığıma inanıyordum.
Hikayenin sonunda, Pete'in planlarını
ertelemesine değeceğini düşünüyordum.
John'u görmeye gittiğini
söylemişti.
O odada ne olduğunu ve konuşma
içeriğini bilmiyorum...
...ama evet, John'a bundan
bahsetmişti...
...ve sanırım o noktadan
sonra...
...Çin'e gitmeyeceği kesindi
ve Nat kazanmıştı.
Neden John farklı davranmıştı?
Hadi ama! John'un neden Nat'i
tuttuğunu hepimiz biliyoruz.
14 Ekim
Peter hikayeyle uğraşırken, biz de
basın mensuplarına katılıp....
...su geri dönüşüm planlarına
ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk.
Pete sinirlenmişti ama
Pete bir profesyoneldi.
Bir iki gün sürdü ama sonra
kendine geldi.
Kendi araştırmasını yapmaya
başladı.
Kurulda irtibatta olduğu
biri vardı.
Ve bazı söylentiler su yüzüne
çıkmaya başladı.
Evsizler tünellerde yaşamakla
kalmıyor...
...bazıları da kayboluyordu.
O noktada, bunda bir şeyler
olduğunu düşünmeye başladık.
Bu yüzden, su bakanını
izlemeye başladık.
Olay ortadaydı, bu konu
hakkında sessiz kalıyordu.
Bizimle konuşmadı. Bizimle
hiç kimse konuşmadı.
O noktada, önümüz tıkanmıştı.
Evsizler gerçekten kayboluyorsa,
bu büyük bir hikayeydi.
Ve gerçekten önemliydi de.
- Nerede?
- Hemen orada.
Bakan!
Bakan, tünellerdeki evsiz
insanlarla ilgili raporu gördünüz mü?
Şu anda hiçbir şey diyemem.
Tünellerde kaybolan insanlar için
planlarınızı erteleyemez misiniz?
Yorum yok. Yorum yok.
Bakan, insanlar endişelenmeli mi?
Yeraltı tünellerinde
bir tehlike mi var?
- Nasıldı? - İyi... İyiydi.
- Sen öyle zannet.
Hiçbir şey öğrenemedik.
Bence kesinlikle büyük
çaplı bir şeydi.
Hükümetteki bir sürü insan
neler olduğunu biliyordu.
Aşağıda neler olduğunu
biliyorlardı.
Bu olaylarla ilgili
bir şeyler saklıyorlardı.
18 Ekim
Şehirdeki birkaç barınakla
irtibat kurmaya başlamıştım...
...ve en sonunda, tünellerde
yaşamış olduğuna inandığım...
...özel bir evsize rastladım.
Bu yüzden, bu inanılmazdı.
Sonunda, konuşacak birini
bulmuştuk.
Tamam, Trevor. Bir saniye.
Uygunsa, mikrofonunu takayım.
Trevor'ı nasıl bulduğunu bilmiyorum
ama Natasha Trevor'ı bulmuştu.
O eve gitmiş ve onu röportaj
için oturtmuştuk.
- Üstünde çok baskı var.
- Evet, güzel.
Pekala, dostum. Eğlenceli olacak.
Televizyona çıkıyorsun.
Pekala, millet. Hazırım.
Trevor, rahatsızlık hissettiğin
anda bana hemen haber ver.
Ve sana sorularımı sorduğumda...
...cevaptan emin değilsen
sorun değil...
...sonra hallederiz. Yani,
sorun etme.
- Güzel.
- Öyle mi? Teşekkürler.
Trevor ile yaptığımız röportaj
hileliydi...
...ama ben böyle şeylerin
üstesinden gelmeye alışığımdır.
Trevor, anladığım kadarıyla
yaşadığın--
Bana Trev de.
Trev mi?
Tamam.
Trev, anladığım kadarıyla
yaşadığın kötü zamanlar olmuş.
Hangi şartlar seni tünellerde
yaşamaya itti?
Kışın beni ve arkadaşlarımı
sıcak tuttu. Evet.
Mükemmel başladık,
onunla lafladık.
Bana biraz da olsa, onu tünellere
iten sebeplerden bahsetmeye başladı.
Orada olmanın nasıl bir şey
olduğunu açıklamaya başladı.
Alfie, Johnny, Harry ve diğer
arkadaşların arasında...
...hala aşağıda yaşayan
var mı? Şu anda?
Hayır.
Trev?
- Hmm.
- İyi misin? Rahat mısın?
Hmm. Evet.
Röportajın o kısmında, Trevor'a
tünellerde neler yaşadığını sordum.
Trevor'a ne gördüğünü sordum.
Ona bir şeyler olduğu belliydi.
Trevor, kaybolan birini
tanıyor musun?
Trevor, aşağıda sana
bir şeyler mi oldu?
Trevor...
...iyi misin?
Hayır!
Trev. Trev, sorun yok, ahbap.
Lanet olsun.
- Bunu daha önce çekmiş miydin?
- Evet, evet, çektim.
Aman Tanrım.
- Deli.
- Biliyorum.
Trevor'ın röportajından sonra, bir
şeylerin peşinde olduğumuz açıktı.
Yapbozun tüm parçaları, daha
derin bir şeyin belirtileriydi.
Sadece ne olduğunu bilmiyordum.
Daha fazlasına ihtiyacım vardı.
Aşağıya inmemiz gerekiyordu.
19 Ekim
Aramanız eğitim amaçlı
kaydedilebilir.
Aramanız kaydedilmesin istiyorsanız
lütfen operatörünüzü bilgilendirin.
NSW Ulaştırma ve Altyapı Bölümü
tarafından yapılan ses kaydı.
Alo, ben Pam.
Selam, Pam. Ben Natasha Warner.
Nasılsın?
- İyiyim, Nat. Sen nasılsın?
- Evet, iyi, iyi. Sağ ol.
Acaba bana yardım edebilir misin?
Bir hikaye üzerinde çalışıyorum ve
yeraltındaki tünellere girmem gerek.
Bunun için kiminle konuşmam
gerek?
Pekala, hikaye nedir?
Sadece yarım saat gerekli.
Bir saniye bekle.
- Nat. Üzgünüm, bu sefer
yardımcı olamıyorum. - Ne?
Görünüşe göre kimse oraya
giremiyor.
Ve özel muamele göreceğinizi
sanmıyorum.
Hadi, Pam. Bu benim.
Kesinlikle. Geçen sefer kızdılar.
Bunu yapamam.
Buna ihtiyacım var, Pam.
Bana yardım et?
- Üzgünüm, Nat. Hoşça kal.
- Bak, sadece yarım--
Sanırım, şimdi buna bakıp...
...bu hikayeye ulaşmak için
çok baskı gördüğüm söylenebilir.
O zaman sadece...
İşimi yaptığımı hissediyordum.
İşimi yapmaya çok odaklanmıştım.
Başının belada olduğuna dair
dedikodular dolaşıyordu.
Oyununu bir üst seviyeye
çıkarmalıydı yoksa giderdi.
Kariyerimde bir sürü iş
başarmıştım...
...ve sanırım hepsi bu
hikayede asılı kalmıştı.
Aslında seçim şansım yoktu.
Hey, Tangles.
Kafan nasıl, dostum?
Pete, ben köpek balığı gibiyim.
Hareket ettiğim sürece iyiyim.
İşte başlıyoruz. Bu, Steve'in
dün gece kusarkenki yüz hali.
Steve. Yeni oyuncak.
- Su geçirmez, bebeğim!
- Tam teçhizat, evet.
Ağın parasını harcamada
iyisin.
Sadece suya dayanıklı değil,
su geçirmez de?
Evet, su geçirmez, dostum.
Evet. Bana yardım eder misin?
Biraz ses ver. İşte burada.
- Elbette, dostum.
- Güzel.
- Oldu.
- Mükemmel.
Pete, biraz saçmalamanı
isteyeceğim.
- Bekle.
- Bir, iki.
- İşte, dostum. Buna saçmala.
- Buna saçmalayayım.
Evet. Pis kokulu kanalizasyona
inmek çok heyecan verici.
- Merhaba, nasıl gidiyor?
- Affedersin.
Tüm izinleri alamadık ama
John bizi gizleyecek, tamam mı?
Natasha, John bizi gizleyecek
ve izin alamadık dediğinde...
...bu çok kötü bir ayarlamaydı.
Hani bazen oturup düşünürsünüz:
"İyi olacağız."
- Emin misin?
- Evet.
- Ne zaman?
- Bu gece.
- Bu gece mi? Tamam. Hazır mıyız?
- Evet.
- İyi misin?
- Evet, iyiyim, ahbap.
- Pekala.
- Hemen gitsek iyi olur.
Evet.
Bir ekip olarak, film çekmek
ve gizlenmek bizim görevimiz.
Bunu sorgulamak değil.
20 Ekim - 22:34
Hey, Pete. Geride dur. Nat'i
yürürken çekeceğim.
Öyle mi? Tamam.
Affedersiniz, millet?
Millet, bekleyin. Yasak bölge.
Üzgünüm, dostum. Kimse söylemedi.
Sadece yarım saatlik film
çekip hemen gideceğiz.
- Sadece birkaç çekim--
- İzninizi görmem gerek.
- İzin?
- Evet.
- İznin var mı?
- Ehliyetim var.
Pete, cüzdanında ne kadar var?
Dalga geçiyorsun, değil mi?
Üçüncü dünya ülkesi değiliz.
İşe yaramayacak.
Millet? Hepiniz. Gitme vakti.
Lütfen.
- Söylemiştim.
- Lanet olsun.
Gidelim, hadi.
O noktada, geri dönemeyecek
kadar ilerlemiştim.
Resmi yardım alsak da almasak da
girecek başka bir yol bulacaktık.
Diğer tarafta bir giriş
bulmuştuk.
Evet, bakım ve onarım girişi
gibi görünüyordu.
- John'un bunu hallettiğine
emin misin? - Biraz erkek ol, Pete.
Ben, o noktada, bir şeylerin doğru
olmadığını hissetmeye başlamıştım.
Bu yüzden, kendimi, Tangles'ı
ve hepimizi gizlemeyi düşünmüştüm.
Sadece orada olanlarla ilgili
film yapacaktım.
Bir şeyler yanlış giderse, kendimizi
bir şekilde koruyacağımızı düşünüyordum.
Basılırsak, cezalandırılır
ya da hapse atılırsak...
...kendi isteğimle orada
olmadığımı söyleyecektim.
Beni ve Tangles'ı aşağıya zorla
indirmişlerdi ama Natasha'yı değil.
İşte, al şunu.
İşte başlıyoruz.
Tamam, gidelim.
- İyi misin? Yardım etmemi--
- Bunu çekeyim mi? - Evet.
Tamam. Çabuk olun.
İlerledikçe izlerimizi
siliyorduk.
Keşfedilmek istemiyorduk.
Şimdi geçmişe bakınca...
...bu, muhtemelen bir hataydı.
- İyi miyiz?
- Hey?
Her şey yolunda mı?
Öyle söyledi. John'un bizi
gizlediğini söyledi.
Hikayeyi çekmeye başlarken--
Gerçekten, "yapalım şunu,
başlayalım" derken...
...Pete ve Natasha, yazı
kısmıyla ilgilendi...
...ve orada idareyi devralıp,
çekimlerle ilgilenmek benim görevimdi.
Tamam. Etrafında dön ve geri gel.
Izgaradan geçerken çekeceğim.
Bir saniyeliğine geri dur.
Tangles ve ben hazırdık ve her zamanki
gibi çekim yapmaya başlamıştık.
Yani, yön gösterilmesine gerek
bile yoktu, biz olayın içindeydik.
Biraz ilerledikten sonra,
tünel kısmına gelmiştik.
Orası kesinlikle ama kesinlikle
zifiri karanlıktı.
Orası tamamen karanlıktı.
Hani oraya gidip, ışığı kapatıp,
etrafınızda dönseniz...
...nerede olduğunuzu
bilemezdiniz.
Çünkü kesişme yeridir ve
tünel her yöne gidiyordur.
Bu yüzden, orada ışığı kapatıp
durduğum zaman düşünmüştüm:
Işığı açık tutmalıyız ve
olduğumuz yerde durmalıyız.
Çünkü aksi halde burada
kaybolmak çok kolay olacak.
- Hey, Tangles?
- Evet?
Buraya gel, dostum.
Işıklarda bir sorun var.
Kontrol eder misin?
Nasıl yani? Bağlantıda mı?
Evet, yakından bakar mısın?
Sanırım üstüne bir şey yapışmış?
Lanet olsun!
Bunu nasıl anlayamadım?
Bunun için sağ ol, Steve.
Gözlerim mahvoldu.
- Güzel.
- Gidelim.
Pete, tünellerin bir haritasını
bulmuştu...
...ama ilerledikçe, elimizdekinin
tamamen doğru olmadığını fark ettik.
Tünellerin bütün bölümleri
haritada bulunmuyordu.
Buraya biraz ışık tut, Steve.
Tamam, burası giriş. Burası
bizim geldiğimiz yer.
Burası şu yön. Neden bilmiyorum
burası haritada yok.
Tamam. Bu taraftan.
Evet. O yön olmalı.
Bakım bölgelerini geçtiğimizde...
....tünellerin içine daha
çok girmiştik.
İzlenimim, buranın mükemmel
olduğu yönündeydi.
Çok genişti, bu yer çok büyüktü.
- Burası harika.
- Doğru.
- Lanet olsun, mükemmel duruyor.
Pete? Burada çekim yapmak için
10 dakikamız var mı?
- 5 dakika veriyorum. - 5 mi?
- Evet.
İstasyona çok yakındık,
bu yüzden...
...Pete, bizi rahatlatmaya
çalışıyordu.
Boyutları beni çok şaşırtmıştı.
Çok büyük ve esrarengizdi.
Sanırım hepimiz dehşete
düşmüştük.
Orada iyi çekimler yapmak
zor değildi.
Çünkü ışığınla çekeceklerini
boyuyordun...
...ve orada ne görürsen gör,
gerçekten güzel görünüyordu.
- Burası gerçekten güzel görünüyor.
- Hey, millet. Bir saniye susun.
- Pekala, bu güzel.
- Evet, hoş.
Bu tünellerin tarihi, özellikle
bizim baktığımız...
...inanılmazdı. Yani, İkinci
Dünya Savaşının öncesinden kalmaydı.
Yeraltı raylı sistemi olarak
kullanılıyorlardı.
Sonra, İkinci Dünya Savaşında, hava
saldırısı sığınağı olarak kullanılmıştı.
Gelip şuna bakın.
Şimdiki NSW hükümeti...
...burayı başka amaçlarla
kullanan ilk hükümet değil.
Tünelin bir bölümünde duruyorum.
Burası, İkinci Dünya Savaşında, hava
saldırısı sığınağına dönüştürülmüştü.
Askerlerin uzun süre boyunca burada
kalabilmesi için her şey düşünülmüş.
O zaman birçok oda...
...komandoların eğitimi için
yeniden şekillendirilmişti.
Sanırım kullanıma göre defalarca
yeniden oluşturulmuşlar...
...ve bugün bile, su geri dönüşüm
planları için duyurulmuşlardı.
Şanslıydım ki, evsizlerin
ya da orada yaşayanların...
...olduğuna dair kanıtlar
bulmuştum.
Bu güzel, burası güzel.
- Başlayayım mı?
- Bekle bir saniye.
Hazır olunca başla.
Bir saatten az süredir
tünellerde yürüyoruz.
Ve şimdiden, birinin
evine rastladık.
Burada derme çatma bir yatak,
battaniye...
...ve boş yemek kutularını
görüyorsunuz.
Rastladığımız eşyalar çok
önemliydi...
...hikaye için can alıcıydı.
Aşağıda birilerinin yaşadığına
dair kesin bir kanıttı.
Şu anda burada kimse
olmamasına rağmen...
...bakanın tünellerin boş olduğuna
dair iddiasının doğru olmadığı açık.
Bu, hükümetin inkar ettiği
bir şeydi.
Şimdi bizim kanıtlayacağımız
bir şey.
Hey, Nat. Seni oradayken
çekebilirim.
Evet, güzel.
- Bekle.
- Hey, Işık.
Sağ ol.
- Dostum, neler oluyor?
- Hiçbir şey.
Orası biraz dar, şişko.
Sence başarabilir misin?
Şovda çalışmayı sevmiyor olmalı.
- Nat! İyi misin?
- Nat. İyi misin?
Evet. İyiyim.
- Yardım ister misin?
- Hayır, iyiyim.
Nat? Zaten uyku tulumlarını
bulduk.
Göle inmemize gerek yok.
- Devamını burada da yapabiliriz.
- Pete. Pete, ben iyiyim.
- Bence bu biraz...
- Ben iyiyim!
Hadi devam edelim.
- Pekala, duydunuz.
- Evet.
- Onun nesi var?
- Hikayeye ihtiyacı var.
Son olanlardan sonra ince
bir buzda yürüyor.
Evet, anlıyorum.
Bu yüzden, John beni bu işe verdi.
Tekrardan işi bok etmesin diye.
Bunun peşinde değilse,
neden işi ona verdi ki?
Sanırım John, ona bundan
fazlasını vermek istiyordu.
Sanırım sıraya geçmeli,
değil mi?
Hey, millet. İleride lazım
olabilir diye söylüyorum...
...bu tüneller sesi çok güzel
taşıyor.
Ve duyabildiğim kadarıyla,
hepiniz dallamasınız.
Siktir git!
- Evet, feneri ver.
- Tamam, evet. Bekle.
İşte al dostum.
Aşağı in, seni dallama.
Pete, şunu benim için
halleder misin? Biraz ses çıkar.
Nereye doğru? Sadece--
- Evet, hoş.
- Tekmele.
- Evet, tekmele.
- O tarafa gönder.
- Ne yapıyoruz?
- Sadece tekmele.
- Ses çıkarmaya çalış.
- Sen istedin.
Bir, iki, üç, dört.
Sağ olun, millet.
Göl... çok... genişti.
Yani, bu şey bir kilometre
uzunluğundaydı.
Düşündüğümden büyük.
Evet, bunu çok duyarım.
Ben ve Tangles saçma sapan konuşmayı ve
birbirimize espri yapmayı çok severiz.
Ve bunu yapmasam rahat
edemezdim.
Bu yüzden, onu tutup ittim.
Gölün kıyısındayken,
onu içine itmiştim.
Nasıldır bilirsiniz, omzundan iter
gibi yapıp tekrar geri çekersiniz.
Bunu yaptığımda, onu bıraktım ve
o sudayken hemen kameraya koştum.
- Lanet olsun.
- Tangles, iyi misin?
- Evet, kaydım.
- İyi daldın, dostum.
Steve, seni kalleş.
Bu komik değil. Çok soğuk.
- Ona yardım edecek misiniz?
- Hayır, siktir et onu!
Komik değildi. Gülmeyi
kesin, tamam mı?
Burada ne kadar kalacağız?
Tangles ile ne kadar şakalaşsak
ne kadar saçmalasak da...
...konu işe gelince,
o çok ciddi olurdu...
...ve şakalaşma zamanı değildi.
Yaratıcı bölüm hazır.
Sadece bilmeni istedim.
Tamam.
Nat, biraz öne çık.
Bu yüzden, bir problem çıkarsa
ona güvenmem gerektiği...
...izlenimini veriyordu.
Sydney'in en yoğun tren
istasyonlarından birinin altındayım.
Altımda, tüm tartışmaları yaratan
unutulmuş su kaynağı var.
Bu yılın başında, hükümet--
- Nat, üzgünüm. Pete, ses mi
çıkarıyorsun? - Hayır.
- Fısıldamadın mı?
- Hayır.
Pekala. Üzgünüm, Nat.
Baştan alabilir miyiz?
Millet, herkes sessiz olsun.
Teşekkürler.
- Tamam, en baştan başlayalım.
- Başlayalım.
Hazır olduğunda, Nat.
Sydney'in en yoğun tren
istasyonlarından birinin altındayım.
Altımda unutulmuş su kaynağı var.
Nat, üzgünüm. Benimle dalga mı
geçiyorsunuz? Bu ses ne?
- Ne duyuyorsun, dostum?
- Bekle, pili kontrol edeyim.
Güzel. Bilemiyorum.
- Belki kablondandır.
- Evet, kablolar konuşmaz, Steve.
Pekala. Üzgünüm, Nat. Tekrar başla,
ne yapabilirim bakayım. Başla.
Tangles bir şey duyduğunu söylüyorsa,
bir şey duyduğunu hissettiğine eminim.
Oranın ne kadar sessiz olduğunu
tarif bile edemiyorum.
O zaman hiçbir şey hissetmemiştim.
O bir şeyler duyuyor olabilirdi.
Çok garipti.
Teknik bir problem olduğunu
düşünüyordum.
Her şey olabilirdi. Radyo paraziti
ya da bunun gibi şeyler.
Ama Tangles bir şeyler olduğunda
diretiyordu...
...ve o bir şeyler hakkında
ciddiyse, ona inanırdınız.
Bu yılın başında, hükümet
duyurmuştu.
Sonra bu gölden su dönüştürme
planlarından yavaşça vazgeçildi.
Su Bakanı, hala bunun nedenini
söylemedi.
- Güzel. Pete, mutlu musun?
- Mutluyum. Nasılsın, Tangles?
Evet, evet. Hoş, evet.
Pekala, gidelim. Hareketlenin.
Eşyaları al.
Pekala, gidelim.
Göldeki çekimimizi bitirdikten
sonra...
...çan odasına gitmeye karar
verdik.
Pekala, Nat.
Temel olarak çan odası, savaş zamanı,
hava saldırısı sırasında bir uyarıydı.
Tehlike uyarısı yapmak için
kullanırlardı.
Çana vurduğumuzda, sağır
ediciydi.
Kaburganızda hissediyordunuz.
Bu çan, İkinci Dünya Savaşının
yadigarıdır.
Bu, hava saldırısı sığınağının
bir uzantısıdır.
Sesi, yakında olacak tehlikenin
bir habercisi gibidir.
Lanet olsun, sayacımın
kademelerini patlattı. Üzgünüm.
Bekle, Nat. Çana bir kere
daha vurur musun?
- Evet, hazır mısın?
- Evet.
Bu nasıldı?
Hayır, bunu almamı istiyorsanız...
...muhtemelen koridordan
yapmam gerekecek.
- Evet, eğer ihtiyacımız varsa.
- Tamam, güzel. İki saniye.
Tangles, çan odasının
bitişiğindeki odaya geçti...
...ve oradan kaydedecekti.
Temel olarak, çok yüksek duyduğu
ses seviyesini azaltacaktı.
Aslında ses kaydetmekten
pek anlamam...
...ama o zaman, bunun biraz
garip olduğunu düşünmüştüm.
Bunu neden yaparsın ki?
Sadece biraz kısıverirsin.
Eminim o kadar basitti?
Steve, bana bir iyilik
yapar mısın?
Kulaklıkla dinleyip, seviyelere
benim için bakar mısın?
Neden Pete yapmıyor? Kamerayı
hallediyor, sesi de halledebilir.
Hayır, dostum. Bugün yeterince
çalıştım.
- Sorun değil, Nat. Evet.
- Senin için bunu yaparım, dostum.
Üzgünüm, millet. Burada çok
eko var.
Onun için sesi dinlememi istedi,
ki bu iyiydi.
Sadece kulaklığı takıp,
kaydettiklerini dinleyecektim.
- İşte, Tangles. Bunu al.
- Çok teşekkürler.
Ve sonra Nat bunu tekrarladı...
...ve... o--
Onu--
Onu o zaman duydum.
Evet, hazırım.
Çan sesi.
Hazır olduğunda, Nat.
Bu da ne?
- Bunu duydunuz mu?
- Evet.
Hey, Tangles!
Tangles!
- Lanet olsun.
- Tangles!
- Pete, buraya biraz ışık
lazım, dostum. - Tangles!
- Çabuk, ışık.
- Lanet olsun. Steve, neredesin?
Buradayım. Doğruca gel, gel, gel.
- Bana kamerayı ver, dostum.
- Gitmiş.
- Nereye gitti?
- Tangles!
- Kulaklıkta ne duydun?
- Tangles!
Kulaklıkta ne duydun?
Tangles!
Bizimle taşak mı geçiyor?
- Tangles!
- Tangles. Hadi, dostum!
Steve. Bu tarafa.
- Tangles!
- Tangles!
- Hey, Tangles!
- Bu taraftan gidiyorum.
Evet.
Yanlış bir şeyler olduğunu
biliyordum.
Dalga geçmediğini biliyordum.
İlk düşüncem ona ulaşmaktı.
Onların aksine...
...ilk olarak şaka yaptıklarını
düşünmüştüm.
Ne, makara yaptığımızı mı
düşünmüş? Onunla konuştun mu?
Dalga geçtiğimizi mi
düşünüyormuş?
Natasha, çan odasında, Tangles'ın
mikrofonuyla kaydedilen sesi...
...ilk kez dinliyor.
Tangles, hazır mısın?
Evet, hazırım.
Çan sesi.
Tangles!
- Belki bu taraftadır.
- Hayır, orası çıkmaz sokak.
Tangles!
- Bastığın yere dikkat et.
- Tangles!
- Mükemmel.
- Ne oldu?
- Pil. - İyi misin?
- Evet, siktir. - Sorun yok.
Işık gerekiyor mu?
Yedeği var mı?
- Evet, burada. Bekle.
- Tamam.
Çok belirgindi, oldukça çabuk
oldu.
Işıksız hiçbir şeyi
bulamayacağımızı anlamıştık.
Oldu.
Ona ulaşacağız, dostum. Onu
bulacağız, onu bulacağız, tamam mı?
Tangles!
Şimdi, kamera ışığım vardı ve en fazla
iki, üç saat dayanacağını biliyordum.
- Steve, alet çantan nerede?
- Tangles!
- Steve, alet çantan nerede?
- Ne?
- Alet çantan nerede?
- Çan odasında kaldı.
Tamam. Tüm fenerler orada,
değil mi?
Sendeki tek ışığımız ve
o da gidip geliyor.
Fenerlere ihtiyacımız var, dostum.
Çan odasına geri dönmeliyiz.
Ama Tangles--
Sorun yok. Ona ulaşacağız.
Onu bulacağız. Hadi.
- Siktir.
- Hadi.
Çan odasına geri yürüdük ve
orada hiçbir şey yoktu.
Orada hiçbir şey yoktu.
Tüm aletler yok olmuştu.
Şimdi, önemli olan tek şey...
...bilemiyorum, orada çok
fazla kalmamaktı.
- Lanet olsun, her şey gitmiş.
- Ne?
Neler oluyor?
Bu, kesinlikle bir şeyi uyandırmıştı
ve ben hissetmediğim için...
...Tangles'ın yaptığı bir şeyle
ilgili olabilirdi.
Siktir!
Hey, zaman kaybediyoruz, millet.
Gidelim!
- Bekle.
- Hadi!
- İşte, bunu al.
- Pete!
Bana biraz ışık ver, Steve.
Tamam.
Tamam, Tangles bu tarafa
gitmişti.
Tüm bu yolu takip edersek...
...bizi bu odaya geri getirir.
Tüm alanı tarayabiliriz.
Dağılıp burada mı buluşalım?
Hayır, ayrılamayız.
Tek ışığımız bu.
Ne kadar pilin kaldı?
- Cebimde iki tane var, dostum.
- Tamam. Gidelim.
- Steve... Steve!
- Lanet olsun!
Kafasız tavuklar gibi koşturursak
Tangles'a yararımız dokunmaz.
- Beraber kalmalıyız, tamam mı?
- O halde bana ayak uydurun.
- Tangles!
- Steve, bekle!
- Hadi, Nat.
- Tangles!
Evet, paniklemiştim.
Kahraman falan olmaya
çalışmıyordum.
Akıllıca olan başka
şeyler yapmaktı...
...ama içgüdümle hareket
ediyordum.
Tangles!
- Peki, ne düşünüyorsun?
- Ne hakkında?
Bilirsin, Tangles.
Dalga mı geçiyor?
Hayır. Bu kadar uzun dalga
geçmezdi.
O halde eşyalarımızı kim aldı?
Kim aldı? Bilmiyorum.
Evsizler olabilir. Keşler...
- Onu duydum, Pete.
- Ne duydun?
- Her neyse onu, dostum.
- Neydi o, dostum?
- Steve?
- Devam edelim, tamam mı?
Steve? Steve? Neydi o?
Lanet olsun. Bastığınız yere
dikkat edin.
Burada ne var?
Siktir.
- İyi misin?
- Evet.
Hayır, hiçbir şey yok.
Pete, iki kere daha buraya
geldik, dostum.
Geriye sadece göl kaldı.
Belki geldiğimiz yere geri
dönmüştür. Belki bizi bekliyordur.
Elbette, dostum. Zifiri
karanlıkta yürümüştür.
- Belki Harry'lerde tart yiyordur.
- Onu kastetmedim.
Bizi bulamadığı için
belki bizi bekliyordur.
Hayır. Steve haklı, tamam mı?
Tangles burada bir yerde.
Gölde olmalı, dostum.
- Ne kadar ışığın kaldı?
- Yeteri kadar.
Tamam o zaman.
- Susun! Bunu duydunuz mu?
- Sus.
Susun!
- Gidelim!
- Gidelim.
Tangles!
Tangles!
- Bu taraftan!
- Tangles!
Sesi bu taraftan geliyordu.
Tangles!
Tangles! Geliyorum, dostum!
- Lanet olsun!
- Burada!
Yardım edin, çabuk.
Eğil ve aşağıdan çek.
Lanet olsun! Açıl! Açıl!
Arkasını çek. Çek şunu.
Lanet olsun, Steve.
Yardım et.
Tanrım.
Steve, ışık. Işık.
Aman Tanrım.
- Steve.
- Evet?
Feneri.
- Bu onun feneri.
- Ama bu, o olduğunu göstermez, dostum.
Tarif edemiyorum,
sadece...
...kan vardı ve...
...köşede... Tangles'ın
feneri duruyordu.
Kendimi bir bakıma onun ağabeyi
olarak görüyordum.
Aramızdaki ilişki böyleydi.
Ve o, bir bakıma bana emanetti.
Ben böyle hissediyordum.
- Gidelim.
- Bu, herkesin olabilir.
- Hadi, gitmeliyiz.
- Haklı. Yakında olabilir, dostum.
- Peki ya Tangles?
Bu şey her neyse, yakında
olabilir. Hadi.
- Ya Tangles?
- Hadi.
Gidelim.
- Bekleyin.
- Ne?
Bekleyin. Kameram nerede?
Orada.
- Ben buraya bırakmadım.
- Ne?
Bıraktığım yer burası değil.
Odaya girmeden önce, Nat
kamerayı yere koymuştu.
Gece görüşlü kamera, yerde,
hemen kapının dışındaydı...
...ve sonra içeri girmiştik.
İçeride iki ya da üç dakika
kaldık...
...ve sonra dışarı çıktı,
hepimiz çıktık...
...ve kameranın yer
değiştirdiğini fark ettik.
İçgüdüsel olarak, kaydettiklerini
kontrol etmek istedim.
Geri oynat.
Tangles!
Tangles!
Eğil ve aşağıdan çek.
Lanet olsun! Açıl! Açıl!
Arkasını çek. Çek şunu.
Çekimi geri oynattık ve...
...birinin kamerayı yerden
alışı...
...ve bizim odadaki
çekimlerimiz vardı.
- Bu onun feneri.
- Ama bu, o olduğunu göstermez, dostum.
Gidelim.
Hadi, gitmeliyiz.
- Haklı. Yakında olabilir, dostum.
- Peki ya Tangles?
Bu şey her neyse, yakında
olabilir. Hadi.
- Ya Tangles?
- Hadi.
Gidelim.
Ve biz dışarı çıktığımızda...
...kamera yere bırakılmış...
...ve bir anlığına bir kare
yakalamıştı.
Her şey bir anda olmuştu.
Ne olduğunu bilmiyordum, dostum
ama hızlı ve çok korkutucuydu.
Siktir.
Bu iyi değil.
Buradan çıkmamız gerek.
Buradan çıkmamız gerek.
Dostum, onu burada o şeyle
beraber bırakamam.
- Steve, beni dinle.
- Onu bırakmıyorum.
Şu anda önceliğim sen ve Nat.
Tangles'a olanların size de
olmasına izin vermeyeceğim, tamam mı?
Yukarı çıkmamız gerek.
Tek başına git. Beni burada
bırak.
- Steve. Işığın gerek, hadi.
- Kendi ışığını bul.
Dinle, Steve. Dinle beni.
Dinle beni!
- Siktir git!
- Dinle beni!
- Bitirmedim!
- Bana dokunma, ahbap!
Dinle, dinle! Dinle, dinle.
Dinle beni.
O şey her neyse...
...beraber kalırsak bize
bulaşması zor olacaktır.
- Saçmalık.
- Dinle, yukarıya çıkmalıyız.
Yardım almalıyız.
Eğer yardım alırsak...
...Tangles'ı bulma şansımız
artar.
- Ama bu Tangles, ahbap.
- Biliyorum, dostum, biliyorum.
Hey, dostum. Ben seninleyim.
Seninleyim.
Hadi.
Hadi.
Pete mantıklıydı...
...ama Tangles'ı bırakıyormuş
gibi hissetmeye engel olamıyordum.
Yapmak zorunda olduğum
en zor şeydi.
- O iyi mi?
- Ona birkaç dakika ver.
Pekala, plan nedir?
Planımız buradan defolup gitmek.
Yukarı geri çıkmak.
Ne?
Bence burada kalıp Tangles'ı
aramalıyız.
Tangles için burada değilsin.
Tangles için burada değilsin.
Siktir!
Bu taraftan.
Siktir!
Geri git. Geri git!
Işığı kapa, ışığı kapa.
- Siktir!
- Sus!
- Bu ne, dostum?
- Sus, sus!
Orada biri mi var?
Bu koruma görevlisi. Lanet
olsun, bu koruma görevlisi.
- Kim var orada?
- Hey, dostum. Biziz, film ekibi.
Buraya inmemenizi söylemiştim.
Evet, biliyorum. Üzgünüz.
Sadece bir arkadaşımız kayboldu.
Biri... Biri onu götürdü.
Tamam. Şimdi hepinizin benimle
gelmesini istiyorum.
- Hadi!
- Burada neler oluyor?
- Bize neler olduğunu söyle!
- Bir nefes al, Nat.
- Gidiyoruz! - Bize yardım
edecek misin? - Gidelim.
Git! Git! Koş!
Devam et!
Koşmaya devam et.
Koşmaya devam et, Nat.
Siktir! O yönden değil.
İşte, bu taraftan.
- Işığı kapat.
- Hey?
Steve, ışığı kapat!
Susun!
- Neredeyiz?
- Sus!
O neydi?
Bilmiyorum.
Sessiz ol. O şey yakında
olabilir.
- Onu gördün mü?
- Hayır.
Ama her neyse çok büyüktü.
Nat... kapat şunu.
Herkes iyi mi?
Dostum, ben iyiyim.
Kolun nasıl?
Kamerayı ver, bakayım.
Koşarken bir şeye çarptım.
Sorun değil.
- Lanet olsun, Steve. Kötü
gözüküyor. - Hayır.
Pete, görmem gerek.
- Gösterir misin?
- İyi görünmüyor.
- Göremiyorum.
- İşte oldu, yaptın.
Tam orası, evet.
Üzgünüm, iyi misin?
- İyi olacağım, evet.
- Tamam mı, dostum?
Yine de sağ ol, sağ ol.
Yakında hazır olur musunuz?
Kalamayız.
Bir dakikaya ihtiyacım var.
Bekle.
Peki o şey geri gelirse?
Bilmiyorum.
- Haklayabilir miyiz?
- Şüpheliyim.
Şu anda endişelenmemiz gereken
tek şey buradan defolup gitmek.
Hey, millet. Bence gitmiş.
Tamam, hadi gidelim.
- Steve?
- Evet?
- İyi misin, dostum?
- Evet, dostum. Evet, iyiyim.
- Gidelim.
- Sadece sessiz olun.
Kamerayı bana ver.
Sadece sessiz olun, tamam mı?
Tamam, gidelim.
Yakın durun.
Bu taraftan.
Tamam.
Bekle, bekle, bekle.
Tamam.
Siktir.
- Pete...
- Lanet olsun!
- Bu daha önce burada değildi.
- Pete.
- Ne yapıyorsun?
- Haritada yok.
Haritada yok da ne demek?
Sadece tek yol vardı.
Şimdi iki tane.
Pete, bunu çözmen lazım,
tamam mı?
Sakinleş. Bu kolay değil,
tamam mı?
Bunu çözmen gerek.
Lanet olası çeneni kapa ve
bunu halletmeme izin ver.
Nat. Sakin ol, Nat.
Bu taraftan. Buradan geldik.
Bu taraftan.
Tamam. Peki ya doğru yol
değilse, dostum?
O zaman, en güvenli odayı
bulur ve orada bekleriz.
- Evet, bu güzel bir plan.
- John aramadığımızı fark eder...
...ve bizi bulması için
birilerini yollar.
John burada olduğumuzu
biliyor, değil mi?
Nat...
...John'un burada olduğumuzu
bildiğini söyle.
Benimle dalga geçiyorsun.
Sanmıyorum! Ciddi misin?
- Size ihtiyacım vardı, millet.
- Biliyordum!
Bunda size ihtiyacım vardı.
- İhtiyacın mı vardı?
- Evet.
Bir arkadaşımızı kaybettik.
Hala siktiğimin hikayesine
ihtiyacın mı var?
- Hayır.
- Ha?
Siktir git.
- Siktir git.
- Sesini alçalt.
Gazeteci olduğunu sanıyorsun.
Buraya bir hikaye yakalamaya
geldik, değil mi?
Ve şimdi önemli bir tane
yakaladık.
Ve sen korkuyla kaçıyorsun!
Sus!
İşte sana siktiğimin hikayesi.
İşte. Kameraya çekmemi
ister misin?
Hadi, başlayalım.
Bunun için kameraya ne
diyeceksin?
Salaklığın yüzünden arkadaşımızı nasıl
kaybettiğimizi bize anlatmak ister misin?
Hadi, bekliyorum.
- Siktir git.
- Hadi, Nat. Hadi.
En iyi gazeteciler baskı altında da
çalışabilirler. Her koşulda, hadi.
Bir bok diyemiyorsun, değil mi?
Nedenini biliyor musun?
Çünkü orada değilsin, Nat.
Orada değilsin.
Zavallının tekisin.
- İşte, bu taraftan.
- Evet.
Lanet olsun.
- Dinle.
- Sus!
Bu da ne?
- Ne?
- Sus.
Ne o?
Şunu duydun mu?
Bu taraftan.
Işığı kapat.
Sus!
Kapıyı aç, Nat.
Aç şunu, aç şunu.
Millet, göl hemen şurada.
- Lanet olsun!
- Sus!
Bir bakayım, bir bakayım.
- Bu Tangles mı, dostum?
- Sus, sus.
- Ne o?
- Tangles değil.
- Yüzüne ne olmuş?
- Tanrım.
Gözlerine bakın, Tanrım.
Ne oluyor?
- Ona yardım etmeliyiz.
- Bir bakayım.
Sus.
Sus!
- Siktir
- Bizi gördü.
Gitmeliyiz, hadi, hadi!
Hadi, gidelim!
Steve!
Siktir! Gidelim.
Git, git, git!
Sadece koş!
Tanrım, hangi taraf?
Hangi taraf?
Bu taraftan. Koş, koş!
- Nereden? Nereden?
- İşte, işte, işte, bu taraftan!
- Steve!
- Git!
Hadi! Devam et!
Steve! Hala arkamızda mı?
- Sanırım onu atlattık!
- Emin misin?
- Sanırım!
- Lanet olsun.
Sanırım onu atlattık!
Bizi takip ettiğini sanmıyorum.
Buradan. Burada ışık var.
Buradan, buradan.
Orada.
- Bu ne?
- Sanırım çaprazdaki şehir tüneli.
- Merhaba?
- Durmak için kötü bir yerdeyiz.
Hayır, bunun yararı yok.
- Merhaba?!
- Lanet olsun, Pete.
Sus!
- Merhaba! Merhaba!
- Sus! Sus!
Sesini alçaltman gerek.
Orada hiç kimse yok.
Orada hiç kimse yok.
- Lütfen, biri yardım etsin. Merhaba!
- Sus, sus.
Merhaba! Yardım edin!
- Yardım edin!
- Sus! Nat. Lütfen, gidelim.
- Sessiz olmalısın!
- Yardım edin!
Sus!
Sus! Nat. Nat. Nat.
- Hey, millet.
- Yardım edin!
Sesini alçaltman gerek.
Sus!
Sustur şunu.
Sus, sus.
Bir şey var mı?
Bir şey gördün mü?
Işığı tut, ışığı oraya tut.
Hayır.
- Sorun yok.
- Üzgünüm.
- Hey?
- Üzgünüm.
Sorun değil, üzülme.
- Üzgünüm, üzgünüm!
- Sus.
Sorun yok, sus, sus.
Her şey benim yüzümden olmuştu.
Olayların kontrolden çıkmasını
hiç istememiştim.
Pete'i yüz üstü bırakmak
istememiştim. Yani, ben--
O zaman doğru seçim gibi gelmişti
ve onu yüz üstü bırakmak istememiştim.
Steve, bu taraftan. Çabuk,
çabuk. Hadi, hareketlen, dostum.
Yukarıya.
Nat, yukarı.
Hadi. Sus!
İşte, Nat. Al şunu.
Dostum, ayağa kalk!
Hadi!
İçgüdüsel olarak ne olduğunu
görmek için ışığı açmıştım.
O sesi duymuştuk, Pete
bağırıyordu ve...
...ışığı hisseder hissetmez,
o şey aniden kaybolmuştu...
...ve o sırada bir şeyi
anladım...
...ışık, onu bizden uzak
tutmanın tek yoluydu.
- Lanet olsun, iyi misin? İyi misin?
- Hadi!
Siktir! O şeyi gördünüz mü?
- Gitti. - Buradan defolup
gidelim. Gidelim.
- Işığı sevmedi.
- O halde açık tut.
Bekle, Nat.
Nat!
Hayır!
Hadi, hadi!
- Hadi, seni sikik!
- Pete! Pete. Yapma.
- Hadi! Hadi!
- Koş! Hadi!
Her zaman bizi en iyi istediği
konuma getirmeye çalışıyordu.
Bu bana, bir aslanın sürüden bir
hayvanı koparmaya çalışmasını hatırlattı.
Zayıf olanı ayırırsan,
saldırması kolaydır.
Siktir! Siktir. Işığı
kaybediyoruz!
- Siktir!
- Steve!
Lanet olsun! Geri, geri, geri.
Geri! Siktir!
Oradan geç.
Sorun nedir?
Hayır, çıkmaz sokak. Çıkmaz sokak.
Tanrım.
Tanrım.
Orada bittiğini düşünmüştüm.
Kaçacak bir yer kalmamıştı.
Sonra kırılmış gibi gözüken
o duvarı gördüm.
Pete, al şunu. Al şunu.
Al şunu!
Lanet olsun!
Ona yardım et, Pete.
İçeri gir.
Işığı sabit tut.
Yavaş, Nat.
Sessiz ol, sessiz ol.
Sessiz ol.
İşte. Oradan geç, Steve.
- Ha?
- Geç.
Git, git, git.
Devam et, sen ilksin.
Hadi, Nat.
İyi kız.
İşte. Al şunu, çabuk.
- İşte, Nat.
- Tamam.
Susun, susun. Sessiz olun.
Susun!
Bu iyi değil.
Steve.
Steve. Yoksa o? Tanrım.
Bu iyi değil.
- Steve.
- Evet?
Gitmemiz gerek.
Siktir!
- Işık, dostum. Işık.
- Üzgünüm, pil bitti.
Steve.
Siktir. Buraya ışık lazım.
Çabuk, Nat. Işık.
- Nat. Işık lazım, Nat. Siktir!
- Feneri bana ver.
Lanet olsun! Bu bitti.
Tanrım. Geriye sadece
bir tane kaldı.
Hadi, hadi.
Steve, o ışığa ihtiyacımız var.
O ışığa ihtiyacımız var.
Steve, o ışığa ihtiyacım var!
Hadi!
Tamam.
Tanrım.
Tamam, şimdi.
Koş!
Steve.
Steve. Tamam, tamam.
Hadi, onun peşinde. Onun peşinde.
Gitmeliyiz.
Hadi, hadi.
- Nat!
- Nat!
Bırak onu! Bırak gitsin,
seni sikik!
Nat! Nat!
- Götür onu, götür onu!
- Tamam.
- Gidin, hemen gidin!
- Hadi, Nat. Gidelim.
- Lanet olsun.
- Hadi!
Hadi, seni sikik!
Hadi, Nat.
Hadi, gidelim!
- Hayır.
- Hareketlen!
- Hayır.
- Hadi.
Hadi.
- Bekle!
- Hadi.
- Ama Pete--
- Hadi!
- Hayır, Steve. Onu bırakamayız.
- Hadi!
Nat, yürümeye devam et,
devam et!
- Hayır.
- Yürümeye devam etmeliyiz!
- Pete'i bırakamazsın. Bırakamayız.
- Gitmeliyiz!
Hadi, Nat. Yürümeye devam
etmeliyiz.
Bence Pete bizi beklerdi ve onu
orada bırakmak istemiyordum.
Hadi! Hadi.
Pete güvende olmamızı istiyordu,
bunu anlıyordum.
Ama Pete'i geride bırakamazdım.
Hadi.
- Hadi, hadi.
- Millet!
Millet!
- Lanet olsun!
- Millet!
Siktir. Bu Pete. Siktir.
Hadi, ahbap!
Pete'in o karanlık tünelden
gelen sesini duyduğumda--
Yani, sesini tekrardan
duymayı beklemiyordum.
- Pete, hayır.
- Yapamıyorum.
Hayır.
Gidelim.
Gidelim!
- Hayır, Pete...
- Nat!
- Pete, iyi misin? Benimle kal.
- Yardım edin! Birileri yardım etsin!
Telefon lazım! Telefon lazım!
Telefonunu ver! Telefonunu ver!
Alo, polis, itfaiye ya da
ambulans?
- Alo?
- Evet, alo?
- Polis mi, itfaiye mi,
ambulans mı gerekiyor? - Alo!
Yardım edin! Yardım gerek!
Tamam, bayan. Yardım
göndereceğiz. Ne oldu?
Bir numaralı perondayız.
İstasyondayız.
Lütfen, hemen birini yollayın.
- Arkadaşım ölüyor. Kanaması var.
- Lütfen sakin olun, bayan.
Tam olarak nerede olduğunuzu ve
neler olduğunu anlatmanız gerek.
Bilmiyorum, istasyondayız...
...ve bir şey...
bir şey arkadaşımızı aldı.
Tamam, lütfen sakin olun.
İstasyondasınız.
- Hangi istasyondasınız?
- Yardım edin! Biri yardım etsin!
Ne yapıyorsunuz?!
Alo? Alo?
Alo? Orada mısınız?
Alo?
Pete. Hey, Pete.
Pete.
Üzgünüm, Pete! Pete!
Evet, şimdi bundan bahsetmek zor.
Ama o noktada öldüğünü
bilmiyordum.
Hepimizin iyi olacağını
sanmıştım.
Yani...
...o noktaya gelmemiz çok zor
olmuştu...
...ve o zaman, iyi olacağımızı
düşünmüştüm.
Etrafımızda insanlar ve ışık
vardı.
Yattığı yerde öldüğünü düşünseydim
daha fazlasını yapabilirdim.
Pete'e yardım etmek için daha
fazla şey yapabilirdim.
Bazı şeyleri farklı yapmak
istediğinizi söylemek kolaydır.
Sadece bu çok adil gözükmüyor.
İlk gelen sağlık görevlisi
söylemişti.
Üstünde çalışmaktan
vazgeçmişlerdi.
Nat'i ondan uzaklaştırmaları
biraz zaman almıştı.
Ve o noktada, yavaş yavaş
anlamaya başlamıştım.
Ondan uzaklaşıyorlardı.
Orada yatıyordu ve
hareket etmiyordu...
...ve ben, "lanet olsun" diye
düşünüyordum.
Sorumlu hissediyorum.
Suçlu hissettiğimi
söylemek istiyorum.
Peter Ferguson, 21 Ekim 2007'de
sabah saat 7:37'de ölü ilan edildi.
Sorgu hakimine göre, yoğun
iç kanamadan dolayı öldü.
O geceden beri ne kadar
değiştiğimi bilmiyorum.
Çok yakın olduğumuzu
düşünmeden edemiyorum.
Yardım hemen oradaydı.
Tekrar tekrar düşündüm.
Sürekli olarak.
Farklı ne yapabilirdim?
Natasha Warner, yeraltı çekimi
sonrası istifa etti.
Artık gazeteci olarak
çalışmıyor.
Herkesi, her şeyi
sinirlendirmiştim.
Hükümeti...
...polisi.
Yani, ne kadar kanıt istersin?
Düşününce çok üzücü,
anlamsız.
Sadece çok üzücü.
Steve Miller hala ana haber
bülteni kameramanı olarak çalışıyor.
Jim "Tangles" Williams'ın yeri
bilinmezliğini koruyor.
Ailesi hala cevap arayışını
sürdürüyor.
Polis araştırması, "çelişkili
kanıtlar" sebebiyle sona erdi.
Taleplere rağmen, ne Devlet
Yönetimi ne de Polis temsilcisi...
...bu film için röportaj
yapmayı kabul etmedi.
Çeviri: bloodflower